29 Aralık 2015 Salı

Cizre'nin sırları ya da Rus ajanı Abdürrezzak Bedirhan

1.Cizre Ayaklanması’nın gerekçeleri ve Abdürrezzak Bedirhan’ın misyonu

Bugünkü Cizre Ayaklanması’nın gerekçelerini anlayabilmek için Bedirhaniler’i tanımak gerekir. 
Siyasi Kürtçüler’in inanışına göre Bedirhan BeyKürt Tarihi’nde devlet aşamasına ulaşmış ilk beyliğin kurucusudur. 
Bedirhanlar’ın temel amacı mirasları olduğuna inandıkları Cizre Beyliği’ni tekrar elde etmektir. Aile fertleri bu hedefe ulaşmak için, Kürt halkını sürekli olarak kışkırtmıştır. 
Bedirhanlar’ın bir kısmı siyasetle ilgilenir, bazıları basın faaliyetleriyle uğraşır, bir kısmı da doğrudan ayaklanma ile meşgul olur.
 
Bedirhan Bey’in torunu ve Necip Paşa’nın oğlu Abdürrezzak Bedirhan 

22 Aralık 2015 Salı

Dünyada en fazla Türkolog Rusya'da var!

1.Dünyada en fazla Türkolog Rusya’da var
Türk Tarihi ile Rus Tarihi iç içe geçmiş bir insanlık macerasıdır. Bu iki tarihin bugünkü sorunlarının geçmişe uzanan boyutları var.
Dünyada en fazla Türkolog, Rusya’da var. ABDAlmanya, Çin, İngiltere, Fransaİsrail, Polonya ve Macaristan da Türkoloji’ye önem veren ülkeler.
Daha önce yazdığımız Türkiyeli Rus Tatyana Moran, Yurdanur Salman ile ‘Sovyet Türkologların Türk Edebiyatı İncelemeleri’ adlı kaynak eseri dilimize çevirmiş.
Gündemdeki iki Türkolog Putin’in sözcüsü Dmitri Peskov ile Rus politikacı Jirnovski… İkisi de şakır şakır Türkçe konuşur. Putin’in de gençlik yıllarında İzmir Aliağa Rafinerisi’nde istihbarat elemanı olarak çalıştığını biliyoruz.
Türk işçileri Aliağa Rafinerisi’nde Putin’e ‘Potin’ derlermiş.
Putin de tıpkı Deli Petro’nun tersanelerde işçi olarak çalışması gibi rafinerilerde işçi görünerek çalışmış.
2.Putin’in sözcüsü Türkolog Dmitri Peskov
Putin’in sözcüsü Dmitri PeskovMoskova’da Türkoloji Bölümüne girer ve zamanla Türkiye’ye ilgisi artarak devam eder. 1990’lı yıllarda Ankara’da Rusya Büyükelçiliği’nde 7 yıl görev yapar. Türkiye’yi karış karış gezer. Hayatının en mutlu yıllarını Türkiye’de geçirdiğini söyler.

16 Aralık 2015 Çarşamba

Ruslar'ın Bitlis Valisi 'Kızıl Profesör' Kamil Bedirhan

1.Cizre niçin isyan merkezi olarak seçildi?
Bugün PKK tarafından isyancı bir merkez olarak Cizre’nin seçilmesinde tarihsel bir misyon vardır.
Bedirhan ailesinden öne çıkan bir kısım isimler, Osmanlı Devleti tarafından tasfiye edilen Cizre Beyliği’ne yeniden sahip olma gayelerini Kürt milliyetçiliğine döndürerek, bu gayeye ulaşmak için Kürt halkını da kullanmışlardır. Bunu yaparken Türk düşmanı her oluşumla, işbirlikçilik bazında diyaloğa girebilmeleri ise ayrıca dikkat çekicidir.
2.Bedirhanlar İstanbul Belediye Başkanı Rıdvan Paşa’yı öldürttü
BedirhanlarAbdürrezzak Bedirhan’ın Nişantaşı’na yaptırdığı konağın yol meselesi yüzünden İstanbul Belediye Başkanı Rıdvan Paşa’yı öldürtmüştür. Bedirhanlar, bu ölüm olayını bile siyasi gayeleri için kullanmışlardır.
Abdürrezzak Bedirhan işbirlikçilik yaptığı Ruslar’a yazdığı bir raporda, Rıdvan Paşa’yı öldürtmelerine siyasi bir gerekçe sunar : “Rıdvan Paşa’nın ortadan kaldırılmasının asıl nedeni İstanbul’daki kaos ortamını genişletmek ve onu bahane ederek Sultan’ı almak içindi.”

9 Aralık 2015 Çarşamba

Türkiyeli bir Rus: Tatyana Moran

1.Türk-Rus evlilikleri

Birbirine komşu halklar arasında evliliklerin görülmesi doğal… Türkler ve Ruslar arasında evlilik olaylarına sıkça rastlanır.
Türk-Rus evlilikleri, ciddi bir toplumsal zemindir. Daha önce seçkinler arasında görülen evlilikler Glasnost sonrasında tabana yayılmıştır. Artık İstanbul, Ankara, Trabzon ve Antalya başta olmak üzere çok yaygın bir coğrafyada Türk-Rus evlilikleri görülmektedir. Evlilik programlarında Rus gelin adayları da yer alabilmektedir.
Rahmetli Erkan Ocaklı’nın ‘Oy Nataşa Nataşa/ Kodun beni ataşa’ şarkısı Glasnost sonrasında ortaya çıkan yakınlaşma sırasında bestelenmiştir. Artık Türk Dizileri’nde Larissa’lar bir karakter olarak görülebilmektedir. Popüler televizyon dizilerinden ‘Paramparça’ dizisindeki Hazal’ın annesi de Rus gelinlerimizdendir.
Tatyana Moran, eleştirmen Berna Moran’ın Rus kökenli eşi. Tatyana Moran, çocuk yaşta geldiği Türkiye’de bir ömür geçirir.
Tatyana Moran’ın İletişim Yayınları’ndan çıkan ‘Dün, Bugün’ adlı anılarını tekrar karıştırıyorum.
İşbu yazı Rusya gerilimi gündeminde toplumsal hafızamıza hoş bir katkı olur umuduyla yazıldı.

2 Aralık 2015 Çarşamba

Angajman kuralları mı? Halep Cumhuriyeti mi?

1.Ignatiev’den Nagehan Alçı’ya pusula arayışları

Abdülhamit’i, Enver Paşa’yı ve Atatürk’ü okuyorum ve anlamaya çalışıyorum. Bu üç lider döneminde çok şeyler yapılmış ama millilik sadece liderler ve etrafında kalmış. Millilik o dönemlerden bu döneme devlet içinde kurumsallaşamamış. 
Olguları anlamaya çalışıyorum. Abdülhamit’in dönemin Rus elçisi Ignatiev’e bakıp sorun çözdüğü gibi ben de gözlem yapıyorum. Doğruyu bulmak için Ignatiev yerine dün Nazlı Ilıcak’a bakıyordum, bugün Nagehan Alçı’ya bakıyorum. Bunlardan yana değilsem sorun yok. 
Nazlı Ilıcak ve Nagehan Alçı örneğini özellikle veriyorum. Kurban olduğum Türkçe’de ne güzel kelimeler var. ‘Alıklık’ bu kelimelerden biri. ‘Alık’ ile ‘balık’ arasında bir bağlantı kuruyorum. 
Alık’lık, algı bozukluğu; ‘balık’lık hafıza bozukluğu. 
Alık’ların oyununa ‘balık’lar gelir. 

24 Kasım 2015 Salı

Siyasal İktidar'a karşı Sanatsal İktidar

1.Siyasal İktidar, ne kadar iktidar?
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Şehir Tiyatroları 19 yıldır Ak Parti’nin elinde. Yanlışlıkla bir tiyatrocu yetiştirdikleri görülmemiştir. Benzer durum MHP’li belediyeler için de geçerlidir.
Çünkü Sağ’ın medeniyet eksenli politik tavrı sadece söylemdedir. Sağ’ın reel politik’i Müteahhitlik Sistemi ve Yeni Sınıf aracılığıyla Küresel Sistem’le bağlantılıdır.
Reklamverenler’den medya havuzlarına, sahne ve sinemanın Yıldız Sistemi’ne her alanda Finans Kapital’in sözü geçer. Yani seçimle gelen Siyasal İktidar’a alternatif bir Sanatsal İktidar’ı inşa edilmiştir.
Sağ kitlelerin anlamadığı şey de tam burasıdır. ‘Halk dalkavukluğu’ yaparak kendilerinden oy alanlar Haçlı Seferleri’nin püskürtülmesi için hiçbir şey yapmazlar.
Atıf Yılmaz, Sezen AksuYılmaz Erdoğan hepsi bire bin veren başaklar gibidir. Dünya görüşleri için Finans Kapital’in kanatları altında halka karşı lejyoner yetiştirirler. Yerli Sanatçı’nın eli kolu bağlıdır ya memur olmalıdır ya işsiz kalmalıdır.
Bu yüzden Haçlı Seferleri’nin lejyonerleri Melek Baykal, Sırrı Süreyya Önder ve Serra Yılmaz’ın hakaret dolu sözlerine şaşırmamak lazımdır.
Türklük’e sövdükçe pirim yaparlar.

17 Kasım 2015 Salı

Kamçatkalı İdris

1.İnsan sonsuz mutluluk için yaratıldı
Başucu kitabım ‘Kendini Arayan İnsan’da her gün bir başka hikmet keşfediyorum… Arvasi Bey anlatıyor: Bütün davranışlarımız ölüm problemi, orijinalliğimizi kaybetme problemi etrafında toplanmaktadır. Din, estetik, ahlak, ilim, teknik, iktisat, aile her şey bu probleme cevap aramaktadır. Davranışlarımız, ölmemek içindir, ümidimiz ölmemektir.
İnsan zihni maddeyi aşan bir prensibe ulaşmaktadır. Bu prensip hayatın özelliklerine cevap verici keyfiyetleri yaşarken keşfetmeye çalışır. Bu prensip zihnimizi canlılık (vitalite) kavramına ulaştırır.
İnsan zihni varlık tezahürleri madde, hayat ve ruh kavramlarıyla ifadelendirir. Ruh varlık tezahürleri içinde, duyular ile idrak edilemez olanıdır.
İnsan maddeden başlayarak hayattan ruha Allah’a doğru yükselen bir hamle halinde idrak etmekten zevk duymaktadır.

10 Kasım 2015 Salı

Sinan Korle'den Abdülhamit Han'a ilişkiler

1.Sinan Korle’nin anılarını okuyorum
Roman niyetine hatırat kitapları okuyorum… Daha doğrusu tekrar tekrar okuyorum. Sıkça karıştırdığım kitaplardan biri ‘Kızıltoprak Günlerim’ adlı anı kitabı. Kitabın sunumunu Talat Halman yapmış. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Kültür Bakanı Talat Halman ismi bilenlere çok şey anlatır.
Korle Ailesi’nin köşküne yakın komşuları arasında Boğaz’daki Aşiret’ten Mehmet Ali Ayni ve kayınvalidesi Leyla Saz’ın köşkleri vardır.
Bir başka komşu Sadık Bey’dir. Sadık Bey’in iki oğlundan biri Akşam gazetesi başyazarı ve sonradan Dışişleri Bakanı olan Necmettin Sadak, diğeri ise müzisyen Muhittin Sadak’tır. Komşular arasında lüks otomobiliyle seyran eden Esat Toptani’nin hanımı Fatma Şadiye Toptani de vardır.
Korle Ailesi’nin bir başka komşusu Raif Bey’dir. Raif Bey, elektrik mühendisidir. Abdülhamit tarafından Fransa’da okutulur. Raif Bey’in kızı Meliha Hanım ‘Şapo Meliha’ diye anılır. Şapka Devrimi’nden sonra çeşit çeşit şapkalar giyince ‘Şapo Meliha’ denilmiştir.
Modernleşme iki taraflı keskin bıçaktır. Bir tarafında dindarlık bir tarafında Laiklik vardır. Abdülhamit ve Atatürk modernleşmesinin benzerliklerini anlatan nitelikli çalışmalardan biri Ilgaz Zorlu’nun Zvi Geyik Yayınevi’nden çıkan Harun Özdemir’in ‘İki Lider İki Kader’ adlı eseridir.
KızıltoprakFenerbahçe’nin burnunun dibidir. Çelik Gülersoy Fenerbahçe demez, ‘Fenerbahçesi’ der. Yüzyıl öncesinin Fenerbahçesi’nde Türkler’den çok Tatlısu Frenkleri yaşar. Tatlısu Frenkleri ceplerinde İtalyan, İngiliz ve Fransız pasaportları taşır. Kendilerini Venedikli, Cenevizli ya da Fatih zamanından kalma Rum olarak tanıtırlar.

3 Kasım 2015 Salı

Göbeğini Kaşıyan Adam'ın zaferi

1.Göbeğini Kaşıyan Adam kimdir?
Finansbank’ın enpara.com reklamını hatırlayalım. Reklam yüzü altı pijamalı, üstü atletli, Göbeğini Kaşıyan Adam
Aslında Göbeğini Kaşıyan Adam Yabancılaşmış Aydın’ın halka bakışı. Yabancılaşmış Aydın, Reaya’yı yani halkı hiçbir zaman özne olarak görememiştir. Onu düşünmeden mahrum bir yığın olarak görür.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun ‘Yaban’ romanına bir bakın. İşgal İstanbul'una giremeyen paşazade Ahmet Celal, emir eri Mehmet Ali’nin davetine uyarak onun EskişehirPorsuk Çayı kıyısındaki köye yerleşir. Köye sığınmak zorunda kalan Ahmet Celal köyü ‘Yaban’ olarak görür ve halka hakaretler yağdırır.
100 yıl öncesine göre bugün de fazla bir şey değişmedi. Yabancılaşmış Aydın için parkları mangal partilerine çeviren köylülerin prototipi Göbeğini Kaşıyan Adam Yabancılaşmış Aydın Reaya'yı şehirde yaşayan ama köylü bir yığın olarak görüyor.
Onlara göre Reaya, ‘Yaban’daki Ahmet Celal’in hakaretleriyle yine hödük, yine angut…
Göbeğini Kaşıyan Adam, eski bakışın yeni yorumu. Değişen hiçbir şey yok.

28 Ekim 2015 Çarşamba

Türk Sağı Altan Ailesi'nin kumpasına gelmiştir

1.Bir kozmopolit idol Çetin Altan
Vefatından sonra arşivimdeki Çetin Altan dosyasını aldım ve karıştırmaya başladım.
Çetin Altan konusunda yazılanların birbirine 180 derece zıt yorumlar olduğunu gördüm. Kimine göre değişimi algılayan yegane düşünürümüz. Kimine göre Küresel Sistem’in Türkiye temsilcisi.
Çetin Altan; daha çok Turgut Özal döneminin düşünürüdür. Çocukları Ahmet Altan ve Mehmet Altan ise Ak Parti döneminin ilk 10 yılının sadece yazarları değil aynı zamanda savaşçıları.
Mehmet Altan, iktidar taraflısı Star gazetesinin başyazarı, Ahmet Altan ise yerli Pravda Taraf’ın genel yönetmeniydi.
Çetin Altan’ın vefat ettiği Fatih Üniversitesi Hastanesi de ailenin mevcut tercihiyle alakalı. Fethullah Gülen’in başsağlığı mesajı ilginç. Gülen’e göre Ahmet Altan ve Mehmet Altan her zaman birer cesaret timsali.”
Altan Ailesi’ne meftun oluş sadece Fethullah Gülen’in bakışlarında sınırlı değil. Türkiye gazetesi eski yazarı Ömer Öztürkmen vefat etmeden önce yazdığı bir yazıda, ‘ya Altan kardeşler olmasaydı’ diye yazabilmiştir.
Nuh GönültaşAltan Ailesi’ni övdüğü bir yazıda kendisini sıfırlar. Altanlar’ı övme cüreti için bile af diler: “Özellikle büyük erbab-ı kalem Çetin Altan beni affetsin, daha işin başındayken ve mesleğinde henüz büyük başarılara imza atmamış birisi olarak, o ve ailesi hakkında kalem oynatmaya teşebbüs ettiğim için.”

20 Ekim 2015 Salı

Mister Nasr, 'Nerede sizin İslami karakteriniz?'

1.Sebeb-i neşri makalemiz
Geçtiğimiz günlerde Amerika’da yaşayan İranlı akademisyen Seyyid Hüseyin NasrTürkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef alan bir açıklaması oldu.  
Nasr açıklamasında Erdoğan’ın Suriye Politikası’nı hedef alıp, “İslami karakteriniz nerede?” diye ağır bir yorum yaptı.
Erdoğan’ın Suriye Politikası’nı hiç birimiz kabul etmek zorunda değiliz. Rojava’nın Kürdistan’a dönüşeceği düşüncesiyle baştan itibaren bu politikayı ben de kabul etmiyorum.
Ama Seyyid Hüseyin Nasr’ın meselesi ‘Erdoğan’ın Suriye Politikası’ değil.
İşbu yazı, Nasr’ın meramını anlama denemesidir.
2.Nusayriler’in Suriye’deki katliamları
Önce Suriye diktatöryasının nasıl iktidara geldiğini hatırlayalım.
Hafız Esad 13 Kasım 1970 tarihinde askeri bir darbe yapar. Esad 1963’ten itibaren iktidara ortak olan Nusayriler’i mutlak iktidar yapar.
Hafız Esad darbe yaptıktan sonra ilk icraatı Suriye Ordusu’nu Sünni subaylardan temizlemek olur. Suriye Ordusu giderek NusayriDürzi ve İsmaili subaylardan oluşan bir ordu haline gelir. Bu subaylar aynı zamanda Baas Partisi’nin kurmayları olarak görev yapar.

13 Ekim 2015 Salı

HDP'den MHP'ye Nobel ödüllü Sancar'ın Ailesi

1.HDP’den MHP’ye Sancar Ailesi
Nobel Kimya Ödülü haberinin ardından BBCAziz Sancar’ı arar: Muhabirin sorduğu ilk soru ‘Arap mısınız, kısmen mi Türk’sünüz’ sorusu olur. “BBC’ye söyledim, ‘Arapça konuşmuyorum, Kürtçe konuşmuyorum, ben Türküm’ dedim. Ben Türküm, o kadar.”
Aziz Sancar’ın etnik köken olgusuna bakışı şöyle: “İngiltere’de kaç etnik grup var. Adama soruyorsunuz, “İngilizim” diyor. Burada da “Amerikalıyım” dersin. İstersen kökenini söylersin ama Amerikalı dedi mi, bitti.”
Nobel Kimya Ödülü alan Aziz SancarHDP Mardin Milletvekili Prof. Dr. Mithat Sancar’ın amcası. Ama amcanın siyasi eğilimi yeğenden oldukça farklı.
Bugün ABD’de yaşayan Aziz Sancar ‘üç hilalli’ bir anahtarlık taşıyor. Eşi Gwen Sancar, Tarsus’ta Yörük Çadırı’nda bozkurt selamı veriyor.
Aziz Sancar’ın bir ağabeyi Kenan Sancar Türk Silahlı Kuvvetleri’nde uzun yıllar görev yapan bir emekli general diğer kardeşi Tahir Sancar da binbaşılıktan emekli… Büyük ağabey Kenan Sancar şimdi 83 yaşında kardeşinin başarılarıyla mutlu oluyor.
Aziz Sancar, ailesine çok bağlı bir insan. Ailesini görmek için Türkiye’ye geliyor. Ailesi de ona bağlı. Yılda en az bir kere gidip, iki hafta kalmaya çalışıyor. Aziz Sancar’ın pişmanlıklarından biri, İstanbul’u daha yakından tanıyamamak.

7 Ekim 2015 Çarşamba

Cümleten biyografi

1.Anılar ihtiyarların bastonu
İnsan yaşlandıkça, ‘geçmişini’ yani anılarını, kendisine dayanak haline getirir. Ve hatıraların insan için tarifsiz bir tadı vardır. Necati Sönmez bunu ‘anıların tadı’ tabiriyle adlandırıyor.
Anıların tadı’ insanın hayata tutunmasını sağlar.
İhtiyarların bastonu, hatıralardır.
2.Bir geçmiş edinmenin zamanı geldi
Murat Belge, ununu eleyip eleğini duvara asanların, “artık bir geçmiş edinmenin zamanı geldi” kaygısıyla hatıralarını yazmaya koyulduğunu söyler.
Anı yazmanın öteki edebi türler gibi, özel bir yetenek gerektirmediği söylenebilir. Yazma yeteneği olmayan ya da sabrı olmayanlar bile, Celal Bayar ve Vehbi Koç gibi başkalarından yardım alarak, anılarını dile getirmişlerdir.
Anı yazarı genelde geçmişini hatırlar ve bu geçmişi olduğu gibi anlatmaya çalışır. Ancak yaşanılan ile yazılan arasındaki süre zorunlu olarak yorum dolayısıyla da farklılıkların ortaya çıkmasına yol açar. Hatta çoğu kez onunla hesaplaşır. Geçmişini yazarken sadece özel hayatını değil, mesela meslek hayatını, toplum içinde yüklendiği rolü de anlatır. Biz buradan, yaşanılan zamanın ruhuna dair dolaylı bilgilere ulaşırız.
Anı kitapları ömrün belirli bir evresini ‘toplu döküm’ olarak ortaya koyar.

29 Eylül 2015 Salı

Ne diyordu Turgut Cansever?

Düşünce sistemimizde başlayan çözülme, mimariyi de çöküşe sürüklemiştir.
Türk Aydını Ziya PaşaAvrupa seyahati sonrasında ‘garp’ta kaşaneler, şarkta viraneler’ gördüğünü söyler. Ona göre Doğu hususen Osmanlı ve onun başkenti İstanbul viraneydi.
İstanbul ve Bursa’yı gezen Andre Gide ise gördüğü mimari karşısında ‘işte şehir işte mimari’ der. Bu bir bakış açısı farkıdır.
ModerniteTürk Aydını’nı çarpmıştır… Eski şehri, sadece arsa değeri olarak gören anlayış tekel haline gelmiştir.
Modernite’ye göre şehirlerin katli vacip olmuştur.
Şehirleri katletme görevi sadece yabancılaşmış Sol aydının tekelinde değil, DP ile başlayan Sağ iktidarlar da şehir ve mimari katliamında sınır tanımıyor.
Aşağıdaki satırları düşünür-mimar Turgut Cansever’in görüşlerinden derledik. Meraklısı göz atar ve Cansever’in ruhuna fatiha okursa seviniriz.
Mimar Mühendisler Birliği Eski Başkanı Avni ÇebiLütfi BergenLütfü Şehsuvaroğlu, mimar Mehmet İşçi ve ‘O Şehri Yıkılır Gördüm’ kitabı yazarı Yahya DüzenliCansever’in yolunda şehir yazılarıyla bizleri aydınlatıyor.
Bu birikimden faydalanarak şehir üzerine daha ayrıntılı yazılar yazmamız gerekecek. 
Söz Turgut Cansever’in…

23 Eylül 2015 Çarşamba

Erdoğan Bölücülük Sorunu'nu gördü

1.Ne güzeldi vesayet günleri
Ne güzeldi vesayet günleri… Yapamadığımız her şey için hazır gerekçelerimiz vardı. Bu durum PKK eylemleri için bile geçerliydi.
PKK’nın her eyleminden sonra Bülent Arınç, “derhal soruşturma açılmalıdır” diye beyanat verirdi. Her konuşmasıyla terörizmi değil, güvenlik kuvvetlerini sigaya çekerdi.
Taraf gazetesi her terör olayı konusunda bazı dinleme kayıtları yayınlardı. Taraf gazetesinin teke sakallı istihbarat uzmanları gizli duyumlardan bahsederdi.
Evet ne güzeldi vesayet günleri
Perşembe günleri iple çekilir Kurtlar Vadisi izlenir, Metal Fırtına kumpası yüzbinlerce pazarlanırdı.
Eski komünist yeni liberaller, ‘derin devlet’ problematiği üzerine gizemli yorumlar yapardı. ‘Derin devlet’ geyiğine iman edenler Ahmet Altan ve Mehmet Altan’ın ağzına bakıp ertesi gün ne konuşacaklarını öğrenirlerdi. Onların Sünnilik ve Türklük’e hakareti rutin bir terbiyesizlik haline gelmişti.
PKK’yı MİT’in kurdurduğu fısıldanır, çığ gibi büyüyen Kürtçülük’ün algılanması imkansız hale getirilirdi.
Kısacası laklakla geçti bir koca dönem…

15 Eylül 2015 Salı

Bir kültür adamı olarak Sefa Koyuncu

1.Türkiye gazetesi Kültür ve Sanat Eski Yönetmeni
Geçtiğimiz günlerde Türkiye gazetesi Kültür ve Sanat Eski Yönetmeni Sefa Koyuncu’yu kaybettik.
Koyuncu ile aynı dönemde Türkiye gazetesi çalışmadık. Bizim çalıştığımız dönemde, belki de daha öncesinde memleketinden gazeteye haber, yorum ve şiirleriyle katkı sunuyordu. Gazetenin Seydişehir temsilciliğini yapıyordu. Kendisiyle gıyaben tanışıklığımız vardı, Yıllar sonra o İstanbul’a taşındıktan sonra yüzyüze geldik. Ben TGRT’den ayrıldıktan sonra bizi Hüdavendigar Onur tanıştırmıştı.
Yümni Kitapçılar Çarşısı’ndaki Dokuz Tuğ Kitabevi’nin sahibi Bekir Dağdelen’in akrabası idi. Dağdelen’le Koyuncu’nun kulaklarını çınlatırdık. Konyalı olan Koyuncu ile Yazarlar Birliği,  Türk OcağıESKADER ve Yesevi Vakfı’nda karşılaşırdık. Hüdavendigar Onur, Muzaffer Doğan ve Sefa Koyuncu ile Abdülhakim ArvasiNecip FazılAhmet Arvasi ve Afet Ilgaz üzerine sohbet ederdik. Afet Ilgaz’ın son dönemi hakkında haberleri Sefa Koyuncu’dan alırdık.
2.Kısaca Sefa Koyuncu’nun hayat hikayesi
Sefa Koyuncu 1950 yılında Konya’nın Ilgın ilçesine bağlı Aşağıçiğil kasabasında doğdu. Konya Karatay Lisesi ve Ankara M. Rüştü Uzel Kimya Meslek Okulu’nu bitirdi. Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu.
Lisans tezini, Yeni Adam ve Yedi Tepe dergilerinin kurucusu, eleştirmen-yazar ‘Hüsamettin Bozok’un Edebi Makaleleri’ üzerine yaptı. Eğitim Fakültesi’nden pedagojik formasyon aldı. Askerliğini, Tekirdağ-Çorlu’da yaptı (1972).
Etibank Seydişehir Alüminyum Tesisleri Araştırma Laboratuvarları’nda laborant ve teknisyen olarak çalıştı.

9 Eylül 2015 Çarşamba

Kürt Tarihi'nin dönemeci Hoybun ve Bedirhanlar

1.Hoybun Cemiyeti’nin amacı Ermeni-Kürt İttifakı
Hoybun CemiyetiErmeniler’le Kürtler’in ortak kurduğu bir örgüttür… Amaç Türk Devleti’ni yıpratmak, Yavuz Sultan Selim ve İdrisi Bitlisi vasıtasıyla kurulan Türk-Kürt İttifakı’nı parçalamaktır.
Hoybun Cemiyeti’nin Başkanı Ermeni Vahan Papazyan’dır.
Süreyya Bedirhan amacı şöyle özetler: “1927 Ekimi’nde Kürtler’in savunucusu Hoybun ile Ermeni halkının temsilcileri Türkler’i ortak düşman kabul ettiler ve dayanıklı ilgilerinin ortaklığı onları genel bir barışmaya götürdü. Kendi ırkım adına onların meşru ulusçul istekleri Bağımsız ve Birleşik Ermenistan’a saygı duyuyorum.”
Bugün PKK, Hoybun Cemiyeti’nin amaçlarını gerçekleştirmek için çalışıyor.
2.Kürt-Ermeni Çatışması
Doğu ve Güneydoğu çok dilli, çok halklı bir yapıya sahiptir… Bölgede yaşayan Kürtler ve Ermeniler arasında tarih boyunca sorunlar yaşanmıştır.
Ermeniler Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti’ni içerden vurdu.  İki halkın birlikte yaşaması imkansız hale geldi.

2 Eylül 2015 Çarşamba

Rüya'da İsmet Özel'i görmek!

1.Rüyalarımı aslında hatırlamam
Rüyalarımı aslında pek hatırlamam… Binde bir rüyalarımı hatırlayabiliyorum.
Son gördüğüm iki rüyayı net hatırlıyorum.
Rüyalarımın biri İsmet Özel’le diğeri Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu ile alakalı. 
2.Gençosmanoğlu ile alakalı rüya
Aslında rüyada doğrudan Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nu görmedim.
Gençosmanoğlu’nun kitaplarını görüyorum.
Çok güzel baskıları yapılmış kitapların. Kutulu asıl kitapların içinden, stiger renklerinde sarı, erguvani ve yeşil küçük kitapçıklar çıkıyor arkasından.
Gençosmanoğlu’nun kitaplarına böyle bir baskı yapılmasına şaşırıyorum.
Yeni bir vakıf üniversitesi kurulduğunu Gençosmanoğlu’nun kitaplarının bu üniversitenin kuruluşuna katkı için prestij baskılarının yapıldığını rüyada öğreniyorum.
Yüce Allah hayırlara tebdil etsin. (Amin)

26 Ağustos 2015 Çarşamba

Ahmet Rıza Bey ile Prens Sabahattin arasında

1.Paris’te iki fraksiyon başı
Yahya Kemal’in hatıratından hareketle günümüze bakmaya çalışıyorum.
Abdülhamit düşmanı Jöntürkler Paris’e kaçmıştır. Paris’te küçük bir Türk sürgün grubu vardır.
Genel olarak Jöntürkler her suçun suçlusunu Abdülhamit olarak görürler: “Hepimiz Osmanlıyız; Abdülhamit zulmetmese Hıristiyan tebamız çok iyi vatandaş olurlar.”
Bazı Jöntürkler, Abdülhamit’i Ermeniler’i katletmekle suçlarlar.
Aslında değişim fikrinden ziyade ‘Abdülhamit nefreti’ vardır ortada. Jöntürk zihniyeti, padişahlığı ve Abdülhamit müstesna Osmanlı Hanedanı’nı sever. Hatta Osmanlı Saltanatı’nı varlığımızın esası sayar.
Fransız yazar Pierre Qillard, Jöntürkler’in fikirlerini ve davranışlarını gözlemledikten sonra Ahmet Rıza Bey’e, “Sizin siyasi fikirlerinizle Abdülhamit’in siyasi fikirleri arasında zerre kadar fark yoktur” der.
Jöntürk akımının başında lider olarak resmileşmiş ilk şahsiyet Ahmet Rıza Bey’dir. Doktor Nazım onun yanında ve yardımcısıdır. Bu grup Paris’te Meşveret ve Mısır’da Şura-yı Ümmet gazetelerini çıkarmaktadır.
Jöntürkler’in diğer fraksiyonunun başını Prens Sabahattin çeker.

19 Ağustos 2015 Çarşamba

Tersine dünya'nın istikşafi görüşmeleri

1.Ortadoğu’yu nasıl okumalı?
Ortadoğutersine dünya’dır…
Uzun süredir Japonya’da halı ticareti yapan arkadaşım Japonlar’ın erdemlerini anlatıyor. Onu hayranlıkla dinliyorum.
Kazakistan’dan gelen komşum Çeçen, Uygur ve Ahıska mafyalarından söz ediyor şaşırıyorum. Komşum insan ilişkilerinde Ruslar’a ayrı bir değer veriyor.
Benzer durumu Almanlar, Amerikalılar, genel olarak bütün Batılılar karşısında yaşadığımız bir vakıa…
Güney’e indikçe durum daha vahim bir hal alıyor. Göçmenler, canlı bomba teröristler, ajanlar… Kimin kime hizmet ettiği belli değil. Her köşeden bir Lavrans, bir Gertrude Bell çıkabilir.
Vaziyet 100 yıl öncesinden çok az farklı…
Mehmet Akif’in JaponyaMizancı Murat’ın RusyaAhmet Haşim’in AlmanyaPeyami Safa’nın Fransa öykünmeleri boşuna değil.
Yahya Kemal, Tanpınar’a Batı gözlemlerini aktarır: “Fransa başkadır Hamdi, onlar iyi tahsil görürler, hayatları muntazamdır.”
Aynı muntazamlığı, aynı başarıyı Almanya, İngiltere, Amerika, Japonya, İtalya ve Rusya’nın eğitim sistemlerinde değişik şekillerde görebiliyoruz.
Çin, İran ve Hindistan önemli başarılar gösteriyor.

12 Ağustos 2015 Çarşamba

'Boğaz'da viski içen şerefsizler'in sosyolojisi

1.Semboller üzerinden düşünüyoruz

Votka Rus, kola Amerikan içeceğidir…
Charles Levinson’un ‘Votka-Cola’ kitabı. ‘Votka-Cola’ karışımı, yeryüzünü talan eden ABD ve Rus sömürgecilerinin içki üzerinden sembolik alaşımı.
Levinson, ‘Votka-Cola’da sahnede çatışan ABD ve Rus ideolojilerinin perde arkasında yaptıkları işbirliklerini anlatıyor.
Başlangıçta kola ile sembolize edilen Amerika algısının perde arkasında viski’nin hükümranlığı vardır.
Viski, sömürgen kapitalizmin alametidir.
Kola, yaygınlaştırılarak herkes için bir bağımlılık aracına dönüştürülmüştür. Viski içen adam, ‘veresiye satan-peşin satan’ karikatürümüzdeki ‘peşin satan’ adamın kırbaçlı hali konumundadır.
2.‘Boğaz’da viski içen şerefsizler’ polemiği
Türk Basını, Bahçeli’nin “Boğaz’da viski içip HDP’ye oy veren şerefsizler” söylemiyle yıkılıyor.
Aslında ilk bakışta görülen özel hayata müdahaleyle konunun ilgisi yok. Mesele insanların viski ya da ayran içmesi değil.
Mesele üstseçkin şebekenin ‘Erdoğan karşıtlığı’ ile ‘HDP aşkı’nı birbirine karıştırması.
Rakamlar açık… İstanbul’da üstseçkinler’in yaşadığı Bebek, Nişantaşı ve Etiler’de HDP birinci parti. Türkiye’deki üstseçkinler’in ABD’deki mekanı Miami’de bile HDP ikinci parti.
Göstergeler gözler önünde… Bütün Batıcı medya HDP saflarında. Bir televizyon sunucusu HDP’nin oy oranını söylerken “bizim oylar” diyebiliyor.
Cengiz Sözübek, haber10’daki ‘Boğaz'daki Aşiret: Visk-i Türkler’ başlıklı yazısında Boğaz’daki Aşiret’le Boğaz’da viski içen şerefsizler nitelemesi arasındaki bağlantıyı net bir şekilde yakalamış: “Viski içen şerefsizler’in sosyolojik bir karşılığı var; Boğaz’daki Aşiret ya da tek kelimeyle: Oligarşi.”
Profesör Anıl Çeçen, ‘Boğazdaki Aşiret’in Türk milletinin ve devletinin kaderini belirleme hakkını ve yetkisini açıkça kendisinde gördüğünü söyler.
Çeçen yıllar önce HDP yönelişini, Boğaz’daki Aşiret adına hareket eden politikacılar şeklinde işaret etmişti.

4 Ağustos 2015 Salı

Bölünme gerçeği ve Ak Parti-CHP Koalisyonu

1.Siyasetimizin çatışma kutupları
 Siyasi hayatımız bir yanda ‘din x laiklik’, diğer yanda ‘Milli bütünlük x etnik ayrılık’ çatışması üzerine oturuyor.
Din x laiklik’ çatışmasının siyasi kurumları Ak Parti ve CHP… ‘Milli bütünlük x etnik ayrılık’ çatışmasının siyasi kurumları ise MHP ve HDP.
Bu yönüyle siyasi hayatımız 100 yıldır Yusuf Akçura’nın ‘Üç Tarz-ı Siyaset’ sunumunu ‘Dört Tarz-ı Siyaset’e dönüştürmekten başka bir şey yapmamış.
Siyaset kurumu bu çatışma denkleminden alabildiğine beslenmiş.
Çatışmadan beslenmenin yolu ‘biz ve onlar’ oyunu üzerine kurulu…
Biz ve onlar’ oyunu siyasi akımlar yükselirken iyidir, Bülent Arınç’ın deyişiyle hep “ütersin.”
İşler yolundayken terkib’i gözetmek kimsenin aklına gelmez.
Türk Siyaseti; Muhafazakarlık, Liberalizm, Sosyal Demokrasi ve Sosyalizm alternatiflerine yönelmemekte direniyor.

29 Temmuz 2015 Çarşamba

Öcalan küresel sistemin emrinde

1.İlk isyanlarda başarısızlık sebebi: Liderlik Sorunu
Ünlü İngiliz istihbarat subayı Yüzbaşı John Godolphin BennettNezih Uzel’in sorduğu “Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu’da Kürt ve Ermeni devletlerinin kurulması fikrinden niye vazgeçildi?” sorusunu, “Çünkü birleşemediler, biz bunu anladık ki, bir lider, bir reis çıkmıyor” şeklinde cevaplar.
Kürt ve Ermeni ayrılıkçılarının ilk ittifakı Lübnan’da Bedirhanlar’ın öncülüğünde kurulan Hoybun Cemiyeti ile sağlanır. 1936 Ağrı İsyanıKürt-Ermeni İttifakı’nın ortak örgütü Hoybun Cemiyeti’nin organizasyonuyla gerçekleşir. Kürtler, Hoybun’la birlikte Papazyan’ın peşine takılmıştır.
1936 Ağrı İsyanı’nda Kürt-Ermeni İttifakı kurulmuş ama ‘liderlik kültü’ hala inşa edilememiştir.
Şeyh Said ve Seyid Rıza isyanları dahil bütün isyanlarda yerel faktörler ön plandadır. Bu süreçte ‘mezhep sorunu’ aşılamamıştır.
Şeyh Said ve Seyid Rıza’nın beraber isyan etme toplantısına Şeyh Said’inmezhep sorunu’ odaklı yaklaşımı damgasını vurur.

22 Temmuz 2015 Çarşamba

Ak Parti-CHP Koalisyonu olmazsa olmaz mı?

1.Erdoğan’a ‘İŞID İşbirlikçiliği’ suçlaması
28 Şubat’ta ‘Bürokratik Yönetim Geleneği’ işi gücü bırakıp Terörle Mücadele eden Özel Harekatçılar’ın elindeki ağır silahları toplamıştı.
Abdullah Çatlı katledilmiş, Özel Harekatçılar tasfiye edilmişti.
O sırada birileri Batıcı Şebeke’nin ardına takılıp ‘Derin Devlet’ geyikleri yapıyordu.
Bu telakkiye göre PKK’yı MİT kurdurmuştu!
Derin Devlet’le PKK danışıklı dövüş yapıyorlardı!
Masum ve Müslüman Kürt Halkı’nın temel insan hakları gasp ediliyordu! İnsan hakları verilirse Kürt Sorunu çözülürdü!
Tabii bunların hepsi yalan çıktı. Batıcı Şebeke’nin fena halde oyununa gelindi. Türkiye bölünmenin eşiğine bu geyiklerle geldi.
O zaman ıslık çalanlar için şimdi çember daralıyor.
İsmet Özel birkaç hafta önce uyardı: “Ankara’nın bombalanabilmesi için Recep Tayyip Erdoğan’dan bir Saddam üretilmesi gerekiyor!”
28 Şubat’ın kendilerine karşı yapıldığını zannedenler, İsmet Özel’in uyarısını dikkate alarak ‘Yeni 28 Şubat’ın asıl şimdi kendilerine karşı tezgahlandığını görmeli.
Sınav, yeni başlıyor.

15 Temmuz 2015 Çarşamba

'Demokratik Özerklik' kanser gibidir

1.Tanpınar, özerklik ve kanser
Tanpınar; kanseri ‘hücrenin vücuda istiklal ilan etmesi’ olarak tanımlar: “Kanser, bütünün içinde bir istiklal veya inkar iddiasıdır. Kanser hususi politikadır.”
Kanser tanımının başında bir başka tespit vardır: “Bir cemiyet için en büyük felaket bir zümrenin kendi kendini zaruri ve esas addetmesidir.”
Evet bugün eli kanlı eşkıya çetesi PKK, kendini zaruri ve esas addetmektedir.
İçerde PKK’nın silah bırakmasını istenirken Rojova-Kobani’de PKK-YPG’nin ağır silahlı bir orduya dönüştüğünü, başta ABD ve Avrupa Birliği olmak üzere giderek uluslararası meşru bir yapılanma haline geldiğini görüyoruz.
Demokratik Özerklik’, Türkiye’nin kanseridir.
2.Oyuna gelmiş iki siyasi parti: Ak Parti ve CHP
Türkiye’nin iki büyük siyasi partisi Ak Parti ve CHP son 13 yıldır bütün enerjisini birbirlerini çökertme üzerine kurdu.
Ak Parti ve CHP birbirleriyle boğuşmaktan Türkiye’nin en temel sorunu olan ‘Bölünme Sorunu’nu göremedi. Sorunu temel insan hakları mücadelesi olarak görüp dünyanın en büyük terör örgütünün büyümesini yorumlayamadılar.
Ak Parti-CHP yapay çatışmasının kumpas olduğunu taraflar 12 yıl sonra öğrendiler.

8 Temmuz 2015 Çarşamba

Devlet Bahçeli mi Öcalan mı Barış'tan yana?

1.Güneydoğu’da ‘düşman’ algısı

Anketçiler; Güneydoğu’da “Barış Süreci’nin düşmanı kim?” diye sormuşlar. Birinci düşman Ülkücüler, ikinci düşman Derin Devlet çıkmış.
Bu algı, Batı’da da pek farklı değil. Ülkücüler, MHP ve hususen Devlet Bahçeli bir çok kesim tarafından sert bulunuyor.
Aşağıda Devlet Bahçeli ve Abdullah Öcalan karşılaştırmasıyla bu algının doğru olup olmadığını sorgulamaya çalıştık.
2.Yıl 2007, TBMM’de tarihi tokalaşma
Yer, TBMM Genel Kurul Salonu… 2007 Genel Seçimleri’nde seçilen yeni milletvekillerinin yemin töreninin başlamasından önce tarihi bir görüntüye sahne olur. DTP’li Ahmet TürkMHP sıralarına yönelir. Ahmet Türk’ü, Sırrı SakıkOsman ÖzçelikAysel Tuğluk ve Hasip Kaplan takip eder.
Önce Ahmet Türk daha sonra diğer DTP’liler, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin elini sıkmak için gelirler. Bahçeli de yerinden kalkarak, DTP’lilerin jestine karşılık verir.
Bu tokalaşmadan sonra salondan alkış sesleri yükselir.
MHP’liler, DTP’den gelen jestin ardından kürsüye çıkarak yemin eden DTP milletvekillerini alkışlar.