Düşünce sistemimizde başlayan çözülme, mimariyi de çöküşe sürüklemiştir.
Türk Aydını Ziya Paşa, Avrupa seyahati sonrasında ‘garp’ta kaşaneler, şarkta viraneler’ gördüğünü söyler. Ona göre Doğu hususen Osmanlı ve onun başkenti İstanbul viraneydi.
İstanbul ve Bursa’yı gezen Andre Gide ise gördüğü mimari karşısında ‘işte şehir işte mimari’ der. Bu bir bakış açısı farkıdır.
Modernite, Türk Aydını’nı çarpmıştır… Eski şehri, sadece arsa değeri olarak gören anlayış tekel haline gelmiştir.
Modernite’ye göre şehirlerin katli vacip olmuştur.
Şehirleri katletme görevi sadece yabancılaşmış Sol aydının tekelinde değil, DP ile başlayan Sağ iktidarlar da şehir ve mimari katliamında sınır tanımıyor.
Aşağıdaki satırları düşünür-mimar Turgut Cansever’in görüşlerinden derledik. Meraklısı göz atar ve Cansever’in ruhuna fatiha okursa seviniriz.
Mimar Mühendisler Birliği Eski Başkanı Avni Çebi, Lütfi Bergen, Lütfü Şehsuvaroğlu, mimar Mehmet İşçi ve ‘O Şehri Yıkılır Gördüm’ kitabı yazarı Yahya Düzenli, Cansever’in yolunda şehir yazılarıyla bizleri aydınlatıyor.
Bu birikimden faydalanarak şehir üzerine daha ayrıntılı yazılar yazmamız gerekecek.
Söz Turgut Cansever’in…
Yapı stokunu yıkmak, yeniden yapmak, onu yıkmak daha fazla katlısını yapmak gibi korkunç bir israfı beraberinde getirmiştir.
Değişim karşısında insan
İnsan, teknolojinin, idari ve mali güçlerin hakir bir aleti, bir hizmetkarı haline getirilmiştir. Çağın bu yanılgısı mimariye yansımış, teknolojiye, ekonomik çıkarlara öncelik veren, insanı küçülten, insanın bilincini, seçme ve karar verme yeteneklerini kısıtlayan biçimler, dev ölçüler ve gayri insani bir dünya doğmuştur.
2.Ehliyetliler rejimi: meritokrasi
Dünyadaki gelişmelerden pek fazla da haberdar olmayan teknokratlar ve politikacıların şehirlerimizdeki çöküşün esas müsebbibi oldukları aşikardır.
İnşallah yaşadığımız felaketler bizi bir araya getirecek. Tabii bir araya gelenlerin de en iyileri olmak lazım. Çünkü Hz. Peygamber, “insanların en iyisi alimin iyisidir, insanların en kötüsü alimin kötüsüdür” buyuruyor. Politikacılar ve üst düzey yöneticiler uzmanların kötülerini kullanmayı istiyorlar, her istediklerini yapsınlar diye.
Eğer ehliyetli uzmanlar ve yöneticiler bir araya getirilir ve bazı esaslar belirlenirse, insanımızın depremlerde telef olmasını önleme şansımız olacaktır.
Ehil olmayan insanların entrikalarla geldikleri makamlarda Türkiye’nin konut politikasını tayin etmelerine son vermek lazım.
3.Tuzlu kumla inşaat ya da yaklaşık 100 bin kişi ölecek
İstanbul’daki betonarme yapıların büyük kısmı Marmara’dan çıkarılan tuzlu kumla inşa edilmiştir. Tuzun etkisi ile demir paslandığında adezyon sona erer. Yani demir ile çimento arasındaki pas tabakası, demirin çimentoya yapışmasını engeller. İşte deniz kumuyla yapılan bu binalar yerle bir olacak. En iyi ihtimalle 100 bin bina yıkılacak. Yaklaşık 100 bin kişi ölecek. Bu meseleyi çözmezsek, maalesef tüm başarılar heba olacak.
4.Arsa değerleri yapı maliyetini aşıyor
Şehirlerde iskan ve ticaret alanlarında yoğunlaştırma politikaları şehirlerin yağ lekesi biçiminde büyümesine sebep olmakta, bu nedenle artan arsa değerleri yapı maliyetini aşmaktadır.
Sözde Paris’e benzetmek için en küçük kasabamızın merkez alanları dahi beş katlı, yedi katlı apartmanlara dönüştü. Tabii bu yanlışlar sadece Paris’e benzetmek için değil, spekülatif amaçlar için de böyle oldu.
Hiçbir mantıklı temeli olmayan, çoğunlukla gayrimeşru spekülatif amaçlarla alınan, yapılaşma yoğunluğunu arttırtma kararları, son bir asırlık şehirleşme sürecimizi, kültürel bir seviyesizlik ve toplumsal ahlaki çöküntü bataklığına saplanmıştır. Bu kültürel ve sosyolojik kirlilik şehirlerimizin her noktasında açıkça görülmektedir.
Türkiye’de şehirleşme ülkenin ciddi meselesi addedilmiyor da fazla katın kazancını transfer etme işi olarak kabul görüyor.
Müteahhitlik firmalarının kar alanı olarak geliştirilmekte olan çok katlı yapılar üretmek.
Türk insanı için çok katlı konut üretmeyi zorunlu kılacak arazi sorunu yoktur!
Konut üretimi sanayileşme yoluyla başarılabilir.
5.Evi, mahalleyi ve şehri bir bütün olarak düşünmek
Ev sadece insanları soğuktan korumak için yapılan bir barınak değildir. İnsanı insan sayarak, çocuğun bilincinin gelişmesine yardım bir şey sayıyorsak evi, mahalleyi, şehri bir bütün olarak düşünmek zorundayız. Evin biçimlenmesi, fonksiyonel organizasyonu dışında, bir kültür hadisesi olarak ortaya çıkıyor. İçiyle dışıyla beraber, o da evrensel kültür kabullerine göre yapıya yansıtılıyor. Tabii o zaman tezyini oluyor, mimari bakış açısı konuta estetik bir değer kazandırıyor.
Şehri şehir yapan yalnız evler değil, bütün bu faaliyetlerin içinde barındığı yapılar, yapı grupları ve bunları birbirine bağlayan ulaşım, altyapı, sosyal donanım sistemleri ve bunları tevzi eden işleten kuruluşların bütünüdür.
6.Hatime: Bugünkü sorunumuz dünkünden farklı değil
Kültürel ve siyasi tercihlerimizin sanata hususen mimariye yansıması gibi bir öngörümüz yok. Biz mimariyi mekanik, teknik tek tip bir seçenek olarak görüyoruz.
Mimari, fiziksel çevrenin düzenlenmesi, biçimlendirilmesi yoluyla yaşanan bir kütür ve güzellikler ortamının oluşturulması sanatıdır.
Sosyal deprem
Eğer şehirleşmenin bu kargaşası devam ederse, oluşacak sosyal deprem akıl almaz ıstırapların bu topraklarda yaşanmasına yol açacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder