1.Siyasetimizin çatışma kutupları
Siyasi hayatımız bir yanda ‘din x laiklik’, diğer yanda ‘Milli bütünlük x etnik ayrılık’ çatışması üzerine oturuyor.
‘Din x laiklik’ çatışmasının siyasi kurumları Ak Parti ve CHP… ‘Milli bütünlük x etnik ayrılık’ çatışmasının siyasi kurumları ise MHP ve HDP.
Bu yönüyle siyasi hayatımız 100 yıldır Yusuf Akçura’nın ‘Üç Tarz-ı Siyaset’ sunumunu ‘Dört Tarz-ı Siyaset’e dönüştürmekten başka bir şey yapmamış.
Siyaset kurumu bu çatışma denkleminden alabildiğine beslenmiş.
Çatışmadan beslenmenin yolu ‘biz ve onlar’ oyunu üzerine kurulu…
‘Biz ve onlar’ oyunu siyasi akımlar yükselirken iyidir, Bülent Arınç’ın deyişiyle hep “ütersin.”
İşler yolundayken terkib’i gözetmek kimsenin aklına gelmez.
Türk Siyaseti; Muhafazakarlık, Liberalizm, Sosyal Demokrasi ve Sosyalizm alternatiflerine yönelmemekte direniyor.
Ülkede ‘biz ve onlar’ odaklı ikili bir dil var… Herkesin ‘hakikat’i kendine ait. Rakip takımının ne dediğini öğrenmek bile yasak. Karşı takımın yazarını, kitabını, televizyonunu takip etmemek esas.
Küreselleşme’ye, çağın getirdiği açılımlara rağmen şehirde kapanmanın adı getto’dur. Getto sadece mekansal kapanma değil, herkes internette bile kendi getto’su içinde kategorize edilmiş.
Sınırı geçen mayınlı tarlaya girmiştir!
Terkib’e bu yüzden ulaşamıyoruz.
3.Türkiye’nin Bölünme gerçeği ‘baş düşman’ algısını değiştirecek mi?
100 yıl önce şekillenen ‘Skolastik Tıkanma’ ile ‘Zorunlu Pozitivizm’ çatışması ‘din x laiklik’ gerilimi olarak günümüze kadar varlığını sürdürüyor.
Bektaşi-mason İsmail Hüsrev Tökin, “Türkiye’de fiili derebeylik sistemi vardır. Nakşibendi ve Bektaşi yapıları birer derebeylik kurumudur” demişti.
Şimdi CHP; Alevi-Bektaşi, göçmen ve Batıcı elit eğilimleri derebeylik kurumuyla temsil ediyor. Ak Parti derebeylik sisteminin Nakşi Cephesi’ni temsil ediyor.
Bu iki yapılanma Cumhuriyet Tarihi boyunca birbirini ‘baş düşman’ olarak nitelendirdi. Türkiye’nin bölünme gerçeği, bu iki yapının ‘baş düşman’ algısını tashih etmesini gerektiriyor.
En azından maça birkaç yıllığına ara vermek gerekiyor.
4.Şerif Mardin’e göre , ‘din x laiklik’ çatışma paradigması çöküyor
Şerif Mardin, ‘din x laiklik’ çatışmasının sağlam temellere oturmadığına inanıyor.
Bugün ‘Skolastik Tıkanma’ ve ‘Zorunlu Pozitivizm’ eğilimleri kendini yenileyerek bir çeşit aydınlanma’ya ulaşmıştır.
Bu aydınlanma, Türkiye’nin çatışma kutupları için modernleşme ve Küresel Sistem’le uyum şeklinde beliriyor.
Hilmi Yavuz’un şerhiyle nakledersek Şerif Mardin, Ak Parti’nin ‘modern’ bir ‘ağ kurma’ya dayandığını ve bu modern ‘ağ kurulumu’nu Nakşibendilik’in temsil ettiğini söylüyor.
AK Parti, birkaç yıl öncesine kadar Küresel Sistem’le uyumlu bir duruş sergiliyordu… Mardin’e göre bu durum, Nakşibendilik’i teslim alan ‘modern yapılanmacı’ yani Küresel Sistem’le uyumlu gücün bir sonucu.
Nakşibendilik; Küresel Sistem’le uyumlu özelliğini sadece Batı’da Ak Parti bünyesinde göstermiyor, HDP çatısı altında da artık derin bir Nakşibendilik izi var.
PKK’nın bizi tükürüğüyle boğacağını söyleyen HDP Hakkari Milletvekili Abdullah Zeydan, Kamran İnan’ın yeğeni Bitlis milletvekili Mahmut Celadet Gaydalı ve BDP Eski Eş Başkanı Hamit Geylani Nakşibendilik’in PKK-HDP’deki yeni temsilcileri.
5.Hatime: Temel bir hukuk felsefesi’ne ihtiyacımız var
Kürt Sorunu’nda kültürel özgürlük ve demokratik katılım temelinde en geniş insan haklarını gözeterek Terörle Mücadele’yi konuşmak durumundayız.
Temel insan haklarını, kültürel özgürlük ve demokratik katılım’ı PKK talebine gerek duymadan uygulamalıyız.
Hukuk yapa-ma-mızın sebebi, temel bir hukuk felsefesi’ne inanmamaktan kaynaklanıyor. Hukuk felsefesi olmayanların pragmatik retorik’le durumu kurtarması imkansız.
Facebook kurucusu Mark Zuckerberg’in başucu kitaplarından biri İbni Haldun’un Mukaddime’siymiş.
Aydınlarımızın Mukaddime’den Mecelle’ye bir okuma listesine ihtiyacı var.
Kürt Sorunu’nu besleyen amillerin başında bizim bütünlük fikrinden, ‘bütün fikir’den hareketle oluşturduğumuz bir hukuk felsefesi’nin olmayışı var.
Pragmatik retorik’le, ne hayat yürüyor ne hukuk oluşuyor, sadece ‘Müteahhitlik Sistemi’ yürüyor.
Kendi aralarındaki çatışmalara rağmen Abdülhamit, Enver Paşa ve Atatürk’ün yönetim anlayışlarının temelinde ‘devlet’in bekası’ fikri var.
Devlet devamlılık demektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder