12 Ocak 2016 Salı

Ne diyordu Sezer Tansuğ?

1.Sezer Tansuğ’un görüşlerine giriş
Geçen hafta, ‘Cami’ye kilise’den bakanlarla savaşan adam: Sezer Tansuğ’ yazısını neşrettik. Yazı, Tansuğ’u sorunlar çerçevesinde anlatmaya çalıştı. Umulanının üstünde ilgi gören yazımızda Tansuğ’un özgün görüşlerini verememiştik.
İşbu ‘Ne diyordu Sezer Tansuğ?’ yazısında daha çok onun görüşleri üzerinde duracağız.
2.Yasak edilen figür başka bir figürün iradesine tabi olan figürdür
Bazen Sezer Tansuğ’un tek bir cümlesi bile Batıcı sanat tarihçilerinin ve akademisyenlerin ‘kirli bilgi’lerinin tamamını tarihin çöp sepetine atmaya yeterli olmuştur.
Tansuğ’un İslam’daki resim yasağı’nı anlatırken söylediği şu cümle bu ‘kirli bilgi’lerin tasfiyesi anlamında değerlidir: “Yasak edilen figür kendi iradesinden koparak başka bir figürün iradesine tabi olan figürdür.”
Resim yasağının tabiyatın suretini değil, özünü yakalama çabası olduğu ve İslam Dünyası’nda resmin bu yüzden non-figüratif bir anlayış olan minyatüre ve giderek geometrik şekillere yöneldiği bilinen bir görüştür.
Sezer Tansuğ, ‘Yasak edilen figür’ün anlamından koparak başkalaşan ve başka bir figürün önermesi haline geldiğini işaret ederek sorunun can alıcı vasfını edilgenliğe düşmeden, savunma psikolojisine düşmeden, alçaklık kompleksiyle değil buyurgan bir ifade ile olguyu işaret eder.
3.Massignon ve Doğan Kuban’a eleştiri
Sezer Tansuğ; ‘yerlilik bilinci’yle Sabahattin Eyüboğlu ve Mazhar Şevket İpşiroğlu’nun Batıcı bakış açılarına karşıdır. O, ‘bize özgü bir duyuş ve düşünüş’ün peşindedir.
Anadolu Selçuklu birikimini göremediği için onun eleştirilerinden Louis Massignon da nasibini alır: “Ünlü Massignon’un İslam biçim yaratma yöntemleri arasında Anadolu gelişmesinin ayrıcalık sırlarına yanaşamamış olması, tüm İslam Dünyası’nda sonuna dek İslami decentrement’in ortaçağlar esprisini sürdürmüş olduğu inanç ve kavrayışına dayanır. Massignon yalnız Osmanlı sentezini sorunundan değil, bunun başlangıç olgularına tanık olunan Anadolu Selçuk sorunundan da uzak kalmıştır.”
Doğan Kuban’ın ‘içerden bir oryantalizm yaptığını’ işaret eder ve eleştirisi şöyledir: “Doğan Kuban, İslami geleneği bütün alanlarda yenileyen Anadolu-Türk dünyasının, Akdeniz’in bölgesel şartları içinde yeni bir karşıt, bir çeşit antitez meydana getiriş olgusunu kavramaya yanaşmıyor ve yalnız mimari üstüne verdiği açıklamalarla bu orijinal olguyu Batı dünyasıyla çatışmasız uzlaştırmaya teşebbüs ediyor.”
4.Anadolu Türk ruhu ve Orta Asya kaynağı
Sezer Tansuğ’un ‘yerlilik bilinci’yle şekillenen bakış açısını özetleyen görüşlerine girmeden Vivet Kanetti’nin onu anlatan sözlerini öncelikle dinlememize ihtiyaç var.
Şöyle diyor Kanetti, “Bizim olan bir coğrafya ve tarihin ruhunu sinir uçlarına kadar duymuş ve ona hep yeni ufuklar açacak çok özgün, çok şaşırtıcı yorumlar getirmiş buluşçu, hiçbir otoritenin manen ezemediği, kavgacı, ama sırtını bir yere yaslamamış, yalnızlıktan korkmayan, nadir, çok nadir bir yazarımızdır Sezer Tansuğ…”
Aşağıdaki satırlar Sezer Tansuğ’un görüşlerinden özetlemeler…
* Modern Türkiye kültürünü, İslami Anadolu-Türk kültürünün çağdaş bir uzantısı kabul etmek de hem halk ve toplumsal yapı sorunları bakımından bir zorunluluk, hem de yaratış ve fertleşme sorunlarının kaynakları bakımından bir zorunluluktur. Bu yenilenme ve dünyaya açılma heyecanıyla ihmal edilen Türk sanat duyarlığı layık olduğu biçimlere yeniden kavuşmalıdır.
* Anadolu Türk insanının getirdiği çizgisel duyarlığın hedefi klasik organizmin güzellik anlayışına ulaşmak değildir. Çünkü çizgisel soyutlama her defasında nesnel bir tabiyat duyarlığıyla sınanmak zorundadır ve düzeni gerçekleştirmek işi soyut şemalara düşer. Bu da doğayı soyut bir çizgi duyarlığı içinde sezgisel, öze yönelen bir bakışla yorumlamaktır.
Türkler kendileriyle birlikte zengin bir biçim sözlüğünü de getirdiler. Ancak bu sözcükleri yerel bir yaratış hizmetinde kullanabilmek kendilerini çevreleyen nesnelerin bu sözcüklere çevrilmesini zorunlu kılmıştır.
* Bu sanatın Orta Asya bozkırında doğmuş ve gelişmiş olması da soyut duyarlığın nesnel ilgiyi yansıtan dolu ve kaba biçimlerle alışverişini açıklayabilir. Anadolu bozkırı soyut bir çizgi iradesini doğudan taşıyıp getirmiş olan bir yaratış coşkusuna nesnel sevinç toprağı gibi açılıyordu. Bu nesnel coşku içinde taşa figür işlendi, çiniye figür resmedildi. Bu tasvir duygusu Selçuk Sanatı’nı İran kaynağından gerçekçi bir ifade arayışı ile ayırmış ve figür plastiği gelişmiş devrin plastik duygusundan daha büyük bir nesnel ağırlık değeri taşımıştı. Duyusal gerçekliğin payı Selçuk sanatında Osmanlı’dan daha büyüktü. Ama soyut iradenin bağımsızlık direnişi Osmanlı çağında daha büyük bir isteği ifade ediyordu.
* Türk-İslam ruhunun coşkusu Doğu menşeli soyut biçim iradesini Anadolu’ya getirdiği zaman kaynağında transendent nitelik olan bir davranışı gerçeklik ve nesnellik planına aktarıyordu.
Bu ilahi güçle dolan yaratış maddeyi güzel kılar
5.Tansuğ’da İslam Sanatı’nı temellendirme düşüncesi
Sezer Tansuğ’un ‘Şenlikname Düzeni’, ‘Karşıtı Aramak’ ve ‘Gelenek Işığında Çağdaş Sanat’ adlı eserleri sadece sanat eserlerine bir uzman olarak bakmakla yetinmez, o aynı zamanda buralı bir bakışla sanat dünyamızı temellerini tespit düşüncesi etrafında saptamalar yapmaya çalışır.
İslam Sanatı’nı temellendirme çabası sanatçının elini kolunu bağlayan kaideler manzumesi üretmek değildir. Temellendirmede amaç, nas’dan başlayarak eserlerden hareketle bütün medeniyet tarihimizi kapsayan özellikleri yakalama düşüncesidir: “Aslında yerel kültürün ve sanatın sorunlarını aydınlatmaya çalışmaktan amaç bunlara bilinçli bir şekilde sahip çıkmak kadar, uğraşı sanat ve kültür olanların kendilerine bir kök, bir temel bulma çabalarına yardımcı olmaktır.”
O bu yaklaşımıyla sanatçının ve sanat tarihçinin ve eleştirmenin açılımlarını genişletecek sağlam zemini işaret etmek istemektir. 
Tansuğ, yazılarının genel mesajını, ‘Türk sanatı tari­hinin kurumsal ve uygulamaya dönük sorunlarının gerçekçi bir ulusal program hedefi doğrultusunda ele alınma zorunluluğu’ olarak ifade eder. Tansuğ bu arayışlardan oluşan yazılarına ‘Türk Sanatının Diyalektiği’ adını vermek ister. Ancak ‘nihai bir sen­teze ulaşabildikleri’ni söyleyemediği için bu adlandırmayı erken bulur.
Tansuğ özellikle ‘Karşıtı Aramak’ adlı eserinde öncelikle Türk Sanatının yapısal nitelikleri ve soyutlayıcı eğilimlerine ilişkin sorunla­rın üzerinde durur. Bu yaparken de bu yazılara kuramsal bir temel oluşturmaya çalışır.
Batıcı sanat anlayışı tek bir evrensel medeniyetin varlığını kabul eder… Onlara göre Batı Medeniyeti evrensel tek medeniyettir. Sezer Tansuğ’un itirazı bu noktada başlar. Batı dışı evrensel medeniyetler olduğunu ve hususen İslam Medeniyeti’nin evrensel bir medeniyet olduğunu işaret eder: “Ülkemizde sanat tarihi alanında yazı yazmanın ortak amacı Türk sanatının hem islami, hem evrensel dünya içindeki ayrıcalığını saptayıp, belirlemeye ça­lışmaktır.”
6.Ardından söylenenler ya da yerli bir öfke’yi anlama denemeleri
Beşir Ayvazoğlu: Mensup oldukları toplumdan tiksinen ve kültürünü küçümseyen snob sanat çevreleriyle sürekli mücadele eden Sezer Tansuğ, Batı düşüncesine hakim olan bakış açılarını ‘babadan kalma mal’mış gibi Türk düşünce ve sanat ortamına empoze etmek isteyen Batıcıların aslında Batı’yı bize karşı baskı aracı olarak kullandıklarını düşünüyordu; halbuki Batı’yı asıl mânâsında benimsemek, onunla ciddi bir şekilde hesaplaşmakla mümkündü.
Ömer Uluç: Olağanüstü sezgisi ve bilinciyle her zaman hakiki olanı sahte olandan ayırmanın aralıksız peşine düştü, bunun değerleri karmaşık ve değişken bir toplumda bir savaş olduğunu ilk anlayanlardan biriydi, en sonuna kadar da bunu bir savaş gibi yaşadı.
Ahmet OktaySezer Tansuğ, biraz hırçın, biraz da sert çıkışlı eleştirileriyle tanınan bir eleştirmenimizdir.
Orhan PamukBatı kültürünü iyi bildiği halde Osmanlı kültürünü derinden severdi. (Bu ikisi bizde pek az yan yana gelir.)
Kaya Özsezgin: Ona karşı olanlar bile Sezer Tansuğ’un herhangi bir konu üzerinde ne düşündüğünü hep merak etmişlerdir.
Ömer Lekesiz: Demek ki, öfkesinde haklıymış Tansuğ. Yaşadığı dönemde, adı ağız dolduran ama içeriği salt içeriksizlik olan ne müptezel işlerle karşılaşmış, galerilerden türeyen soysuz ideolojinin seçkinlerine değersizliklerini, köksüzlüklerini, şımarıklıklarını anlatabilmek bilmek için nice ter dökmüştü Allah bilir...
7.Hatime: Sezer Tansuğ niçin yok edilmek isteniyor?
Kültür ve sanat dünyamız belirli şebekelerin işgali altındadır… Şebekeler, İslam’ı, Türklük’ü ve Osmanlı’yı topyekun bir tasfiye için çaba içindedir. Bu şebekeler, Cizre’de Sur’da kurşun atan teröristlerin sanat cephesindeki müttefikleridir.
Hayatını medeniyetimize kumpas kuranları tasfiye etmeye adayan Sezer Tansuğ’u saygıyla anıyoruz.
Buralı görünüp İlhan Berk’ten Ece Ayhan’a, Enis Batur’dan Yaşar Kemal’e ‘Türkiye’nin ecnebileri’ne ve işbirlikçilere sevgi duyanlara saygımız yok.
Son sözümüz yine ustamız Sezer Tansuğ’dan olacak: “Asıl söz toprağa sadece o toprağın adamı gibi eğilen sanatçı kişiler tarafından söylenecektir.”
Evet söz, bu toprağın adamlarının, kendilikbilgisi’ne ulaşanların olacaktır!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder