27 Mayıs 2015 Çarşamba

İstanbul'un iki Hırka'sı

1.‘Uluslararası Sinema ve Din Sempozyumu’ ve Kab bin Züheyr bildirisi
Geçtiğimiz hafta İstanbul’da bir etkinlik düzenlendi: ‘Uluslararası Sinema ve Din Sempozyumu’…
Uluslararası Sinema ve Din Sempozyumu’; İslam Dünyası’nın görsel deneyimlerini sorgulayan geniş çaplı bir beyin fırtınası sundu. 21-24 Mayıs 2015 tarihleri arasında yapılan Sempozyum’un benim için önemli bir yönü vardı.
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Mustafa Irmak, 23 Mayıs 2015 tarihinde senaryosunu benim yazdığım ‘Kab bin Züheyr’ filmi hakkında bir bildiri sundu.
Mustafa Irmak’ın sunduğu ‘Bir Arap Edebiyatı Figürünü Türk Sinemasına Uyarlama Denemesi: Kaside-i Bürde Şairi Ka’b B. Züheyr Filmi’ başlıklı bildiri, iki yönden İslam Sanatı konusuyla doğrudan ilgili. Birincisi Kab bin Züheyr’in eseri ‘Hırka Kasidesi’nin oluşma biçimini canlandırması, ikincisi de tarihsel malzemenin sanata dönüşü açısından bir örnek olması.
Mustafa Irmak’ın özgün bildirisini ayrıca incelemek gerekecek.
Kab bin Züheyr’in ‘Hırka Kasidesi’; İslam’ı ve İslam Sanatı’nı anlamak isteyenlere çok şey söyler.
2.İstanbul’un iki Hırka’sı
İstanbul iki ziynetle süslüdür… Bu iki ziynet; Şanlı Peygamberimiz’in Kab bin Züheyr ve Veysel Karani’ye hediye ettiği iki hırka-i şerif’tir.
İstanbul’da bulunan bu iki hırka-i şerif; bütün İstanbul’u, bütün Türkiye’yi ve bütün dünyayı bürüyen, gölgesine alan liva-ı hamd sancağı gibidir.
Ne mutlu ki bizler, “Allah’tan başka ilah yoktur ve Hazreti Muhammed O’nun kulu ve elçisidir” diyerek, bu sancağının en yakın gölgesinde, bu şehirde, bu ülkede yaşıyoruz.
Şimdi İstanbul’da bulunan iki hırka-i şerif’ten birincisinin Yemen kumaşından yapılması ve diğerinin Yemen’deki Karen köyüne, Üveys’e yani Veysel Karani’ye gönderilmesi bile, kim bilir neler söyler bilmesi gerekenlere...
3.Hilafet’in nişaneleri: ‘Mukaddes Emanetler’
Allah Resulü’nün Kab bin Züheyr’e hediyesi olan hırka-i şerifTopkapı Sarayı’ndaki Hırka-i Saadet Dairesi’nde, Veysel Karani hazretlerine hediye ettikleri hırka ise Fatih’teki Hırka-i Şerif Camii’ndedir.
Topkapı Sarayı’ndaki Hırka-i Saadet Dairesi’nde bulunan hırka-i şerif ve diğer kıymetli eserlere ‘Mukaddes Emanetler’ denilmiştir.
İslam Halifeleri’nin iktidar nişanesi olan ‘Mukaddes Emanetler’; Peygamber Efendimiz başta olmak üzere Hazreti Musa, Hazreti Davut, Hazreti İbrahim gibi peygamberlere, ashabı kirama ve diğer İslam büyüklerine ait eşya ve beratlardan oluşur.
Halifeliği döneminde Hazreti MuaviyeKab bin Züheyr hazretlerinin oğullarından bu hırkayı satın almış ve onu Mukaddes Emanetler arasına katmıştır. Mukaddes Emanetler içindeki bu hırka-i şerifİslam halifelerinin gözbebeği olmuş, bayramlarda halifeler tarafından öpülüp koklanmış, başlara tac edilmiştir.
Yavuz Sultan Selim Mısır’ı alıp halife olduğu zaman, Mısır’daki Mukaddes Emanetler’le birlikte bu hırka-i şerif’i de İstanbul’a getirmiştir.
Kab bin Züheyr’in Resulullah Efendimiz’den hediye aldığı hırka-i şerif’in ve diğer ‘Mukaddes Emanetler’in korunduğu Hırka-i Saadet Dairesi’nde Osmanlı döneminde, yüzyıllar boyu aralıksız olarak Kur’an-ı Kerim tilaveti yapılmıştır.
Hırka-i Saadet Dairesi’nde aralıksız Kur’an-ı Kerim okuma faaliyeti, 1979 yılında devrin Kültür Bakanı rahmetli Tevfik Koraltan tarafından Ramazan ayına münhasıran başlatılmıştı. Kur’an tilaveti, 1996 yılında yeniden başlatıldı. Çok şükür bugün de devam ediyor.
4.Kab bin Züheyr’in hikayesi
İslamiyet’in yayılması sırasında Allah Resulü’ne karşı duranlardan biri de Kab bin Züheyr’dir... Bu büyük hata; ardından gelen tövbenin samimiyetiyle İslami Edebiyat’ın büyük eserlerinden birinin doğuşuna sebep olur.
Yazdığı muhteşem kasideyle tövbesini bildiren Kab bin Züheyr, merhametlilerin en üstünü Şanlı Peygamber’in affına mazhar olur.
Kab bin Züheyr asıl adı, ‘Baned Suad Kasidesi’ olan şiirini, Resulullah Efendimiz’e tövbesini iletirken okumuştur. Kaside okunurken Resulullah bürde yani hırka’sını Kab bin Züheyr’in omuzlarına bırakmış, ona hediye etmiştir. Bu yüzden kasideye, ‘Kaside-i Bürde’ denilmiştir.
Kaside-i BürdeAsr-ı Saadet şiirinin büyük eserlerinden biridir... Kelime manası ‘bürde’ yani ‘hırka kasidesi’ demektir.
 Bu arada ‘hırka’ kelimesinin Türkçe’de kullanıldığı mananın dışında, cübbe benzeri bir kıyafet olduğunu belirtelim.
Kutlu tövbeyle arınan şairlerin şahı Kab bin ZüheyrPeygamber Efendimiz tarafından taçlandırılır. Bu armağan; bir sanatçının kavuşabileceği en büyük mükafat, en büyük ödül olarak tarihimizdeki şerefli yerini alır.
Yukarıda belirttiğimiz gibi Kaside-i Bürde’nin Arap Edebiyatı’ndaki diğer bir adı da Kaside-i Baned Suad’dır… Kaside-i Bürde; klasik Arap Edebiyatı kasideleri gibi önce kabilenin göçüyle başlamış, sevgili anılmış, her Arap şairinin kendi şiir gücünü denediği deve motifi işlenmiş, şair kendini anlatmış ve oradan Peygamber Efendimiz’in, İslam’ın ve sahabelerin övgüsüne geçilmiştir.
 5.Kab bin Züheyr filmi ve Hırka romanı
 Kab bin Züheyr filmi ve Hırka romanında İslam Tarihi’nin Taif Kuşatması’ndan Tebük Seferi dönüşüne kadar geçen birbirinden farklı üç olayı ele alınmıştır. Bu birbirinden farklı üç olay; Kab bin Züheyr’in isyandan hidayete geçiş dönemi, Beni Mustalıklar’ın Zekat Meselesi ve münafıkların fitnesi Dırar Mescidi olayını kahramanları vasıtasıyla birbiriyle irtibatlandırılarak olay örgüsü kurulmuştur.  
 Kab bin Züheyr filmi ve Hırka romanı; tarihi karakterleri ve olayları işlemesine rağmen, bu olayların aktarılması değil, bu temele dayanan bir kurgu metin, bir romandır, bir filmdir.
 Kab bin Züheyr filmi ve Hırka romanı; destanlık bir şiiri ve bu kutlu tövbeyi bir nebze yaşatabilirse ve Allah Resulü’nü sevmek ibadetinin ihya edilmesine sebep olabilirse, bu bizim sonsuz kurtuluşumuza vesile olacaktır inşallah.
 6.‘İslam Sanatı’nın Yeniden Teşekkülü’
 20 yıl önce ‘İslam Sanatı’nın Yeniden Teşekkülü’ adlı eseri yazmıştım. İslam Sanatı’nı ardından matem yakılan bir birikim olarak görmediğim için kitabıma ‘Yeniden Teşekkül’ tanımlamasını koymuştum.
 İslam Sanatı konusuyla ilgili çalışmalarım Türk Yurdu dergisinde yazdığım yazılarla halen devam ediyor. Türk Yurdu’nda ‘İslam Sanatı’nın Özellikleri/Sunuş’,  İslam Sanatı’nın Özellikleri: 1 Birlik/Tevhid’, ‘İslam Sanatı’nın Özellikleri-2: Yansıtma’ yazıları neşredildi. Bu yazılar, ‘İslam Sanatı’nın Özellikleri’ adıyla kitaplaşacak.
 7.Hatime: Sanatla uğraşmak fantezi değil bir gerekliliktir
 Uluslararası Sinema ve Din Sempozyumu’ndan önce (29-30 Kasım – 01 Aralık-2013) tarihleri arasında 6. Dini Yayınlar Kongresi: ‘İslam-Sanat-Estetik’ temasıyla gerçekleştirilmişti. Bu iki sanat faaliyetinin birikimi özgün eserler üretilmesine vesile olacaktır.
 Türkiye; sanatla bilimin şenlikli oluş hallerine şahitlik ediyor. Bu kongre ve sempozyumlardan hareketle daha dar alanlı, sonuca gidici çalıştaylara ihtiyaç var.
 İşadamlarının ve sivil toplum örgütlerinin bu tür çalıştaylara yönelmesi gerekiyor. Mesela ‘Dramada Epik Karakter Arayışları’ ve ‘Figüratif Resim’de İslam Sanatı Yorumları’ gibi somut sorunlara eğilmemiz faydalı olacaktır.
 İnsanların medeniyetlerini, hatta inançlarını idraki, özellikle tarihi kahramanların, öneminin kavranmasıyla mümkündür. Bunu da ancak sanat eserleriyle başarabiliriz.
 Sezai Karakoç, “Değerlerimizin hakkını ve saygınlığını hep aynı eski usulle, sadece klasik metotlarla yaşatmanın mümkün olmadığını” işaret eder. Ancak çağdaş imkanlardan nasıl yararlanılacak soru kolay cevaplanacak bir soru değildir.
 Bu sorunları çözmediğimiz zaman İslam’la yeni tanışan her coğrafyada gitarla Fatiha Suresi’ni okuyan, orgla savat getiren iyi niyetli ucubelere şahit olmak durumunda kalacağız.
 Türkiye’de kimse Karl Marks’ın ‘Kapital’ini okumadı.
 Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Yılmaz Güney, Zülfü Livaneli ve Ahmet Kaya komünizmi ve bölücülüğü insanlara sanat eseriyle aşıladılar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder