İmamı Gazali, ‘Batıniliğin İçyüzü’ adlı eserinde batıniliğe ve rafıziliğe yönelenlerden bir kesimin de eski ağalık, beylik, dikranlık mensupları olduğunu söyler. Gazali’ye göre bu insanlar babalarının veya dedelerinin iktidarı peşindedir ve sineleri, ‘intikam ateşiyle’ yanmaktadır.
Gazali, bu eski beylik mensuplarının heterodoks eğilimlere yöneliş sebebini şöyle izah eder; “İkinci grup atalarının devleti İslam Devleti tarafından ortadan kaldırılanlardır. Bunlar tekrar devletlerini diriltmek isteyen kisraların, dihkanların oğulları, mecusilerin çocukları vb. menfaatleri ellerinden giden kimselerdir. Kin bunların göğüslerinde onulmaz bir dert olarak yer etti. Batıl inançlıların hayalci tahrikleri bu derdi kurcalayınca, göğüslerindeki kinin ateşini tutuşturdu ve onlar ihtilallerini yerleştirmek, düzenlerini yeniden kurmak ve intikam almak hülyasıyla her muhali kabul ettiler.”
Aşiret ve beylik asabiyeti
Prof.Dr. Faruk Sümer, ‘kabile asabiyeti (bağnazlığı); sünni olsun alevi olsun, mezhep inançlarında da, hanedana ve devlete sadakat duygusundan da güçlüdür’ der.
Osmanlı’dan Safevi İran’ına sığınan bazı Türkmen aşiretleri hem Safevi Devleti’yle hem de birbirleriyle kavgaya tutuştuğu ve bunlardan bazılarının yeniden Osmanlı’ya katıldığı görülmüştür.
Tekelü aşiretinin beyi Ulama Han, aşiret sosyolojisi bakımından tipik bir örnektir. Ulama Han, bir Osmanlı sipahisi iken toprağı elinden alınınca, Şahkulu isyanına katılmıştır.
Ulama Han, bundan sonra aşiretiyle İran’a gitmiş ve Şah İsmail tarafından Azerbaycan’a vali tayin edilmiştir. Şah Tahmasp zamanında isyan etmiş ve yenilerek tekrar Osmanlı’ya gelmiştir. İstanbul’da Kanuni tarafından kabul edilmiş, Almanya seferine katılmış ve Ulama Paşa olarak, Bitlis valiliğine tayin edilmiştir. Buna kızan Bitlis valisi sünni Kürt Şeref Han ise şii Safeviler’e katılmış, valiliği iade edilince Osmanlı’ya dönmüştür. Bu görevden alınan Ulama Paşa’ya da başka bir valilik verilmiştir.
‘49’lar olayı’ ve Ziya Şerefhanoğlu
Şeref Han’ın torunlarından Ziya Nami Şerefhanoğlu da dedesinin mirasçısı olarak, liderlik iddiasını devam ettirmiştir. Avukat Ziya Şerefhanoğlu’nun hikayesini daha önce ‘PKK’yı kim kurdu’ yazısında ele almıştık.
Derebeylerin Osmanlı’ya isyanı
19. yüzyılın başlarında Vidin’de Pazvantoğlu, Rumeli’nde Tirsiniklioğlu İsmail Ağa ve Dramalı Mahmut Paşa, Yanya’da Tepedelenli Ali Paşa, Tırhala’da Tıfılboz, Manisa’da Karaosmanoğlu, İzmir’de Katibzade, Yozgat’ta Çapanoğlu, Sivas’ta Kadıkıran, Trabzon’da Tuzcuoğlu, Muş’ta Emin Paşa, Ravanduz’da Mehmed Paşa, Cizre’de Bedirhaniler, Süleymaniye’de Babanlar vb. olmak üzere sayısız mütegallibe ve derebeyi problem haline gelmiştir.
Doğu Anadolu ise buradaki geleneksel yapıların, ‘ocaklık’ ve ‘yurtluk’ gibi özel durumları sebebiyle, uzun zaman merkezi otoritenin hakimiyetinden nispeten uzak kalmıştır. Dolayısıyla bu bölge halkı ile merkezi otorite arasında ciddi bir ilişki kurulamamıştır. Devlet ancak bazı aşiret ve kabilelerin itaatsizliği halinde bölgenin asayişi ile ilgilenebilmiştir.
Her biri kendi bölgesinde başına buyruk hareket eden bu derebeylerin önünü kesen ve imparatorlukta devlet nizamını hakim kılmak için amansız bir çabaya girişen Sultan II. Mahmut olmuştur.
Beylik kini devam ediyor
Osmanlı coğrafyasında kalan üstseçkin Karamanoğulları ise bektaşilik eğilimindedir. Karakoyunlu, Germiyanoğlu, İsfendiyaroğlu, Karaosmanoğlu, Bedirhanoğlu, Tepedelenli, Babanzade, Şerefhanoğlu vs. bir çok eski beylik mensubu bu tür yönelişler içindedir. Bir çok eski beylik mensubunun masonluk başta olmak üzere, gelenek dışı eğilimler ve kirli siyasi tezgahlar içinde olması, İmamı Gazali’nin iddiasını doğrular niteliktedir.
Türk tarihi, bu tespitin örnekleriyle doludur. Bunlardan biri de Karamanoğulları Ailesi mensupları olmuştur. Karamanoğulları’na mensup bir çok aile ve aşiret, Osmanlı muhalefetinden dolayı, heterodoks eğilimler içinde olmuştur. Aile ve aşiretlerden bir kısmı, Osmanlı coğrafyasını terk ederek, İran’a göçmüştür. Ustacalu, Rumlu, Şamlu, Musullu, Bayburdlu, Çapanlu, Karamanlu, Varsak, Tekelü, Avşar, Kaçar ve Karacadağ aşiret, oymak veya sufi grupları göçlerle, Safevi Devleti’nin ana omurgasını oluşturmuştur. Bunlara Dulkadir Beyliği unsurlarından bazılarını da eklemek gerekir. Safevi Devleti’nin kurucuları içinde bu unsurlar da vardır. Dulkadiroğlu soyadlı bir isim yakın zamana kadar İran Devrim Muhafızları’nın başkanlığını yapmıştı.
Buna bağlı bir başka örnek Karakoyunlular olabilir… “Karakoyunlular aşırı şii inançlı idiler.” Heterodoks bir aşiret zemininde yetişen Karakoyunlu Hanedanı’ndan Yılmaz Karakoyunlu’nun masonluğu ilginç olabilir. Karakoyunlu Hanedanı’ndan Erdoğan Karakoyunlu da MESS başkanlığı yapmıştır.
Benzer bir duruma, ekonomik kurtarıcı (!) Kemal Derviş’in sülalesinde rastlamak mümkündür. Derviş’in büyük dedelerinden biri Tepedelenli Ali Paşa’dır. Paşa’nın Osmanlı tarafından idam edilmesinden sonra çocukları ve torunlarından bir çoğu şiilik ve bektaşiliğe yönelmiştir.
Hatime
İnsanlar ve giderek toplumlar kendilerini karşı oldukları düşmana göre inşa ederler. İnşa bir taraftan kendini inşa olarak sürerken, diğer taraftan ötekini inşa ile devam eder. Politikanın en temel kuralı bu yüzden baş düşmanı tespit etmektir. İmamı Gazali yüzyıllar ötesinden bize ışık tutmaya devam ediyor.
İmamı Gazali’nin ‘Batıniliğin İçyüzü’ adlı eseri piyasada sürekli olarak bulunması gereken bir başvuru kaynağı Diyanet Vakfı Yayınları daha önce yayınladığı bu kitaba sahip çıkmalı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder