26 Ağustos 2015 Çarşamba

Ahmet Rıza Bey ile Prens Sabahattin arasında

1.Paris’te iki fraksiyon başı
Yahya Kemal’in hatıratından hareketle günümüze bakmaya çalışıyorum.
Abdülhamit düşmanı Jöntürkler Paris’e kaçmıştır. Paris’te küçük bir Türk sürgün grubu vardır.
Genel olarak Jöntürkler her suçun suçlusunu Abdülhamit olarak görürler: “Hepimiz Osmanlıyız; Abdülhamit zulmetmese Hıristiyan tebamız çok iyi vatandaş olurlar.”
Bazı Jöntürkler, Abdülhamit’i Ermeniler’i katletmekle suçlarlar.
Aslında değişim fikrinden ziyade ‘Abdülhamit nefreti’ vardır ortada. Jöntürk zihniyeti, padişahlığı ve Abdülhamit müstesna Osmanlı Hanedanı’nı sever. Hatta Osmanlı Saltanatı’nı varlığımızın esası sayar.
Fransız yazar Pierre Qillard, Jöntürkler’in fikirlerini ve davranışlarını gözlemledikten sonra Ahmet Rıza Bey’e, “Sizin siyasi fikirlerinizle Abdülhamit’in siyasi fikirleri arasında zerre kadar fark yoktur” der.
Jöntürk akımının başında lider olarak resmileşmiş ilk şahsiyet Ahmet Rıza Bey’dir. Doktor Nazım onun yanında ve yardımcısıdır. Bu grup Paris’te Meşveret ve Mısır’da Şura-yı Ümmet gazetelerini çıkarmaktadır.
Jöntürkler’in diğer fraksiyonunun başını Prens Sabahattin çeker.

19 Ağustos 2015 Çarşamba

Tersine dünya'nın istikşafi görüşmeleri

1.Ortadoğu’yu nasıl okumalı?
Ortadoğutersine dünya’dır…
Uzun süredir Japonya’da halı ticareti yapan arkadaşım Japonlar’ın erdemlerini anlatıyor. Onu hayranlıkla dinliyorum.
Kazakistan’dan gelen komşum Çeçen, Uygur ve Ahıska mafyalarından söz ediyor şaşırıyorum. Komşum insan ilişkilerinde Ruslar’a ayrı bir değer veriyor.
Benzer durumu Almanlar, Amerikalılar, genel olarak bütün Batılılar karşısında yaşadığımız bir vakıa…
Güney’e indikçe durum daha vahim bir hal alıyor. Göçmenler, canlı bomba teröristler, ajanlar… Kimin kime hizmet ettiği belli değil. Her köşeden bir Lavrans, bir Gertrude Bell çıkabilir.
Vaziyet 100 yıl öncesinden çok az farklı…
Mehmet Akif’in JaponyaMizancı Murat’ın RusyaAhmet Haşim’in AlmanyaPeyami Safa’nın Fransa öykünmeleri boşuna değil.
Yahya Kemal, Tanpınar’a Batı gözlemlerini aktarır: “Fransa başkadır Hamdi, onlar iyi tahsil görürler, hayatları muntazamdır.”
Aynı muntazamlığı, aynı başarıyı Almanya, İngiltere, Amerika, Japonya, İtalya ve Rusya’nın eğitim sistemlerinde değişik şekillerde görebiliyoruz.
Çin, İran ve Hindistan önemli başarılar gösteriyor.

12 Ağustos 2015 Çarşamba

'Boğaz'da viski içen şerefsizler'in sosyolojisi

1.Semboller üzerinden düşünüyoruz

Votka Rus, kola Amerikan içeceğidir…
Charles Levinson’un ‘Votka-Cola’ kitabı. ‘Votka-Cola’ karışımı, yeryüzünü talan eden ABD ve Rus sömürgecilerinin içki üzerinden sembolik alaşımı.
Levinson, ‘Votka-Cola’da sahnede çatışan ABD ve Rus ideolojilerinin perde arkasında yaptıkları işbirliklerini anlatıyor.
Başlangıçta kola ile sembolize edilen Amerika algısının perde arkasında viski’nin hükümranlığı vardır.
Viski, sömürgen kapitalizmin alametidir.
Kola, yaygınlaştırılarak herkes için bir bağımlılık aracına dönüştürülmüştür. Viski içen adam, ‘veresiye satan-peşin satan’ karikatürümüzdeki ‘peşin satan’ adamın kırbaçlı hali konumundadır.
2.‘Boğaz’da viski içen şerefsizler’ polemiği
Türk Basını, Bahçeli’nin “Boğaz’da viski içip HDP’ye oy veren şerefsizler” söylemiyle yıkılıyor.
Aslında ilk bakışta görülen özel hayata müdahaleyle konunun ilgisi yok. Mesele insanların viski ya da ayran içmesi değil.
Mesele üstseçkin şebekenin ‘Erdoğan karşıtlığı’ ile ‘HDP aşkı’nı birbirine karıştırması.
Rakamlar açık… İstanbul’da üstseçkinler’in yaşadığı Bebek, Nişantaşı ve Etiler’de HDP birinci parti. Türkiye’deki üstseçkinler’in ABD’deki mekanı Miami’de bile HDP ikinci parti.
Göstergeler gözler önünde… Bütün Batıcı medya HDP saflarında. Bir televizyon sunucusu HDP’nin oy oranını söylerken “bizim oylar” diyebiliyor.
Cengiz Sözübek, haber10’daki ‘Boğaz'daki Aşiret: Visk-i Türkler’ başlıklı yazısında Boğaz’daki Aşiret’le Boğaz’da viski içen şerefsizler nitelemesi arasındaki bağlantıyı net bir şekilde yakalamış: “Viski içen şerefsizler’in sosyolojik bir karşılığı var; Boğaz’daki Aşiret ya da tek kelimeyle: Oligarşi.”
Profesör Anıl Çeçen, ‘Boğazdaki Aşiret’in Türk milletinin ve devletinin kaderini belirleme hakkını ve yetkisini açıkça kendisinde gördüğünü söyler.
Çeçen yıllar önce HDP yönelişini, Boğaz’daki Aşiret adına hareket eden politikacılar şeklinde işaret etmişti.

4 Ağustos 2015 Salı

Bölünme gerçeği ve Ak Parti-CHP Koalisyonu

1.Siyasetimizin çatışma kutupları
 Siyasi hayatımız bir yanda ‘din x laiklik’, diğer yanda ‘Milli bütünlük x etnik ayrılık’ çatışması üzerine oturuyor.
Din x laiklik’ çatışmasının siyasi kurumları Ak Parti ve CHP… ‘Milli bütünlük x etnik ayrılık’ çatışmasının siyasi kurumları ise MHP ve HDP.
Bu yönüyle siyasi hayatımız 100 yıldır Yusuf Akçura’nın ‘Üç Tarz-ı Siyaset’ sunumunu ‘Dört Tarz-ı Siyaset’e dönüştürmekten başka bir şey yapmamış.
Siyaset kurumu bu çatışma denkleminden alabildiğine beslenmiş.
Çatışmadan beslenmenin yolu ‘biz ve onlar’ oyunu üzerine kurulu…
Biz ve onlar’ oyunu siyasi akımlar yükselirken iyidir, Bülent Arınç’ın deyişiyle hep “ütersin.”
İşler yolundayken terkib’i gözetmek kimsenin aklına gelmez.
Türk Siyaseti; Muhafazakarlık, Liberalizm, Sosyal Demokrasi ve Sosyalizm alternatiflerine yönelmemekte direniyor.