Türkiye’nin en temel sorunu terör… Ne yazık ki, bu sorunu içerdeki aktörlerle çözme imkanımız yok! Bunun için yeni arayışlar içindeyiz. Arayışlarımızın istikameti dışa açılmak… Özal dönemiyle ekonomik anlamda başlayan dışa açılım, bugün siyasi interlandımızı genişletmek şeklinde kendini gösteriyor.
Başbakan Erdoğan önce Gazze, şimdi de Arakan üzerinden Türkiye’nin etki alanını tıpkı Enver Paşa gibi İslam Dünyası eksenine yaymak istiyor. Bu projenin bonusu ise Suriye gerçeği olarak yanı başımızda beliriyor.
I. Bahçeli’nin açılım denemeleri
MHP lideri Devlet Bahçeli de terör sorununun içerden çözülemeyeceğinin farkında. Bahçeli Türk Federasyon kurultayları haricinde Batı ülkelerine adım atmıyor. Türkmenistan, Kazakistan ve Çin resmi ziyaretleri dışında yurt dışı ile ilgilenmiyor. Bahçeli, Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya, Bosna Hersek ve Kosova’yı kapsayan Balkan gezisiyle açılım denemeleri yapıyor.
Bahçeli’nin riskli ‘Kerkük’te Bayram Namazı’ açılımının Maliki’nin aforozuna uğraması bir geri adım olarak görülmemeli. Kerkük interlandımızda unutulmaması gereken bir halka…
Başbakan Erdoğan Ak Parti MKYK üyeleriyle vedalaştı. Toplantıda veda fotoğrafı bile çekildi. Yol göründü Başbakan Erdoğan’ın artık Çankaya Köşkü’ne çıkacağını görebiliyoruz. Erdoğan’ın yerine iki aday öne çıkıyor: Numan Kurtulmuş ve Ahmet Davutoğlu…
Davutoğlu’nun liderlik sınavı Suriye denkleminin akıbetine endeksli görünüyor.
Kurtulmuş’a gelince… Başbakan Erdoğan’ın Has Parti ve Numan Kurtulmuş’a yeşil ışık yakması bir çok açıdan faydalı oldu. Aksi halde Kurtulmuş, hep bir ‘potansiyel lider’ nitelemesiyle giderek İlhan Kesici gibi zaman aşımına uğrayacaktı.
III. Kurtulmuş ve Kürtçülük Sorunu
Ve/ fakat Kurtulmuş’un Kürtçülük Sorunu’na yaklaşımına bakınca dehşete düşmemek mümkün değil. Kurtulmuş, sorunun kaynağını emperyalist kışkırtmada değil, İttihatçılar’ın ve hususen Cumhuriyet kurucularının milliciliğinde görüyor ve özetle şunu diyor: ‘Bürokrasinin ırkçı yaklaşımları Kürt isyanlarının kaynağıdır!’
Oysa Kürt isyanları İttihatçılık’tan çok önce başladı. Abdülhamit’in Kürtçülüğün banisi Bedirhanlar’ı sisteme entegre etme çabaları bile, bunların uluslararası kirli mekanizmalara alet olmasına engel olamadı.
Kürt seçkinleri Bedirhanlar, Babanzadeler, Cemilpaşazadeler ve bilahare bazı aşiret beyleri gırtlağına kadar uluslararası tezgahlara bulaştılar. Taha-i Hakkari hazretlerinin oğlu Ubeydullah Nehri’nin Abdülhamit gözetiminde İran Kürdistanı için kurguladığı otonomi düşüncesinin etkisi Şeyh Said İsyanı’na uzanan sonuçlar doğurdu. Yani sorun sadece bugünün sorunu değil.
Kurtulmuş’un artık bir bölünme ve egemenlik kalkışmasına bürünen Kürtçülük Sorunu’na empati-sempati söylemleriyle yaklaşması projenin boyutlarından uzak bir durum…
IV. Zorunlu ittifak: Erdoğan-Bahçeli İttifakı
“Silah Kürdün sigortasıdır” olgusunu ifşa eden Leyla Zana bile Kürt hareketi içinden tasfiye ediliyor. O Leyla Zana ki, 1980 öncesi Diyarbakır Belediye başkanı Mehdi Zana’nın eşidir. Mehdi Zana Rızgari-Özgürlük Yolu fraksiyonunun temsilcisi olarak belediye başkanı seçilmişti. Leyla Zana’nın kardeşi Savaş Buldan ise PKK’nın finansörü işadamlarındandı. Buldan ölü bulundu. BDP Kars Milletvekili Pervin Buldan, Savaş Buldan’ın eşi. Yani Leyla Zana, Pervin Buldan’ın eltisi…
Leyla Zana’nın sorunu Başbakan Erdoğan’ın çözebileceğine inandığını söylemesi tasfiye sürecinde yeniden rol kapma çabasıdır. Ve boş bir çıkıştır…
Peki Erdoğan sorunu nasıl çözecek?
Taze kuvvet Kurtulmuş’un yukarda andığımız empatik yaklaşımını ne BDP, ne PKK anlayacak durumda değil… Çünkü bu oluşumların yönetim erki kendi ellerinde değil. Kürt halkı da irade beyan edemeyecek kadar şiddete boyun eğmiş durumda. Böyle olunca bu yaklaşım işlevsiz kalacak.
CHP iki arada bir derede: statüko ve değişim
Statüko ve değişim arasında sıkışan CHP ve Kılıçdaroğlu her konuda bu ikilemi yaşıyor ve sonuç olarak çözümsüzlük üretiyor.
V.Hatime: Erdoğan-Bahçeli İttifakı’nın Yol Haritası
Tekrar başlangıçta anlattığımız dışa açılım yöntemine dönelim. Kürtçülük sorunuyla ilgisiz gibi görünse de çözüm, öncelikle Türkiye’nin nüfuz alanını genişletmekten ve gücünü perçinlemekten geçiyor. Yine Özal’ın ifadesiyle ‘Adriyatik’ten Çin Seddi’ne’ benzeri vurgulara ihtiyaç var.
Yükselen Kürtçülük tehlikesi Erdoğan-Bahçeli’yi birlikte karar almaya zorluyor. Üstelik Türkiye anayasası tamamen ya da kısmen değişmek zorunda. Bahçeli nasıl Kürtçülük hareketlerinin kışkırtmalarına karşı duyarlı kitleleri aklıselim çizgisinde tutmayı başardıysa, bugün de yeni görevler kendisini bekliyor.
1.Türkiye; Kürtçülük Sorunu ve klasik Ortadoğu ülkesi algısının dışına çıkarılmalıdır.
2.Balkan ülkeleriyle iyi ilişkilerimizi daha da geliştirilmelidir. İlişkilerde Gürcistan Modeli yaygınlaştırılmalıdır.
3.Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın ekonomik krizleri yeni dostluk köprülerine vesile olmalıdır.
4.Azerbaycan yönetimi ikna edilerek Ermenistan ile sınırların açılması dahil ileri ilişkiler geliştirilmelidir.
(Bu çerçeveye örnek eylem geçmişte Alparslan Türkeş’in Ermenistan Cumhurbaşkanı Levon Ter Petrosyan ile yaptığı görüşmedir. Bu görüşmede Alparslan Türkeş’in yanında genel başkan yardımcısı sıfatıyla Tuğrul Türkeş de vardı. Tuğrul Türkeş bugün de MHP’nin Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı…)
5. Devlet-millet karşıtlığının ortadan kakması için anayasa ve mevzuat, ‘insan’ merkezli hale getirilmelidir.
Anayasa çalışmaları Ak Parti-MHP dayanışmasıyla yürütülmeli. İnsan merkezli kısa ve özlü bir anayasa metni hazırlanmalıdır. Mevcut anayasada dönme-devşirme takımının oluşturduğu içi boş Türklük vurgusu yerine, Kürtçü kışkırtmaya rağmen ‘vatandaşlık tanımı’ esas alınmalıdır.
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Kürtçülük karşısında aldığı aklıselim çizgisinden sonra tarihi ikinci görevi insan merkezli anayasanın önünü açmak şeklinde beliriyor.
Gelişmenin gizli ölçeği kitap okuma oranı, bebek ölümü ve tuvalet kağıdı tüketimidir. Türkün şartları yaşanabilir olmalı. Türk insanı ancak kendini devletiyle birlikte hissettiği zaman Türk olmanın gururunu yaşayabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder