1.Caminin ayakkabılıklarını gözüme kestirmiştim
Serde kitapçılık olunca insan hayata kitaptan bakar hale geliyor… Vakit hep sıkışıktır ve ben Cuma’ya hep geç kalırım.
Kitabım hep çoktur ve daima rafa ihtiyaç vardır.
Cuma’ya geç kalanlar, cami’de ayakkabılıkların bulunduğu arka kısımlarda namaz kılmak zorundadır. Bu caminin iç yasalarındandır. Ben genelde geç kaldığım için bu kısımda namaz kılar ve ayakkabılıkları da kütüphane rafı olarak tahayyül etmeye koyulurum.
Hoca efendilerin o güzelim Cuma hutbeleriyle benim ayakkabılıkları enine boyuna ve derinliğine ölçüp biçmelerim hep paralel gelişmiştir.
Ben derinliği olan ayakkabılıkları özellikle arşiv dosyaları için tasarlanmış kitaplıklar olarak düşünürüm.
Yıllar öncesinin bir Cuma’sında bir caminin ayakkabılıklarını gözüme kestirmiştim. Bu cami Bağcılar’daki Matbaacılar Sitesi’ndeki camiydi. Evet bu camideki ayakkabılıkların derinliği vardı.
Düşünüyorum Matbaacılar Sitesi Camisi’nin ayakkabılıklarına arşiv dosyalarını yerleştirmişim. Kitaplar, küpürler aradığımı hemen buluyorum.
2.KGB ajanları bizim evi sarmış vaziyette!
Bu sırada KGB ajanları bizim evi sarmış vaziyette. Beni ayakkabılıkları çalmakla suçluyorlar. Dışarıdan megafonla Rusça “teslim ol” çağrısı yapıyorlar.
Ben eski ayakkabılık olan yeni kütüphanelerime vücudumu siper ediyorum.
Bu sırada Cami Yaptırma ve Güzelleştirme Derneği Başkanı bizim apartmanın önüne geliyor.
Kırım lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nu Cami Yaptırma ve Güzelleştirme Derneği Başkanı’nın yanında görüyorum. Yüzünde ayrı bir nur var.
Kırımoğlu’nun etrafında cami cemaati olarak bütün tanıdık matbaacılar, kağıtçılar ve ciltçiler var. Zekeriya Abi, Ekrem Abi, Cebrail, Mehmet Abi hepsi orda. Mehmet Abi her zamanki gibi, “eski hesaptan bi 200 lira kaldı aklında olsun” diye takılıyor, gülüşüyoruz.
Kırımoğlu, KGB Ajanları’na elindeki harita rulosunu açarak gösteriyor: “Burası, burası, burası hepsi bizim.” Bu harita, yarınki Turan Devleti’nin sınırlarını gösteriyor.
Kırımoğlu, “Mahmut kardeşimiz bizim yazıcımız, biz ona kefiliz” diyor.
Cami Derneği Başkanı lafa giriyor: “Mahmut kardeşimize rafları Cami Yaptırma ve Güzelleştirme Derneği olarak biz verdik.”
Mehmet Abi, yine espriyi patlatıyor: “rafların üstüne 200 lira da nakliye parası verdik.”
Bu sırada kan ter içinde rüyadan uyanıyorum.
3.Necati Abi’yi KGB Ajanı olarak düşünüyorum
Rüyada Kırımoğlu’nun “Mahmut kardeşimiz bizim yazıcımız, biz ona kefiliz” sözleri beni duygulandırıyor. Ama yine de rüyadaki KGB Ajanları’nın evin dışında durup durmadıklarını kontrol ediyorum. Gözlerim matbaacı tanıdıkları, Cami Yaptırma ve Güzelleştirme Derneği Başkanı ve tabii ki Kırımoğlu’nu arıyor.
Pencereyi açınca dışarıda komşu apartmanın kapıcısı Necati Abi’yi görüyorum.
Necati Abi, yerleri süpürürken etrafa tedirgin gözlerle bakınıyor. Rüyanın etkisiyle bir an Necati Abi’yi KGB Ajanı olarak düşünüyorum.
Camdan dışarı bakınca Necati Abi’yle göz göze geliyoruz. Şüphelendiğimi çaktırmamak için pencereden hatırını soruyorum.
Necati Abi, çocuk hırsızlarına takmış vaziyette: “Bu çocuk hırsızları KGB Ajanı olabilir Hocam! Bu iş dış güçlerin işi!” Necati Abi, uzun uzun meselenin vahametini anlatıyor.
İster istemez “bilemiyorum Necati Abi” diyorum.
Necati Abi’nin rüyamdaki KGB Ajanları’nı bilmesine şaşırıyorum.
Necati Abi, ben pencereyi kapatırken sesleniyor: “KGB Ajanları şimdi de caminin ayakkabılıklarını çalmışlar.” Duymazdan geliyorum.
Kütüphaneme bakıyorum, caminin ayakkabılıkları bizim eve gelmemiş. Gördüklerim rüya imiş.
Kütüphanemin sağını solunu kontrol ediyorum. Yahya Kemal, Tanpınar, Nurettin Topçu, Erol Güngör, Cemil Meriç, Ahmet Arvasi, Durmuş Hocaoğlu, Halit Refiğ, Yalçın Koç, Şahin Uçar, Lütfi Bergen hepsi yerli yerinde.
Düşünce adamları yerindeyse gerisi önemli değil… Rüyanın etkisinden kurtulmuş gibiyim.
Kütüphanemden Mehmet Kaplan’ın ‘Büyük Türkiye Rüyası’ kitabını alıp yeniden okumaya başlıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder