23 Şubat 2016 Salı

Boğaz'daki Aşiret'ten Sicil Defteri'ne

1.Türk Yurdu dergisi ve Gönüllerde Birlik Vakfı

İstanbul’dan memleketim Ankara’ya taşındım. Ankara ve İstanbul ilişkileri birbirinden çok farklı. Artık daha fazla kitaplarla birlikte olabiliyorum. Aslında sadece kitaplarla değil insanlarla daha fazla diyalog kurma imkanına kavuştum. 
Ankara’da Türk Yurdu dergisi ve Gönüllerde Birlik Vakfı temel uğrak yerlerim. Türk Yurdu dergisine daha fazla vakit ayırmak, yaşadığımız sürecin gereklerinden. 
Gönüllerde Birlik Vakfı, rahmetli ağabeyim Muhsin Yazıcıoğlu’nun perspektifleri üzerine kurulmuş bir sivil toplum örgütü. Son dönemde Gönüllerde Birlik Vakfı’nın toplantılarında Yunus ZeyrekOrhan ArslanNurten Ceceli AlkanDolunay Şenol ve Bünyamin Keskin’in sunumlarından istifade ettim.

16 Şubat 2016 Salı

HDP'nin Pomak açılımı

1.Pomaklar’a ikili tezgah
HDP bileşenlerinden en şaşırtıcı hareketlerden biri Demokratik Pomak Hareketi
PomaklarBulgaristan ve Yunanistan sınırları içinde yaşayan Müslüman bir halk.
Pomaklar üzerinde bütün güç odaklarının hesabı var.
PKK da HDK-HDP ile bu zincire dahil oluyor.
Bulgaristan seçimlerinde bir önceki dönem Pomaklar’ın HÖH’e desteği azalma görülmüştü.
Bir sivil toplum örgütü olan Avrupa Pomak Enstitüsü Başkanı Efrem MollovPomaklar’ın siyasi parti kuracağını açıkladı bile.
Burada iki etki kendini gösteriyor. Birinci etki Demokratik Pomak Hareketi’nin felsefesini oluşturan Pomaklar’ın ayrı bir millet olduğu tezi. Bu tez temelde, Pomaklar’ın ‘Türk kökenli’ olduğu tezine karşı çıkıyor.
İkincisi ise Rabıta teşkilatı vasıtasıyla Rodoplar’a sızan Vehhabiler’in işlediği Pomaklar’ın ‘Arap kökenli’ olduğu tezi. IŞİD’e katılanlar arasında Pomaklar da var.
PKK’lı Demokratik Pomak Hareketi ile Rabıta’nın ortak hedefi, Pomaklar’ın ‘Türk kökenli’ olmadığını ispat etmek.
Bu tezin amacı Pomaklar’ı, Türkiye’den, TİKA ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ilgisinden çıkarmak, ‘Çağdaş Osmanlı Ekseni’nden koparmak.

9 Şubat 2016 Salı

Amerrus'un ortak devleti Rojava

1.Amerrus ya da ABD ve Rusya’nın Türkiye’ye karşıtı ittifakı  
Amerrus’ Olcay Yazıcı’nın unutulmaz şiiri… 1970’lerin ortalarında yazılan şiir bugün de tazeliğini koruyor.
Kus bakalım bir zaman daha
Çirkef salyanı ak düşlerine insanlığın. Kus!
Nasıl olsa son can çekişmendir bu.
Son can çekişmen Amerrus!
Olcay Yazıcı’nın ‘Amerrus’ öngörüsü, Kuzey Suriye-Rojava özelinde aynen tecelli ediyor.
NATO müttefikimiz ABD Rojava’nın bir yanında, en büyük dış ticaret partnerimiz Rusya ise başta Afrin olmak üzere öbür yanında ‘Türkiye karşıtı’ PKK oluşumu Rojava’nın inşasıyla meşgul.
Rojava’da örgütlenen PYDAbdullah Öcalan’ın zırvalarını benimseyen bir örgüt. 
PYDKobani’nin IŞİD tarafından işgaliyle başlayan süreçte ABD’den yardım almaya başlar.
Bu süreçten sonra PYD kanton olarak adlandırdığı ilçeleri birleştirme hedefine yönelir. Bunun için Türkmen ve Arap kökenlileri bölgeden tehcir etmeye başlar. Mesela Tel Hamis köyünde Arap ve Türkmenlere ait 225 binanın yüzde 93’ü PYD tarafından yıkılır ve yaşayanlar göçe zorlanır.
PYD’nin merkezi Kamışlı’da. Örgüt, Salih Müslim ve Asya Abdullah’ın eş başkanlıklarıyla yönetiliyor. Asya Abdullah’ı NATO askerleriyle yemek yerken davetlerde görüyoruz.

3 Şubat 2016 Çarşamba

Yılmaz Güney'den Rüzgar Çetin'e şöhretlerin adam öldürme özgürlüğü!

1.Bir küresel tasarım ürünü olarak Yılmaz Güney
İlk örneklerinden biri katil Yılmaz Güney’dir. Adana’da Yumurtalık hakimi Sefa Mutlu’yu ‘şan olsun’ diye öldürür. Bu duygu Yılmaz Güney’in feodal köklerinden kaynaklansa bile Star Sistemi’nin mekanizmaları eliyle geliştirilir.
Böyle bir cür’etin gözü kara olmakla alakası yoktur.
Yılmaz GüneyKüresel Sistem’in emrinde Atıf Yılmaz menajerliğinde nasıl bir ‘idol’ olarak tasarlandığının farkındadır. ‘Şan olsun’ diye adam öldürme lüksü, sadece Yılmaz Güney özeliyle alakasızdır.
Ülkedeki kuşatılmışlık o kadar derinlerdedir ki, üstseçkinlerin tetikçileri zevk için insan öldürebilmektedir. İşgal Medyası eliyle aynı katil Yılmaz Güney bu sefer mağdur edebiyatı ile kurtarılmaya çalışılır.
Yılmaz Güney’in hapishane hayatı ayrı tiyatro, hapisten yurtdışına kaçışı ayrı bir sinema kurgusudur.
Katil Yılmaz Güney’den bu tezgahla bir kahraman ‘idol’ üretilmiştir.
Ağlayan çocuk fenomeninin yanına mağdur bir ‘Çirkin Kral’ üretilmiş bütün varoşlara, atölyelere, kahvehanelere Atatürk’ün karşısına resmi asılmıştır.
Katil ama mağdur tasarımı gerçekleşmiştir!
Bir başka trajedi katil Yılmaz Güney’i putlaştırma tezgahının ulus devlet’in kurucu partisi CHP’ye havale edilmesidir. O gün bugündür bir kısım sahte CHP’linin görevi ‘din ve laiklik’ denklemiyle Bölücü Kürtçülük’ü makulleştirmektir.

26 Ocak 2016 Salı

Mustafa Koç'un tasfiyesi ile Aselsan cinayetleri benzerliği ilginç

1.Bir katliam bilimi olarak Tıp
Mustafa Koç ağır sağlık sorunları yaşıyordu… Kilolu bir insandı.
Ağır sağlık sorunlarına rağmen Mustafa Koç’a tıbben yapıl-ma-ması gereken ne varsa ‘doktorlar eliyle’ yaptırılmış olması ilginç bir tasfiye şekli. 
Mustafa Koç’un vefatı üzerine Ankara’da değişik üniversitelerden belirli alanlarda uzman 14 tıp profesörü bir araya geldi. 4 saatlik toplantı ardından bilim adamlarından öğrendiğimiz şey, mide küçültme yöntemiyle 40 kilo verme çılgınlığından başlayarak, ağır hastalık şartlarında koşu bandına spor yaptırılmasına, koşu bandında (EKG) kalp grafisini gösteren sistemlerin bulunmamasına, kalp krizi geçiren ağır hastanın Beykoz Devlet Hastanesi’nden Amerikan Hastanesi’ne helikopterle nakline kadar Mustafa Koç’a uygulanan hemen her şeyin tıp bilimiyle çeliştiği yönünde oldu.
Koç Ailesi’nin sahibi olduğu Amerikan Hastanesi’ni tepeden tırnağa gözden geçirmesi gerekiyor. Bu kadar ‘cehalet’ ancak bilimle olur.
Mustafa Koç’un Amerika ile imtihanı sadece son dönem ameliyatı ile sınırlı değil. 2002 yılı Mayıs ayında ABD’de yine bir ameliyat geçirmiştir. Bu ameliyatın da ayrıca incelenmesi gerekiyor.
Küresel Sistem benzer bir oyunu Ankara’nın içinde Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ı ambulansın içinde hastane hastane dolaştırarak da oynamıştı.

20 Ocak 2016 Çarşamba

PKK, Kürt Hareketi değil, Şirk Hareketi'dir!

1.Öteki’nin inşası olarak Kürtçülük
Kürt müziğini, Kürtler’den önce  Ermeni Aram HaçaturyanGarapete Haço ve Kaviz Aksa derleyip yorumlar.
Kürtçe’nin gramerini Fransız dilbilimci Roger Lescot hazırlar.
Kürtçe için ilk Latin alfabeyi hazırlayan İsahak Marogulov, aslen Asuri’dir.  Marogulov’un babası 19. yüzyılda İran’dan Ermenistan’a göç edip, Erivan’ın Dıvin köyüne yerleşir. MarogulovErmenistan’da doğar.
Roger Lescot’in tasarımına göre Kürtçe yazı dilini kurma çabasına girişen Celadet Bedirhan’ın Havar dergisinin kadrosunda Asuri kökenli Yusuf Malik aktif rol alır.
Ağrı İsyanı’nı örgütleyen Hoybun Cemiyeti’ni bir kanadı Ermeniler’den oluşur ve Hoybun Cemiyeti’nin başkanı Ermeni Vahan Papazyan’dır.
Kürt Dili Edebiyatı Antolojisi’ni Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Kültür Bakanı Talat Sait Halman yazar. Yine Kürtçe’nin ilk müzikalini Haldun Dormen sahneye koyar.

12 Ocak 2016 Salı

Ne diyordu Sezer Tansuğ?

1.Sezer Tansuğ’un görüşlerine giriş
Geçen hafta, ‘Cami’ye kilise’den bakanlarla savaşan adam: Sezer Tansuğ’ yazısını neşrettik. Yazı, Tansuğ’u sorunlar çerçevesinde anlatmaya çalıştı. Umulanının üstünde ilgi gören yazımızda Tansuğ’un özgün görüşlerini verememiştik.
İşbu ‘Ne diyordu Sezer Tansuğ?’ yazısında daha çok onun görüşleri üzerinde duracağız.
2.Yasak edilen figür başka bir figürün iradesine tabi olan figürdür
Bazen Sezer Tansuğ’un tek bir cümlesi bile Batıcı sanat tarihçilerinin ve akademisyenlerin ‘kirli bilgi’lerinin tamamını tarihin çöp sepetine atmaya yeterli olmuştur.
Tansuğ’un İslam’daki resim yasağı’nı anlatırken söylediği şu cümle bu ‘kirli bilgi’lerin tasfiyesi anlamında değerlidir: “Yasak edilen figür kendi iradesinden koparak başka bir figürün iradesine tabi olan figürdür.”
Resim yasağının tabiyatın suretini değil, özünü yakalama çabası olduğu ve İslam Dünyası’nda resmin bu yüzden non-figüratif bir anlayış olan minyatüre ve giderek geometrik şekillere yöneldiği bilinen bir görüştür.

5 Ocak 2016 Salı

Cami'ye Kilise'den bakanlarla savaşan adam: Sezer Tansuğ

1.Hırçın Sezer’in onurlu mücadelesi

Hilmi YavuzSezer Tansuğ’u ilk defa 1955 yılının kış aylarında Beyoğlu’da ‘Tosunun Yeri’ adlı meyhanede saz çalarken görür. Elvis Presley rüzgarlarının estiği bir dönemde bir adam bağlamada inat etmektedir. Dinleyenler onun sanat tarihçisi olduğunu söyleyince, ‘Sezer Tansuğ kimliği’ daha bir gizemli hale gelir.
Tabii Sezer Tansuğ’u şimdiki Türkü Bar’larda türkü söyleyenlerle karıştırmamak lazım. Tansuğ’un meyhanede türkü söylemesi ‘sahne alma’ değildir. O bu yöntemle kendilikbilgisi’ne giden yolda bir çeşit bir inşa içindedir.
Türklük’ün ve türkü’nün hakir görüldüğü bir tarih diliminde meyhanede Aşık Veysel’i dillendirmek, şüphesiz ki bir varoluş denemesidir. Onun sözleriyle Aşık Veysel konuşur: ‘Güzelliğin on para etmez/ Bu bendeki aşk olmasa.’
Beyoğlu’nu kazıya kazıya Türk-İslam kültürünün diyalektiği üzerine kafa yormak kolay bir şey değildir.