Sondevir’deki ilk yazılarımızdan biriydi… Türk siyasetinin zikrettiği eğilimlerin (İslamcılık, Milliyetçilik, Batıcılık, Siyasal Kürtçülük) Mütareke dönemi kalıntısı olduğunu söylemiş, konuyla ilgili Talat Paşa’dan bir anekdot aktarmıştık. Talat Paşa yurt dışına çıkarken, mevcut eğimlerin siyasetin yürümesini engellediğini, siyasetin muhafazakarlık, liberallik, sosyal demokrasi ve sosyalizm üzerinden eğilim olarak değil, yönetim biçimi olarak sürmesi gerektiğini söylüyordu.
Talat Paşa’nın vasiyetini kimse yerine getiremedi. Siyasetimiz hep Mütareke eğilimleri (Merkez Sağ-Kalkınmacılık, İslamcılık, Milliyetçilik, Batıcılık ve şimdi de Siyasal Kürtçülük) ekseninde yürüdü. Bu yaklaşım, sonraki yıllarda Osman Turan ve Peyami Safa gibi öncüler tarafından sorgulandı ama çözümlenemedi. Bu sorunu muhafazakarlığı merkez alarak Ak Parti’nin çözmesi gerekirken, İslamcı gelenek muhafazakarlığı ‘sağcılık’ olarak nitelediği için ifade edilemedi. Muhafazakarlığı bir siyaset anlayışı olarak belirleyemeyince Ak Parti merkez sağın pratik kalkınmacılık yöntemleriyle İslamcılık altyapısı üzerine Yalçın Akdoğan eliyle ‘Muhafazakar Demokrasi’ diye yeni bir siyasi anlayış açıkladı. Tabii ki, bu teori tutmadı.
Şimdi Numan Kurtulmuş ve Has Parti kadroları Ak Parti’ye geldi. Kurtulmuş artık Ak Parti’nin ikinci adamı olacak gibi. Has Parti’den gelen genç hücreler ağır bir İslamcı birikimle geldiler. Refah Partisi’nin Fazilet Partisi’ne dönüşürken merkezleşmesi sürecini bile geride bırakacak ağır bir ‘sol-radikal içerik’le karşı karşıyayız.
Bu eğilimin kendini ‘muhafazakar’ olarak deklare etme şansı yok. Çünkü onlar kendilerini hala radikal bir parti söylemi taşıyan Refah Parti’li gençler zannediyor.
Ak Parti kongresi gösterdi ki, Erdoğan muhafazakar bir parti istemiyor. Merkez sağ kalkınmacılık ve İslamcılık alt yapısıyla bu işi başardığına inanıyor. Partizanlar da aynı durumda, kongrede Erdoğan, Meşal’den aferin alınca yer gök yıkıldı. Felaket bir durum! Rahmetli Yılmaz Öztuna’nın niçin sık sık Avrupa Birliği’ni işaret ettiğini şimdi daha iyi anlıyorum.
2. Seçimler nüfus sayımına dönüşüyor
Irak işgaliyle başlayan süreçte artık Ortadoğu’da seçimler, seçim olmaktan çıkıyor ve değişik dini ve etnik yapıların nüfus sayımına dönüşüyor. Bu durum Türkiye’ye de sirayet etmiş durumda. Kadrocu Bektaşi-mason Hüsrev Tökin, “Türkiye’de fiili derebeylik sistemi vardır. Nakşibendi ve Bektaşi yapıları birer derebeylik kurumudur” demişti. Şimdi CHP Alevi-Bektaşi, göçmen ve Batıcı elit eğilimleri derebeylik kurumuyla temsil ederken, Ak Parti derebeylik sisteminin öbür cephesine yeni eklenen aktörlerle (mesela Fethullah Gülen Cemaati gibi, Menzil Cemaati gibi) ama yine dini ve hususen Sünni mezhep yapılanmalarına yaslanıyor.
3. Yine, yeni, yeniden ‘İslamcılık’ tartışması ve Cemaat’in bir siyasi aktör olarak ifşası
Geçtiğimiz günlerde Ali Bulaç, Mehmet Ocaktan, Mustafa Karalioğlu ve Mümtazer Türköne arasında ‘İslamcılık’ tartışması vardı. Siyasal gündemin yoğunluğundan bu tartışmanın üzerinde gereği kadar durulamadı.
Tartışmanın sonunda Karalioğlu ve Ocaktan siyasal bir tercih olarak muhafazakarlığın altını çizemedikleri gibi İslamcılığı bile reddedip “Müslümanlıklarını” ilan ederek tartışmayı bitirdiler.
Tartışma seyrinde Türköne, İslamcılığın iktidara geldikten sonra devlet aklı ile özdeş hale gelerek, geçmişin ütopik ve tek boyutlu dünyasından uzaklaştığını söyledi. Mantıklı şeyler söyleyen Türköne, yazılarının finalinde yeni bir siyasi aktör olarak Fethullah Gülen Cemaati’ni gösterdi. Ak Parti ile krizini bildiğimiz Cemaat’in bir baskı grubunun ötesine çıkarak siyasi bir aktör haline gelmek üzere olduğunu bu yazıdan anlamış oluyoruz.
Ak Parti kongresine Zaman gazetesi yazarları ve hususen Gülen’in açık ve dolaylı mesajlarına (Firavun benzetmeleri, kibir, alkıştan sağır olmak vs.) bakılınca Cemaat’in net bir şekilde Erdoğan karşıtı olduğunu görebiliyoruz.
4. BBP cephesinde hareket var
Geçen gün BBP’li eski dostlardan birine rastladım. BBP cephesinde çok şey değişmiş. BBP, Anayasa oylaması öncesinde Ak Parti, Saadet Partisi ve Has Parti ile cephe birliği yapmıştı. Şimdi Has Parti, Ak Parti’ye katıldı. Saadet Partisi ile ittifak devam ediyor. Ancak BBP, MHP’yi çökertme misyonunu yerine getiremediği gibi Ak Parti ittifakıyla da işlevsiz kalmış vaziyette.
BBP’li dostum iki meselenin altını çiziyor. Birincisi Muhsin Yazıcıoğlu’nun vefatıyla ilgili sürecin hükümet tarafından sağlıklı yürütülemediğine inanıyorlar. İkincisi de terörle mücadele konusunda ağır eleştirileri var.
BBP, Melih Gökçek tarafından teslim alındı mı?
Bu görüşmeden sonra Ankaralı arkadaşları arıyorum. BBP’deki bu durumu soruyorum onlara… Arkadaşlarım Muhsin Bey’den sonra BBP’nin Melih Gökçek tarafından teslim alındığını iddia ediyorlar. Buna şaşırıyorum ama daha önce Gökçek’in Demokrat Parti’yi de benzer şekilde ele geçirdiğini ve bu partinin mitingini bile düzenlediğini hatırlıyorum.
5. Hatime: Erdoğan karşıtı cephe genişliyor
Melih Gökçek’le bağlantılı olarak TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in terörle mücadele muhtırası, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın uyarıları ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün terörle mücadele ve başkanlık sistemi uyarılarına bakınca “ne oluyoruz?” sorusunu sormamak mümkün değil!
BBP, Fethullah Gülen, Melih Gökçek, Cemil Çiçek, Haşim Kılıç; Erdoğan karşıtlığında bir saf oluştururken, Allah’tan ki, Erdoğan-Bahçeli açık ittifakı devam ediyor! Cumhurbaşkanlığı seçiminden bu yana kritik süreçlerde Erdoğan’ın önünü açan Bahçeli, Yerel Seçimleri öne alma hamlesinde Erdoğan’ın yanında… Yarın Anayasa çalışmalarında ve Yerel Seçim’le Genel Seçim’i birlikte yapma projesine, Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığının hazmedilmesinde de Bahçeli’den destek gelecek.
Ben BBP, Fethullah Gülen, Melih Gökçek, Cemil Çiçek, Haşim Kılıç cephesine karşı Bahçeli’nin Erdoğan’a meşruiyetçi destek tavrını devletin bekası ve milletin selameti için sağlıklı buluyorum.
Çünkü Türkiye 12 Eylül 1980 darbe sürecine girmişken, Alparslan Türkeş, CHP adayı Cahit Karakaş’ı TBMM Başkanı seçtirmiş, cumhurbaşkanlığı seçimini gerçekleştirmek için didinmişti. Bahçeli de bugün devlet adamlığı gereği benzer şeyler yapıyor ve doğru yapıyor.
İktidarın gereken perestroykayı gerçekleştirme mecali yoksa da kaosu önleyen bir tarafı var. Etrafımıza bakınca bu da önemlidir diyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder