20 Mayıs 2015 Çarşamba

Kozmopolitizm'e darbe vuran asker: Kenan Evren

1.Kenan Evren’in cenaze töreninden yeniden Devlet olmaya
 
Geçtiğimiz hafta Türkiye Cumhuriyeti’nin 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren vefat etti.
Evren’in cenaze törenine Cumhurbaşkanı, Başbakan ve TBMM Başkanı katılmadı. Hiçbir siyasi parti temsilci göndermedi.
Bu durum, dünyada en çok kanun yapan ülke olmasına rağmen Türkiye Cumhuriyeti’nin, teamüllerini, ‘teşkilat ve teşrifat’ını oluşturamadığını göstermektedir.
Devlet olmakkanunlardan ziyade teamüllerin oturmasıyla alakalı bir durumdur. Öbür türlü komşu ülkeye ziyarete giden devlet başkanının koltuğunu kaybettiği Afrika ülkesi Burundi’ye dönersiniz.
Bir devlet başkanının cenaze törenini protesto etmek İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya, İran ve İsrail için düşünülebilir mi?
Düşünülemez!

Öyleyse onlar Devlet olmayı öğrenmiş, biz öğrenememişiz demektir.
2.Teamüller oturmadan devlet olunmaz
Kenan Evren gerçekten kötü bir insan olabilir. Peki İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya, İran ve İsrail’in devlet başkanları çok mübarek insanlar mı?
Bir Türk Devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet başkanı İngiltere Kraliçesi’nden Alman Şansölyesi’nden, herhangi bir ABD Başkanı’ndan veya herhangi bir Rus Çarı’ndan daha aşağılık bir insan olamaz.
Olamaz! Bu durum, onların tabiyatından ziyade kısıtlı kötülük imkanlarından kaynaklanmaktadır.

Zaten Kenan Evren’in yaptığı darbe, ancak Batı’nın onayı ile gerçekleştirilmiştir. Evren de kendinden önceki ve sonraki devlet erkanı gibi NATO ve CENTO’ya bağlı kalacağını deklare ederek göreve gelmiştir.
Evren’in en büyük hatası olan idam cezaları bile, toplumsal hafızamızdaki ‘infaz kültürü’yle bağlantılıdır. Bugün de terör’den cinsel suçlara, kadın cinayetleri’ne her suçun çözümünü idam cezasında bulmak bu toplumun bir zaafıdır.

3.Türkiye 11 Eylül 1980 tarihinde iyi miydi?
Yukarıda söylemeye çalıştığımız gibi her suçun tek suçlusu olarak Kenan Evren’i göstermek yanlıştır.
Türkiye, Evren’den önce güllük gülistanlık idi de Kenan Evren bu durumu bozmadı.
Kars’a Ramazan ayında giden her insan, Sol örgütlerin ‘hoş geldin lokumu’ ile karşılanır. Oruç tutan insanlara Ramazan ayında silah zoruyla lokum yedirilmesi ve orucunun bozdurulması sıradan bir ritüel haline gelmişti.
Diyarbakır’ı Leyla Zana’nın kocası ‘İsveç vatandaşı’ Mehdi Zana yönetiyordu. Diyarbakır, Kürdistan’ın başkenti ilan edilmişti.
Tunceli, şimdiki gibi o zaman da işgal altındaydı.
Meraklısı Liberal Düşünce Topluluğu üyesi Atilla Yayla’nın ‘Terör-Terörizm ve Fatsa Örnek Olayı Çerçevesinde Türkiye’de Terör’ adlı doktora tezine baksın.
Terzi FikriFatsa’da Sovyet işbirlikçisi Gürcü Cumhuriyeti’ni çoktan ilan etmişti.

12 Eylül 1980
 öncesinde Sol terör büyükşehirlerimizi işgal altına almıştı.
Okullarımızda tartışılan konu ‘Tanrı’nın varlığı’nın sorgulanması idi.
Evren doğru bir kararla din derslerini okullarımızda zorunlu hale getirdi. Cami yapma imkanı olmayan köylere Devlet imkanlarıyla cami yapılmasını sağladı. Diyanet İşleri’nin örgütlenmesini yurtdışında yaşayan gurbetçi Türkler’e ulaştırdı.
Bu artılara rağmen Pozitivizm geleneğinin ‘irtica’ söylemini sürekli kullanmaktan geri durmadı.
Sol teröristlerin idamını dengelemek için Ülkücü gençleri darağacına göndermekten geri durmadı.
Evren; Kozmopolitizm’in can düşmanı Alparslan Türkeş’in birikiminden yararlanması gerekirken, Sol denge uğruna onu 5 yıl hapishanelerde süründürdü. Bu yüzden Kozmopolitizm’e darbe vurdu ama Milli Devlet’in yeniden inşasını başaramadı.

4.Evren karşıtı ittifakın mantığı ne?
Evren karşısında cenaze protestosu oluşturacak yukarıda sıraladığımız geniş ittifakın sorgulanması gerekir.
Bu ittifakın oluşmasının temel sebebini Selahattin Duman’dan öğrenebiliriz. Duman, ironik satırları arasında bazı stratejik belirlemeler de yapıyor.
Ne diyor Selahattin Duman? 
bizim yazı işlerinde çalışıp da kendini 68 kuşağından saymayan bir gazeteci kişi, hemen hemen yok gibidir. Yaşı tutsun tutmasın herkes 68 kuşağıdır.”
Yaşı tutmayanların bile kendini 68 Kuşağı’na bağlaması, sürekli bir devşirme operasyonu’nun varlığını gösterir.
Tabii bunu masum bir sonuç olarak görmemek lazım. Cemil Meriç deyişiyle Pozitivizm’den Sosyalizm’e geçiş, hafızasını yitirmiş savruk nesiller için vazgeçilmez bir süreçti.
Türkiye’nin medyası, küresel tasarımın bir sonucu olarak şekillenmiştir. Medyamız değerler sistemimizle barışık değildir.
Medyada meşruiyetin yolu, Devlet’e isyan etmek ve Millet’in değerlerine hakaret etmekten geçer. Türkiye, ne yazık ki medyasını 68 Kuşağı’na emanet etmiş durumda.
68 Kuşağı’nın bugün geldiği nokta ‘gavur kayırıcılığı’dır. Birçok önemli isim, HDP saflarında ‘insanlık’ teması adı altında Kozmopolitizm’in tetikçiliğini yapıyor.

5.Anarşinin adı: 1960 sonrası özgürlük atmosferiSol’un ‘1960 sonrası özgürlük atmosferi’ diye başlayan terbiyesiz söyleminin sorgulanması gerekiyor.
27 Mayıs 1960 darbesi Pozitivizm’den Sosyalizm’e geçişin hukuk yapısını oluşturdu. Bu süreç, Sosyalizm’i temsil eden grupların 12 Mart 1971 öncesi Devlet’e isyanı ile sonuçlandı.
1960 sonrası özgürlük atmosferi’nin eseri 12 Mart 1971’in Che Guevera takipçisi isyancı Sol kimliğini doğurdu.
Bu konuda yazılmış tek nitelikli çalışma olan Savaş Açıkkaya’nın ‘Solun Türk Devrimiyle İmtihanı’ (Paraf Y.) kitabına bakılmalı.

6.Öcalan’ın 12 Mart 1971 ve Mahir Çayan vurgusu
Öcalan’ın Mahir Çayan’a vurgu yapmasının ardından ‘devletle mücadeleden müzakere yapabilir hale geldik’ demesi boşuna değil.
Bugün de üniversitedeki özgürlük atmosferinin anarşiyle karıştırılması PKK’nın HDP açılımı ile diğer Sol kitleleri yutan bir süreç haline gelmiştir.
Üniversitelerde ‘kolektif’ adı altındaki örgütlenme biçimi, PKK’nın diğer Sol örgütleri kendi içinde eritme projesinden başka bir şey değil.
KozmopolitizmTevhid’e karşı Şirk’in ittifakıdır.
Kozmopolitizm’i temel alan HDP, sadece ayrılıkçı Kürtler’in değil, bütün ayrılıkçı etnik yapıların, bütün Tevhid düşmanlarının partisi olmak istiyor.

6.Hatime: Türkiye’de niçin biyografi yazılamaz!
Kenan Evren sorgulamasının sonucu, ‘Türkiye’de niçin biyografi yazılamaz’ olgusuna götürür.
İmam-ı Rabbani, ‘herkes bir iş için yaratılmıştır’ buyurur…
Biyografi yazarının temel başarısı, hayatı yazılacak kişinin ‘mümeyyiz vasfı’, belirgin özelliği olan yaratılış gayesi’ni belirlemektir.
Medya’nın ecnebi işbirlikçisi 68 Kuşağı tarafından yönlendirmesi yüzünden kamuoyu Kenan Evren’in tarihi misyonunu göremez hale gelmiştir.
Kenan EvrenPozitivizm’den Sosyalizm’e evrilen Yabancılaşma aşamasının Kozmopolitizm’e ulaşmasını engelleyen adamdır.
Evren bütün siyasi yanlışlarına rağmen, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli adımlarından birini atmış, CHP’yi ‘devlet partisi’ statüsünden indirmiştir.
Bülent Ecevit’in göz yumduğu CHP içine sızan İsyancı Sol dalgayı, Evren tasfiye etmiş ve Devlet’le İsyancı Sol’un bağlantısını kesmiştir. Bu tasfiye neticesinde bugün MHP ve Ak Parti bu avantajlı zemin üzerinde eskiye göre rahat siyaset yapıyor.
Olguları görmek, bilimin gereğidir. İdeoloji ve parti bilimi anlayışı koskoca SSCB’yi bitirdi. 68 Kuşağı’nın kıt aklıyla bilim yapılamaz.
Milli Burjuvazi, bir gün bunu anlayacaktır. Milli Burjuvazi, ancak Yerli Düşünce’nin perspektifiyle bu cendereden çıkabilir.
Kendilikbilgisi’ne ulaşamayanların yarına kalma şansı yok!

7.Hatime: Cenaze töreni ansiklopedi maddesi gibidir
İslam Hukuku’na göre kötü insanın bile ölüsüne saygı gösterilmelidir.
Ceset, kişinin kişiliğinden tamamı değil sadece bir parçasıdır.
Hepimiz birbirimize yüzde yüz katılmak zorunda değiliz.
Cenaze töreni makale yazmak değil, ansiklopedi maddesi yazmak gibidir. Ansiklopedi maddesi herkesin kabul ettiğini değil, reddetmediğini yazar.
Kanunlarla birlikte teamüllere de yaslanarak, Devlet olmayı öğreneceğiz.
Türkiye Cumhuriyeti, ‘Bürokratik Yönetim Geleneği’nin zaaflarından giderek arınarak, yeniden Devlet-i Aliye olmak durumundadır.
Ordusu yeniden ‘Peygamber Ocağı’ olacaktır.
İnsanlık yeniden Türk Cihan Hakimiyeti’nin müjdeleyici gücüne muhtaçtır. Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan TİKA’ya, Yunus Emre Enstitüsü’ne bütün kurumlarımız yeni misyonlarla donatılmalıdır.
Tarihin akışı böyle tezahür etmektedir.
Görenlere selam olsun!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder