29 Ekim 2012 Pazartesi

CHP'den Ak Parti'ye şecereli Cumhuriyet okumaları

Çatışmalı bir Cumhuriyet Bayramı gündemiyle ve ‘bismillah’ ile yazıma başlıyorum.
Zihniyet tarihimizin evreleri zevkçilik, heterodoksi, masonluk, pozitivizm ve sosyalizm şeklinde sıralanır. Bu akışa bakınca Osmanlı-Cumhuriyet ayrımının hikaye olduğunu görürüz. Gelin bu hikayeyi aile tarihleri üzerinden birlikte okuyalım.
 1. Çankaya’da bir park: ‘S.Ahmet Arvasi Parkı’
Geçen hafta CHP’li Çankaya Belediyesi Çukurambar Mahallesi’nde bir park açtı. Parkın adı ilginçti: ‘S.Ahmet Arvasi Parkı’… S.Ahmet Arvasi, Ülkücülük tarihinin ilginç bir siması… CHP hem de Çankaya Belediyesi eliyle yeni açılımlar deniyor. Bu açılım, sadece Ülkücülüğe doğru bir adım değil, aynı zamanda Sünniliğe doğru bir peşrev denemesi. Çünkü S.Ahmet Arvasi Ülkücü kimliği yanında Sünni geleneğin entelektüel bir temsilcisi…
Meraklısına not: Çukurambar, 12 Eylül 1980 öncesinin Çankayası’nda Ülkücü mahallelerinden biridir. Ülkücü idamlık şehitler Mustafa Pehlivanoğlu ve Hüseyin Kaymaz ile idamdan kıl payı kurtulan İbrahim Çiftçi bu bölgenin insanlarıdır. CHP’li Çankaya Belediyesi’nin parka ‘S.Ahmet Arvasi Parkı’ ismi vermesi tesadüf değil. Salih Mirzabeyoğlu ve Cübbeli Ahmet Hoca gibi Nakşilerin sağ iktidar döneminde hapiste tutulduğu süreçte yeni mutabakatlar arıyor CHP…

24 Ekim 2012 Çarşamba

Ülkü Ocakları, Kabadayılık ve Kurtlar Vadisi

Önümüzdeki günlerde ülkemizin önemli siyasi partilerinden MHP’de Büyük Kurultay yapılacak. Bu yazı, genel başkanlık seçiminin de yapılacağı bu kurultay öncesinde, MHP hareketinin sorunlarını anlamaya yönelik bir denemedir…
Temel sorun 1: Yönetim anlayışı yerine Mütareke eğilimlerinde ısrar etmek/ Milliyetçilikİslamcılık ve Kalkınmacılık
Aslında Türk Muhafazakarlığı’nın temel sorunu aynı… Onlar kendilerini bazen İslamcı, bazen Milliyetçi, bazen de kalkınmacı-Merkez Sağ parti olarak deklare etseler de aslında hep aynı açmazın içindeler… Birer Mütareke eğilimli olan ve bir kimlik arayışının sonucundaki tanımlamalar olan Milliyetçilikİslamcılık ve Kalkınmacılık hiçbir şekilde bir yönetim anlayışı vazetmiyor.
Böyle olunca bizim siyasi liderlerimiz ve partilerimiz de her konjonktüre göre farklı yollar çizmeye kalkışıyor. Mesela 12 Eylül 1980 öncesindeki MSP ile 12 Eylül’den sonraki RP arasında 180 derece fark vardır. Yine aynı şekilde MHP kendi içinde 180 derecelik yönelişler içinde olmuştur. Şimdilerde pek hatırlanmasa da Kazım Berzeg’in kurucu başkanı olduğu, Atilla Yayla ve Mustafa Erdoğan’ın içinde bulunduğu Liberal Düşünce Topluluğu bir dönem MHP’nin yayın organı Hergün gazetesini yönetmiştir (yıl 1996).
Liberallerle geçmişte ittifak kurmuş olsa bile MHP, sosyolog S.Seyfi Öğün’ün işaret ettiği gibi son tahlilde muhafazakar bir partidir. Fakat Ak Parti gibi MHP de muhafazakarlığının farkında değildir. Nasıl Ak Parti kendisini İslamcı bir parti zannediyorsa, MHP de abes bir şekilde milliyetçi bir parti zannetmekte ısrar ediyor…

16 Ekim 2012 Salı

Gaspıralı İsmail'den Demokratik Özerklik'e

1. Gaspıralı’yı belediyeci yönüyle tanımıyoruz
Gaspıralı İsmail’i genelde gazeteci olarak biliyoruz. Kırım’da çıkardığı dillere destan Tercüman gazetesi vesilesiyle tanıyoruz onu.
Gaspıralı’nın ilk yazılarından biri ‘Rusya Müslümanları’ başlığını taşır. O bu yazısında Putin’in ve Rusya’nın bugün bile zor ifade edebildiği bir olguyu, Rusya içinde yaşayan Müslüman toplumların durumunu ortak bir kimlik ifadesi olarak açıklar. Gaspıralı’nın söylediği özetli şu; ‘Rusya içinde bizler kendi dilimizde eğitim, dini ibadet ve adetlerimizi yaşamak istiyoruz. Bunların hukuken tanınması ve geliştirilmesi gerekmektedir.’ Gaspıralı bu yaklaşımlarını ‘Rusya Müslümanları’ yazısında yayınladıktan kısa bir süre uygulamaya başlar. Önce belediye başkanı seçilir. Sonra Türkçe gazete işine girer, Tercüman gazetesini yayınlar. Gazetede kullandığı dil Kırım Tatarcası temel olmakla birlikte giderek İstanbul Türkçesi’nin katkısıyla gelişen ve Balkanlar’dan İran’a, Doğu Türkistan’a ortak bir dile ‘Gaspıralı Dili’ne dönüşür.
Evet Gaspıralı bir gazeteci ama o aynı zamanda bir eğitimci, bir yazar ve bir belediye başkanı… Belediye başkanlığının altını çizerek Güneydoğu’da belediyelerin Kürt siyasi hareketi bakımında işlevini düşünelim.

9 Ekim 2012 Salı

Yılın Kültür Olayı: Akif'in Kur'an Meali'nin Bulunması

Mehmet Akif Ersoy’un yakılan Kur’an Meali’nin bir bölümü yıllar sonra ortaya çıktı. Mahya Yayıncılık tarafından yayınlanan Meal, kültürel bir hazine kıymetindedir. Tamamlanmamış bir metin olmasına rağmen tarihi ve kültürel öneme sahiptir. Bizce yılın kültür olayı Kayıp Meal’in bulunması ve yayınlanmasıdır. Kültür ve sanat dünyamızın bu anlamlı olay karşısındaki suskunluğu bu yazının yazılma gerekçesidir.
1. Meal yazma düşüncesinin doğması
Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Meali’nin ve Tefsirinin yapılması düşüncesi Meşrutiyet’ten sonra ülkemiz kamuoyunda konuşulmaya başlanmıştır.
Cumhuriyet’ten hemen sonra iki Kur’an Tercümesi yapılmış, fakat Diyanet İşleri Başkanlığı ve TBMM üyeleri tarafından bu teşebbüsler olumsuz karşılanmıştır.
1925 yılının Şubat ayında TBMM’de İslam’ın temel kaynaklarının Türkçeye kazandırılması konusu gündeme gelmişti. Eskişehir Milletvekili Abdullah Azmi Efendi’nin öncülüğünde 50 mebusun verdiği önerge kabul edildi.
Kur’an tercümesi gündeme gelir gelmez bu işi başaracak kişinin Mehmed Akif olduğu konusunda kamuoyunun ittifakı oluşur.

2 Ekim 2012 Salı

Muhafazakarlığın neresindeyiz?

Sondevir’deki ilk yazılarımızdan biriydi… Türk siyasetinin zikrettiği eğilimlerin (İslamcılık, Milliyetçilik, Batıcılık, Siyasal Kürtçülük) Mütareke dönemi kalıntısı olduğunu söylemiş, konuyla ilgili Talat Paşa’dan bir anekdot aktarmıştık. Talat Paşa yurt dışına çıkarken, mevcut eğimlerin siyasetin yürümesini engellediğini, siyasetin muhafazakarlık, liberallik, sosyal demokrasi ve sosyalizm üzerinden eğilim olarak değil, yönetim biçimi olarak sürmesi gerektiğini söylüyordu.
Talat Paşa’nın vasiyetini kimse yerine getiremedi. Siyasetimiz hep Mütareke eğilimleri (Merkez Sağ-Kalkınmacılık, İslamcılık, Milliyetçilik, Batıcılık ve şimdi de Siyasal Kürtçülük) ekseninde yürüdü. Bu yaklaşım, sonraki yıllarda Osman Turan ve Peyami Safa gibi öncüler tarafından sorgulandı ama çözümlenemedi. Bu sorunu muhafazakarlığı merkez alarak Ak Parti’nin çözmesi gerekirken, İslamcı gelenek muhafazakarlığı ‘sağcılık’ olarak nitelediği için ifade edilemedi. Muhafazakarlığı bir siyaset anlayışı olarak belirleyemeyince Ak Parti merkez sağın pratik kalkınmacılık yöntemleriyle İslamcılık altyapısı üzerine Yalçın Akdoğan eliyle ‘Muhafazakar Demokrasi’ diye yeni bir siyasi anlayış açıkladı. Tabii ki, bu teori tutmadı.