25 Aralık 2012 Salı

Varoşlar'da imparatorluk hayali

Robert D. Kaplan; ABD Eski Başkanı George W. Bush’un akıl hocası bir gazeteci… 51 defa Türkiye’ye geldi. Başbakanlarla, genelkurmay başkanlarıyla görüştü.
1.Kaplan’a göre gecekondu bir yeniden doğuş
Kaplan, büyükşehirlerimizi kuşatan gecekonduları araştırmış… Bizimkilerin çevre kirliliği olarak gördüğü gecekondunun ruhunu okumuş…
Kaplan’a göre, “Küresel uygarlık sadece Türkiye’nin varoşlarında sorgulanıyor.” Bu saptamayı dikkate almak zorundayız. Çünkü Kaplan’ın yorumları bununla bitmiyor: “Yıkılan imparatorluk (Osmanlı) kültürünün özü, bu varoşlarda gizlice yaşıyor.”
Kaplan bizim gecekonduları, diğer ülkelerin benzer alanlarıyla karşılaştırıyor ve şöyle diyor: “Türk varoşları, diğer ülkelerdekilerle karşılaştırılınca, yalnız Türkiye’de varoşların şehir merkezi kadar güvenli. Diğer ülkelerde varoşlara girmek mümkün değil. Türkiye’nin geleceği bu varoşlarda yatıyor.”
Gecekondu kadını gelecekten umutlu
Robert D. Kaplan’a göre Türk varoşlarının diğer bir özelliği de, varoş kadınının evin içinde kurduğu düzen ve temizlik… Kaplan’ın görüştüğü gecekondu kadınlarının hepsi, hayattaki tek amaçlarının çocuklarına iyi bir eğitim sağlamak ve ‘Kendi çektikleri sıkıntıyı çocukların çekmesini önlemek’ olduğunu söylüyor. Bu da diğer ülke varoşlarındaki koyu umutsuzluğun tam tersi bir durum.

19 Aralık 2012 Çarşamba

Altaninsky-Kıpçakskiy

Çetin Altan’ın dedesinin babası Kırım’dan Türkiye’ye göç eden Ahmet Kıpçakskiy… Ülkemizdeki göçmen unsurların hepsi, Türkiye bütününe karşı kendi ‘ecnebi’sini üretmiş vaziyette. Ruslar’ın beşikteki bebeklerini bile katlettiği Tatarlar da bundan uzak değil. Aziz Nesin’den Behice Boran’a, Çetin Altan’a hepsi Tatar… Son ikisi kesin Rusçu, Aziz Nesin vasat bir işbirlikçi…
Nedendir bilinmez baba Çetin Altan ile çocukları Ahmet ve Mehmet Altan’ın temel dertleri Türklük ve Sünnilik’tir… Diyanet’in varlığı, zorunlu din dersleri ve Anayasa’daki Türklük vurgusunun kaldırılması bu entegre anlayışın olmazsa olmazları.
Altanlar’ın Türklük ve Sünnilik düşmanlıkları nerden geliyor?
Bunu düşünürken, PKK’nın Kürt Parlamentosu Başkanı, DEP Eski Genel Başkanı Yaşar Kaya imdadıma yetişti. Hazret yıllar önce yazmış yazacaklarını… Meğer Çetin Altan’ın ilk eşi, Ahmet ve Mehmet Altan’ın anneleri Kerime Hanım, Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’nin ilk başbakanı Fuad Hüseyin’in kuzeniymiş… Yani Mehmet Ali Birand’ın kendi kimliğini tanımlarken söylediği gibi Altanlar da ‘yüzde 50 Kürt’… Her ‘yüzde 50 Kürt’ devlet karşıtı olacak diye bir şey yok ama Birand ve Altan örnekleri böyle…

12 Aralık 2012 Çarşamba

Mehmet Ali Birand'ın X İlişkiler'i

Geçtiğimiz günler, ülkemizde Mehmet Ali Birand günleriydi. Can Dündar’ın yazdığı Birand kitabı bir taraftan, Birand’ın ‘Yüzde 50 Kürt’ olduğuna ilişkin flaş açıklamaları diğer yandan kamuoyunu meşgul etti. Yıllar önce Apo’yla ilk röportajı yapan Mehmet Ali Birand’ın ‘Yüzde 50 Kürt’ olduğunu açıklaması, sosyal medyada yankı buldu. Biz de Birand rüzgarına, küçük bir katkı sunalım dedik…

1.Palu’dan Karadeniz Ereğlisi’ne
Yazımıza Birand’ın ‘Yüzde 50 Kürt’lüğü nerden geliyor? Sorusunu cevaplayarak başlayalım.
Mehmet Ali Birand’ın annesi Mürüvvet Birand tarafından dedesi Şerif Bey, Erganimadeni Sancağı’nın Palu ilçesinden, Enis Paşa’nın maiyetinde Karadeniz Ereğlisi’ne gelir. Burada Çamlı Kömür Ocakları’nın sahibi Mahmut Bey’in kızı ile evlenir. Bir süre sonra Karadeniz Ereğlisi’nden sıkılan Şerif Bey ailesiyle İstanbul’a göçer. Torun Mahmut Dikerdem Galatasaray Lisesi’nde okur. Dikerdem, sosyalist olmasına rağmen Demokrat Parti döneminde yükselir.
Mahmut Dikerdem’in Bern’de ikinci katip olarak bulunduğu zaman Ali Naci Karacan da aynı yerde basın ataşesidir. Başlarında büyükelçi olarak da Yakup Kadri Karaosmanoğlu vardır. İlginçtir sonradan bu üçlüden Mahmut Dikerdem’in yeğeni Mehmet Ali Birand ile Ali Naci Karacan’ın oğlu Ercüment Karacan’ın üvey kızı Cemre Garan evlenir.

4 Aralık 2012 Salı

Vahdettin Han ile Atatürk

Sıkça aynı konuyu yazıyorum. Osmanlı ve Cumhuriyet birbirinin zıddı, rakibi ve düşmanı değildir. Bu iki dönem; Türk Devlet Geleneği’nin devamıdır ve bir bütünlük arz eder.
Cumhuriyetçi ve Osmanlıcı tarih tezlerin aksine bu iki dönemin yöneticileri birbirinden farklı değildir. Abdülhamit Han dahil, Atatürk’e İnönü’ye kadar hep aynı kadrolar Türkiye’yi yönetmiştir. Bu o kadar öyledir ki, Abdülhamit’ten Menderes’e kadar bütün devlet başkanlarımızın sırdaş dişçisi bile Musevi kökenli aynı kişidir, onun adı da Sami Günzberg’dir. (Kitabevi Yayınları’ndan Sami Günzberg kitabına bakınız.)
Cumhuriyet seçkinciliğinin, ‘köhne Osmanlı’ telakkisi, sonraki yıllarda ‘her suçun temeli Tek Parti Dönemi’dir telakkisini doğurmuştur. Karikatürlerde koca göbekli-dört karılı-kazma dişli Müslüman tipi ve onun yönetim biçimi olarak nitelenen ‘Şeriat’ aslında bu karikatürü çizen Cumhuriyet bürokrasisinin kendi geçmişidir. Öyle ürkütücü bir İslam, bu coğrafyada hiçbir zaman yaşanmamıştır.
Bugün her suçun geçmişi olarak sunulan Tek Parti Dönemi de yakın plana girilince, Lozan’dan NATO konseptine kadar kuşatılmışlıklar içinde kendi olumsuzluklarını izaha çalışır.