28 Mayıs 2013 Salı

Niçin bu kadar yorgunuz?

1.Mümtaz’dan Beşir Güner’e yorgunluk psikolojisi
Önce Mustafa Miyasoğlu’nun ‘Kaybolmuş Günler’ romanında, roman kahramanı Beşir Güner’in ağzından duymuştum, şehir insanının yorgunluk halini.
Kaybolmuş Günler’i okuduğumda ben de Beşir Güner’le aynı yaşlardaydım. Sadece kendimde var sandığım bu yorgunluk psikolojisini, Beşir Güner’den duymak beni şaşırtmıştı. Sonra aynı ruh haline Tanpınar’ın şaheseri ‘Huzur’da tesadüf ettim.
2.Türk hekimlerini çok yorgun buldum!
Bu sıra çoktandır benden uzak olan bu yorgunluk halini, Türk hekimlerine iyice sirayet etmiş gördüm.
Geçen hafta iki doktora işim düştü. Doktorlar konuşmadan reçeteye sarıldı. Ağızlarından şikayetlerimle ilgili birkaç lafı cımbızla almaya çalıştım. Doktorlar konuşmuyordu, yorgundu. Gözlükçüde sıramı beklerken, bir bayan da aynı durumdan şikayet etti. Gözlükçünün söylediğine göre ‘Tam Gün Yasası’ndan şikayetçilermiş.
Bu yorgun doktorlar, ‘Bürokratik Yönetim Geleneği’nin eseri. Dar akademik kadro, az öğrenci kontenjanı, neticede binlerce doktor açığı.  Adam kendini Pastör’den, Freud’dan, Behçet Uz’dan daha değerli görüyor.
Oysa kimse bulunmaz hint kumaşı değil. Küba, uyguladığı eğitim sistemiyle sadece Küba’nın değil, bütün Güney Amerika ve Afrika’nın fakirlerinin hekim ihtiyacını karşılıyor. Yani bütün iş kafada bitiyor.
Türkiye’de ise doktorlar mutsuz. Ekonomik mutsuzlukları ideolojik sapmalara da yol açıyor. Gumilev’in işaret ettiği Hedonist Atalet Safhası’nın bütün nişaneleri üstlerinde. Kozmopolitizm, dünya görüşleri olmuş. Tıp öğrencileri bile bir alem… Doktorların meslek örgütü Türk Tabipler Birliği, BDP-PKK muhipleri DİSK ve KESK’in en yakın partneri.
3.Tanpınar sorunu tespit ediyor:  bizde çalışmanın terbiyesi yok
İmamı Rabbani, “herkes bir iş için yaratılmıştır” buyurur. Belki eğitim, bizim kendisi için yaratıldığımız işi bulmamız için bir araç. ‘Sevdiği işi yapanlar, hiç işe gitmezmiş.” Onlar Goethe’nin işaret ettiği hobisinin peşinde koşan koleksiyoncular gibi neşeli insanlardır.
Bugün çok eğlendik
Batılı filmlerde görürüz, hedefini başarıyla vuran pilotlar da, ameliyatlarda insanların canını kurtaran doktorlar da, yoğun bir iş toplantısından çıkan işadamları da, işini tamamlayan madenci de iş bitiminde, “bugün çok eğlendik” der.
4.Niçin dünya bizi merak etmiyor?
Kültür Bakanlığı çeviri projesi TEDA başlayana kadar, Türkiye’den yurtdışına sadece 75 yazarın eseri çevrilmiş. Bunların çoğunluğunun da ideolojik angajmanlarla gerçekleştiği düşünülürse ortada ciddi bir sorun olduğu görülür.
Demek ki Türkler, dünyanın merak ettiği şeyler yazmıyorlar… Ortada bir tıkanma, bir kısırlık var.
5.Kısırlık ve çalışmanın terbiyesi
Tanpınar soruyor: “Niçin bu kadar kısırız? Bu kısırlık beni aşıyor. Burada ferdiden çok içtimaiye giden bir şey var.” Tanpınar, bu kısırlık sebebini ararken ırk, dil ve cemiyet ihtimallerini sıralar. Kısırlığın gerçek zeminini ‘cemiyet’ olarak işaret eder ve sonra sorunun asıl sebebini açıklar: ‘Çünkü bizde çalışmanın terbiyesi yok.’
Tanpınar’ı okumaya devam ediyoruz: “Talebelerimde aynı şey görülüyor. Hazırlıklı değiliz. Bütün aksayış burada. Potansiyelimiz yok. Biz otuz, otuz beş, hatta kırk yaşında kendimizi biraz hazırlayabiliyoruz.
Her şey bizde geç oluyor. Erken başlıyor fakat geç oluyor.
Türkiye’de insanlar ya hayatının sonuna kadar ferdi saadet hülyasıyla yaşıyorlar yahut da aile gailesinde tükeniyorlar.”
Tanpınar, Yahya Kemal’in bu kısırlıktan uzak olduğunu söyler. Ona göre Yahya Kemal, ‘kudretli tekniği ile ve hususi dikkatleriyle’ bu kısırlığı örtebilmiştir.
Yahya Kemal, Tanpınar’ın arayışlarını duyar gibidir ve ona seslenir: “Fransa başkadır Hamdi, onlar iyi tahsil görürler, hayatları muntazamdır.”
Aynı muntazamlığı, aynı başarıyı Almanya, İngiltere, Amerika, Japonya, İtalya ve Rusya’nın eğitim sistemlerinde değişik şekillerde görebiliyoruz. Çin, İran ve Hindistan önemli başarılar gösteriyor. Biz bir şekilde başaramıyoruz.
Tanpınar’ın yardımıyla parçaları birleştiriyoruz:
a.Hayatımızda yaratıcık değil, kısırlık hakim.
b.Hayata erken başlıyor fakat geç hazır oluyoruz.
c.Eğitim sistemi bize çalışmanın terbiyesini vermiyor. Bu yüzden bilgi edinmemiz zorlaşıyor.
d.Bilgiyi, yaşamak için değil, sınav kazanmak için öğreniyoruz. (Spor faydalıdır ama eğitim için vakit kaybıdır. Koleksiyon yapan, tiyatro oynayan, enstrüman çalan, herhangi bir ayrıntıya ilgisi olan gencimiz bu yüzden yok.)
e.Sınavın nedeni, sınırlı kontenjana sınırsız talebin olması demek. Bu tezgah, ‘Bürokratik Yönetim Geleneği’nin çağdaş bir fırıldağı. Dünyada eşi menendi yok. Sınırlı kontenjan tencere, dersane organizması kapak. Bu ikili, köleleştirme sisteminin parçaları.
6.Hatime: İnsan beyhude çalışırsa, çabuk yorulur!
Tanpınar okumaya devam ediyoruz: ‘Asıl mesele toprağı ve insanı hayatımıza sokamamakta… Elimizde adetten ve isimden başka bir şey yok. Bir imparatorluğun tasfiyesiyle doğduk. Nüfusumuzun önemli bir kısmı üretime açılmamış. Üretici olan da faydalı şekilde üretim yapamıyor. Sadece çalışıyor, emek sarf ediyor. Fakat insan beyhude çalışırsa çabuk yorulur. Bakın hepimiz yorgunuz!’
Evet yorgunluğumuzun asıl sebebi, kendi var oluşumuzu gerçekleştiremeyişimiz. Siyasi hayatımıza bunun yansıması ayrı bir felaket. Sürekli bir çatışma hali var.
Bir çoğumuz beyhude çalışıyoruz... Üstelik yorgun ve sinirliyiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder