Türkiye’de siyasi eğilimlerin uyguladığı konut politikalarıyla
iktidar ilişkisi üzerinde doğrudan bir bağlantı var. Olayı
ekonomistlerin karmaşık ifadelerinden çıkarıp anlamaya çalışıyoruz.
Türkiye hızla şehirleşiyor.
Milyonlarca insan ya göç ya da kentsel dönüşüm sebebiyle konut edinmek zorunda.
İlişkiyi doğru yürüten zaferi kazanır.
Bu durumu yakın geçmişte yönetenlere ve projelerine bakıyoruz. Birincisi CHP geleneği… Kooperatif ihtiyaç sahiplerinin kendi kurup yönettiği bir yöntem.
Kooperatif anlayışı, sol çizgiye oldukça uygun, paylaşımcı bir içerik taşıyor. Bu yaklaşımın Ankara’da Kent-Koop ve İstanbul’da Konutbirlik
sol adına yürüttü. Ankara’daki Batıkent bir bakıma kooperatifler eliyle
ortaya çıkarıldı. Sol sendika ağaları, bu yöntemle önce kooperatif
yöneticisi, sonra spekülatör işadamı oldular.
Bu zincirin en özgün örneği bugünkü Acarkent’in sahibi İsmet Acar oldu. Sol dönemde sosyal demokrat bir sendikacıydı. ANAP döneminde kankası Bedrettin Dalan’la Boğaz’da villalar yaptı.
Tansu Çiller döneminde hemşehrisi Orman Bakanı Hasan Ekinci zamanında üstüne villalar inşa ederek kendi kenti, Acarkent’i kurdu.
En son haber oğlu Hülya Avşar’ın eski sevgilisi Erdal Acar’ın umreye gitme haberiydi. Aile, basit sendikacılıktan ultra sermayeye sıçradı.
İşin ilginç tarafı Erdal Acar’ın eski sevgilisi Hülya Avşar’ın babası da eskiden İş Bankası’nın sarı sendikası Basisen’in başkanıydı. Sendikacı çocukları da böyle başkasının parasıyla büyüdü, ünlü oldular.
Sendikacılık, kooperatif ve vakıf yöneticiliği ‘yörük sırtından kurban kesme’ meslekleridir. Fakir fukaranın parasıyla ağalık yaparsın. Başarılar senin, başarısızlıklar senin dışındakilerin olur.
Halk için yapılan kooperetifçilik uygulamalarına da seçkinlerin öncülük ettiğini görüyoruz.
Kent-Koop DP’li Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri’nin yeğeni Murat Karayalçın’ın, İstanbul’daki Konutbirlik Kooperatifleri Maden-iş Başkanı Kemal Türkler’in damadı Oğuz Soydan öncülüğünde teşekkül eder.
Kooperatif
anlayışı olumlu yaklaşımlara rağmen, önemli zaafları da içinde
barındırıyor. Üyeleri finansman, yönetimin denetim açmazları var. Bu
sistemde vatandaş mağduriyeti ile kooperatif seçkinlerinin ihtirasları
orantılı olarak yürüdü.
Turgut Özal-ANAP
yönetimiyle kooperatifçilik yeni bir döneme girdi. Bu dönemde şehirler
hızla büyüdüğü için kooperatif ve konut ilişkisi ağırlıklı olarak yeni
arsalar üzerinden yürütüldü. Bu anlayışta görünüşte kooperatif, içerikte
şirket mantığıyla yürütüldü.
Burhan Özfatura öncülüğünde Ege-Kent
gibi önemli adımlar atılmasına rağmen, diğer örneklerde denetleme
başarılamadı. Vatandaş mağduriyete uğradı. Özellikle arsa üretimi
sırasında yeni talanlar yaşandı. ANAP kendi seçkinlerini oluşturdu.
Refah Partisi’nden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan, vatandaşın konut talebini KİPTAŞ modeliyle çözümlemeye çalıştı. Erdoğan kooperatif ve şirket işletmelerinin konut sisteminin işletmede başarısız olduğunu gördü.
Şirket ve kooperatifin artılarını KİPTAŞ sisteminde birleştirdi. Vatandaşın katılımını kooperatif mantığıyla sağlarken, KİPTAŞ
yönetiminin sosyal işlevini muhafaza etti, şirketleştirmedi. Özel
şirketleri yüklenici firma şeklinde taşeron olarak kullandı. Bu sistem
de kendi seçkinlerini doğal olarak oluşturdu. Ama burada seçkin sınıf
spekülatör olarak değil iş üreterek para kazandı.
Bu model artık bütün siyasi partilerin konut modellerinin özünü oluşturuyor. MHP’li Kastamonu Belediyesi de CHP’li İzmir Belediyesi de aynı modeli devam ettiriyor.
KİPTAŞ modeli, Ak Parti iktidarıyla artık TOKİ modeline dönüştü. Bugün Venezuella’dan Fas’a dünyanın bütün ülkeleri sistemin nasıl işlediğini anlamaya çalışıyor.
TOKİ modeli, ödeme ve katılım süreci olarak Nobel Ödüllü ekonomist Jozeph Strigtz tarafından örnek olarak gösteriliyor. Gündoğan Yayınları tarafından önümüzdeki günlerde neşredilecek kitapta Strigtz sistemin başarısını ve ABD’deki ipotekli mülk sisteminin (morgıç -mortgage) başarısızlığını mukayese ediyor.
Sistemin olumsuz tarafları
Ancak
her sistemin artıları kadar eksileri de zamanla ortaya çıkıyor. Bu
sistemin zaafı, temel zaafı mimariyi yok saymasıdır. Şu anda biz insani
olanı, fıtratı, çeşitliliği yani fikri yani mimariyi yok sayan, yanlış
mühendislik verilerini çoğaltıyoruz.
TOKİ eliyle
Türkiye’nin mimari dokusunu çöle çevirmek üzereyiz. Şehirlerin,
ilçelerin, semtlerin bir ruhu vardır. Bu ruha göre ve insan
gereksinimlerine göre şehir teşekkül eder. Biz tek bir modeli; ülkenin
her bölgesine, her şehrine, her ilçesine, her semte önerebiliyoruz.
Düşünür yazarımız Yusuf Kaplan’ın
bu konudaki yazılarını okumak lazım. Dikkat edelim diktatörlük
rejimleri bile kendi mimarisini korumuş. Eski Yugoslavya’daki Türk
eserleri buradan daha korunaklı. Diktatör olarak nitelediğimiz
yönetimler Suriye, Libya, Cezayir’de mimarisini korumuş. İtalya ise
geçmişle bugünü bağdaştırmış bir mimari hazinesidir.
İkinci temel sorun TOKİ
modelinde insan-şehir ilişkisinin insanın aleyhine gelişen bir hal
almasıdır. Bu yapılanmada eski mahalle anlayışı, yeni bir tasarımla yeni
şehre taşınamadı.
Çevre-muhit ilişkisi cami-okul-çarşı
merkezinden çevreye doğru yayılamadı. Çarşıyı yok sayıp AVM’ye
yönelince insan unsuru nesneleşmekten kurtulamadı. Bu şehir çalışan anne
ve babaların şehri oldu. Taksitlerini düzenli ödeyenlerin, çocuğunu
kreşlerin büyüttüğü, zaafın hesaplanmadığı bir dünya. Sakat, malül ve
işsize yer yok bu dünyada…
Sivil toplum işlevsel değil, ideolojik
bir organizma olarak kaldı. Kitap çocukların ödev yaptığı Bilgievi
ritüeline dönüştü, kültür kitabı, ciddi kütüphane, sahaf, efemera,
resim, kültüre ait unsurlar sergilik bile görülemedi.
Sonuca doğru
Televizyonculuk yıllarımda bazı mekanizmalarının ‘Türkiye’nin en tehlikeli adımı’ olarak nitelediği Turgut Cansever’le uzun uzun çekimler yaptım. Bunların bir kısmı hala yayınlanmadı. Bu söyleşilerin birinde Cansever’e niçin toplu konuta karşı olduğunu sordum.
“Toplu
konutların bakım sorunu çözülemez. Binalar eskidikçe ortak alanların
bakımı güçleşir. Kaynak bulunamaz. Ortak mülkiyet alanlarının sorunları
çözümlenemez hale gelir” dedi. Evet dediği gibi oluyor, şimdi
mahkemelerimizde eski toprak ihtilaflarının yerini apartman ve toplu
konut sorunları almış durumda.
Site yönetimleri, seçimle gelen
krallar oldu. Bürokrasinin bütün kötülüklerini kısa sürede üstlerine
aldılar. Yeni toplumun, yeni seçkinleri oldular, site ahalisinin
karşısında yerlerini aldılar. Artık güvenlik adı altında militer güçleri
bile var. Bu çelişki, bugün muhafazakar iktidarı kendi tezleriyle
çelişir hale getiriyor. Alternatifsizlikte kilitlenen muhalefeti de
kendi kulvarında yenilgiye mahkum ediyor.
Bu sistemde site
yönetimleri belirli aralıklarla aidat dışı masraf kalemi oluşturur. Ya
ısınma sistemi zorunlu olarak değiştirilir, ya dış duvarlara mantolama,
asansör değişimi, su deposu bakımı, kamera sistemi konulması, uydu
sitemi değişimi. Daha biz Turgut Cansever’in asıl işaret ettiği mutfak-banyo-tuvalet
sistemindeki sorunlara başlamadık. O zaman asıl kıyamet kopacak.
Binaların bakımı ve yenilenmesi yeni bir konut maliyetine yaklaşacak.
Unutmayalım Sovyetler Birliği’nin çözülmesinde bu toplu konutların işletilememesi, yönetilememesi toplumsal kaosu tetikleyen önemli etmen haline geldi.
Geçen hafta çalıştayda idim
Geçen hafta Sosyal Politikalar Sempozyumu çerçevesinde düzenlenen Kentsel Dönüşüm Süreci ve Sosyal Politikalar Çalıştayı’na katıldım.
Oturum başkanımız Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan idi. Çalıştay katılımcıları arasında benimle birlikte Fatih Kaymakamı Hasan Karakaş, Konut A.Ş. Eski Genel Müdürü Musa Yetim, Esenler Belediyesi Kütüphane Müdürü Hasan Taşçı, psikolojik danışman Mürşid Ekmel Aybek, TOKİ İstanbul Emlak Daire Başkanı Ali Seydi Karaoğlu ve Genar Araştırma Şirketi Başkanı İhsan Aktaş vardı.
Çalıştayda ‘Sahafsız Semtler’ başlıklı bir sunum yaptım. Katılımcıların hepsinden öğrendiğim yeni şeyler oldu. Beyoğlu Belediyesi’nin Tarlabaşı örneğindeki Kentsel Dönüşüm süreciyle ilgili birinci elden bilgiler aldık.
Konut A.Ş. Eski Genel Müdürü Musa Yetim’den ‘Türkiye Ulusal Yerleşim Planı’ hakkında yepyeni bilgiler edindik. Hasan Taşçı olandan olması gerekene uyarıcı bir konuşma yaptı. Turgut Cansever’in ruhaniyeti adeta Taşçı vesilesiyle aramızdaydı.
TOKİ İstanbul Emlak Daire Başkanı Ali Seydi Karaoğlu, yapılan toplu konut uygulamalarının eksiklerini kabul ederek, “bu yaptıklarımız krize giren bir insana yapılan dil altı uygulamaları gibidir, asıl çözüm sizlerin katkısıyla birlikte ortaya çıkacak”
diyerek önemli bir tespitte bulundu. Yeni şehrin hafıza eksiği ve çözüm
yolları üzerine yaptığımız sohbete de ortak akılla, bilimle yaklaştı.
Hatime: yöntem çıkmazı, yıkmak, yeniden yapmak
30 yıl 40 yıl sonra yıkacağımız şehirler inşa etmek için karar vermek üzereyiz. Yapı
stokunu yıkmak, yeniden yapmak, onu yıkmak daha fazla katlısını yapmak
gibi korkunç bir israfı yöntem haline getirmiş bulunuyoruz.
Hiçbir aşamasında fikrin devreye girmediği, bütün partilerin siyasetçi esnaflarının omuz verdiği, Van Depremi’nden sonra 2 günde karar aldığı, anayasa oylamasına bile bir ‘mülkiyet ihlali’ olarak sızabilen bir büyük felaketle karşı karşıyayız. Bunun adı Kentsel Dönüşüm felaketidir.
Osmanlı’da Celali İsyanları’na yol açan Büyük Kaçgun
ve 1950 köyden şehre göç hadiselerinden daha büyük bir değişimle karşı
karşıyayız. Şehir fikirdir! Bizim gündemimizde her şey var, sadece fikir
yok.
Ürkütücü olan deprem tehlikesi gerekçelendirilerek, Kentsel
Dönüşüm konusunda partiler üstü bir ittifakın oluşması. Bu ittifak,
siyasetin finansmanını sağlayan mekanizmaların ittifakıdır.
O
zaman Kentsel Dönüşüm arefesinde gelin yeni şehri geleneğin ışında
insanı merkeze alarak yeniden tasarlayalım. Yine iktidarın inisiyatifi
ile oluşan ‘Türkiye Ulusal Yerleşim Planı’nın öngörülerini öne alalım. Konut sivil bir iştir. Ailenin yaşacağı toprakla teması olan evi inşa etmek zorundayız.
Bu
iş müteahhit oldu bittisine hapsedilemeyecek kadar önemli bir iştir.
Türkiye’nin topyekun dönüştürülmesi hadisesidir. İyi şeyler yapılarak da
faydayı, geliri, rantı elde etmek mümkünken, biz bilim dışı, akıl dışı,
hayat dışı, insan karşıtı bir sürece girmiş bulunuyoruz.
Yüce Allah encamımızı hayreylesin. Bize akıl, fikir, feraset versin. (Amin).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder