29 Mayıs 2012 Salı

PKK'yı kim kurdu polemiği

Türk siyasetinin bitmez tükenmez tartışmalarından biri ‘PKK’yı kim kurdu’ polemiğidir. Bildiğimiz genel bilgi, PKK’nın Ankara Tuzluçayır’da kurulduğudur. Ama Abdülmelik Fırat ve Avni Özgürel şahitliğinde bir başka iddia, örgütün ‘derin devlet’ ve hususen MİT tarafından kurulduğu iddiasıdır.  Bu iddiaya göre Abdülmelik Fırat ve Avni Özgürel, Abdullah Öcalan’ı istihbarat oluşumu olan  Türk Fikir Ajansı’nda bizzat görmüşlerdir.

PKK’yı devlet kurduğu iddiası için elimizde Abdülmelik Fırat ve Avni Özgürel şahitliğinden başka veri yok. Bir de Öcalan’ın eşi Kesire Öcalan’ın babası ve Pilot Necati polemiği vardır ki, Abdullah Öcalan bunu söyleşilerinde sürekli olarak anlatır. Bu konuda yeni bir kitap da yayınlandı: ‘PKK’nın Mitolojik Tarihi’… Meraklısı bu kitaba bakabilir.

PKK’yı derin devlet kurdu’ iddiası üzerinden siyaset yapan Kürt siyasetçilerinden KDP Eski Genel Başkanı Şerafettin Elçi, Rızgarici İbrahim Güçlü ve TDKP’nin şair başkanı Kemal Burkay da aslında PKK’dan farklı şeyler söylemiyor.

Ben PKK’yı kimin kurduğu sorusunda asıl kritik görüşmenin Abdullah Öcalan-Ziya Şerefhanoğlu görüşmesi olduğuna inanırım. Şerefhanoğlu, o zamanlar Bağımsız Bitlis senatörüdür. 1970’lerde Öcalan’la bir görüşme yapar. Asıl araştırılması gereken konu budur. Çünkü Şerefhanoğlu sıradan birisi değildir, Şerefname yazarı Bitlis emiri Şeref Han’ın torunudur. Şerefhanoğlu 1970’ler sürecinde Kürt hareketi içindeki lider adaylarından biridir. Öcalan gibi sıradan bir üniversite öğrencisiyle ne konuşur bir senatör bunu hep merak ederim.

22 Mayıs 2012 Salı

Türk Sağı'ndaki 4 eğilim

Geçtiğimiz aylarda Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi’nin kongresi yapıldı. Ben de kongrede bulunanlardan biriydim. Kongre sırasında konuşmak için söz alanlar oldu. Bunlardan biri de Mustafa Miyasoğlu idi. Miyasoğlu söz alınca, bir grup yazarın yüzünü buruşturduğunu gördüm. O gün bugündür bu, buruşuk yüzler aklımdan çıkmıyor. Bu yazının müsebbibi onlardır!

Mustafa Miyasoğlu, Türk Edebiyatının üretken yazarlarından biri... Edebiyatın hemen her sahasında kalem oynatması ve bu sahalarda kalıcı eserler üretmesi, onun edebiyatımızın kalıcı isimlerinden biri haline gelmesini sağlamıştır.

Önce sağ edebiyatta temayüller

Benim Mustafa Miyasoğlu’nda kendi payıma aldığım akıl akçeleri ise onun eserlerini ortaya çıkaran bakış açısı ve kazanımların bir sonucudur. Meseleyi şöyle açabiliriz... Türk Sağı, kültür ve sanat dünyasında dört eğilimle kendini gösterir. Bu eğilimleri Milliyetçi Edebiyat, İslamcı Entelektüel 

16 Mayıs 2012 Çarşamba

Muhteşem ikili Nazlı Ilıcak ve Merve Kavakçı

Türk siyasi hayatında yaptığım gözlemler bana bazı şeyler öğretmiştir… Eğer Nazlı Ilıcak ve Hasan Celal Güzel gibi iki destekçiniz varsa, başka köstekçi aramanıza gerek yoktur. Hasan Celal Güzel bahsini bir başka bahara bırakarak, bugün Nazlı Ilıcak ekseninde siyaset yapacağım.

Siyaset sorunları çözme zeminidir… Siyasetçi de siyaset oyununun, ana aktörü, oyun kurucusudur. Siyaset ve akıl Arapça iki kelime. Türkçeye o kadar yerleşmiş ki, onları artık Türkçe idrak ediyoruz.
Siyaset kelimesinin etimolojisine baktığımızda seyislikten yani at bakıcılığı ve eğiticiliğinden anlamını aldığını öğreniyoruz. Akıl kelimesinin hikayesine bakınca, aklın da develerin ‘sınırlı özerklik’ini sağlayan ve iki ayağa vurulan prangadan geldiğini görüyoruz. (Deve hikayeleri konusunda en jokeri, emekli deve hikayesidir. Ama ben bu hikayeyi burada anlatarak kıymetli vakitlerinizi alacak değilim.)

Deveden at konusuna geçiyorum. Her ne kadar Leonardo, at insan ile hayvan arasında bir başka kategoriden bir varlık dese de atın da neticede bir ‘hayvan’ olduğunu kabul etmek zorundayız.  

8 Mayıs 2012 Salı

Fikirsiz burjuvazi ötekileşir

Bu yazıda uçmaya karar verdim. İçimden bir ses eğer uçmazsam, sütun yetmezliğinden yazılarıma son verileceğini söylüyor. Bu yüzden sadece nalına mıhına değil, gözüne gözüne yazmaya karar verdim.

Hem uçmadıktan sonra yazmanın ne anlamı var. Maaşlı, memur yazıcılardır uçmayanlar… Benim gibi tek işi yazmak olan işsiz yazıcılar uçmak zorundadır… Yazını, müşterilerine sevdirmek zorundasın. Yazdıklarını sevdirmezsen geçinemezsin, para kazanamazsın…

Bu yazıyı okuyacaksanız, siz de uçacaksınız…

Evet uçuş başlıyor. Emniyet kemerlerinizi takın. Paraşütler koltuğumuzun altında.

Kafadan giriyorum damar konuya…

Türk sağının en temel yanlışlarından biri, dünya görüşü mensubiyetini, hayati bir tercih değil, geçici bir pazarlama stratejisi olarak görmesidir. Yani dünya görüşü, kendimiz olma bilgisinin bir sonucu değildir de kuruluş ve yükselme döneminde bir strateji hatta pazarlama stratejisidir.  Dünya görüşü mensubiyeti, Türk burjuvazisi için zirve dönemlerinde tasfiyesi gereken bir yüktür!

1 Mayıs 2012 Salı

Yerli malı değil, yerli marka ideali

Bizde gavur malı, gavur markası daima cazip olmuştur! Gavur inadına değerlerimize sövmedikçe, biz, balık hafızamızla kendimiz olmayı bırakır, gavur karşısında nesneleşiriz.

Ama gavur, inadına gavurdur! Onların katliamları, soykırım suçlamaları ve ambargoları bazen bizi uyandırır gibi olur.

Biz de kafamız bozulunca, onların mallarını boykot edip, yerli malıcı oluruz.

Osmanlı döneminde de biz böyleydik. Rüzgara göre yelken açardık. Yine bir Batı saldırısı sonrasında yerli malı kullanmaya karar vermiştik.

Eminönü’de ‘Yerli Mallar Pazarı’nı kurduk. ‘Yerli Mallar Pazarı’nda Hereke, Feshane ve Merinos gibi yerli kumaşlardan takım elbise dikmeye başladık.