6 Ocak 2015 Salı

Soğuktu ve Ankara'ydı

1.Kelimeler ve insanlar
Mina Urgan’ın ‘Bir Dinazorun Anıları’ kitabını yıllar sonra yeniden okuyorum. ‘Dinazor’ kelimesini duyunca bizim kuşağın aklına genel olarak değişime direnen ihtiyarlar ve hususen Mina Urgan gelir.
Söz ağızdan çıkar. Ama kelimeler böyledir, insana yapışır kalır. Çaresi yok.
İnsanın kendisiyle anılan kelimesinin olması ilginç bir şey. ‘Üçgen’ kelimesini Atatürk, ‘olanak’ı Bülent Ecevit bulmuştu.
Mina Urgan; ‘minnet’ kelimesi yerine kullanılan ‘gönül borcu’ tamlamasını Akşit Göktürk’ün bulduğunu söyler. Ama biz Mina Urgan’ı hep  ‘dinazor’ olarak hatırlayacağız.
2.Ânestü Nârâ’, ‘Bir ateşe yakınlaştım


Geçen hafta periyodik Kur’an okumalarım sırasında tanıdık bir kelimeye rastladım: ‘Ânestü Nârâ’… ‘Ânestü Nârâ’ tamlamasını dilimize kazandıran şiir kitabına bu ismi vererek Şükrü Karaca oldu.
Ânestü Nârâ’, ‘Bir ateşe yakınlaştım’ demek.
Ânestü Nârâ’Şükrü Karaca’nın şiir kitabının adı…
Sosyolog Ahmet İnam’ın ‘Ânestü Nârâ’yorumunu okuyorum: “Bir ateşe yakınlaştım. Hz. Musa’nın Tur dağında ilâhi ışığı ateş sandığında söylediği sözdür ânestü nârâ. Yanar ve ânestü nârâ dersiniz. Yanmanız bitmemiştir çünkü. Yandıkça ateşe yakınlaşırsınız. Sevgiliye yaklaşmak, ateşe yaklaşmaktır. Ateşin üstünde durmaktır. Murâdına ermek, sürekli aramayı gerektirir. Murâdınıza erdikçe muradınıza eremezsiniz.”
Sevgiliye yaklaşmak, ateşe yaklaşmaktır
“Dön diyorsun
Nasıl yüzyüze geliriz, yüzsüzler şahıyım ben
Hadd-i müntehadayım, bir kıyl ü kal içindeyim
Hiç bir yerde tarifim yok sanki muhal içindeyim
Büzüldükçe üzerime kurar çadırını korku
Söyle neyim
Yakup muyum
Yusuf muyum
Kuyu mu?” (Münacât)
İnsanın Kur’an ayetleriyle hatırlanması elbette güzel.
Neml Suresi’nde ‘Anestü Nara’ kelimesi gelince elbette Şükrü Karaca’yı hatırladım. Ertesi gün Şükrü Karaca’nın kardeşi Zeki Karaca aradı. Karaca için yapılacak Anma Gecesi’ni haber verdi.
3.Kurtuba’da Şükrü Karaca Anma Gecesi
Anma niyetiyle Ankara’nın sivil oturma mekanlarından Kurtuba’ya gittim. Anma Kurtuba’nın alt katında. Mekan kalabalıktı. Girişte boş bulduğum bir yere oturdum. Gözlerim Zeki Karaca’yı arıyor. Ne de olsa Ankara’nın acemisiyiz. Biraz sonra eski dostlardan Fikri Uysal geldi. Uysal benim ‘Kab bin Züheyr’ senaryomu filme çeken adamlardan. Uysal yanımda oturan genci tanıştırdı. “Bu genç Zeki Karaca’nın oğlu” dedi. Babasını ararken yanımda oğlunu buluyorum.
Doğuş Edebiyat’tan Ahmet Arslan’ı görüyorum… ‘Sağın Düşünme Zamanı’ kitabının yazarı. Sağ ve düşünme, Sağ ve sanat, bir araya zor gelen kelimeler. Bizimkiler beton’u ve vasat adamı çok sever. Sağ aydın ise devlet memurudur. Kalemiyle geçinemeyen devletten beslenen adamdır. Özgürlük olmayınca ortaya kültür ve sanat adına bu kadar verim çıkıyor.
Türk Yurdu dergisinde Yücel Hacaloğlu Ağabey’le Sağ’ın durumunu konuşuyoruz. Söz dönüp dolaşım Sağ kuruluşların işlevsiz yapısına ortaya çıkıyor. Yücel Abi’nin sözlerinden dava adamlığının, cumartesi günleri, boş vakitlerde yapılacak bir iş olmadığını anlıyorum.
Anma gecesinde Dr.Hayati Bice’yle karşılaşıyoruz. Hayati Abi’yi görünce Hoca Ahmet Yesevi ve tasavvuf damarını hatırlarım. Bice, “Ankara memur şehridir. Hafta için bir şey olmaz. Hafta sonu bir hareket görülür” diyor.
4.Sıtkı Caney’in Şükrü Karaca şiiri
Şükrü Karaca Anma Gecesi’nde Sıtkı CaneyŞükrü Karaca’nın ardından yazdığı şiirini okuyor.
Görüntüler sinevizyonda akıyor. Şükrü Karaca Yemen Türküsü’nü söylerken Ebulfez Elçibey gözyaşlarını siliyor.
Türkü dostu Şükrü Karaca’yla şiirde geçin ‘heyheylenmek’ kelimesi birbiriyle örtüşüyor.
Sıtkı Caney’in şiiri şöyle:
Ah Canım Ağabeyim Şükrü Karaca
Sade kahven gibi şimdi gönlümün sade acısı, hey, hey
Sen ne güzel heyheylenirdin bu dünyaya güzel ağabey
Ne güzel götürürdün bizi bir türküyle ta Yemen’e
Sendeydi yiğit yanı, çocuk yanı hepimizin
Biz bize ağlardık kime ne
Öyle coşkulu, öyle yürekten, öyle hazin
Şimdi her gün, “Dünyayı Dolduran Kiraz” gibi bir roman, hey, hey
Şimdi karakışta saklı duran bir yaz gibi dağlar duman hey, hey
Ayrılık mı ölüm mü bizi böyle vuran, hangisi daha yaman, hey, hey
Söyleyememem artık o türküyü sen olmadan, can bulmadan, ağabey
Sen olmadan nasıl okunur şimdi “Anestü Nara”
Sen olmadan nasıl yaslanır yürek hangi çınara
Konuşsak kelimeler paslanır
Sussak bir derin yara
Şimdi ne “Sarı Yıldız” türküsü ne “Akşam Olur Karanlığa Kalırsın”
Ne demli çayından son bir yudum
Ne sigarandan son bir nefes alırsın
Ne de riyasız bir gülüşle dalarsın çok uzaklara
Şimdi sen olmadan nasıl katarız her şeyi
Uçsuz bucaksız bir efkâra
Yine harçlıksız kaldık
Yine yüzümüz kara
O kötü adamlar hayatı bağlamışken haraca
Hayta çocuklarıydık biz öğrettiğin iyiliklerin
Ah Canım Ağabeyim Şükrü Karaca
Bu yara kapanmaz, bu yara öyle derin
Sade kahven gibi şimdi gönlümün sade acısı, hey, hey
Sen ne güzel heyheylenirdin bu dünyaya güzel ağabey
Ne güzel götürürdün bizi bir türküyle ta Yemen’e
Sendeydi yiğit yanı, çocuk yanı hepimizin
Biz bize ağlardık kime ne
Öyle coşkulu, öyle yürekten, öyle hazin
5.Lütfi Şahsuvaroğlu’nun siyaset yorumları
TRT Müzik kanalında ‘Bozkırın Nefesleri’ programını yapan Bayram Bilge Tokel, uzun konuşmasında Şükrü Karaca’yı anlatıyor.
Lütfi ŞahsuvaroğluŞükrü Karaca’yı anlatanlardan biriydi.
ŞahsuvaroğluŞükrü Karaca’nın Mansur Yavaş’ı CHP Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı Adaylığı’na taşıdığını söyledi.
Şahsuvaroğlu, mevcut siyasi yapıları eleştirdi: “Siyasette liderler bile figürdür. Siyasette esaslı değişiklikler yapmak mümkün olmuyor. Bütün siyasi partilerin mutfağı bizim arkadaşlarla doludur. Şükrü Karaca da bu mutfakta yer alan insanlardan biriydi. Hepimiz değişik siyasi yapılar içinde yer alıyorduk. Akşamları Harput Kıraathanesi’nde bir araya geliyorduk. Bir gün bir araya gelip kendi siyasetimizi niçin oluşturamıyoruz diye konuşurduk.”
6.Hatime: Mü’mine cennet yaraşır
Şahsuvaroğlu’nun “Şükrü Karaca’yı, Ömer Lütfi Mete’yi özlüyorum” cümlesi anlamlıydı.
Evet özlemek… Ölmek, sevdiklerimizden ayrılmak demek. Yoksa gideceğimiz ahiret yurdu asıl mekanımız. Mü’minin asıl vatanı cennet.
Gül’ şiirimin bir mısraı ‘Dünya sürgünde gülistandır’ der. Asıl gülistanımız cennet. Cehennem azabından korkarım ama mü’min karakterime yakışan elbette cennettir. Ben cenneti seviyorum.
Şükrü Karaca’yı, Ömer Lütfi Mete’yi, Muhsin Yazıcıoğlu’nu, Ebulfez Elçibey’i, Şenol Özbek’i, Abdullah Çatlı’yı cehennemden ırak düşünüyorum. Yüce Allah mekanlarını cennet eylesin. (Amin) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder