1.Başgil’in hayatının satır başları
Ali Fuat Başgil, Hafız Halis Şükrü Efendi ile Makbule Hanım’ın oğludur.
Başgil, 1893 yılında Samsun’un Çarşamba ilçesinde doğdu. Yedeksubay olarak Birinci Dünya Savaşı’na katıldı. 4 yıl Kafkasya Cephesi’nde görev yaptı. 1921 yılında Fransa’ya gitti.
Paris Siyasi Bilimler Yüksek Okulu ile Sorbon Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nden diploma aldı.
‘Boğazlar Meselesi’ konulu teziyle doktor unvanını aldı.
Lahey Devletler Hukuku Akademisi’nin kurslarına katıldı. Burayı bitirip sertifikasını aldıktan sonra 1920 yılında Türkiye’ye döndü.
Milli Eğitim Bakanlığı Yüksek Öğretim Kurumu’na Genel Müdür Yardımcısı olarak tayin edildi. 1930 yılında Ankara Hukuk Fakültesi’nde açılan imtihanı kazanarak doçent oldu. Bir yıl sonra profesörlüğe yükseldi. İstanbul Üniversitesi’nin kurulması üzerine Anayasa Hukuku derslerini okutmak üzere bu üniversiteye geldi. Bu görevi sırasında Mülkiye Mektebi’nde hocalık, İstanbul Yüksek İktisat ve Ticaret Mektebi’nde müdürlük yaptı.
1939 yılında ordinaryüs profesör oldu. Türkiye’de ilk defa ‘İş Hukuku’ derslerini ihdas etti, müfredat programını hazırladı ve hocalığını yaptı. 1938-1942 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi dekanlığı yaptı.
1947 yılında Hür Fikirleri yayma Cemiyeti’ni kurdu. 3 yıl başkanlığını yürüttü.
1952’de Pakistan’da, 1959 yılında Ürdün’de toplanan İslam Kongresi’nde ve Almanya’da toplanan Hukuk Kongresi’nde Türkiye’yi temsil etti.
2.27 Mayıs 1960 darbesinden sonra
Başgil, 27 Mayıs 1960 darbesinden Milli Birlik Komitesi’ni eleştirdiği gerekçesiyle Balmumcu Hapisanesi’ne atılır. Hapse atıldığında 67 yaşındadır. Suçu sabit olmadığından beraat eder. Ancak bu sefer de 147’ler listesine dahil edilerek üniversiteden uzaklaştırılır.
27 Mayıs 1960 darbesinden sonra ilk seçim 15 Ekim 1961 tarihinde yapılır. Seçim sonuçları darbecilerin beklentilerinin aksine çıkar. Millet yine yapacağını yapmış Sağ partileri çoğunluk haline getirmiştir.
Ali Fuat Başgil, Adalet Partisi’nden bağımsız olarak Samsun Senatörü seçilir.
Genel Seçim sonuçlarından sonra cumhurbaşkanlığı seçimine sıra gelir.
O zamanki Ordu yöneticileri ve CHP, darbe lideri Cemal Gürsel’in cumhurbaşkanı seçilmesini istemektedir.
Bu sırada Cumhurbaşkanı adayı olarak Ali Fuat Başgil’in ismi zikredilmeye başlanır.
Başgil yurtdışındadır… Başgil’i Cenevre’den İstanbul’a getiren uçak, 22 Ekim 1961 tarihinde Yeşilköy Hava Limanı’na iner.
Duyurulan tarihten bir gün sonra gelmesine rağmen Başgil’i karşılamak için büyük bir kalabalık toplanmıştır. Gazeteciler uçaktan inen Başgil’e hemen sorar: “Cumhurbaşkanı adayı olacak mısınız?”
Başgil geldiği günün akşamı trenle Ankara’ya hareket eder. Yanında yayıncı milletvekili Tahsin Demiray vardır. Tren Polatlı’ya iki durak kala durdurulur. Arıza olduğu sanılmaktadır. Ancak sorun trendeki teknik arıza değildir.
Tren üç saatlik bir gecikmeyle Ankara Garı’na girer.
Zorunlu gecikmeye rağmen kalabalık dağılmamıştır. Halk, Başgil’i beklemektedir. Başgil, yanındakilerle İzmir Caddesi’ndeki Barikan Oteli’ne gider. Otelde yoğun bir görüşme trafiği yaşanmaktadır.
Başta Adalet Partisi üyeleri olmak üzere Yeni Türkiye Partisi ve Millet Partisi üyeleri Başgil’in adaylığına sıcak bakmaktadır.
Ankara’daki bu görüşmelerden sonra cumhurbaşkanlığı adaylığı teklifine sıcak yaklaşır.
Başgil’in halkla temas kurduğu her yerde yoğun bir ilgi vardır. 160’ı aşkın milletvekili ve senatörün verdiği dilekçeyle adaylığı resmileşir.
3.Başbakanlık’tan bir emir subayı gelmiş aşağıda bekliyor
Başgil, Ankara’da seçim çalışmalarına başlar. Yağmur Yayınevi kurucusu İsmail Dayı, Ali Fuat Başgil’in bir nevi özel kalem müdürü gibidir.
Dayı, biraz tedirgin Başgil’in odasına girer: “Başbakanlık’tan bir emir subayı gelmiş aşağıda bekliyor. Sizi Başbakanlık’tan çağırıyorlarmış” der.
Etraftaki gençler Başgil’in niçin çağırıldığını hemen anlar. Başgil’e cumhurbaşkanlığı adaylığından kesinlikle vazgeçmemesi telkininde bulunurlar.
Başgil sakindir, gençleri de sükunete davet eder: “Vehme kapılmak ve gitmemek için bir sebep yoktur. Kazanılır veya kazanılmaz, adaylık serbesttir. Cumhurreisliğine namzetliğimi koyduğumdan dolayı kimse muaheze edemez. Bu kanun ve usul dışı bir hareket olur. Hükümet’in bu yola gideceğini tahmin etmem.”
4.Sen cumhurbaşkanı olamazsın!
Başgil 24 Ekim 1961 tarihinde cumhurbaşkanlığı adaylığı nedeniyle Başbakanlık merkez binasına gider. Burada Başbakan Yardımcısı Fahri Özdilek ve Milli Savunma Bakanı Tümgeneral Sıtkı Ulay’la konuşur.
Özdilek ve Ulay, Başgil’e “Sen cumhurbaşkanı olamazsın” derler. “Neden” sorusuna “Cunta böyle istiyor” cevabını verirler.
Sıtkı Ulay: Etlik’e gömülürsünüz!
Milli Savunma Bakanı Sıtkı Ulay, Başgil’i ölümle tehdit eder: “ya cumhurbaşkanlığı adaylığından vazgeçersiniz ya da Etlik’e gömülürsünüz” der.
Özdilek ve Ulay, tehditlerini şöyle sürdürür: “Biz size cuntadan aldığımız talimatı tebliğ ediyoruz. Kabul edip etmemek size aittir. Fakat kabul etmediğiniz takdirde, sizin hayatını garanti edemeyiz. Bunu açık söyleyelim. Netice yalnız bundan da ibaret kalmayacaktır. Meclis açılmadan dağıtılacak, seçimler iptal edilecek, partiler kapatılacak ve askeri idare devam ettirilecektir. Siz bir hukuk profesörü olarak memleketin böyle bir akıbete düşmesine elbette razı olamazsınız.”
Görüşmeden çıkışta Başgil’in koluna iki kişi girer. Başgil’in daha önceden taşıdığı bazı kaygılar derinleşir.
Başgil adaylıktan çekilmek zorunda kalır
Sıtkı Ulay’ın konuşmasının girişinde ölüm tehdidi açıktır. Ama ülkede demokrasinin yeniden askıya alınmasına yol açan adam olmak Başgil’in kabul edebileceği bir şey değildir.
Başgil, sadece cumhurbaşkanlığı adaylığından değil, senatörlükten de istifa ederek ülkenin normalleşmesine katkı sağlar.
5.Hatime: Başgil’den herkese eleştiri: En hoşgörüsüz millet biziz!
Başgil’in Demokrat Parti ve Adalet Partisi taraftarı olduğuna bakıp onun sadece CHP’yi eleştirdiğini sanmak yanlıştır. O, CHP döneminde CHP’yi, DP döneminde DP’yi, darbe döneminde de Ordu’yu eleştirmiştir.
27 Mayıs 1960 darbesinden önce Menderes’i istifa etmesini ve CHP ile hükümet kurması için uyarmıştır. Bu uyarıyı Menderes anlamaya çalıştıysa da Bayar anlayamamıştır.
Onun siyasetin bütün aktörlerine eleştiri olmuştur. Başgil’in tarihimiz ve demokrasimiz açısından okuduğu ve yaşadıklarından çıkardığı sonuçlar önemlidir.
Başgil, milliyetçi muhafazakar kimliğine rağmen milletimizin ve aydınımızın hoşgörüsüzlüğünü eleştirir: “Doğu’da ve Batı’da, hemen bütün dünya milletlerini tanıdım. Kendi milletimi de gayet iyi tanırım. Bütün tanıdıklarım arasında en müsamahasız, maalesef kanaate karşı merhametsiz, hülasa en bağnaz, maalesef biz Türkleriz. Moda fikirlere en çok ve en çabuk kapılan da biziz…”
Başgil’in sadece bilimsel birikimi değil, siyaset anlayışındaki ‘millet menfaati’ vurgusu da önemli. Şüphesiz onun birikimi bu bize ışık tutuyor. Onun birikiminden süzülen hoşgörüsüzlük eleştirisini de ayrıca hepimizin dikkate alması gerekiyor.
Hayatımızı bu kadar gerginlik üzerine kurarsak, bilimsel yaklaşımı esas almazsak açılan 200 üniversiteye rağmen dünya akademik liginde istediğimiz yerlere gelemeyiz.
Öfkenin aklı örttüğünü görmek zorundayız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder