Bizanslı tarihçi Yeorgios Francis, İstanbul’un fethi için yazdığı kitabının adını ‘Şehir Düştü!’ koyar. Bizans’ın son imparatoru Konstantin’in sadık adamı olan Francis, İstanbul’un Fethi’ni, tarihin içinde yaşarken sağlıklı bir şekilde yorumlayabildiği için başarılı bir aydındır.
Biz bugün ne yapıyoruz? Sorusunu doğru cevaplamak da bizim imtihanımızın kritik dönemeci…
1.Aydın ne işe yarar?
Hilal TV’de Resul Tosun’un konuğu Sadettin Ökten… Resul Tosun soruyor, düşünür-mimar Sadettin Ökten, İstanbul’u yorumluyor. Ökten’in sözlerinden anlıyorum ki, Francis’in İstanbul’un Fethi için kullandığı ‘Şehir Düştü’ ifadesi, bu gidişle doğrulanacak gibi.
Ökten’i dinlerken ‘Aydın ne işe yarar?’ sorusunu cevabını buluyorum. Sağın bu sorunun cevabına inanmadığını görüyorum. Onlar vasat adamı ve betonu seviyor.
Bu yüzden Turgut Cansever, Teoman Duralı, Durmuş Hocaoğlu ve Sadettin Ökten bu toplumun bilgeleri değil, meczupları yerine konuluyor. Mimar Mühendisler Grubu’nun değişim süresince ürettiği fikirler özellikle dikkate alınmıyor.
Bütünü göremeyen lokal uzmanlar, sorunları çözümsüz hale getiriyor. Çünkü bu uzmanlar içinde yaşadıkları çözümsüzlüğün bir parçası haline geliyor. Bu yüzden uzmanların Yahya Kemal’den Tanpınar’a, Çelik Gülersoy’dan Sadettin Ökten’e yerli aydın perspektifiyle yönlendirilmesi gerekiyor.
Aksi takdirde İstanbul’la ilgili her yeni proje, çözüm üretme yerine, geleceğimizi kendi ellerimizle yok etmeye dönüşüyor. Yerli aydın perspektifiyle şekillenmeyen Kentsel Dönüşüm, anti-deprasan ilaçlarla yaşayan insanı, uyuşturucu ile yaşayan insana dönüştürecektir.
2.Kent topraklarını, gayrimenkul eksenli düşünüyoruz
Yıldız Teknik Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zekai Görgülü, İstanbul’da sürekli artan yapılaşma yoğunluğunu mevcut altyapının, özellikle ulaşım altyapısının kaldıramadığını söylüyor. Görgülü, “Biz bu kent topraklarını, gayrimenkul eksenli düşünüyoruz. Aklımız böyle olduğu sürece biz daha çok konuşuruz ve sorunların da hiçbirini çözemeyiz” diyor.
Yaz aylarında Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün bakım ve onarım çalışmaları süresince köprü trafiği Hadımköy’e kadar uzanıyordu. Özellikle ulaşım altyapısının tamamlanmamış olması, süren göç ve nüfus artışlarıyla semtlerin yükünü E-5 ve E-6 gibi yolların kaldıramaması sorunu daha da büyütüyor. Bugünlerde metrobüs hikayeleri de olumsuzluk saçıyor.
3. İstanbul yönlendirilemez hale geldi
Almanya’nın en büyük nüfuslu şehri başkent Berlin’de 4 milyon kişi yaşıyor… Nüfusları Türkiye’den fazla… Almanya nüfusunu yönetebilmiş bir ülke. İki kere dünya savaşı yaşamasına rağmen, kendisi kalabilmek büyük başarı… Akademi ve yerli aydın varsa, toplumlar kendisi olabiliyor. Türkiye hala bunun sancısını çekiyor. Burjuvazimiz yerli olabilirse belki bir şeyler olacak.
Rantiye bize akıl veriyor. Anadolu terk edilmiş bir coğrafya. Türkiye, bütün birikimini İstanbul’a ve Marmara Bölgesi’ne harcıyor. Müteahhitlere kara haberi Şehircilik Bakanı Bayraktar veriyor. Bakan, ‘İstanbul bitti’ diyor, müteahhitlere Bursa ve İzmir’i öneriyor.
4.Anadolu ve Trakya taşralaşıyor
Türkiye bütün gücünü, İstanbul’a ve Marmara Bölgesi’ne harcıyor. İstanbul rantın merkezi. İstanbul ve Marmara Bölgesi geliştikçe, Anadolu ve hatta Trakya taşralaşıyor, çoraklaşıyor. Üniversitelerin Anadolu’ya yaygınlaşması şehirlere yeni bir dinamizm getirse de devlet-millet kaynaşmasıyla üniversiteyle şehir iklimini birbirine kaynaştıran canlı projelerde eksiklerimiz var.
Şehir halkı ile üniversite ahalisi birbirine ecnebi halde. Sanayi ile üniversitenin geleneksel küslüğü devam ediyor. Sanayiden, tarımdan, üretimden habersiz akademik hayat, yeni fikirler üretemiyor.
Gümüşhane’den Erzincan’a, Amasya, Ordu, Samsun, Çankırı, Çorum, Giresun, Erzurum, Erzincan, Sivas göç veriyor… Marmara dışı çevre, Çanakkale’den Edirne’ye ulusal bütüne entegre olamıyor. Nereye gitseniz benzer sorunlar var. Pazara ulaşamayan üretici, emeğini saymadığı halde geçinemiyor.
5.İnsanlarda köksüzlük duygusu
Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA) Afet Yönetim Uzmanı Fumio Kaneko, önümüzdeki birkaç yıl içerisinde Marmara Denizi’nde 7-7,5 büyüklüğünde deprem beklediklerini söylüyor. Depremin ardından tsunami de gelecek diyor. Bu bir tahmin. Ama konuşulması bile rahatsız edici.
Şehrin çekilmez hale geldiği konusunda herkes hemfikir… İTO Başkanı Murat Yalçıntaş, İstanbul’da doğmuş ve büyümüş birisi olarak yaşadığı şehri artık tanımadığını söylüyor. Yalçıntaş, “Çocukluğumun, gençliğimin geçtiği sokaklar, binalar yok artık. Şehir sürekli değişiyor ve bu da kötü bir şey. İnsanlarda köksüzlük duygusu oluşturuyor. Eskiyi muhafaza ederek yeni yerler açmak lazım” ifadelerini kullanıyor.
6.Hatime: İstanbul’dan kaçan kurtulur mu?
Bu gidiş İstanbul’dan kaçan kurtulacak gibi. Üstelik kurtulmakla kalmayacak belki Anadolu’yu da kurtaracak. En son İstanbul’dan kaçanlar Hüsamettin Koçan, Sümer Ezgü ve Profesör Yalçın Koç… Koçan, Bayburt’taki köyüne Baksı Müzesi’ni kurdu. Ezgü, Antalya’da konservatuara katkı sağlıyor. Kuantumcu Yalçın Koç’un sabun atölyesi apayrı bir fıtrata dönüş modeli…
Türkiye’yi Kürt Sorunu karşısında zayıflatan ağır şartlar içinde sadece uluslararası reel politik yok. Kaotikleşen şehirlerde belki depremle birlikte yaşamak mümkün ama terörle yaşamak imkansız.
‘Şehir düştü’ demeden önce tarihe yaslanan çözümler üretmemiz gerekiyor. O zaman gelecek nesiller bizi hayırla yad edecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder