25 Aralık 2012 Salı

Varoşlar'da imparatorluk hayali

Robert D. Kaplan; ABD Eski Başkanı George W. Bush’un akıl hocası bir gazeteci… 51 defa Türkiye’ye geldi. Başbakanlarla, genelkurmay başkanlarıyla görüştü.
1.Kaplan’a göre gecekondu bir yeniden doğuş
Kaplan, büyükşehirlerimizi kuşatan gecekonduları araştırmış… Bizimkilerin çevre kirliliği olarak gördüğü gecekondunun ruhunu okumuş…
Kaplan’a göre, “Küresel uygarlık sadece Türkiye’nin varoşlarında sorgulanıyor.” Bu saptamayı dikkate almak zorundayız. Çünkü Kaplan’ın yorumları bununla bitmiyor: “Yıkılan imparatorluk (Osmanlı) kültürünün özü, bu varoşlarda gizlice yaşıyor.”
Kaplan bizim gecekonduları, diğer ülkelerin benzer alanlarıyla karşılaştırıyor ve şöyle diyor: “Türk varoşları, diğer ülkelerdekilerle karşılaştırılınca, yalnız Türkiye’de varoşların şehir merkezi kadar güvenli. Diğer ülkelerde varoşlara girmek mümkün değil. Türkiye’nin geleceği bu varoşlarda yatıyor.”
Gecekondu kadını gelecekten umutlu
Robert D. Kaplan’a göre Türk varoşlarının diğer bir özelliği de, varoş kadınının evin içinde kurduğu düzen ve temizlik… Kaplan’ın görüştüğü gecekondu kadınlarının hepsi, hayattaki tek amaçlarının çocuklarına iyi bir eğitim sağlamak ve ‘Kendi çektikleri sıkıntıyı çocukların çekmesini önlemek’ olduğunu söylüyor. Bu da diğer ülke varoşlarındaki koyu umutsuzluğun tam tersi bir durum.

19 Aralık 2012 Çarşamba

Altaninsky-Kıpçakskiy

Çetin Altan’ın dedesinin babası Kırım’dan Türkiye’ye göç eden Ahmet Kıpçakskiy… Ülkemizdeki göçmen unsurların hepsi, Türkiye bütününe karşı kendi ‘ecnebi’sini üretmiş vaziyette. Ruslar’ın beşikteki bebeklerini bile katlettiği Tatarlar da bundan uzak değil. Aziz Nesin’den Behice Boran’a, Çetin Altan’a hepsi Tatar… Son ikisi kesin Rusçu, Aziz Nesin vasat bir işbirlikçi…
Nedendir bilinmez baba Çetin Altan ile çocukları Ahmet ve Mehmet Altan’ın temel dertleri Türklük ve Sünnilik’tir… Diyanet’in varlığı, zorunlu din dersleri ve Anayasa’daki Türklük vurgusunun kaldırılması bu entegre anlayışın olmazsa olmazları.
Altanlar’ın Türklük ve Sünnilik düşmanlıkları nerden geliyor?
Bunu düşünürken, PKK’nın Kürt Parlamentosu Başkanı, DEP Eski Genel Başkanı Yaşar Kaya imdadıma yetişti. Hazret yıllar önce yazmış yazacaklarını… Meğer Çetin Altan’ın ilk eşi, Ahmet ve Mehmet Altan’ın anneleri Kerime Hanım, Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’nin ilk başbakanı Fuad Hüseyin’in kuzeniymiş… Yani Mehmet Ali Birand’ın kendi kimliğini tanımlarken söylediği gibi Altanlar da ‘yüzde 50 Kürt’… Her ‘yüzde 50 Kürt’ devlet karşıtı olacak diye bir şey yok ama Birand ve Altan örnekleri böyle…

12 Aralık 2012 Çarşamba

Mehmet Ali Birand'ın X İlişkiler'i

Geçtiğimiz günler, ülkemizde Mehmet Ali Birand günleriydi. Can Dündar’ın yazdığı Birand kitabı bir taraftan, Birand’ın ‘Yüzde 50 Kürt’ olduğuna ilişkin flaş açıklamaları diğer yandan kamuoyunu meşgul etti. Yıllar önce Apo’yla ilk röportajı yapan Mehmet Ali Birand’ın ‘Yüzde 50 Kürt’ olduğunu açıklaması, sosyal medyada yankı buldu. Biz de Birand rüzgarına, küçük bir katkı sunalım dedik…

1.Palu’dan Karadeniz Ereğlisi’ne
Yazımıza Birand’ın ‘Yüzde 50 Kürt’lüğü nerden geliyor? Sorusunu cevaplayarak başlayalım.
Mehmet Ali Birand’ın annesi Mürüvvet Birand tarafından dedesi Şerif Bey, Erganimadeni Sancağı’nın Palu ilçesinden, Enis Paşa’nın maiyetinde Karadeniz Ereğlisi’ne gelir. Burada Çamlı Kömür Ocakları’nın sahibi Mahmut Bey’in kızı ile evlenir. Bir süre sonra Karadeniz Ereğlisi’nden sıkılan Şerif Bey ailesiyle İstanbul’a göçer. Torun Mahmut Dikerdem Galatasaray Lisesi’nde okur. Dikerdem, sosyalist olmasına rağmen Demokrat Parti döneminde yükselir.
Mahmut Dikerdem’in Bern’de ikinci katip olarak bulunduğu zaman Ali Naci Karacan da aynı yerde basın ataşesidir. Başlarında büyükelçi olarak da Yakup Kadri Karaosmanoğlu vardır. İlginçtir sonradan bu üçlüden Mahmut Dikerdem’in yeğeni Mehmet Ali Birand ile Ali Naci Karacan’ın oğlu Ercüment Karacan’ın üvey kızı Cemre Garan evlenir.

4 Aralık 2012 Salı

Vahdettin Han ile Atatürk

Sıkça aynı konuyu yazıyorum. Osmanlı ve Cumhuriyet birbirinin zıddı, rakibi ve düşmanı değildir. Bu iki dönem; Türk Devlet Geleneği’nin devamıdır ve bir bütünlük arz eder.
Cumhuriyetçi ve Osmanlıcı tarih tezlerin aksine bu iki dönemin yöneticileri birbirinden farklı değildir. Abdülhamit Han dahil, Atatürk’e İnönü’ye kadar hep aynı kadrolar Türkiye’yi yönetmiştir. Bu o kadar öyledir ki, Abdülhamit’ten Menderes’e kadar bütün devlet başkanlarımızın sırdaş dişçisi bile Musevi kökenli aynı kişidir, onun adı da Sami Günzberg’dir. (Kitabevi Yayınları’ndan Sami Günzberg kitabına bakınız.)
Cumhuriyet seçkinciliğinin, ‘köhne Osmanlı’ telakkisi, sonraki yıllarda ‘her suçun temeli Tek Parti Dönemi’dir telakkisini doğurmuştur. Karikatürlerde koca göbekli-dört karılı-kazma dişli Müslüman tipi ve onun yönetim biçimi olarak nitelenen ‘Şeriat’ aslında bu karikatürü çizen Cumhuriyet bürokrasisinin kendi geçmişidir. Öyle ürkütücü bir İslam, bu coğrafyada hiçbir zaman yaşanmamıştır.
Bugün her suçun geçmişi olarak sunulan Tek Parti Dönemi de yakın plana girilince, Lozan’dan NATO konseptine kadar kuşatılmışlıklar içinde kendi olumsuzluklarını izaha çalışır.

27 Kasım 2012 Salı

Alevistan'a hazır mısınız?

Türkiye tek soruna odaklanmış. Hepimiz kendimize göre sorunun tanımını yapıyoruz. Benim ‘bölücülük sorunu’ olarak ifade ettiğim soruna, bir liberal, ‘insan hakları sorunu’ olarak yaklaşıyor. NATO, İsrail ve ABD’nin Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra Büyük Kürdistan’ın kurulacağını deklare ettiklerini biliyoruz. NATO’cu Alparslan Türkeş’in ölümünden hemen önceki dönemde NATO karşıtlığına dönüşünden bunu görebiliyoruz. Durum ciddi! Eski ittifaklar dağılmış…
(Bu yazıyı Mustafa Küçük türküleri eşliğinde okuyabilirsiniz. Çünkü ben yazarken onun türkülerini dinliyorum ve sonuç alıyorum. Mustafa Küçük şimdi yazacağım ‘Doğu-İç Anadolu’nun adamı…)
1.Akıl tasnif edebilmektir
Tabii Büyük Kürdistan bir süreç işi. Aklımın bir köşesinde hep Büyük Kürdistan var. Belki bu bir paranoya… Kerbela yıldönümünde Hazreti Hüseyin’in şahadetiyle birlikte İmamı Azam’ın mahpusluğunu da düşünüyorum. Emevi zihniyetini tekrar hatırlıyorum. Sürekli çözümsüzlük üreten ‘Bürokratik Yönetim Geleneği’ ile Emevilik arasında bir bağ kuruyorum. İmamı Azam, büyük adam. “Akıl tasnif edebilmektir” buyuruyor, ferahlıyorum.
Sorunlarımızı kaosa düşmeden anlamaya yani tasnif etmeye çalışıyorum.

20 Kasım 2012 Salı

Koçgiri'den Dersim'e

Önce anahtar kelimelerimizi sıralayalım: Koçgiri Eyaleti, Alevistan Eyaleti, Türkmen Alevilik, Zazalık, Zaza Alevilik, Ermenilik vs.
Ötekileştirme artık bir sosyolojik terim olarak oturdu… Toplumu çatıştırmak isteyen güç odakları, her bir etnik ya da itikadi yapıdan bir bölünme gerekçesi çıkarmak istiyor. Bu ayrıştırma projelerine karşı, bizim tabii özellikleri yok saymadan bütüncül bir dil üretmemiz gerekiyor.
Rahmetli Kurthan Fişek’in deyişiyle ‘ve fakat’ bir durumla karşı karşıyayız. Bugün geldiğimiz noktada ne biz yeni bir bütüncül dil üretebiliyoruz, ne de karşımızdakiler bize derdini anlatabiliyor. Bu durum Türkiye Cumhuriyeti’ni Çağdaş Osmanlı Ekseni’nden uzaklaştırıp gittikçe Ortadoğulaştırıyor.  
1.Önce CHP Sivas Milletvekili Ziya Halis’i hatırlayalım
CHP Sivas Milletvekili Ziya Halis, Devlet Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yaptı. Ziya Halis, Alevi kökenli bir politikacı.  Halis CHP’den ayrılıp 13 Mart 2010 tarihinde Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP) Genel Başkanlığı'na seçildi. Anayasa oylamasında CHP’nin zıddına ‘Evet’ oyu kullanan EDP, etkisiz bir sol parti olarak kaldı. Genel Başkan Ziya Halis 14 Mart 2011 tarihinde görevinden istifa etti.

13 Kasım 2012 Salı

Çözüm: Ali Osman Terkibi

Eğer Kızılelma Yayıncılık, ‘Sosyal Bilimler ve Üniversite’ kitabıyla ufkumuzu açmasaydı bu yazı zor yazılırdı. ‘Casus bilim adamı’ ve ‘Truva Projesi’ bu kitaba ait tanımlar… Aşağıdaki tezleri görünce, Behice Boran’dan Niyazi Berkes’e bizim sosyal bilimcilerin ve tarihçilerin yarım asırdır Batı üniversitelerinde niçin kollandığını daha iyi anlıyorum.
İktidarı çökertme planının aşaması olarak üç tezin şekillenmesi
1. Şerif Mardin ve Mahalle Baskısı Tezi
Şerif Mardin Türk sosyolojisinin önemli bir ismi. ‘Din ve İdeoloji’, ‘Jöntürkler’in Siyası Fikirleri’ önemli eserleri. Said Nursi ile alakalı önemli bir tetkike de imza atmış… Mardin’in muhafazakarların ruh dünyasına bilen bir isim. Hatta köken itibariyle bu dünyanın içinde bir isim… Ancak ailevi ilişkiler ve ‘zamanın ruhu’ 1970’lerde Mardin’i marksist olmayan solun içinde bir yerlere taşımış. Kemal DervişAhmet Yücekök ve Deniz Baykal’la Ecevit Solu’nun fikir laboratuarı ‘Özgür insan’ dergisinin içinde yer almış.
Mahalle baskısı kavramını Türkiye pratiğine Şerif Mardin uyarladı. Bu tez, ABD’nin Türkiye stratejisinin işaret taşlarından biri…
Mahalle baskısı kavramı oluşturulur oluşturulmaz projenin içeriği cahil siyasetçiler ve ajanlar eliyle adım adım inşa edilmeye başlandı. Daha önce değişimin aktörü olarak sunulan Ak Parti son iki yıldır içe kapanmanın ve dindarlaşmanın (yani Sünnileşmenin) temsilcisi olarak sorgulanıyor.

6 Kasım 2012 Salı

MHP Kurultay sonuçları: Karabudun isyanlarda!

1. Kurultayın adı: Karabudun İsyanı
Evet Koray Aydın zafer kazanamadı! Ama kendini ‘Parti’ zanneden klik, hatta klikler ittifakı net bir şekilde yenildi.
Bu bir kazan kaldırma! Bu sürecin adı, Karabudun İsyanı’dır.
Koray Aydın’ın aldığı sonuç, MHP gibi bir partide 3-5 il başkanının desteğiyle alınabilecek bir oy değildir.
Ülkücü taban-Karabudun, bayağılaşmadan ve el aleme davayı rezil etmeden demokratik tavrını belli etmiştir.
Ülkücü taban yani Karabudun, gidişata el koymuştur!
Ve Müşevveş Divan’dan konuyla ilgili bir dörtlük:
Reaya milletiyiz
Bize yüz vermeye gelmez
Yüz verince astar isterüz
Rey verince iktidar…”

29 Ekim 2012 Pazartesi

CHP'den Ak Parti'ye şecereli Cumhuriyet okumaları

Çatışmalı bir Cumhuriyet Bayramı gündemiyle ve ‘bismillah’ ile yazıma başlıyorum.
Zihniyet tarihimizin evreleri zevkçilik, heterodoksi, masonluk, pozitivizm ve sosyalizm şeklinde sıralanır. Bu akışa bakınca Osmanlı-Cumhuriyet ayrımının hikaye olduğunu görürüz. Gelin bu hikayeyi aile tarihleri üzerinden birlikte okuyalım.
 1. Çankaya’da bir park: ‘S.Ahmet Arvasi Parkı’
Geçen hafta CHP’li Çankaya Belediyesi Çukurambar Mahallesi’nde bir park açtı. Parkın adı ilginçti: ‘S.Ahmet Arvasi Parkı’… S.Ahmet Arvasi, Ülkücülük tarihinin ilginç bir siması… CHP hem de Çankaya Belediyesi eliyle yeni açılımlar deniyor. Bu açılım, sadece Ülkücülüğe doğru bir adım değil, aynı zamanda Sünniliğe doğru bir peşrev denemesi. Çünkü S.Ahmet Arvasi Ülkücü kimliği yanında Sünni geleneğin entelektüel bir temsilcisi…
Meraklısına not: Çukurambar, 12 Eylül 1980 öncesinin Çankayası’nda Ülkücü mahallelerinden biridir. Ülkücü idamlık şehitler Mustafa Pehlivanoğlu ve Hüseyin Kaymaz ile idamdan kıl payı kurtulan İbrahim Çiftçi bu bölgenin insanlarıdır. CHP’li Çankaya Belediyesi’nin parka ‘S.Ahmet Arvasi Parkı’ ismi vermesi tesadüf değil. Salih Mirzabeyoğlu ve Cübbeli Ahmet Hoca gibi Nakşilerin sağ iktidar döneminde hapiste tutulduğu süreçte yeni mutabakatlar arıyor CHP…

24 Ekim 2012 Çarşamba

Ülkü Ocakları, Kabadayılık ve Kurtlar Vadisi

Önümüzdeki günlerde ülkemizin önemli siyasi partilerinden MHP’de Büyük Kurultay yapılacak. Bu yazı, genel başkanlık seçiminin de yapılacağı bu kurultay öncesinde, MHP hareketinin sorunlarını anlamaya yönelik bir denemedir…
Temel sorun 1: Yönetim anlayışı yerine Mütareke eğilimlerinde ısrar etmek/ Milliyetçilikİslamcılık ve Kalkınmacılık
Aslında Türk Muhafazakarlığı’nın temel sorunu aynı… Onlar kendilerini bazen İslamcı, bazen Milliyetçi, bazen de kalkınmacı-Merkez Sağ parti olarak deklare etseler de aslında hep aynı açmazın içindeler… Birer Mütareke eğilimli olan ve bir kimlik arayışının sonucundaki tanımlamalar olan Milliyetçilikİslamcılık ve Kalkınmacılık hiçbir şekilde bir yönetim anlayışı vazetmiyor.
Böyle olunca bizim siyasi liderlerimiz ve partilerimiz de her konjonktüre göre farklı yollar çizmeye kalkışıyor. Mesela 12 Eylül 1980 öncesindeki MSP ile 12 Eylül’den sonraki RP arasında 180 derece fark vardır. Yine aynı şekilde MHP kendi içinde 180 derecelik yönelişler içinde olmuştur. Şimdilerde pek hatırlanmasa da Kazım Berzeg’in kurucu başkanı olduğu, Atilla Yayla ve Mustafa Erdoğan’ın içinde bulunduğu Liberal Düşünce Topluluğu bir dönem MHP’nin yayın organı Hergün gazetesini yönetmiştir (yıl 1996).
Liberallerle geçmişte ittifak kurmuş olsa bile MHP, sosyolog S.Seyfi Öğün’ün işaret ettiği gibi son tahlilde muhafazakar bir partidir. Fakat Ak Parti gibi MHP de muhafazakarlığının farkında değildir. Nasıl Ak Parti kendisini İslamcı bir parti zannediyorsa, MHP de abes bir şekilde milliyetçi bir parti zannetmekte ısrar ediyor…

16 Ekim 2012 Salı

Gaspıralı İsmail'den Demokratik Özerklik'e

1. Gaspıralı’yı belediyeci yönüyle tanımıyoruz
Gaspıralı İsmail’i genelde gazeteci olarak biliyoruz. Kırım’da çıkardığı dillere destan Tercüman gazetesi vesilesiyle tanıyoruz onu.
Gaspıralı’nın ilk yazılarından biri ‘Rusya Müslümanları’ başlığını taşır. O bu yazısında Putin’in ve Rusya’nın bugün bile zor ifade edebildiği bir olguyu, Rusya içinde yaşayan Müslüman toplumların durumunu ortak bir kimlik ifadesi olarak açıklar. Gaspıralı’nın söylediği özetli şu; ‘Rusya içinde bizler kendi dilimizde eğitim, dini ibadet ve adetlerimizi yaşamak istiyoruz. Bunların hukuken tanınması ve geliştirilmesi gerekmektedir.’ Gaspıralı bu yaklaşımlarını ‘Rusya Müslümanları’ yazısında yayınladıktan kısa bir süre uygulamaya başlar. Önce belediye başkanı seçilir. Sonra Türkçe gazete işine girer, Tercüman gazetesini yayınlar. Gazetede kullandığı dil Kırım Tatarcası temel olmakla birlikte giderek İstanbul Türkçesi’nin katkısıyla gelişen ve Balkanlar’dan İran’a, Doğu Türkistan’a ortak bir dile ‘Gaspıralı Dili’ne dönüşür.
Evet Gaspıralı bir gazeteci ama o aynı zamanda bir eğitimci, bir yazar ve bir belediye başkanı… Belediye başkanlığının altını çizerek Güneydoğu’da belediyelerin Kürt siyasi hareketi bakımında işlevini düşünelim.

9 Ekim 2012 Salı

Yılın Kültür Olayı: Akif'in Kur'an Meali'nin Bulunması

Mehmet Akif Ersoy’un yakılan Kur’an Meali’nin bir bölümü yıllar sonra ortaya çıktı. Mahya Yayıncılık tarafından yayınlanan Meal, kültürel bir hazine kıymetindedir. Tamamlanmamış bir metin olmasına rağmen tarihi ve kültürel öneme sahiptir. Bizce yılın kültür olayı Kayıp Meal’in bulunması ve yayınlanmasıdır. Kültür ve sanat dünyamızın bu anlamlı olay karşısındaki suskunluğu bu yazının yazılma gerekçesidir.
1. Meal yazma düşüncesinin doğması
Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Meali’nin ve Tefsirinin yapılması düşüncesi Meşrutiyet’ten sonra ülkemiz kamuoyunda konuşulmaya başlanmıştır.
Cumhuriyet’ten hemen sonra iki Kur’an Tercümesi yapılmış, fakat Diyanet İşleri Başkanlığı ve TBMM üyeleri tarafından bu teşebbüsler olumsuz karşılanmıştır.
1925 yılının Şubat ayında TBMM’de İslam’ın temel kaynaklarının Türkçeye kazandırılması konusu gündeme gelmişti. Eskişehir Milletvekili Abdullah Azmi Efendi’nin öncülüğünde 50 mebusun verdiği önerge kabul edildi.
Kur’an tercümesi gündeme gelir gelmez bu işi başaracak kişinin Mehmed Akif olduğu konusunda kamuoyunun ittifakı oluşur.

2 Ekim 2012 Salı

Muhafazakarlığın neresindeyiz?

Sondevir’deki ilk yazılarımızdan biriydi… Türk siyasetinin zikrettiği eğilimlerin (İslamcılık, Milliyetçilik, Batıcılık, Siyasal Kürtçülük) Mütareke dönemi kalıntısı olduğunu söylemiş, konuyla ilgili Talat Paşa’dan bir anekdot aktarmıştık. Talat Paşa yurt dışına çıkarken, mevcut eğimlerin siyasetin yürümesini engellediğini, siyasetin muhafazakarlık, liberallik, sosyal demokrasi ve sosyalizm üzerinden eğilim olarak değil, yönetim biçimi olarak sürmesi gerektiğini söylüyordu.
Talat Paşa’nın vasiyetini kimse yerine getiremedi. Siyasetimiz hep Mütareke eğilimleri (Merkez Sağ-Kalkınmacılık, İslamcılık, Milliyetçilik, Batıcılık ve şimdi de Siyasal Kürtçülük) ekseninde yürüdü. Bu yaklaşım, sonraki yıllarda Osman Turan ve Peyami Safa gibi öncüler tarafından sorgulandı ama çözümlenemedi. Bu sorunu muhafazakarlığı merkez alarak Ak Parti’nin çözmesi gerekirken, İslamcı gelenek muhafazakarlığı ‘sağcılık’ olarak nitelediği için ifade edilemedi. Muhafazakarlığı bir siyaset anlayışı olarak belirleyemeyince Ak Parti merkez sağın pratik kalkınmacılık yöntemleriyle İslamcılık altyapısı üzerine Yalçın Akdoğan eliyle ‘Muhafazakar Demokrasi’ diye yeni bir siyasi anlayış açıkladı. Tabii ki, bu teori tutmadı.

25 Eylül 2012 Salı

Babanzade ailesi, Nazım, Yaşar Kemal ve Necip Fazıl

İbni Haldun toplumların ve devletlerin ömrünü insan hayatına benzetir… Onun görüşüne göre devletler ve toplumlar da insanlar gibi doğarlar, gelişirler, zirveye çıkarlar ve atalet safhasının ardından yıkılırlar. İlk bakışta “acaba?” denilse de biraz yakından bakınca bu görüşün gerçek olduğu görülür. Gumilev, devletlerden çok toplumlar için benzer bir aşamalar şeması verir. Çözülme anlayışları ve gerekçeleri farklı olsa da Marks’tan Weber’e, Sorokin’e düşünürlerin yaklaşımları daima birbirini tetikleyen aşamalar içerir.
İbni Haldun çözülme aşamalarını sıralarken her aşamanın özelliklerini de sıralar. Çözülme-inhitat safhası başlayınca devletlerde asalet düşkünlüğü de abartılır. Mesela yıkılma sürecine girmiş bir devletin yöneticisi için yükselme döneminde bile kullanılmayan asalet sıfatları kullanılır. 
Bir asalet gösterisi: İngiliz prensin düğünü
Geçen yıl İngiliz prenslerinden birinin düğünü oldu. Düğüne sadece İngiltere’nin ve dünyanın asilleri çağrıldı. ABD Başkanı Obama da asil olmadığı için düğüne davet edilmedi. Düğüne Türkiye’den davet edilenlerin başında Selahattin Beyazıt ve eşi Ayşe (Arvas) Beyazıt vardı. Selahattin Bey’den sonra herhalde bu tür davetlere oğlu Toys’R’us’ın sahibi Murat Beyazıt ve Musevi birlikteliği birlikte katılacaktır.

19 Eylül 2012 Çarşamba

Samanlık kahramanı Ertuğrul Kürkçü!

Bilenler bilir, bilmeyenler Ünlütürk’ü hiç bilmez. Memduh Ünlütürk’ün ordu içindeki Arnavutçuların lideri olduğu söylenirdi. Bilmiyorum onda Bektaşilik var mıydı? Emekli askerlerden Erol MütercimlerÜnlütürk’ten dinlediklerini birebir not etmiş. Notlardan en flaşı, aralarında Ertuğrul Kürkçü’nün de bulunduğu Mahir Çayan ve arkadaşlarının askeri hapishaneden kaçmalarıyla ilgili olanı.
1. Ondan sonra hiçbirisi hayatta bırakılmayacak
Memduh Ünlütürk anlatıyor: “Biz Mahir Çayan’ların hapishaneden kaçacağının enformasyonunu aldık. Bu enformasyonu aldıktan sonra Faik Türün, ben, sonra Turgut Sunalp geldi, bir durum değerlendirmesi yaptık. Sonra Faik Türün Ankara’yla konuştu. Bir gün sonra dört tane Amerikalı subay geldi. Bu toplantıda ben vardım, Amerikalı subaylar vardı, durum değerlendirmesi yapıldı. Hapishaneden kaçma hazırlığı yapıldığı istihbaratı kendilerine aktarıldı. Onlar şunu söylediler: “Bırakın kaçsınlar. Ve bunların hapishaneden kaçabilmeleri için ne gerekirse yapın. Örneğin hiç arama yapmayın. Kazılan toprakların saklanmasına göz yumun.” Bize 26 maddelik bir öneri dizisi verdiler. Ondan sonraki süreçte şu planlandı: Bunlar hapishaneden kaçacak. Kaçışları dakika dakika izlenecek. Ondan sonra hiçbirisi hayatta bırakılmayacak. Ben Amerikalı subaylarla iki toplantıya katıldım. Üçüncü toplantı yapıldığında beni odaya almadılar ve bundan sonra benim bu grupla herhangi bir ilişkim olmadı. Arada ne oldu bilmiyorum. Faik Türün’le de ilişkim koptu.”
Burada soru şudur: İçerden askere istihbarat veren kimdir? Hücredeki sanıklar arasında zamanın kadrolu ajanı Mahir Kaynak da olmadığına göre içerden bilgi sızdıran kimdir?

11 Eylül 2012 Salı

Ahmet Türk, Yezidi aşiretlerinin ileri gelenlerindendir

Geçen hafta sondevir.com’da ‘PKK'dan Yezidileştirme projesi’ adlı bir araştırma yayınlandı. Araştırma ilginçti! Araştırmada Apo’nun İslam fetihlerini suçlayan, Yezidileri öven görüşleri aktarılıyordu. Yazıda Ahmet Türk’ün de Yezidi kökenli olduğu da ileri sürülüyordu.
Bu iddiaya çok şaşırdım. Çünkü 2011 genel seçimlerinde Ahmet Türk’ün Adıyaman’da yaptığı konuşmayı hatırladım. Konuşmasında Said-i Nursi’nin Kürtlerin gururu olduğunu dile getiren Türk, “Başbakan şunu iyi bilsin, Kürtler dünyanın en dindar halkıdır. Büyük alimler yetiştirmiş bir halktır. Said-i Nursi hazretleri Kürtlerin gururudur” demişti. Özel hayatında İslam’ın hiçbir yönüne yaklaşmayan Türk’ün bu açıklamasının politik olduğu biliniyordu. Geçtiğimiz günlerde Türk’ün eş başkanı olduğu Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Diyarbakır’da bir konferans düzenledi.
Ahmet Türk DTK’nın İslam Konferansı’nın açılışını yaptı
DTK İnanç Komisyonu tarafından organize edilen 1. Kürdistan İslam Konferansı Diyarbakır’da yapıldı. Konferansa, DTK Eş Başkanları Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk, DTK Daimi Meclis Üyesi Altan Tan, Hakkari Belediye Başkanı Fadıl Bedirhanoğlu, DİAYDER Başkanı Zahit Çiftkuran ve Şeyh Muhammed Seyri Can, Hafız İsa, Hafız Selahaddin ile birlikte çok sayıda hafız, şeyh ve din adamı katıldı.
Konferansta konuşan DTK Eş Başkanı Ahmet Türk Kürt halkının esir durumda olduğu söyleyerek, “Allah mazlumların yanındadır. Biz çalışırsak bunu başarabiliriz ve tüm Kürtler olarak özgürlüğümüze kavuşabiliriz” diye devam etti.

5 Eylül 2012 Çarşamba

Erdoğan-Bahçeli İttifakı

Türkiye’nin en temel sorunu terör… Ne yazık ki, bu sorunu içerdeki aktörlerle çözme imkanımız yok! Bunun için yeni arayışlar içindeyiz. Arayışlarımızın istikameti dışa açılmak… Özal dönemiyle ekonomik anlamda başlayan dışa açılım, bugün siyasi interlandımızı genişletmek şeklinde kendini gösteriyor.
Başbakan Erdoğan önce Gazze, şimdi de Arakan üzerinden Türkiye’nin etki alanını tıpkı Enver Paşa gibi İslam Dünyası eksenine yaymak istiyor.  Bu projenin bonusu ise Suriye gerçeği olarak yanı başımızda beliriyor.
I. Bahçeli’nin açılım denemeleri
MHP lideri Devlet Bahçeli de terör sorununun içerden çözülemeyeceğinin farkında. Bahçeli Türk Federasyon kurultayları haricinde Batı ülkelerine adım atmıyor. Türkmenistan, Kazakistan ve Çin resmi ziyaretleri dışında yurt dışı ile ilgilenmiyor. Bahçeli, Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya, Bosna Hersek ve Kosova’yı kapsayan Balkan gezisiyle açılım denemeleri yapıyor.
Bahçeli’nin riskli ‘Kerkük’te Bayram Namazı’ açılımının Maliki’nin aforozuna uğraması bir geri adım olarak görülmemeli. Kerkük interlandımızda unutulmaması gereken bir halka…

29 Ağustos 2012 Çarşamba

Yarınki Türkiye'nin düşünürü: Nurettin Topçu

Nurettin Topçu, 1909 yılında İstanbul’da doğar. Altı yaşında Bezmialem Valide Sultan Mektebi’nin ana kısmına yazılan Topçu, burayı bitirdikten sonra Büyük Reşit Paşa Numune Mektebi’ne verilir. Mektebi birincilikle bitirir.
Osman Nurettin kitap ve gazete biriktirmektedir


Nüfus kağıdında ismi ‘Osman Nuri’ şeklinde geçer. Reşit Paşa Mektebi’ndeki hocası Osman Efendi bir gün babasına “Osman Nuri  büyük adam olacak” deyince babası mutlu olur. Bu sıralarda sakin, biraz içe dönük bir mizaca sahiptir. Küçük bir sandıkta kitap ve gazete biriktirmek merakı vardır. İmla öğretmeni Nafiz BeyNurettin Topçu’nun hayatı boyunca sürecek Mehmet Akif sevgisini uyandıracaktır.



Daha sonraki yıllarda Osman Nurettin, Vefa İdadisi’ne devam eder. Birinci sınıfta babasını kaybeder. Evlerinin bir katını kiraya verirler. Ağabeyi Hayrettin Topçu mektepten ayrılarak ailenin yükünü omuzlar. Topçu, Vefa İdadisi’nde de sınıflarını birincilikle geçer. Felsefeye bu sıralarda meyletmektedir. Edip Bey, tarihçi Memduh BeyCelal Ferdi ve ulûm-ı diniyye hocası Şerafettin Yaltkaya’dan ders alır. Son sınıf Haziran imtihanında Arapça hocası (Sıfırcı) Salih Bey’den kalır. Bu vaka ona çok tesir etmiştir. Bütün yaz çalışır. İdadi tahsilini İstanbul Lisesi’nde 1927-28 ders yılında edebiyat bölümünü pekiyi derece ile tamamlar.

Eğitimini Fransa’da tamamlar

22 Ağustos 2012 Çarşamba

Vedat Günyol'dan Şanar'a Beylik Kini

Proje İnönü döneminde öne çıkmıştı… Projenin asıl mimarı Nurullah Ataç idi. 
Sabetaycı Azra Erhat, baba katili ‘Halikarnas Balıkçısı’ Cevat ŞakirSabahattin Eyüboğlu ve Vedat Günyol
Günyol, solun Batı medeniyetini evrensel bir uygarlık olarak algıladığı, Türk-İslam Medeniyeti’ni dışladığı görüşün bağlılarındandır.
Onlar, Batı medeniyetini evrensel bir medeniyet olarak gördüler. Evrensel medeniyetin bir parçası olarak gördükleri eski Anadolu medeniyetlerini diriltmek için çabaladılar bir ömür boyu.
Günyol bir beyzade

Günyol, anılarında, kendi kimliğini şöyle tanımlar… “Peki ben neyin bileşimiyim? Arnavut, Kürt ve çerkez bileşimi. Babamın soyu Yakova kökenli, Yani kökü dışarıdalardanım bugüne bugün. Dedemin babası Ali Efendi, İstanbul medresesi ulemasından. Dedem adliye müsteşarı Ali Şükrü Efendi. Babamın babası da, annesi de Arnavut kökenli. Anneme gelince, Diyarbakırlı Cemil Paşa’nın kızı. ‘Kürt Cemil Paşa’ diyorlar ona. Bir söylentiye göre hint kökenli. Hicaz ve Yemen valiliklerinde bulun-muş…. Anneanneme gelince bir çerkez kızı…. Ruslar’ın elinden kaçıp kurtulmuş, sonra köle olarak Karaosmanoğulları’na satılmıştı. Türk’e karşı, bir hınç, bir tiksinti aşılamışlardı kendisine. Koşullanmıştı, ağalar beyler katında.”

15 Ağustos 2012 Çarşamba

Gazali'den hareketle Beylik Kini'nden Öteki Cephesi'ne

İmamı Gazali, ‘Batıniliğin İçyüzü’ adlı eserinde batıniliğe ve rafıziliğe yönelenlerden bir kesimin de eski ağalık, beylik, dikranlık mensupları olduğunu söyler. Gazali’ye göre bu insanlar babalarının veya dedelerinin iktidarı peşindedir ve sineleri, ‘intikam ateşiyle’ yanmaktadır. 

Gazali, bu eski beylik mensuplarının heterodoks eğilimlere yöneliş sebebini şöyle izah eder; “İkinci grup atalarının devleti İslam Devleti tarafından ortadan kaldırılanlardır. Bunlar tekrar devletlerini diriltmek isteyen kisraların, dihkanların oğulları, mecusilerin çocukları vb. menfaatleri ellerinden giden kimselerdir. Kin bunların göğüslerinde onulmaz bir dert olarak yer etti. Batıl inançlıların hayalci tahrikleri bu derdi kurcalayınca, göğüslerindeki kinin ateşini tutuşturdu ve onlar ihtilallerini yerleştirmek, düzenlerini yeniden kurmak ve intikam almak hülyasıyla her muhali kabul ettiler.”

Aşiret ve beylik asabiyeti

Prof.Dr. Faruk Sümer, ‘kabile asabiyeti (bağnazlığı); sünni olsun alevi olsun, mezhep inançlarında da, hanedana ve devlete sadakat duygusundan da güçlüdür’ der.

Osmanlı’dan Safevi İran’ına sığınan bazı Türkmen aşiretleri hem Safevi Devleti’yle hem de birbirleriyle kavgaya tutuştuğu ve bunlardan bazılarının yeniden Osmanlı’ya katıldığı görülmüştür.

Tekelü aşiretinin beyi Ulama Han, aşiret sosyolojisi bakımından tipik bir örnektir. Ulama Han, bir Osmanlı sipahisi iken toprağı elinden alınınca, Şahkulu isyanına katılmıştır.

6 Ağustos 2012 Pazartesi

Metin Erksan, şeriat ve ben

Yine televizyonculuk yılları… Mimar Sinan’da doktora öğrencisi olan asistan arkadaşım heyecanla geldi, “Abi seni Metin Erksan çağırıyor!” Metin Hoca’nın beni niye çağırdığını önce anlayamadım. “Abi, dün sizin Boğaz’daki Aşiret’i bir ders boyunca anlattı. Kitabı öve öve bitiremedi. ‘Bu yazarı tanımıyorum. İsmi müstear da olabilir’ dedi. Bunun üzerine ben, isminizin takma ad olmadığını, sizi tanıdığımı söyledim.” Hikaye böyle başladı.
 Asistan arkadaşıma ziyaret işini nasıl yapacağımızı, Hoca’ya gitmenin adabı nedir’i öğrenmeye çalışıyorum. “Abi vaktimiz yok, Metin Hoca seni hemen bekliyor.” Emir büyüklerden gelince, beklemek olmaz. Metin Hoca’nın davetinin ertesi günü Mimar Sinan’da soluğu alıyoruz.
Yanıma Boğaz’daki Aşiret’le birlikte o zaman yeni çıkan Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli ve X İlişkiler kitaplarını alıp Metin Hoca’ya gidiyorum. Kütüphanemde Hoca’nın iki kitabı var: More Nostrum ve Atatürk Filmi… Bu kitapları da alıyorum, niyetim Hoca’ya imzalatmak…
Asistan arkadaşımla Metin Hoca’nın odasına gidiyoruz. Hoca, samimi bir şekilde bizi karşılıyor. “Seninle daha önce görüştük” diyerek söze giriyor. Ben hatırlayamıyorum önce, Hoca beni gördüğünü ısrarla belirtince ben de hatırlıyorum. 1986’da TRT Prodüktörlük Kursu’na devam ediyoruz. Özal dönemi… Tunca Toskay genel müdür… Hoca, TRT Danışma Kurulu Üyesi… TRT yönetim katında ayaküstü rastlaşıyoruz. Ben o zaman sıradan bir gencim ama Hoca’nın güçlü hafızası, hatırlıyor beni.

1 Ağustos 2012 Çarşamba

Suriye çağrışımları

Yıl 1994-95 yılları olmalı. Televizyonculuk yılları… Ekip arkadaşım kıymetli ağabeyim Levent Geylan… S.Ahmet Arvasi ile ilgili bir belgesel yapıyoruz. Belgeselde kuzenlerinden S.Ahmet Arvasi hakkında Kasım Arvas’ın görüşlerini alacağız. Kasım Arvas Van Eski Müftüsü… Kasım Arvas’ın evine gidiyoruz. Evde yabancı konuklar var, Suriye’den gelmişler…
Kasım Arvas, o gün Necip FazılS.Ahmet Arvasi ve damadı Cahit Zarifoğlu hakkında orijinal bilgiler anlatıyor…
Sizi istihbarat dinlemiyor mu?
Kasım Arvas’ın misafirleri Suriyeli... Türkçe anlıyorlar, sorularını Arapça soruyorlar… Çok yoğun bir sohbet… Sohbet daldan dala atlıyor. İktidarda Turgut Özal var. İktidarın bir olumsuzluğuna var gücümüzle yükleniyoruz. Bizim muhalefet dozajımız epey artmış olmalı ki, Suriyeli konukların rengi değişmeye başlıyor. İçlerinden biri Kasım Arvas’a bir şeyler soruyor. Kasım Arvas gülmeye başlıyor. Önce onu yatıştırıcı birkaç kelime söyledikten sonra, konukların kaygısını bize anlatıyor.
Başbakan Turgut Özal aleyhine konuşmalar başlayınca, konuklar “devlet yöneticilerine nasıl bu kadar muhalefet edebiliyorsunuz? Sizi istihbarat dinlemiyor mu?” Diye telaşlanmışlar… Kasım Arvas, bizde böyle konuşmaların 24 saat sürdüğünü, kimsenin bu tür konuşmaları takip etmediğini, isteyenin istediği şekilde konuşabileceğini söylüyor. Sohbetin sonraki kısmı, önceki gibi coşkulu gitmiyor. Çünkü Suriyeli konuklar, devlet yöneticileri aleyhine konuşma kaygısından sıyrılamıyor. Çok geçmeden müsaade isteyip ayrılıyorlar.

25 Temmuz 2012 Çarşamba

Bir başka açıdan İsmet İnönü

Kurultay partisi CHP bir kurultayı daha geride bıraktı. Vukuatsız başarılı bir kurultaydı. Kurultayda Kılıçdaroğlu’nun listesini delenler arasında Gülsün Bilgehan da vardı. Bu yazının vesilesi Gülsün Bilgehan olsun. Biz bu vesileyle İsmet İnönü ve ailesi üzerinde biraz konuşalım.
Mevhibe kızım, ikindi geçmesin
Emine Işınsu’nun annesi Halide Nusret’in anılarını okuyorum. Kitabın bir yerinde sahne şu: Halide Nusretİsmet İnönü’nün annesi Cevriye Hanım ve İnönü’nün eşi Mevhibe Hanım’la sohbet ediyor. Vakit ikindiyi biraz geçmiş olmalı ki, Cevriye Hanım telaşlanıyor. “Mevhibe kızım, ikindi geçmesin. Hadi sen namazını kılıver” diyor.  Mevhibe Hanım doğal bir rahatlıkla gidip namazını eda ediyor.
Sonraki yıllarda first leydi olduğu süreçte de namaz, oruç ve mevlit,  İnönü Ailesi’nin tabii uygulamaları arasında görülür. Gülsün Bilgehan yakın zamanda yaptığı bir basın açıklamasında İnönü Ailesi’nin geleneksel ‘mevlit’ uygulamalarından bahsetti.
Burada mevlit anahtar kelime… Semra Sezerİnönü Ailesi’nin kızı… Cumhurbaşkanı ‘Köşk’teki Hakim’ Ahmet Necdet Sezer’in eşidir. Mevlit Semra Sezer döneminde Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde okunmaya devam etmiştir.

18 Temmuz 2012 Çarşamba

Erdoğan bu hamleyle yeni dönemin sinyalini veriyor

Türk siyasi hayatı geçiş dönemlerinin sancısını zor atlatır. Giden liderin yeri bir türlü doldurulamaz. Gelen lider ve kadrosu “yerimi buldum” diyene kadar ya misyonu biter ya konjonktür değişir…
Bu durum; DemirelÖzalTürkeşEcevitYazıcıoğlu ve Erbakan sonrası görüldü. Şimdi başbakan Erdoğan yeni bir hamleyle yeni bir dönemin sinyalini veriyor.
Siyasetin doğası kazanmak üzerine kurulu. Başarılı bir liderin bir noktaya gelip kendi yönetim erkini bir başkasına devretmesi görülmüş bir şey değil. Türk siyasetinde görülmemiş bir şeyler oluyor…
Başbakan Erdoğan, siyasette hizmet süresini 3 dönemle sınırlandıran yaklaşımı kesin bir şekilde uygulamaya hazırlanıyor. Partileriyle özdeş hale gelmiş bir çok isim gelecek dönem göz önünde olmayacak. Bu durumun belediye başkanları için de geçerli olmasını diliyoruz. Erdoğan’ın doğuda İslamcı Kürt kanaat önderleri ve aşiret liderlerini liste dışı bırakması da kolay uygulanacak bir karar değildi. Erdoğan, bunu da başarıyla uyguladı. Şimdi 3 dönem operasyonu ve Has Parti katılımıyla farklı bir uygulamayla karşı karşıyayız…

10 Temmuz 2012 Salı

Ahmet Türk'ten Gün Sazak'a üstseçkin bir Türkiye fotoğrafı

Kasr-ı Kanco, Mardin’in Derik ilçesinde kale ev tarzında inşa edilmiş ihtişamlı bir yapı… Suriye sınırına 40 kilometre uzaklıkta. Ahmet Türk, doğduğu ve büyüdüğü Kasr-ı Kanco’yu “nefes aldığım yer” diye tarif ediyor. Burada çocukları ve torunlarıyla ilgileniyor. Ahmet Türk, boş vakitlerinde 30 bin dönümlük pamuk ve mısır tarlalarını geziyor. En büyük zevki satranç oynamak. Hayat da bir nevi satranç oyunu… İnsan bazen şah olur, bazen mat.
Ahmet Türk’ün izahına göre ne kendisi toprak ağası, ne de toprakları abartılacak kadar fazla. Toprak Reformu’ndan yana olduğunu bile açıklar. Türk kendi durumunu şöyle anlatır: “Ağalık ayrı bir şeydir. Bizim ilk sorunumuz ağalarla çıkmıştı. Bu yüzden kan davasına geçtik.”
Kan davasına geçmek! Ve bunu, bunca kariyere rağmen hala savunabilmek. Anlaşılacak şey değil.
Kültür tasarımında Yaşar Kemal nasıl ‘iyi eşkıyalar’ın romancısı, Yılmaz Güney ‘iyi eşkıyalar’ın sinemadaki idolüyse, Ahmet Türk de kötü feodalite içinde ‘iyi ağalar’ın meclisteki temsilcisidir. Bu tasarımda Ahmet Kaya nerde kaldı diyeceksiniz, o maraba çocuğu olarak İstanbul’a kendini atmış. “Karagümrük uyusun, Fatih uyusun. Atatürk Bulvarında rüyalar büyüsün.” Ahmet Kaya yoksulluk yuvalarının adamıdır. Gecekondu bile değildir Ahmet KayaAhmet Kaya ile Ahmet Türk’ün ortak paydası Mercedes’tir. Seçkin Kürtlerin Mercedes’le imtihanı bitmez… Ahmet Kaya gibi Ahmet Türk’ün adı da kaçak Mercedes olayına karışır.

4 Temmuz 2012 Çarşamba

Zavallı sola fazla yüklendik, biraz da bizimkilere bakalım

Yıl 1976 ya da 1977 olmalı. Ankara Atatürk Lisesi’nde öğrenciyim. Okulumuz ülkücülüğün kalesi. Müdürümüz sonradan Boyabat Belediye Başkanı seçilen Hasan Kara. Okulda havada sıkı dindar bir eğilim esiyor. Sonraki yılların öne çıkan isimleri İsa Armağan ve İbrahim Çiftçi okulun öğrencisi. Veteriner Fakültesi öğrencisi Muhsin Yazıcıoğlu Ülkü Ocakları Genel Başkanı. Ocak genel merkezi okula yakın. Sık sık genel merkeze gidiyorum. Ben de Ahmet Arvasi damarından hareketin içinde buluyorum kendimi. Kurtuluş Parkı civarı, Niğde, Sivas ve Site Öğrenci Yurdu ara sıra uğradığım mekanlar.

Sivas Yurdu’na gittiğim bir günün ertesinde Hasret dergisinin paketlenmesi için bir görev veriliyor bizim takıma. Yer ilginç MHP’nin Bahçelievler’deki Genel Merkezi… Genel Merkez’e gidiyoruz. Paketlemenin yapılacağı yer bahçede bir kulübecik. Kulübede parti atık evraklarının içinde paket yapıyoruz. Ben de merak var. Ben ufak ufak bu evrakları karıştırmaya başlıyorum. O evraklardan anladığım şey, çocuk aklımızla sıradan bir genel sekreter yardımcısı sandığımız Yaşar Okuyan’ın hiç de öyle olmadığıydı.

13 Haziran 2012 Çarşamba

5 N 1 C ve Cüneyt Özdemir'in soyağacı!

Evet başlık aslında 5 N 1 K olması lazım… Ama bugünkü konumuzun bir tarafında 5 N 1 K programı sunucusu Cüneyt Özdemir olunca başlık da kendiliğinden değişti. Cüneyt Özdemir’in programında daima anti-sağ, sol muhalif bir söylem var. Bu yazı, kendini muhalif zanneden Cüneyt Özdemir’in nasıl bir iktidarın içinde olduğunu anlatma denemesidir.

 1 N : Ne?

Kanal D’de çalışan arkadaşım anlatıyor. “Biz de yayın akışı hazırlanırken haber saatinden önce iki dizinin yeri belirlenir, sonra diğerlerine yer bulunur.” Soruyorum “hangi reytingi yüksek diziler bunlar?” Arkadaşım cevap veriyor, “Akasya Durağı ve Arka Sokaklar!”  Cevaba şaşırdığımı anlayıp devam ediyor: “Bunlar Türker İnanoğlu’nun yapımları, izlenme oranı, yapım standartları adına ne derseniz deyin bütün kriterler Türker İnanoğlu için bir tarafa bırakılır.”
Şimdi CNN Türk’ün yayın akışına da 5 N 1 C ? Cüneyt şerhi düşüldü.

2 N : Ne zaman ?

Önce Türker İnanoğlu’ndan başlayalım. İnanoğlu daha önce Sesam Başkanı idi. Türker İnanoğlu, Berker inanoğlu’nun kardeşi, Filiz Akın’ın eski, Gülşen Bubikoğlu’nun yeni kocası. İnanoğlu kardeşlerin film şirketinin adı Erler FilmTürker ve Berker kardeşler, Erler Film ve URT olarak Türk sinemasında onlarca filmin yapımcılığını, bazen de yönetmenliğini yaptılar.
1980’li yılların sonu Türkiye video günleri yaşıyor.

3 N : Nerede ?

İnanoğlu kardeşler, bıkmadan usanmadan Türk filmlerinin haklarını satın alıyor. Kelepire düşürülmüş filmlerin telif haklarını üç kuruşa topluyorlar. Ulusal Video şirketini kuruyorlar. Yüzlerce filmin telif hakkını ellerine alıyorlar. Bu arada işin hukuki yapısını da, Sinema Kanunu’nu revize ederek o zaman Turgut Özal’ın has adamı olan Yaşar Okuyan vasıtasıyla TBMM’de hallediyorlar. Bu kanunla telif hakkına belirli bir tarihi sınırı getiriliyor. Derken Ulusal Video’ya Yaşar Okuyan da ortak oluyor. İnanoğlu kardeşler, filmleri toplayarak Türk sinemasının köprübaşlarını ele geçiriyor.

90’lı yıllara gelindiğinde özel televizyon kuruluşları bir biri ardına piyasaya çıkıyor. Sabah gazetesi sahibi Dinç Bilgin’in ATV’si de yayın hayatına başlamış. İnanoğlu kardeşler kendileri yeni bir televizyon kanalı kurmuyor, ATV’ye ortak oluyorlar. Ellerinde en büyük koz, kelepire düşürdükleri Türk filmlerinin telif hakları. Bu haklarla Sabah grubunun elindeki ATV’ye % 51 hisseyi satın alarak ortak olurlar.

4 N : Nasıl ?

Türker İnanoğlu, Filiz Akın’la evlendi. Bu evlilikten İlker adlı bir çocuğu oldu. İlker İnanoğlu, ‘Yumurcak’ filmleriyle Türk sinemasının çocuk yıldızları arasında yer aldı. Sonra babasının sahibi olduğu Ulusal Video-URT’de yönetici oldu.

Filiz Akın bahsi

Filiz Akın, terzi Leman Şaşırmaz’ın kızıdır. Filiz Akın’ın kız kardeşi annesinin izinde ilerlemiş tekstil mühendisi işkadını Günseli CoşkunerGünseli Tekstil’in sahibi Coşkuner, aynı zamanda sahasında doktora sahibi.

Filiz Akın, Türker İnanoğlu’ndan ayrıldıktan sonra Leon Rubinstein ile evlendi. Paris’e yerleşen çiftin beraberliği 12 yıl sürdü. Filiz Akın 1993 yılında boşanma gerekçelerini vatan hasretine bağladı: “Önceleri insan yabancı bir kentte kendisini oyalıyor. Yeni insanlar bulurken, fazla düşünmüyor.  Sonra bir boşluk ve vatan hasreti başlıyor. Ne kadar özledim Türkiye’yi bilemezsiniz. İçimdeki boşluk, bir süre sonra buraya yabancılaştırdı beni. Eşimle de yabancılaştık. Burada bir işim olsaydı, belki bu noktaya gelmezdik. Bu kadar özlemezdim Türkiye’yi.”

Sonra Filiz Akın Türkiye’ye döner. Türkiye özlemi o kadar ileri gitmiştir ki, Türkiye’nin resmi kurumlarından MİT’in eski müsteşarı Sönmez Köksal ile evlenir. Tören MİT’in Marmara Köşkü’nde yapılır. Nikah şahitleri dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk’tur.

İkinci eş Bubikoğlu

Türker İnanoğlu, Filiz Akın’dan boşandıktan sonra sinema oyuncusu Gülşen Bubikoğlu ile evlendi. Gülşen Bubikoğlu’nun kardeşi Nilgün Bubikoğlu da manken ve sunucu idi. TGRT’de Hanımeli ve Kadın Gözüyle programlarında sunuculuk yaptı. Burada kendisiyle yapımcı sıfatıyla çalıştım.

Bubikoğlu’nun dayısı kim?

Adnan Şenses,Türk Sanat Müziği’nin nevi şahsına münhasır karakterlerinden biri. Şenses müzik yaşamı yanında çok evlenmesiyle de ünlü. Ama benim için onun asıl önemi, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’ndan ayrılıp cezaevine giderken Erdoğan için yaptığı konuşmadaki samimiyetidir. Sonra araya kara kedi girse de o gün Erdoğan’ın yanındaki ‘en öteki adam’ Şenses’ti. Sosyolojik olarak önemli bir karakterdir Şenses.

Adnan Şenses’in konumuzla alakası Gülşen ve Nilgün Bubikoğlu kardeşlerin dayısı olmasıdır. Yani 1 C / Cüneyt Özdemir’in eşinin dayısı bugün baş düşman bildiği Erdoğan’ın ilk toplumsal referanslarından biridir. Nokta!

5 N: Niçin?

Gelelim Berker İnanoğlu’na

Berker İnanoğlu; Fim-San Vakfı Eski Başkanı Ümit Utku ile bacanaktır. Berker İnanoğlu, Aysel, Ümit Utku, Ayten Hanım’la evlidir. Bir kardeşleri daha var onun adı da Nurten

Berker İnanoğlu ve Ümit Utku, Yeşilçam’ın hep komünistlerle çalışan ama komünizm karşıtı, milliyetçi isimleridir. MC’nin çok sevdiği sinemacılardır onlar… Ümit Utku’nun oğlu Menderes Utku ‘Afacan’, Berker İnanoğlu’nun oğlu Sezer İnanoğlu Sezercik adıyla sinema filmleri yaparlar. Yani Sezercik-Sezer İnanoğlu, Afacan-Menderes Utku ile teyze çocuğu, Yumurcak-İlker İnanoğlu ile amca çocuğudur. Gel zaman git zaman çocuklar büyüyor… Menderes Utku da büyüyüp bir sosyete playboyu oluyor. Milliyetçi Ümit Utku’nun oğlu TİP (Türkiye İşçi Partisi) Genel Başkanı Boğaz’daki Aşiret’ten Mehmet Ali Aybar’ın kızı Güllü Aybar ile birliktelik yaşar.

Bu arada Berker İnanoğlu, Sezercik’in annesi Aysel Hanım’dan ayrılıp Perihan Savaş ile evlenir. Perihan Savaş, Berker İnanoğlu’ndan ayrıldıktan sonra Yılmaz Zafer ve bilahare İbrahim Tatlıses’le evlenir.

Berker İnanoğlu, 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi sonrasında MHP Davası’nda yargılanır. İnanoğlu, MHP İstanbul İl Yönetim Kurulu Üyesi’dir. MHP Davası’nda partinin İstanbul faaliyetlerine iş dünyasından destek sağlama görevi sebebiyle yargılanır. Berker İnanoğlu 22 Nisan 1991 tarihinde ABD’de kanser tedavisi gördüğü sırada vefat eder. (Yüce Allah rahmet eylesin.)

Hatime: 1 K’dan 1 C’ye: Cüneyt Özdemir

Bütün eski sağcı işadamlarının bugünkü varisleri sağa karşıdır… İnanoğlu cephesinin de sola kırması ve kızları Zeynep’e eş olarak 32. Gün’ün ofisboyu, 5 N 1 K’nın sunucusu Cüneyt 
 Özdemir’i seçmesine şaşırmıyorum. Bu hep böyledir.

Cüneyt Özdemir, programda vurguyu içerikten ‘rakibi’ istihzaya çevirince meşhur kahkahası, boş bir sırıtmaya dönüşüyor.

Benzer şekilde karikatür yapmak zordur. Önce resim bileceksin. Resim yaptıktan sonra karikatür çizebilirsin. Cüneyt Özdemir’in, Soner Yalçın’la birlikte çalıştıkları dönemde, bu gülüş içerikle bütünleştiği için anlamlı bir durumdu. İş, Özdemir’e kalınca, seviye Acun Ilıcalı seviyesine düştü, ‘tıngır elek tıngır tas’.

Mesela Cüneyt Özdemir, Deniz Gezmiş ve saz arkadaşlarını anlatırken, bir evliyayı anlatıyor sanırsınız. ‘Denizler aşağı, Denizler yukarı.’ İdam kararı ayrıca incelenmeli, ama bu adamlar neticede teröristtir. Ve terör insanlık suçudur! Şimdiki CHP’nin Eski Genel Başkan Yardımcısı Hurşit Güneş’in babası Eski CHP’nin Dışişleri Bakanı Turan Güneş bile bunu açıkça söylemiştir. Bunun dışında Özdemir’in İçişleri Bakanı’na sürekli saldırıları ise yenir yutulur cinsten değil…

Kıymetli 1 C/ Cüneyt Özdemir; oturmuşsun trilyonluk servetin üstüne, evlenmişsin, Ali Mavi doğmuş, çoluk çocuğa karışmışsın. Ne güzel bir işin var, her gün televizyona çıkıyorsun. Ama abartmamak lazım, muhalefet iktidarın kucağında oynanan bir oyun değildir. Muhalefet ciddi bir iştir. Akıllı olmak lazımdır.

6 Haziran 2012 Çarşamba

Sahafsız Semtler

Türkiye’de siyasi eğilimlerin uyguladığı konut politikalarıyla iktidar ilişkisi üzerinde doğrudan bir bağlantı var. Olayı ekonomistlerin karmaşık ifadelerinden çıkarıp anlamaya çalışıyoruz.

Türkiye hızla şehirleşiyor.

Milyonlarca insan ya göç ya da kentsel dönüşüm sebebiyle konut edinmek zorunda.

İlişkiyi doğru yürüten zaferi kazanır.

Bu durumu yakın geçmişte yönetenlere ve projelerine bakıyoruz. Birincisi CHP geleneği… Kooperatif ihtiyaç sahiplerinin kendi kurup yönettiği bir yöntem.

Kooperatif anlayışı, sol çizgiye oldukça uygun, paylaşımcı bir içerik taşıyor. Bu yaklaşımın Ankara’da Kent-Koop ve İstanbul’da Konutbirlik sol adına yürüttü. Ankara’daki Batıkent bir bakıma kooperatifler eliyle ortaya çıkarıldı. Sol sendika ağaları, bu yöntemle önce kooperatif yöneticisi, sonra spekülatör işadamı oldular.

29 Mayıs 2012 Salı

PKK'yı kim kurdu polemiği

Türk siyasetinin bitmez tükenmez tartışmalarından biri ‘PKK’yı kim kurdu’ polemiğidir. Bildiğimiz genel bilgi, PKK’nın Ankara Tuzluçayır’da kurulduğudur. Ama Abdülmelik Fırat ve Avni Özgürel şahitliğinde bir başka iddia, örgütün ‘derin devlet’ ve hususen MİT tarafından kurulduğu iddiasıdır.  Bu iddiaya göre Abdülmelik Fırat ve Avni Özgürel, Abdullah Öcalan’ı istihbarat oluşumu olan  Türk Fikir Ajansı’nda bizzat görmüşlerdir.

PKK’yı devlet kurduğu iddiası için elimizde Abdülmelik Fırat ve Avni Özgürel şahitliğinden başka veri yok. Bir de Öcalan’ın eşi Kesire Öcalan’ın babası ve Pilot Necati polemiği vardır ki, Abdullah Öcalan bunu söyleşilerinde sürekli olarak anlatır. Bu konuda yeni bir kitap da yayınlandı: ‘PKK’nın Mitolojik Tarihi’… Meraklısı bu kitaba bakabilir.

PKK’yı derin devlet kurdu’ iddiası üzerinden siyaset yapan Kürt siyasetçilerinden KDP Eski Genel Başkanı Şerafettin Elçi, Rızgarici İbrahim Güçlü ve TDKP’nin şair başkanı Kemal Burkay da aslında PKK’dan farklı şeyler söylemiyor.

Ben PKK’yı kimin kurduğu sorusunda asıl kritik görüşmenin Abdullah Öcalan-Ziya Şerefhanoğlu görüşmesi olduğuna inanırım. Şerefhanoğlu, o zamanlar Bağımsız Bitlis senatörüdür. 1970’lerde Öcalan’la bir görüşme yapar. Asıl araştırılması gereken konu budur. Çünkü Şerefhanoğlu sıradan birisi değildir, Şerefname yazarı Bitlis emiri Şeref Han’ın torunudur. Şerefhanoğlu 1970’ler sürecinde Kürt hareketi içindeki lider adaylarından biridir. Öcalan gibi sıradan bir üniversite öğrencisiyle ne konuşur bir senatör bunu hep merak ederim.

22 Mayıs 2012 Salı

Türk Sağı'ndaki 4 eğilim

Geçtiğimiz aylarda Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi’nin kongresi yapıldı. Ben de kongrede bulunanlardan biriydim. Kongre sırasında konuşmak için söz alanlar oldu. Bunlardan biri de Mustafa Miyasoğlu idi. Miyasoğlu söz alınca, bir grup yazarın yüzünü buruşturduğunu gördüm. O gün bugündür bu, buruşuk yüzler aklımdan çıkmıyor. Bu yazının müsebbibi onlardır!

Mustafa Miyasoğlu, Türk Edebiyatının üretken yazarlarından biri... Edebiyatın hemen her sahasında kalem oynatması ve bu sahalarda kalıcı eserler üretmesi, onun edebiyatımızın kalıcı isimlerinden biri haline gelmesini sağlamıştır.

Önce sağ edebiyatta temayüller

Benim Mustafa Miyasoğlu’nda kendi payıma aldığım akıl akçeleri ise onun eserlerini ortaya çıkaran bakış açısı ve kazanımların bir sonucudur. Meseleyi şöyle açabiliriz... Türk Sağı, kültür ve sanat dünyasında dört eğilimle kendini gösterir. Bu eğilimleri Milliyetçi Edebiyat, İslamcı Entelektüel 

16 Mayıs 2012 Çarşamba

Muhteşem ikili Nazlı Ilıcak ve Merve Kavakçı

Türk siyasi hayatında yaptığım gözlemler bana bazı şeyler öğretmiştir… Eğer Nazlı Ilıcak ve Hasan Celal Güzel gibi iki destekçiniz varsa, başka köstekçi aramanıza gerek yoktur. Hasan Celal Güzel bahsini bir başka bahara bırakarak, bugün Nazlı Ilıcak ekseninde siyaset yapacağım.

Siyaset sorunları çözme zeminidir… Siyasetçi de siyaset oyununun, ana aktörü, oyun kurucusudur. Siyaset ve akıl Arapça iki kelime. Türkçeye o kadar yerleşmiş ki, onları artık Türkçe idrak ediyoruz.
Siyaset kelimesinin etimolojisine baktığımızda seyislikten yani at bakıcılığı ve eğiticiliğinden anlamını aldığını öğreniyoruz. Akıl kelimesinin hikayesine bakınca, aklın da develerin ‘sınırlı özerklik’ini sağlayan ve iki ayağa vurulan prangadan geldiğini görüyoruz. (Deve hikayeleri konusunda en jokeri, emekli deve hikayesidir. Ama ben bu hikayeyi burada anlatarak kıymetli vakitlerinizi alacak değilim.)

Deveden at konusuna geçiyorum. Her ne kadar Leonardo, at insan ile hayvan arasında bir başka kategoriden bir varlık dese de atın da neticede bir ‘hayvan’ olduğunu kabul etmek zorundayız.  

8 Mayıs 2012 Salı

Fikirsiz burjuvazi ötekileşir

Bu yazıda uçmaya karar verdim. İçimden bir ses eğer uçmazsam, sütun yetmezliğinden yazılarıma son verileceğini söylüyor. Bu yüzden sadece nalına mıhına değil, gözüne gözüne yazmaya karar verdim.

Hem uçmadıktan sonra yazmanın ne anlamı var. Maaşlı, memur yazıcılardır uçmayanlar… Benim gibi tek işi yazmak olan işsiz yazıcılar uçmak zorundadır… Yazını, müşterilerine sevdirmek zorundasın. Yazdıklarını sevdirmezsen geçinemezsin, para kazanamazsın…

Bu yazıyı okuyacaksanız, siz de uçacaksınız…

Evet uçuş başlıyor. Emniyet kemerlerinizi takın. Paraşütler koltuğumuzun altında.

Kafadan giriyorum damar konuya…

Türk sağının en temel yanlışlarından biri, dünya görüşü mensubiyetini, hayati bir tercih değil, geçici bir pazarlama stratejisi olarak görmesidir. Yani dünya görüşü, kendimiz olma bilgisinin bir sonucu değildir de kuruluş ve yükselme döneminde bir strateji hatta pazarlama stratejisidir.  Dünya görüşü mensubiyeti, Türk burjuvazisi için zirve dönemlerinde tasfiyesi gereken bir yüktür!

1 Mayıs 2012 Salı

Yerli malı değil, yerli marka ideali

Bizde gavur malı, gavur markası daima cazip olmuştur! Gavur inadına değerlerimize sövmedikçe, biz, balık hafızamızla kendimiz olmayı bırakır, gavur karşısında nesneleşiriz.

Ama gavur, inadına gavurdur! Onların katliamları, soykırım suçlamaları ve ambargoları bazen bizi uyandırır gibi olur.

Biz de kafamız bozulunca, onların mallarını boykot edip, yerli malıcı oluruz.

Osmanlı döneminde de biz böyleydik. Rüzgara göre yelken açardık. Yine bir Batı saldırısı sonrasında yerli malı kullanmaya karar vermiştik.

Eminönü’de ‘Yerli Mallar Pazarı’nı kurduk. ‘Yerli Mallar Pazarı’nda Hereke, Feshane ve Merinos gibi yerli kumaşlardan takım elbise dikmeye başladık.

24 Nisan 2012 Salı

'Oynama jıkıdım jıkıdım'

Köşe yazarlığı enteresan bir şey, bazen insan bir konuya takılıyor. İlla ki o konuyu yazmalıyım diye. Ama yazmakta zorlandığınız konuyla boğuşurken, volelik paslar geliyor insanın ayağına. Geçtiğimiz hafta Şehir Tiyatrosu oyuncuları Kadir Topbaş’a kazan kaldırınca, “işte vole bu” dedim. Buradan gol çıkar…

Önce çuvaldızı kendimize yani sağa batıralım. Aşağıdaki satırlarda sol tiyatro klanına da gereken ilgiyi göstereceğiz inşaallah!

İlk badanada evdeki bütün kitapları kapıcıya veren, kültür merkezlerini düğün salonuna çeviren, kültür yerine alışveriş merkezlerinin peşinde koşan bir toplulukla iç içeyiz. Fictiv olan, aşkın olan ne varsa kaçan, adeta betona perestij eden, sürekli kendi kalesine gol atan, tüketen ve tükenen bir sağ var karşımızda.

Her hayat alanında sıfırdan yeni bir retorik kurmaya çalışılmaz. Yeni bir retorik, yeni bir hukuk demektir. Sıfırdan dünya görüşü, yönetim anlayışı oluşturulmaz. Yönetim anlayışı teamüllerle yürür. Görünen hukuk kalırsan ‘beyaz çorap, yeşil don’ muhabbetine takılan askerlere dönersiniz.
Ne muhafazakar ne liberal, rüzgara göre yelken vaziyetleri.

17 Nisan 2012 Salı

Biz kimiz, onlar kim?

Bu yazının isim babası Osman Bostan’dır. Kamuoyu onu Mehmet Ağar’ın danışmanı olarak tanır. Ama o, bu tür danışmanlıkların ötesinde daima aklıselimin temsilcisi olan bir siyaset bilimcidir. Geçen gün Cağaloğlu’nda tevafuken karşılaştık. Erol Cihangir’in Turan dergisinin yazıhanesinde vatanı kurtardık. Osman Bostan; benim Kürkçülük meselesinde taraf olmama şaşırarak, ‘biz kimiz, onlar kim?’ dedi. Bu yazının başlığı böyle doğdu. 

Nevin Halıcı’dan Orta Asya’ya, Turan’a

Turan dergisinin yazıhanesindeyiz ya, Turan’dan girelim konuya… Nevin Halıcı’nın Zaman gazetesindeki yemek yazılarını okuyorum. Onun Selçuklu Mutfağı ile ilgili araştırmaları kitaplaştı. Zaman’daki ilginç yazılarından biri Orta Asya mutfağı, diğeri Ankara mutfağı ile ilgiliydi. Tabii ki kestim arşivledim bu yazıları…

10 Nisan 2012 Salı

Halide Edip'ten BDP'ye bir nostalji denemesi

Bu hipotezin müsebbibi şu laflar… İran uzmanı arkadaşım anlatıyor: Rafzancani toprak ağası fıstık tüccarlarının, Ali Hamaney Tahran Kapalıçarşısı’ndaki tefecilerin, Ahmedinejad yeni palazlanan müteahhit sınıfının temsilcisidir. Rafzancani’nin geri çekilmesi feodalitenin geri çekilmesidir. Ahmedinejad yeni sınıfın adamıdır. İran burjuvazisi buradan doğuyor. Onun için iddia sahibi Ahmedinejad. Ben konuyu ağzı açık dinliyorum.

Yine aklım karışıyor, kafam sepet gibi.

Derken kafamda bir şimşek çakıyor. Bedirhanlar’dan Eski BDP Milletvekili Nuri Yaman’a bir çizgi çiziyorum. Onları birbirine bağlamaya çalışıyorum.

Benim asıl anlamak istediğim, DTP’den BDP’ye geçerken ‘Nuri Abi Formülü’yle öne çıkarılan Nuri Yaman nasıl ıskartaya çıkarıldı. Ve elenmesinin ardından nasıl kahrından öldü, onu anlatmaya çalışıyorum.

İkrar ediyoruz, bu yazıda üç anahtar kişimiz var: Ali Şamil Paşa, Halide Edip, BDP Milletvekili Nuri Yaman

Yazıyı bu kişiler üzerinden bitireceğiz.

Önce çok bilinen Halide Edip’ten başlıyorum. Bilinenden bilinmeyene gitmek istiyorum.

Halide Edip’in babası Mehmet Edip Bey

Romancımız Halide Edip, 1882 yılında Mehmet Edip Bey’in kızı olarak Beşiktaş’ta Mor Salkımlı Ev’de doğdu. Mor Sarkımlı Ev, Halide Edip romanlarından biri olarak sonra karşımıza çıkacaktır. Mehmet Edip Bey’in sabetaycı olduğu ileri sürülmüşse de son araştırmalar bunun yanlış olduğunu, Mehmet Edip Bey’in aslen yahudiyken hidayete erip müslüman olduğu yönündedir. (Nedense ben bu hidayet hikayelerine hep şüpheyle yaklaşırım!)

Halide Edip’in annesi Bedrifem Hanım

Halide Edip’in annesi Bedrifem Hanım, veremden ölmüştür. Halide Edip, annesini çok az hatırlamaktadır. Küçük Halide’nin annesinin ilk evliliğinden olan Mahmure ablası onun çocukluk yıllarındaki en büyük arkadaşıdır.

Bedrifem Hanım’ın birinci eşi Bedirhanlar’dan Ali Şamil Paşa

Ali Şamil Paşa’nın İstanbul’da evlendiği Bedrifem Hanım’dan Mahmure adında bir kızı olur.  Ali Şamil’den ayrıldıktan sonra Bedrifem Hanım, Mehmet Edip Bey’le evlenir. Bu ikinci evlilikten Halide Edip doğar.

Halide Edip, ‘Mor Salkımlı Ev’de babadan ayrı anneden bir kardeşi Mahmure’den uzun uzadıya söz eder. Kitapta kardeşi Mahmure’nin babası Ali Şamil Paşa’dan da bahseder. Okuma yazması olmayan ve imzasını dahi atamayan Ali Şamil Paşa, atanmış, çakma bir Bedirhan paşasıdır.

Ali Şamil Paşa, İstanbul Şehremini Rıdvan Paşa’yı öldürtür

1906 yılında korgeneral rütbesiyle ‘Üsküdar Ciheti Kumandan Muavini’ olan Ali Şamil Paşa, aynı yıl İstanbul Şehremini Rıdvan Paşa’yı  öldürtür. Ve sürgün edilir.

Halide Edip, Ali Şamil Paşa’nın “Bir nevi irsi derebeylik gururu ile başını belaya” soktuğundan söz eder. ‘Zavallı Ali Şamil Paşa’ diyerek uzun uzun onu savunur. Malum Halide Edip’in annesi Bedrifem Hanım, Ali Şamil Paşa’nın eski eşidir. Ali Şamil Paşa’nın Bedrifem Hanım’dan Mahmure adında bir kızı olduğunu yukarda söyledik. Mahmure ve Halide Edip kardeştirler. Yani Ali Şamil Paşa, Halide Edip’in üvey babasıdır.

Halide Edip ‘Mor Salkımlı Ev’ adlı kitabında, Ali Şamil Paşa ile ilgili gözlemlerini yazar. Ali Şamil Paşa ile Halide Edip’in ilişkileri son derece iyidir. Ayrıca Ali Şamil ile Halide Edip’in babası dostturlar. Ali Şamil Paşa’nın kızı Mahmure’yi Mehmet Edip Bey kendi kızı gibi büyütmüştür.

Halide Edip, Mekke’den dönüşünde kızı Mahmure’yi yanına alan Paşa’nın konağındaki günleri sevgiyle anar. Halide Edip, Paşa’yı anlatır: “Oğullarını Kürt kıyafetine sokar. Mahmure Abla bir Kürt havası çalar. Paşa başta bir Kürt oyunu oynarlarken bir taraftan ıslıkla havayı tekrar eder. Aynı zamanda da benim elimden yakalayarak oynayanların arasına alırdı. Hepimiz bir ağızdan el ele sallanarak ‘Hey Zeyno Zeyno’yu’ söyleyerek, tavandaki avizeleri zangırdatarak, tepinerek döne döne sıçrar dururduk.”

Diğer yandan Ali Şamil Paşa’nın kızı Mahmure Hanım’a, ülkeyi terk ederken Bedirhanlar’dan biri, “Sen de bizimle gel, Kürdistan’ın kraliçesi olursun” der. Mahmure Hanım, büyük bir kızgınlıkla “Ben bu bayrağın altında doğmuş bir Türk kadınıyım. Burada yaşadım, burada öleceğim” der.
Zeyno türküsünden Zeynep Yaman’a

Zeyno türküsü deyince aklıma Zeynep Yaman geliyor. BDP Muş Eski Milletvekili Nuri Yaman’ın annesi. Nuri Yaman’ın annesini Zeynep Yaman, Halide Edip’in evlatlığıdır.

Nuri Yaman, annesinin öyküsünü elindeki fotoğraflarla NTV’ye anlatır. Zeynep Yaman’ın öyküsü, Rus işgalinin ardından yetim kalmasıyla başlıyor. Rus ordularının işgalinin ardından bir sürü çocuk annesiz babasız kalır. Kazım Karabekir, bu küçük çocukları toplar ve vapurlarla İstanbul’a gönderir. (Bu arada unutmadan söyleyelim… Rus işgalinde işgalcilerin bölge komutanı Bedirhanlar’dan Kamil Bedirhan’dır.)

İstanbul Heybeliada’daki yetimler okulundaki yılların ardından bu kez İstanbul işgal edilir. Ve Zeynep Yaman ile Halide Edip’in yolları bu sırada kesişir. Halide Edip, Zeynep Yaman’ı evlatlık edinir.

Nuri Yaman anlatır: “Halide Edip soruyor ‘Senin ismi ne?’ diye. Annem benim ismim ‘Zino’dur’ diyor. ‘Hayır’ diyor Halide Edip, senin adın ‘Zeyno’dur diyor. Adı Zeynep olarak kayıtlara geçiyor.

“Annem, Mustafa Kemal ve diğer komutanlardan sık sık Halide Edip’in evine geldiğini, onları gördüğünü, sonradan bu gelen kişilerin Kurtuluş Savaşı komutanları olduğunu” söyler.

Zeyno’nun Oğlu Nuri Yaman

Nuri Yaman’ın annesi 20 yaşındayken Halide Edip’in isteğiyle evlenir. Ancak 6 yıl sonra eşini kaybeder. Bunun üzerine Zeynep Hanım yıllar önce ayrıldığı akrabalarıyla ilişkiye geçer. Malazgirt’te babasından kalan geniş araziler bölünmesin diye bu kez amcasının oğlu Yusuf’la yani Nuri Yaman’ın babasıyla evlendirilir. Üstelik ikinci eş olarak...

Zeynep Yaman, Nuri Yaman’ın babasıyla evli kalsa da çocuklarını ayrı bir evde büyütür. Komşularıyla birlikte ailesinin başında bir hanımağa gibi köylüleri yönetir. Nuri Yaman, geriye kalan bir kaç fotoğrafı gösterirken Halide Edip’in ‘Zeyno’nun Oğlu’ kitabına da ismini veren annesiyle gurur duyduğunu söyler: “Annem benimle İngilizce konuşurdu, İstanbul türkülerini söylerdi ve İstanbul’u anlata anlata bitiremezdi...”

Hatime

İran’da kim kimdir önermesini, Kürt hareketine taşıyorum. Nuri Yaman kimin temsilcisi? Niçin tasfiye oldu? Niçin kahrından öldü. Bunu anlamaya çalışıyorum.

Ahmet Türk Kürt feodalitesinin temsilcisi. Bir dönem sonra Rafsancani gibi o da tasfiye olacak. Demirtaş, Kürtçü belediye müteahhitlerinin temsilcisi. Her dönemin milletvekili Sırrı Sakık kimin temsilcisi?

Hakkari Belediye başkanı Bedirhanoğlu’nun Bedirhanlar’la alakası var mı? Bedirhanoğlu nasıl tasfiye edilecek?

BDP’ye geçici başkanlık yapan Hamit Geylani kimin torunu, neyin temsilcisi?  Geylani niçin tasfiye edildi?

Sonra Ermeni diasporasının Kürt milletvekilliği listesindeki etkisini anlamaya çalışıyorum. Kafamda bir ağırlık, bir sepet!

Sonra ‘boş ver bu işleri, devlet su işleri’ diyorum. Hemen bir Türk dizisi bulup, televizyon seyredip uyumak istiyorum. Kafamdaki sepeti ancak bir Türk dizisi temizler.

biyografi.net@gmail.com

4 Nisan 2012 Çarşamba

Ölülerine saygısı olmayan seçkinler

Geçtiğimiz yıllardan bir haber… Bir köye baraj yapılacak. Köy sular altında kalıyor. Devlet, köylülere yeni bir arazi veriyor. Oraya ev yapıyorlar. Köylüler, eski köyden yeni köye bir şeyler taşıyor. En son geçmişlerinin mezarlarını taşıyorlar yeni köye.

Eğer öne çıkarılsa, bir çok okumuşa komik gelecek bir haber.

Anlaşılan köye Kabe Towers pazarlamacısı din adamları uğramamış ki, onlar mezarlarını kurtarabilmişler baraj sularından. Kurtardıkları sadece mezarlar ve dedelerinin, ninelerinin kemikleri değil, topyekun geçmişti. Geçmiş, geleceği inşanın temel dayanağı idi.

İyi ki köylüler, dindar ve dinsiz okumuşlarını dinlemeyip mezarlarını kurtarmışlar.

21 Mart 2012 Çarşamba

Fatmagül'ün Suçu Ne?

İnsan köşe yazarı olunca bir başka oluyor… Dur durak dinlemeden haber dinliyorum. Haberlerin ardındaki gündemi yakalamaya çalışıyorum. Fakat her seçim tahminimde olduğu gibi, gizli gündemi yakalama konusunda da piyade kalıyorum. Haberleri dinlerken başladığım erken yorumlarda hep tekzip ediliyorum. Anlıyorum ki, benim burnum iyi koku almıyor. Ama haber peşinde koşarken kafam yine sepet gibi oluyor. Kafam sepet gibi olunca imdadıma diziler yetişiyor. Daha önceki bir yazımın başlığında söylediğim gibi, ‘Her gün bir dizim var.’

Bugün seyrettiğim dizi filmin adı, ‘Fatmagül’ün Suçu Ne?’ Aslında daha önce çekilen bir filmdi bu. Tutan filmleri ve romanları dizi yapma modası gereğince o da dizileşti. ‘Her gün bir dizim var’ prensibi gereğince, haftanın bir akşamını Fatmagül’ün Suçu Ne? dizisine ayırıyorum.

Diziyi seyretmeye başlıyorum. Diziden önce uzun uzun özetler olunca seyrettiğim görüntüler yeni mi eski mi karıştırıyorum. Fatmagül rolündeki Beren Saat ikide  bir ağlıyor. Kerim dayılanıyor, avukat abi seri kanlılığını korumaya çalışıyor. Ben diziyi seyretmeyi bırakıyorum. Dizinin senaryo yazarı Vedat Türkali’yi düşünmeye başlıyorum… Türkali eski bir TKP’li. Şimdilerde PKK’ya meşruiyet kazandırma çabası içindeki platformlarda yer alıyor. Emin Karaca muhteşem bir işçilikle sıkı bir iş çıkarmış, Vedat Türkali Ansiklopedisi’ni yazmış. Türkali’nin asıl adı Abdülkadir Pirhasan. Pirhasan, soyadı alevi kökeni ifade ediyor.  Dine inanmadığını da her fırsatta açıklayan bir kişilik.