9 Ekim 2012 Salı

Yılın Kültür Olayı: Akif'in Kur'an Meali'nin Bulunması

Mehmet Akif Ersoy’un yakılan Kur’an Meali’nin bir bölümü yıllar sonra ortaya çıktı. Mahya Yayıncılık tarafından yayınlanan Meal, kültürel bir hazine kıymetindedir. Tamamlanmamış bir metin olmasına rağmen tarihi ve kültürel öneme sahiptir. Bizce yılın kültür olayı Kayıp Meal’in bulunması ve yayınlanmasıdır. Kültür ve sanat dünyamızın bu anlamlı olay karşısındaki suskunluğu bu yazının yazılma gerekçesidir.
1. Meal yazma düşüncesinin doğması
Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Meali’nin ve Tefsirinin yapılması düşüncesi Meşrutiyet’ten sonra ülkemiz kamuoyunda konuşulmaya başlanmıştır.
Cumhuriyet’ten hemen sonra iki Kur’an Tercümesi yapılmış, fakat Diyanet İşleri Başkanlığı ve TBMM üyeleri tarafından bu teşebbüsler olumsuz karşılanmıştır.
1925 yılının Şubat ayında TBMM’de İslam’ın temel kaynaklarının Türkçeye kazandırılması konusu gündeme gelmişti. Eskişehir Milletvekili Abdullah Azmi Efendi’nin öncülüğünde 50 mebusun verdiği önerge kabul edildi.
Kur’an tercümesi gündeme gelir gelmez bu işi başaracak kişinin Mehmed Akif olduğu konusunda kamuoyunun ittifakı oluşur.
Dönemin Diyanet İşleri Reisi Rifat Börekçi ve Diyanet İşleri Reisliği Hey’et-i Müşavere azası Ahmed Hamdi Akseki’nin ısrarlarıyla Mehmet Akif’e TBMM tarafından Kuran Meali yazma görevi verilir. Yapılan anlaşma gereğince Elmalılı Hamdi Yazır tefsir yazacak, Akif’in hazırlayacağı Meal’le birlikte basılacaktır.
Benzer şekilde Babanzade Ahmed Naim’e Buhari Tercümesi ve bilahare de Ömer Nasuhi Bilmen’e Istılahat-ı Fıkhıyye Kamusu siparişi verilir.
2. ‘Tercüme değil, meal’ yaklaşımı Akif’i projeye ikna eder
Akif’in Kur’an’ın başka bir dile çevrilmesinin imkansız olduğu, muradı ilahiyi yakalamanın zorluğu konusundaki kaygıları tercüme görevini üzerine olmasını zorlaştırmıştır. Uzun ikna çalışmalarından sonra Elmalılı Hamdi Yazır’ın ‘tercüme değil, meal’ yaklaşımı ile Akif projeyi kabul etmiştir.
Mehmed Akif, Sakarya zaferinden sonra kışları Mısır’da yaşamaya başlar. Daha sonra sürekli olarak Mısır’da yaşamaya karar verir. 1926’dan başlayarak Camiü’l-Mısriyye’de Türk Dili ve Edebiyatı müderrisliği yapar.  Bu gönüllü sürgün hayatı sırasında siroz hastalığına yakalanır. Hava değişimi için 1935 yılında Lübnan’a, 1936 yılında Antakya’ya birer gezi yapar.
Akif, 1926 yılında hazırlamaya başladığı Meal’i, 3 yıl müsvedde, 4 yıl temize çekip düzeltmeler yaparak 7 yılda tamamlamıştır. Bu sürenin 11 yılı bulduğuna dair rivayetler de vardır.
Meal’in ilk örneklerinin yapıldığı sureler Akif tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a gönderilir. Yazır bu ilk örneklere bazı itirazlarda bulunur. Akif bilahare Yazır’ın uyarılarına göre çalışmalarını sürdürür.
Dostlarının gözünde tamam olan Meal, Akif nazarında bir türlü son şeklini alamamıştır.
Ya alim-i küll ya da cahil-i cesur olmak
Akif’in Meal’i ‘tebyiz etme-beyaza çekme’ olarak tabir ettiği düzenlemeler, Türkiye’ye dönüşüne kadar aralıksız sürer. Meal’in yazımı bittiği halde, bazen sonradan yapılan bir değişiklik bütün eseri etkilemektedir. Akif bu iş için “ya alim-i küll ya da cahil-i cesur olmak gerektiğini” kendisinin ikisi de olmadığını söyler.
3. Türkçe İbadet tartışmalarıyla gelen tereddüt
Akif’in Türkiye’deki Türkçe İbadet tartışmalarından ve uygulamalarından dolayı Meal’i oldukça yavaş hazırladığı söylenir. Oysa mesele sadece bu olayla ilgili değildir.
Türkçe İbadet denemeleri 1932 yılında başlamış daha sonra bu uygulamadan vazgeçilmiştir. 1936 yılında Atatürk kesin olarak Kur’an’ın tercümesinin ve dolayısıyla Türkçe İbadet’in olamayacağı kanaatine ulaşmıştır. Bu sırada Meal yazım çalışmaları ABD Büyükelçisi Charles Hitchcook Sherrill’in ülkesine sunduğu raporlarda da yer almıştır.
4. Dönemezsem yakarsın!
Akif, 1936 yılında ağır hasta olarak Türkiye’ye dönerken hazırladığı Meal’i dostu Yozgatlı müderris Mehmed İhsan Efendi’ye bırakarak “Dönebilirsem, üzerinde yeniden çalışır, neşrederiz; dönemezsem, yakarsın” vasiyeti ile teslim eder.
Akif’in Türkiye’de vefatından sonra Yozgatlı Mehmed İhsan EfendiAkif’in hazırladığı Meal’i yakamamış, üstelik kendi el yazısı ile ikinci bir nüshasını da çıkarmıştır. Mehmed İhsan Efendi 15 Temmuz 1961 yılına kadar Meal’i kimseye vermez. Soranlara da “yaktım” cevabını verir. Mehmed İhsan Efendi hem orijinal nüshayı saklamış hem de inci gibi rik’a yazısıyla Akif’in tercümesini bir başka deftere geçirmiştir.
Mehmed İhsan Efendi vefatından önce oğlu Ekmeleddin İhsanoğlu’nu yanına çağırır. Ölürse çalışma masasının sağ üst gözünde bulunan iki tomar defteri yakmasını vasiyet eder. Mehmed İhsan Efendi’nin vefatından sonra Mustafa Sabri Efendi’nin oğlu İbrahim Sabri Bey defterlerin derhal yakılmasını ister.
İki nüsha Meal, İsmail Hakkı Şengüler’in Mısır’da Abbasiye’deki evinin balkonunda yakılır
5. Hatime: Kayıp Meal’in Keşfi
Yakıldığına yönünde bilgilere rağmen Akif’in Meali’nin bir yerlerde muhafaza edildiğine dair ümit, entelektüel muhitlerin hafızalarında hala devam ediyordu. Çok şükür ki, Meal’in yayınlanan nüshasıyla tarihi öneme haiz bu eserle yüzyüze gelebildik.
Türkiye kamuoyu, İstiklal Marşı Şairi’nin şiir yazmaya ara verecek kadar üzerinde 7 yıl çalıştığı bu eseri, merak etmeli ve okumalıdır. Bu büyük kültür olayının heyecanını öncelikle entelektüellerin yaşaması gerekir.  
Meal’de Akif’in anlam derinliği yanında, üslup zarafetine de şahit olmaktayız.
İstiklal Marşı, Çanakkale Şehitlerine, Bülbül… Şimdi Akif’le ilgili bir başka şaheserle karşı karşıyayız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder