3 Şubat 2016 Çarşamba

Yılmaz Güney'den Rüzgar Çetin'e şöhretlerin adam öldürme özgürlüğü!

1.Bir küresel tasarım ürünü olarak Yılmaz Güney
İlk örneklerinden biri katil Yılmaz Güney’dir. Adana’da Yumurtalık hakimi Sefa Mutlu’yu ‘şan olsun’ diye öldürür. Bu duygu Yılmaz Güney’in feodal köklerinden kaynaklansa bile Star Sistemi’nin mekanizmaları eliyle geliştirilir.
Böyle bir cür’etin gözü kara olmakla alakası yoktur.
Yılmaz GüneyKüresel Sistem’in emrinde Atıf Yılmaz menajerliğinde nasıl bir ‘idol’ olarak tasarlandığının farkındadır. ‘Şan olsun’ diye adam öldürme lüksü, sadece Yılmaz Güney özeliyle alakasızdır.
Ülkedeki kuşatılmışlık o kadar derinlerdedir ki, üstseçkinlerin tetikçileri zevk için insan öldürebilmektedir. İşgal Medyası eliyle aynı katil Yılmaz Güney bu sefer mağdur edebiyatı ile kurtarılmaya çalışılır.
Yılmaz Güney’in hapishane hayatı ayrı tiyatro, hapisten yurtdışına kaçışı ayrı bir sinema kurgusudur.
Katil Yılmaz Güney’den bu tezgahla bir kahraman ‘idol’ üretilmiştir.
Ağlayan çocuk fenomeninin yanına mağdur bir ‘Çirkin Kral’ üretilmiş bütün varoşlara, atölyelere, kahvehanelere Atatürk’ün karşısına resmi asılmıştır.
Katil ama mağdur tasarımı gerçekleşmiştir!
Bir başka trajedi katil Yılmaz Güney’i putlaştırma tezgahının ulus devlet’in kurucu partisi CHP’ye havale edilmesidir. O gün bugündür bir kısım sahte CHP’linin görevi ‘din ve laiklik’ denklemiyle Bölücü Kürtçülük’ü makulleştirmektir.
2.Şoför Yılmaz Güney’in saldırgan ruh hali
Milliyet gazetesi yazarı Doğan Heper anlatıyor…
Uzun yıllar önce bir gece saat 24 suları. Doğan Heper arkadaşlarıyla birkaç arabalık konvoyla Osmanbey’den Şişli’ye doğru yol alıyor. Grubun en önündeki aracı Heper kullanıyor. Nişantaşı’nda trafik tıkalıdır. O sırada araç kapısı açılır bir saldırgan şoför mahallindeki Doğan Heper’e bir yumruk savurur. Heper, başını gayri ihtiyari eğip yumruktan kurtulur. Saldırgan bangır bangır bağırmaktadır: “Ulan, sen benim yolumu nasıl kesersin?”
Saldırganın kimliği kısa sürede anlaşılır. Saldırgan artist Yılmaz Güney’dir!
Tabii ilk hareketten sonra Yılmaz Güney’in ağzı burnu dağılır. Artist yalakalarına seslenmektedir: “Çabuk arabadan tabancamı getirin.”
Suçlu, agresif, saldırgan ve daima güçlü olduğuna inanan bir yaratıkla karşı karşıyayız.
O günlerden bugünü ‘Çirkin Kral’ çirkinliğinden PKK’lı terörist tasarımına uzanan bir çizgi var.
İster Yılmaz Güney olsun, ister alkolik Rüzgar Çetin olsun artık bu yamyamların anladığı dilden konuşmak gerekiyor! Herkes kendini korumanın yollarını aramalı ve bulmalı. Her an nefsi müdafaaya hazır olmalıyız!
2.Arabalı katil Rüzgar Çetin ehliyetini Yüksekova’dan almış
Sinan Çetin’in dört çocuğu var… İlk eşi Hale Hanım’dan oğlu Rüzgar,  ikinci eşi Alman asıllı Frau Rebecca Hass’dan olan çocukları RafaelOrfeo ve Tess-Sahara-Maria.  Sinan Çetin ve eşi Frau Rebecca Hass çocuklarının adını bile Türk isimlerinden tercih etmeyerek, Türkiye’de bir yeniliğe daha imza atıyorlar.
Şimdi arabalı katil Rüzgar Çetin’in vukuatlarını hatırlayalım.
Rüzgar Çetin ehliyetini niçin Yüksekova’dan alır?
Yönetmen Sinan Çetin’in oğlu Rüzgar Çetin’in B sınıfı ehliyetini 2004 yılında Hakkari Yüksekova’dan alır. Boğaz’da yaşayan bir ismin Yüksekova’dan ehliyet almasının anlamını sorgulamak lazım.
Rüzgar Çetin’in ehliyetini aldıktan sonra 28 kez trafik suçu işler. Ehliyetine alkol yüzünden iki kez el konulur. O bütün terbiyesiz üstseçkin çocukları gibi icraatlarına devam eder.
Geçtiğimiz hafta Beşiktaş’ta gece yarısı Rüzgar Çetin’in kullandığı otomobil, polis aracına çarpar. Kazada polis memuru Fatih Alagöz şehit olur, bir polis memuru da yaralanır.  
Rüzgar Çetin, ‘bilinçli taksirle bir kişinin ölümüne bir kişinin de yaralanmasına neden olmak’ gerekçesiyle sevkedildiği mahkemece tutuklanır.
Avukatın polis memuru Fatih Alagöz’ün kemerinin takılı olmadığını söylemesi ve olay yeri incelemesinde polise güvenmeyerek ayrıca jandarma istemesi de ayrı bir terbiyesizlik.
3.Arabalı katil Rüzgar Çetin’in babası Sinan Çetin
Sinan Çetin, gençliğinde sinemacı olmak ister, İstanbul’a gelir ve bir tanıdık vasıtasıyla Atıf Yılmaz’a gider. Atıf Yılmaz’ın elini öper ve sinemanın kapıları ona açılır.
Sanatla ideoloji birbirine paralel iki kanat gibidir. Atıf Yılmaz, tıpkı katil Yılmaz Güney’e yol verdiği gibi Sinan Çetin’e de yol verir.
Zamanla ödüller alır Sinan Çetin, bütün filmlerinde ulus devlet’e bir ihanet vardır. Atıf YılmazYılmaz GüneySinan Çetin, Mahsun Kırmızıgül… Batı adına Türklük’ü tasfiye etmek hepsinin temel amacıdır. Çünkü Türklük tasfiye edilince ne devlet kalacak ne de İslam.
Türk Sineması’nın hazin durumuyla ilgili olarak Halit Refiğ yıllar önce şöyle der Refiğ; “Pek çok Kürt karakterin olduğu filmler vardır... Kürt benliği, Kürt kimliği konusunda tahrik edilmiş olan insanlar, bu tarz filmlere de çok yakın ilgi gösterdiler... Bu filmleri yapanların bir kısmı ‘Türklük’ kavramına da karşılar. Bunu söylediği için yurtdışında takdir görüp, madalya kazanıyor. Bugün kimisi şu ülkeden para alarak film yapıyor, kimisi Eurimages’dan para alarak film yapıyor.”
Ermeni yönetmen Atom Egoyan ‘soykırım’ iddialı Ararat filmini çeker. Filmi Türkiye’de göstermeye tam teşebbüs eden de Sinan Çetin’in amcası Sebahattin Çetin’dir. Ailenin bütün fertleri dikkatle takip edilmeye değer.
4.Epistemik çöküş’ün aktörü Mahsun Kırmızıgül fenomeni
Algı operasyonları devam ediyor… Algı operasyonlarının en şiddetlisiyle karşı karşıyayız. Artık yaşadığımız epistemik çöküş’tür.
Mahsun Kırmızıgül’ün ‘Kardeşlik Türküsü’ adlı şarkısı PKK terör örgütüyle mücadeleyi ‘Bir kardeşin bir kardeşi ne diye vurduğu?’ şeklinde ‘Milli Bütünlük’ karşıtı bir söyleme dönüştürmüştür.
Kırmızıgül’ün ‘Kardeşlik Türküsü’ adlı ‘Milli Bütünlük’ karşıtı bu şarkısının Vangelis’in ‘1492’  adlı eserinden aparıldığı iddiası da ayrıca araştırılmalıdır.
Mahsun Kırmızıgül Başbakan’a zalim der, PKK’ya tek laf etmez
Kardeşlik Türküsü’ adlı ‘Milli Bütünlük’ karşıtı şarkının sahibi Mahsun KırmızıgülGüneydoğu’da başta Cizre ve Sur’da yaşananlardan devleti sorumlu tutan bir açıklama yapar.
Kırmızıgül, Başbakan Ahmet Davutoğlu’na “nasıl bu kadar zalim olabildiniz” diye tepki gösterirken, terör örgütü PKK’ya tek bir laf etmez.
Davutoğlu’nun itirazı boşuna!
Terörist dostu Mahsun Kırmızıgül filmlerine ilköğretim çocuklarını zorla götüren sizin iktidarınız değil miydi?
Bu iktidarın en mümeyyiz vasfı dostunu düşmanını bir türlü öğrenememesidir!
5.Sinema ve televizyon emekçilerinin isyanı: ‘Tersyüz edilmiş gerçek suçun ta kendisidir’
Türkiye’nin sinema televizyon yapımcıları, sanatçıları, kamera önünde ve
arkasında çalışan tüm emekçileri ‘TERSYÜZ EDİLMİŞ GERÇEK SUÇUN TA KENDİSİDİR’ başlıklı bir bildiri yayınladı.
Bildiride akademik ve sanatçı unvanı arkasına sığınarak, PKK’ya destek verenler kınandı.
“Terör örgütünün eylemlerinden söz edilmeksizin devleti kendi halkına saldırıp, planlı kıyım hatta katliam yapmakla suçlanmasını gerçek niyetin itirafı, yüzü saklayan maskenin indirilmesi olarak değerlendiriyoruz.”
Ülkemizi hedef alan terör saldırısının sorumlularını masum ve mazlum olarak gösterme çabalarını lanetliyoruz.”
İsmail Güneş, Nazif Tunç, Mehmet Uyar, Ahmet Sönmez, İsmail Hakkı Ürün, Ali Osman Emirosmanoğlu, İsrafil Kuralay, Metin Tunçtürk, Muammer Sarıkaya, Ramazan Arman, Ahmet Hoşsöyler ve Ahmet Edebali’nin öncülüğündeki duyarlı sanatçımızın açtığı imza kampanyasına ben de Mahmut Çetin olarak imzamı atıyorum.
6.Hatime: Cephe’de kazan, sahnede kaybet!
Ak Parti iktidarı kendinden önceki Sağ partiler gibi kültür ve sanat’ın işlevine inanmıyor.
Tıpkı 100 yıl önceki İttihat ve Terakki gibi, CHPDP ve diğer iktidarlar gibi ancak Batı saldırdıkça ve gavur işbirlikçileri içeriden vurdukça Millilik aklına geliyor.
Eğer Şehir Tiyatroları sahnesinden Cumhurbaşkanı’nın mahdumuna sataşılmasa Şehir Tiyatrosu tezgahından kimse rahatsız değil.
Eğer PKK’lı akademisyenler iktidar’a katliamcı demese, Erasmuscular’ın işbirlikçiliğinden rahatsız olan yok!
Savaşı dün masada, bugün sahnede kaybediyoruz
Biz cephede kazandığımız savaşı, dün masada, bugün sahnede kaybediyoruz.
Cizre’de ve Sur’da kendi topraklarımızı yeniden kazanma savaşı verirken yine şehit düşüyoruz.
Ama ‘Milli Devlet Aklı’nı oluşturamadığımız için bir kültür ve sanat politikamız yok.
Hala Türklük’e, İslam’a, Osmanlı’ya ve bugünkü Devlet-i Aliyyemiz Türkiye Cumhuriyeti’ne düşman olan sanatçı müsveddeleri ortada dolanıyor.
Zafer kazanmak için öncelikle ‘Milli Devlet Aklı’na sahip olmak gerekiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder