30 Aralık 2014 Salı

Ömer Seyfettin niçin Çerkesleştirildi?

1.Ömer Seyfettin niçin Çerkesleştirildi?
Ömer Seyfettin, ‘Bir Kayışın Tesiri’ başlıklı öyküsünde Osmanlı Devleti’nin yıkıldığı süreçte bir zihniyet çözülmesini ele alır. ‘Bir Kayışın Tesiri’; ‘Türk’ kökenli olmaktan utanan bir yarı aydının kendisini ‘Çerkes’ olarak tanımlamasının gülünç hikayesini anlatır.
Benzer durum Balkan coğrafyası için de geçerlidir… Yahya Kemal de ‘Türklük’ten ayrılan ‘Türk’ kökenlilerin Arnavut ‘Başkim Cemiyeti’ne katılımını yazar.
Türklük’ten en son istifa teşebbüsünde bulunan gazeteci Ertuğrul Özkök olmuştu.
Ne gariptir ki, ‘Bir Kayışın Hikayesi’ Ömer Seyfettin’in biyografisine bir şekilde giydirilir. Köken olarak Çerkes olmadığı halde Ömer Seyfettin masa başında Çerkesleştirilir.
Ömer Seyfettin’in kızı Güner Elgin’le yaptığımız çekimlerle bu yanlışı düzeltmek bize nasip olmuştur. İlerde konuyla ilgili daha geniş bilgeler vereceğiz.
2.Ömer Seyfettin bir bozgun döneminde yaşadı
Türkiye’de bugün yaşanan tartışmalar, yaklaşık 100 yıl önce yine yaşanmıştı. Ülke insanı, dış borç oyunuyla borçlandırıldıktan sonra, sadede gelen Batı ve yerli işbirlikçileri hep aynı talepleri dile getirmişti.
100 yıl önce de siyasi partilerin bir çoğu, Avrupa’nın vazettiği ilkeleri sahipleniyordu. Osmanlı Demokrat Fırkası ‘Osmanlı mozayiği’ diyor, tıpkı şimdi PKK’nın savunduğu gibi yerinden yönetimin şart olduğunu düşünüyordu. Osmanlı Ahrar Fırkası, ‘etnik eşitlik’ vaad ediyor, yerel dillere seçmeli ders hakkı istiyordu. (Türk Tarihinde Siyasi Partiler ve Siyasi Düşüncenin Gelişmesi F.Hüsrev Tökin)
Hürriyet ve İtilaf Fırkası ise ‘ilk eğitimin mahalli lisanla verilmesini’ talep ediyordu. Fırka kurucularından Bedirhanzade Emin Ali Bey, aynı zamanda Kürt Teali Cemiyeti’nin kurucusuydu. Ve bu kimliği ile İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiserliği’ni ziyaret ederek işbirlikçiliğini deklare ediyordu. Emin Ali Bey ayrıca İstanbul’daki Yunan Yüksek Komiseri Kanellopopulos ve Amasya’daki bir Rum kilisesine mensup Votsis adlı bir papazla da gizli ilişkiler kuruyordu.
Hürriyet ve İtilaf Fırkası mahalli isyanları teşvik ederken ve Kürt Teali Cemiyeti ile İngiliz Muhipler Cemiyeti’nin de desteğini alıyordu.
3.Dilde sadeleştirme uydurukça değildir
Toplumumuzun genel zaafı tartışmaları hep çatışmaya dönüştürmesidir. Çatışma, tartışılan konunun terkibe ulaşmasını engelliyor. Ömer Seyfettin’in dil görüşleriyle Agop Dilaçar gibilerin içinde olduğu uydurma dil akımının tasfiyeci anlayışını birbirine karıştırmamak gerekir.
Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp’in başını çektiği Genç Kalemler dergisinin sadeleşmeyi isterken dilde tasfiyeciliğe karşı çıkmıştır. Akımın fikir babası Ziya Gökalp’in Batı’dan gelen yeni kavramlara Arapça’dan hareketle yeni karşılıklar üretmesi tasfiyecilik karşıtı olduğunu gösterir. Gökalp, ‘ideal’ kelimesine karşılık olarak ‘mefkure’, kültür kelimesine karşılık olarak da ‘hars’ kelimesini Arapça kaynaklı olarak üretmiştir.
Ömer Seyfettin edebiyatımızda sadece bir yazar, bir hikayeci değildir. Ziya Gökalp’in söyleyişi ile O, “yepyeni bir cereyanın ta başında bir inkılapçı idi.” O bu cereyanın genişlemesiyle Millilik, halka doğruculuk ve milli kültür hareketlerinin doğmasına yol açmıştır.
Ömer Seyfettin’in dil görüşlerinin ilk çekirdeği Ali Canip Yöntem’e yazdığı bir mektupta yer alır.
Ali Canip Beğ’e Mektup

Ömer Seyfettin Bulgar hududunda, Yakorit’te genç bir zabitken Ali Canip Yöntem’e bir mektup yazar. Dil konusundaki görüşlerinin bir özeti olan mektup bugünümüze de ışık tutmaktadır.

Ali Canip Beğ;

Size bir teklifim var. Kanaatlerinize pek yakın olduğu için kabul edeceksiniz sanıyorum. Bakın ne !

Sayimin esasını teşkil edecek noktalar pek basit: Arapça, Farsça terkiplerin hiç lüzumu yoktur. Bunlar ancak süs içindir. Kimin gösterecek, teşhir edecek fikri yoksa onları çok kullanır.

Geliniz Canip Bey, edebiyatta, lisanda bir ihtilal vücuda getirelim... Ah büyük fikir!... Say, sebat ister
!”

Bir dil laboratuarı: Genç Kalemler dergisi

Ömer Seyfettin 1910 yılında askerlik görevinden ayrılıp Selanik’e gelir. Burada Ziya Gökalp ve Ali Canip Yöntem’le Genç Kalemler dergisini çıkarmaya başlar.

XIX. Yüzyıl’ın sonlarına doğru, Türk ve yabancı dilbilimciler Türkçe’nin sözlük ve dilbilgisi konularında önemli çalışmalar yapmışlardı. Şemseddin Sami, Türkçe’nin kapsamlı bir sözlüğü olan Kamus-u Türki adlı eserini 1901 yılında yayınlamıştı. Selanik’te yayınlanmaya başlayan Genç Kalemler dergisi, Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp’in bu dergide yayınlanan düşünceleri ve güzel Türkçe örneği yazılarıyla, Türkçe’nin savunuculuğunu yapmış ve gelişmesine önemli katkılarda bulunmuştur. Yabancılaşma çizgisinin o dönemdeki kurumlarından biri olan Servet-i Fünun dergisi ve akımı tarafından bir ara kesintiye uğratılsa bile bilahare yoluna devam etmiştir.(Millet Mekteblerinde Yurttaşlık Eğitimi: Öğretim Programı ve Ders Kitapları Cemil Öztürk Arzu M. Nurdoğan Türk Kültürü İncelemeleri s.5)

Ömer Seyfettin’in Genç Kalemler dergisinde yayınlanan ‘Yeni Lisan’ başlıklı yazısı binlerce aydının dil bilincine kavuşmasına vesile olmuştur.
O günlerde dilde önemli olan, Türkçe’yi günlük hayatta kullanmaktır. Ömer SeyfettinZiya Gökalp ve Ali Canip Yöntem’in başlattıkları Türkçe’yi günlük hayatta; yazıda ve konuşma dilinde kullanma isteği, amacına ulaşmıştır.
Dil sevgisi toplumumuzun her alanında yaygınlaşmıştır. Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp’in gayretlerinin, Mütareke ve Sevr aydınlarının hedeflerine ulaştıklarını zannettikleri bir dönemde özellikle gelişmesine dikkat etmeliyiz.
4.Yakın plan Ömer Seyfettin

Türk Edebiyatı’nın önemli isimlerinden Ömer Seyfettin 28 Şubat 1884 tarihinde doğar. Onun çocukluk yılları Gönen’de geçer. And, İlk Namaz ve Kaşağı hikayeleri, bu dönemin toplumsal dokusunda geçer.

Babası Binbaşı Ömer Şevki Bey’dir. Annesi Fatma Hanım, hikayelerinin vazgeçilmez karakteri fedakar ‘Türk Annesi’ olarak, bir çok hikayede karşımıza çıkar.

Kaymakam Mehmed Bey’in kızı olan Fatma Hanım, hem anne hem de çocuklarının ilk öğretmenidir. Ömer Seyfettin’in Gönen’de doğduğu ev, klasik bir Türk Evi’dir: sofası, odaları, mutfağı, yüklüğü, avlusuyla geleneksel bir evdir bu ev. Bu evin bir parçası da zamanın vazgeçilmez bineği olan atın yer aldığı ahır kısmıdır. Ömer Seyfettin’in yayınlanan ilk hikayesi ‘At’ isimli hikayesidir ve meşhur hikayesi ‘Kaşağı’ bu çevrede geçmiştir.

İlk öğrenimine Gönen’de başlar Ömer Seyfettin... Daha sonra babası Ömer Şevki Bey’in görevi dolayısıyla gittiği Sinop’un Ayancık ilçesinde öğrenimine devam etmiştir.

Annesiyle birlikte geldiği İstanbul’da, Aksaray’daki Mekteb-i Osmaniye’ye devam eder. Bu okuldan sonra Eyüp’teki Baytar Rüşdiyesi’ne gider. Burayı bitirip Kuleli Askeri İdadi’sine yazılır. Bir süre sonra Edirne Askeri İdadisi’nde okumayı tercih ederek Kuleli’den ayrılır. Bu dönemde, Türk Edebiyatı’nın ünlü isimlerinin eserlerini tanıma fırsatı bulur ve edebiyata olan ilgisi bu atmosferde gelişir. Ömer Seyfettin ilk edebi çalışmaları olan şiirlerini de Edirne’de yazmıştır.

Ömer Seyfettin Edirne’den sonra Harbiye Mektebi’nde okumak için, İstanbul’a gelir. İstanbul’da Mecmua-i Edebiye dergisinde şiirlerini yayınlayarak, yayın hayatına da girmiş olur.

Subaylık yılları

Ömer Seyfettin, piyade teğmeni rütbesiyle Harbiye’den mezun olur. Subaylığının teğmenlik dönemini (1903-1908) yılları arasında İzmir’de geçirir. Bu dönemde 1906 yılından itibaren İzmir Jandarma Mektebi’nde öğretmenlik görevine de başlar. 1908’den sonra, Selanik’teki Üçüncü Ordu’nun Nizamiye Taburu’na tayin edilir.

1090 yılında Bulgar sınırında Yakovit kasabasında sınır bölük komutanlığı yapar. Burada Türk düşmanı Bulgar komitacıların, halka yaptığı katliamları yerinde görerek, bunlarla mücadele etti. Balkan ayrılıkçılarının, vahşetlerin hikayelerinde işleyerek, mücadelesini kalemiyle de sürdürdü. Ömer Seyfettin’in Balkan çetecilerinin Türk düşmanlığını dile getirdiği hikayeleri, ‘Beyaz Lale’ ve ‘Tuhaf Bir Zulüm’ gibi hikayeleridir. (Ömer Seyfettin, Mehmet Nuri Yardım)
Esaret Dönemi
Genç Kalemler dergisinde yazılarına devam eden Ömer SeyfettinBalkan Savaşı’nda ordunun ihtiyaç duyması üzerine tekrar orduya katılır.
Ne yazık ki, Ömer Seyfettin bu savaşta esir düşer. Yunanlılar’ın elinde bir yıl esir kalan Ömer Seyfettin, esareti sırasında da hikaye yazamaya devam eder. Bu dönem hikayeleri, Halka Doğru, Türk Yurdu ve Zekâ dergilerinde yayınlanmıştır. Bu dönemin etkisiyle kaleme aldığı hikayelerinden ‘Aleko Bir Çocuk’da, Yunan papazlarının düşmanlığını hayatı pahasına önleyen bir Türk çocuğunu anlatır.
5.Çanakkale Savaşı’nda yazarların Çanakkale gezisi
16 Temmuz 1915 tarihinde Çanakkale Savaşı devam ederken aralarında Ömer Seyfettin’in de içinde bulunduğu gazeteci, yazar ve şairlerden oluşan bir grup, savaş alanını ziyaret etmek üzere, İstanbul’dan Çanakkale’ye gider.
Heyette Ömer Seyfettin dışında Hamdullah Suphi Tanriöver, Ahmet Ağaoğlu, Ali Canip Yöntem, Mehmet Emin Yurdakul, İbrahim Alaettin Gövsa, Hakki Süha Gezgin ve Enis Behiç Koryürek vardır.
Ömer Seyfettin’in de dahil olduğu yazar ve şairler heyeti, Çanakkale Cephesi’nde 5.Ordu ve 3.Kolordu karargahlarını ziyaret etmiş, Arıburnu ve Seddülbahir savaş bölgelerini gezmiştir. Yazar ve şairler heyetinin Çanakkale’de bir çok cephe içinde Mustafa Kemal’in bulunduğu cepheyi ziyaret etmek istemesi ilginçtir. Heyet üyeleri, Cesarettepesi’ne giden yolun tehlikeli oluşu nedeniyle Mustafa Kemal’i ziyaret edememiş, ancak telefonla konuşarak başarı dilemişlerdir.

6.Ömer Seyfettin ve Calibe Hanım evliliği

Ömer Seyfettinİstanbul’a dönünce ordudan ikinci kez ayrılıp, ölümüne kadar Kabataş Lisesi edebiyat öğretmenliği yapar. Bu dönemde evlenir Ömer Seyfettin... Eşi Calibe Hanım Türkiye’nin en seçkin modacılarından, terzilerinden biridir. Evliliğin ilk dönemlerinden sonra Ömer Seyfettin ve Calibe Hanım’ın farklı dünyaları giderek öne çıkmaya başlar. Ömer Seyfettin bir yazar olmanın yanında, günlük olaylara farklı bakışlar getiren bir idealisttir aynı zamanda. Calibe Hanım ise kendi dünyasında bir şeyler yapmaya çalışan bir bayandır. Modayı izleyen ve Batı dergilerini takip eden Calibe Hanım, Batı tarzında yeni kıyafetler üretir. Onun bu çabasında terzilik ötesinde Batı’ya dönük kişiliği öne çıkmıştır.

Zor beğenen ve tekrar tekrar yazan bir yazardır Ömer Seyfettin. Eşi Calibe HanımÖmer Seyfettin’in yayınladığı eserlerden daha fazlasını, beğenmeyip attığını söylemiştir.

Ömer Seyfettin ve Calibe Hanım’ın evlilikleri fazla uzun sürmez. Evliliklerinin üstünden henüz bir yıl geçmişken kızları Güner Hanım dünyaya gelir. Güner Hanım’ın doğumundan kısa bir süre sonra Ömer Seyfettin ve Calibe Hanım’ın evlilikleri sona erer.

Ömer Seyfettin, bu ayrılıktan çok etkilenmiştir, yüreği yaralıdır. Sürekli bu acıyı yaşamaktadır. Arkadaşlarına sık sık bu acının ne zaman biteceğini sorar:
-İçim sıkılıyor... zamanla geçer, değil mi?

Ömer Seyfettin eşinden ayrıldıktan sonra Kalamış’ta, deniz kıyısında, etrafında tek bir bina bulunmayan küçük, sipsivri bir yalıya taşınır. Askerlikte kendisinin ordu kumandanı olan Cavit Paşa’nın yalısını kiralar. Burada tek başına kalan Ömer Seyfettin, yazı hayatının en üretken dönemini bu evde yaşar. Burada öğretmenlik dışındaki bütün vaktini okuma ve yazmakla geçirir.

Bir de edebiyat dostları vardır bu evi ziyaret eden. Baha Tevfik’ten Eşref Sencer Kuşçubaşı’ya, eylem adamı Yakup Cemil’den şair Mehmet Emin Yurdakul’a, editör Ali Canip Yöntem’e, şairler Celal Sahir Erozan’dan Yusuf Ziya Ortaç’a çok değişik isimler dostları arasındadır.
Ömer Seyfettin’in genç yaşta ölümü 
Ömer Seyfettin’in hastalığı bilinmekle beraber, onun genç yaşta öleceği ihtimali kimsenin aklına gelmez. Ancak hiç kimsenin düşünmek istemediği bu şey ne yazık ki, gerçekleşir.

Ömer Seyfettin Birinci Dünya Savaşı sonundaki mağlubiyet, İstanbul’un İtilaf devletleri tarafından işgali ile başlayan Mütareke döneminden psikolojik olarak fazlaca etkilenir. İttihat ve Terakki ileri gelenlerinin İstanbul’u terk etmek zorunda kalışları onu hepten rahatsız eder.

Ömer Seyfettin, 6 Mart 1920 tarihinde hayata gözlerini yumar... Onun o zamanlar derman bulunamayan derdinin, bugün şeker hastalığı olduğunu biliyoruz. Ömer Seyfettin ağır bir şeker koması neticesinde vefat etmiştir. Ölürken kızı Küçük Güner’i sayıklar, onu görmek ister:
- Çocuk! Çocuk! feryatlarıyla can verir.

7.Hatime: Ömer Seyfettin’in birikimi hala ışık tutuyor

Ömer SeyfettinKabataş Lisesi’nin penceresinden baktığında gördüğü işgal gemileri gerçeğine inanmayıp, milli kurtuluş idealine inandığı için zamanın elinden tutabilmiş, kalıcı olabilmiştir.
Kırım Türkleri’nin ızdırabını eserlerinde yansıtan ünlü romancımız Cengiz Dağcı, ilk edebi zevkini, amcası Seyit Ömer Dağcı’nın aile içinde Ömer Seyfettin’den okuduğu hikayelerden aldığını söyler.  Bugün başta Almanya olmak üzere pek çok ülkede Ömer Seyfettin’in eserleri yayınlanmakta ve bu eserlerden yeni tiyatro eserleri sahneye konmaktadır.
Ömer Seyfettin hikayelerinin İngilizce’ye çevirisini (Selected Stories of Ömer Seyfeddin) genç çevirmen Mehmet Miyasoğlu başarı ile gerçekleştirirken, Arapça’ya çevrisini ise Türk-Arap dostluğunun duayen isimlerden Muhammed Harb yapmıştır.
Ömer Seyfettin’in bazı hikayelerinin ana teması, bugün günlük hayatımızda deyim haline gelmiştir. Diyet, Pembe İncili Kaftan gibi.
Dilimiz, dinimiz ve devletimiz üzerinde yeni işgaller başlatmak isteyen Mütareke aydınlarına karşı, yerli düşüncenin Ömer Seyfettin birikiminden bugün de alacağı çok şey vardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder