Her gün bir dizim var, kafam rahat.
Evet ben eskiden Türk dizilerinin muhalifi idim.
Sürekli bu dizileri eleştirir, etrafımı rahatsız ederdim. Hatta bu yüzden evde bazı görüş ayrılıklarına yol açıyordum.
Hayatımı, kıymetli dostum Dr. Yusuf Gedikli değiştirdi. Yusuf Hoca’yla Eren Gündoğan’ın Cağaloğlu’daki yazıhanesinde oturuyorduk.
Hoca, “eskiden başımda sepet gibi bir ağırlık taşıyordum. Sonra bir Türk dizisi seyredince dünyam değişti, kafamdaki sepet kalktı” dedi.
Bunun üzerine ben de çoktandır kafamda taşıdığım şeyin bir sepet olduğunu, eğer bir Türk dizisi seyredersem, benim kafamdaki sepetin kaybolacağına inandım.
Hemen o akşam Türk dizilerinden birini seyrettim. Hakikaten doğruydu!
Yusuf Hoca’nın dediği gibi benim kafamdaki sepet de uçuvermişti. Şimdi ben de her gün bir Türk dizisi seyrediyorum. Ve çok mutluyum!
Her gün bir dizi seyrediyorum ya ‘Keşanlı Ali Destanı’ çıktı karşıma. Haldun Taner’in unutulmaz eserinin müdavimiyim şu sıralar.
Derken eserde Zilha karakterini oynayan Belçim Erdoğan’ın, Yılmaz Erdoğan’ın eşi olduğunu öğreniyorum.
Sonra interneti şöyle bir karıştırıyorum. Karşıma Belçim Erdoğan’ın Şeyh Said’in torunu olduğu yolunda bir bilgi çıkıyor. Şeyh Said ve Belçim Erdoğan karelerini kolay kolay yan yana getiremiyorum. Ama hayat, kimler yan yana gelmiyor ki…
Yayınlanan belgeler, Şeyh Said İsyanı’nın uluslar arası bir tezgah olduğunu gösteriyor. Sonra Şeyh Said İsyanı’na katılan bir aileden arkadaşımın evlerinin bahçesinde anlattıkları geliyor aklıma; “Dedemle Şeyh Said, şu sakız ağacının altında karar vermişler isyana!”
Arkadaşıma, “nasıl yani diyorum, isyana bir oldu bittiyle gerçekleşmemiş mi? Planlı programlı bir örgüt işi mi isyan?” Kafasını sallıyor, “evet” diyor arkadaşım. “Ne yazık ki, bu doğru” diyor. Anlattığına göre isyana İstanbul’daki bir dizi toplantıdan sonra karar verilmiş.
Bu bilgiden sonra İbrahim Arvas’ın Tarihi Hakikatler kitabında geçen Şeyh Said İsyanı’nın başlama gerekçesini hatırlıyorum.
Arvas’ın anlattığına göre, jandarmanın aradığı suçluları düğün evinden alma teşebbüsü olayları başlatıyor. Yukarıdaki bilgiye göre, olaylara jandarmanın kaynaklık ettiği tezi çürüyor.
Bu tezin ortaya atılma gerekçesini anlıyorum. İsyanı basitleştirme, idealize edilmesini önleme düşüncesi. Ama geldiğimiz noktada iş çığırından çıkmış, yeterince idealize edilmiş.
Kuzey Irak’taki Kürt Yönetimi yaptığı her işte Şeyh Said’e atıfta bulunuyor. En son PKK’nın para basma teşebbüsünde adı geçiyor Şeyh Said’in.
Paraların üstüne Şeyh Said’le Musa Anter’in resmi basılacakmış!
Sonra üstadım Necip Fazıl’ın ‘Din Mazlumları’ kitabı aklıma geliyor. Üstat’tan okuduğum ilk kitap ‘Din Mazlumları’… Üstad, Şeyh Said’i tam bir mazlum olarak anlatıyor. Ama ne yazık ki, belgeler olayların basit bir adli vak’adan kaynaklanmadığını gösteriyor. Başım yine sepet gibi…
Sonra aklıma Şeyh Said’in torunu Belçim Erdoğan geliyor. Şeyh Said’le kareleri yine birleştiremiyorum. Yılmaz Erdoğan’ın abisi Mustafa geliyor aklıma.
Anadolu Ateşi vaziyetleri, dans gösterileri. PKK’nın Özgür Gündem gazetesinde yayın kurulu üyesi, Hadep’te görev almalar.
Tekrar Yılmaz Erdoğan geliyor aklıma. Yasemin Yalçın’ın saçma Sürahi Nine tiplemesinden, Mükremin Çıtır’dan şimdi yeni bir İlker İnanoğlu doğuyor.
Her prodüksiyonun altından o çıkıyor. Filimler, diziler ardı ardına geliyor. Kim yapıyor bu tasarımı anlamak istiyorum. Anlayamıyorum. Günlerden pazar, televizyonda dizi arıyorum.
‘Çok Güzel Hareketler Bunlar’ çıkıyor karşıma. Ben de, “Çok güzel hareketler bunlar” deyip geçiyorum televizyonun karşısına. Hele o Yılmaz Erdoğan’ın yeğeni Ersin yok mu?
Ne komik çocuklar bunlar? Gülmekten kırılıyorum. Başımdaki sepetin uçup gittiğini hissediyorum.
biyografi.net@gmail.com
Evet ben eskiden Türk dizilerinin muhalifi idim.
Sürekli bu dizileri eleştirir, etrafımı rahatsız ederdim. Hatta bu yüzden evde bazı görüş ayrılıklarına yol açıyordum.
Hayatımı, kıymetli dostum Dr. Yusuf Gedikli değiştirdi. Yusuf Hoca’yla Eren Gündoğan’ın Cağaloğlu’daki yazıhanesinde oturuyorduk.
Hoca, “eskiden başımda sepet gibi bir ağırlık taşıyordum. Sonra bir Türk dizisi seyredince dünyam değişti, kafamdaki sepet kalktı” dedi.
Bunun üzerine ben de çoktandır kafamda taşıdığım şeyin bir sepet olduğunu, eğer bir Türk dizisi seyredersem, benim kafamdaki sepetin kaybolacağına inandım.
Hemen o akşam Türk dizilerinden birini seyrettim. Hakikaten doğruydu!
Yusuf Hoca’nın dediği gibi benim kafamdaki sepet de uçuvermişti. Şimdi ben de her gün bir Türk dizisi seyrediyorum. Ve çok mutluyum!
Her gün bir dizi seyrediyorum ya ‘Keşanlı Ali Destanı’ çıktı karşıma. Haldun Taner’in unutulmaz eserinin müdavimiyim şu sıralar.
Derken eserde Zilha karakterini oynayan Belçim Erdoğan’ın, Yılmaz Erdoğan’ın eşi olduğunu öğreniyorum.
Sonra interneti şöyle bir karıştırıyorum. Karşıma Belçim Erdoğan’ın Şeyh Said’in torunu olduğu yolunda bir bilgi çıkıyor. Şeyh Said ve Belçim Erdoğan karelerini kolay kolay yan yana getiremiyorum. Ama hayat, kimler yan yana gelmiyor ki…
Yayınlanan belgeler, Şeyh Said İsyanı’nın uluslar arası bir tezgah olduğunu gösteriyor. Sonra Şeyh Said İsyanı’na katılan bir aileden arkadaşımın evlerinin bahçesinde anlattıkları geliyor aklıma; “Dedemle Şeyh Said, şu sakız ağacının altında karar vermişler isyana!”
Arkadaşıma, “nasıl yani diyorum, isyana bir oldu bittiyle gerçekleşmemiş mi? Planlı programlı bir örgüt işi mi isyan?” Kafasını sallıyor, “evet” diyor arkadaşım. “Ne yazık ki, bu doğru” diyor. Anlattığına göre isyana İstanbul’daki bir dizi toplantıdan sonra karar verilmiş.
Bu bilgiden sonra İbrahim Arvas’ın Tarihi Hakikatler kitabında geçen Şeyh Said İsyanı’nın başlama gerekçesini hatırlıyorum.
Arvas’ın anlattığına göre, jandarmanın aradığı suçluları düğün evinden alma teşebbüsü olayları başlatıyor. Yukarıdaki bilgiye göre, olaylara jandarmanın kaynaklık ettiği tezi çürüyor.
Bu tezin ortaya atılma gerekçesini anlıyorum. İsyanı basitleştirme, idealize edilmesini önleme düşüncesi. Ama geldiğimiz noktada iş çığırından çıkmış, yeterince idealize edilmiş.
Kuzey Irak’taki Kürt Yönetimi yaptığı her işte Şeyh Said’e atıfta bulunuyor. En son PKK’nın para basma teşebbüsünde adı geçiyor Şeyh Said’in.
Paraların üstüne Şeyh Said’le Musa Anter’in resmi basılacakmış!
Sonra üstadım Necip Fazıl’ın ‘Din Mazlumları’ kitabı aklıma geliyor. Üstat’tan okuduğum ilk kitap ‘Din Mazlumları’… Üstad, Şeyh Said’i tam bir mazlum olarak anlatıyor. Ama ne yazık ki, belgeler olayların basit bir adli vak’adan kaynaklanmadığını gösteriyor. Başım yine sepet gibi…
Sonra aklıma Şeyh Said’in torunu Belçim Erdoğan geliyor. Şeyh Said’le kareleri yine birleştiremiyorum. Yılmaz Erdoğan’ın abisi Mustafa geliyor aklıma.
Anadolu Ateşi vaziyetleri, dans gösterileri. PKK’nın Özgür Gündem gazetesinde yayın kurulu üyesi, Hadep’te görev almalar.
Tekrar Yılmaz Erdoğan geliyor aklıma. Yasemin Yalçın’ın saçma Sürahi Nine tiplemesinden, Mükremin Çıtır’dan şimdi yeni bir İlker İnanoğlu doğuyor.
Her prodüksiyonun altından o çıkıyor. Filimler, diziler ardı ardına geliyor. Kim yapıyor bu tasarımı anlamak istiyorum. Anlayamıyorum. Günlerden pazar, televizyonda dizi arıyorum.
‘Çok Güzel Hareketler Bunlar’ çıkıyor karşıma. Ben de, “Çok güzel hareketler bunlar” deyip geçiyorum televizyonun karşısına. Hele o Yılmaz Erdoğan’ın yeğeni Ersin yok mu?
Ne komik çocuklar bunlar? Gülmekten kırılıyorum. Başımdaki sepetin uçup gittiğini hissediyorum.
biyografi.net@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder