1.‘Tarihin Sonu’ piyasa kapitalizminin sonu oldu
Francis Fukuyama tarafından ortaya atılan ‘Tarihin Sonu’ tezi piyasa kapitalizminin toplumsal gelişmesinin son aşaması olduğunu iddia eder.
Nobel Ekonomi Ödülü sahibi Joseph E. Stiglitz, ‘Tarihin Sonu’ tezinin 15 Eylül 2008 tarihinde yatırım bankası Lehman Brothers’ın iflası ile çöktüğünü söyler.
Stiglitz, Lehman Brothers’ın iflasının tarihsel olarak 1989 yılında Berlin Duvarı’nın çöküşüne eş olduğunu işaret eder.
Stiglitz’e göre bu bankanın iflasının Amerikan üstünlüğü’nün bitişi olduğunu söyler.
Amerikan üstünlüğü’nün bitişinden önce ABD ile dünyanın her yerinden Amerika’da eğitim gören seçkinler arasında paylaşılan bir nevi tartışılmaz değerler vardı. Bu seçkinler Türkiye’de Özal döneminde ‘Prensler’ olarak adlandırılmıştı. Yaşanan kapitalizm krizleri Amerikan tarzı kapitalizmi savunan bu ‘Prensler’in güvenirliğini törpüledi. ABD kapitalizmine karşı çıkanlar şimdi dertlerini anlatmak için yeterli cephaneye sahipler. (Serbest Düşüş, Joseph E. Stiglitz, Gündoğan Y.)
Piyasa kapitalizminin temel argümanı gelişmiş ülkelerin, geri kalmış ülkeler için empoze ettikleri tek çıkar yol ticaretin serbestleştirilmesidir.
2.Bizde gelişen ülkelerin yaptığı koruma politikalarını uygulayacağız!
Ticaretin serbestleşmesi yabancı firmaların yerli üretim aşamasındaki endüstrileri boğma teşebbüsünden başka bir şey değildir. Dış Ticaret, gelişmiş ülkeler için geri kalmış ülkeleri ‘köleleştirme’ yollarından biridir.
Gelişmiş ülkeler, kalkınmalarını korumacı politikalara borçludur. Korumacı politikaların temeli ise Yerli Malı’nın korunmasıdır. ABD korumacı politikalarla bugün dünya ekonomisini eline geçirmiştir.
Dünya ekonomisinin hakimi ülkeler gelişmişliklerini Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ)’nün yanlış saydığı korumacı ticaret politikaları’na borçludur. (İlma 4, Halil Aktaş)
ABD ve AB kendi piyasalarını yoksul ülkelerin sunabileceği tek şey olan tarım ürünlerine açmadılar. Gelişmiş ülkeler kendi çiftçilerine çok büyük destekler sağladı ve rekabete karşı korumacı tedbirler aldılar.
Konuyu fazla karmaşık hale getirmeye gerek yok. Yerli Malı’nın korunması konusunda gelişmiş ülkelerin yaptıklarının yapılması yeterlidir. Bağımsız birçok ülke Yerli Malı üretimini yani milli ekonomilerini korumaktadırlar.
3.İthalat işsizliktir, Yerli Malı kullan, ekmeğine sahip çık!
‘Tüketici’nin korunması’ masum bir söylem… Tüketim mallarının, belirli standartları gözetmesi elbette bir gereklilik.
Tüketici’nin ihtiyaçlarını temin ederken ucuzluk ve kalite’ye öncelik vermesi doğal bir durumdur.
Yabancı Marka ithal malları tercih edildiği zaman üretici ülkenin, üretim kalitesi, verimi ve karı artıyor. Bu durumda Yerli Üretici güçsüzleşiyor, iş yerleri kapanıyor ve işçiler işini kaybediyor. Üretim ve istihdam azalması ülkeye yeni yükler getiriyor.
Gerçek bağımsız ülkelerde milli sanayi’ye sahip çıkmak yurttaşlık bilinci ile paralel gelişir.
Yabancı Marka ürünler, paramıza talip olurken ekonominin üç ayağından biri olan istihdam’dan mahrumdur. Milyonlarca işsizi olan bir ülkede istihdam’a çare bulmadan sadece tüketici’yi koruma perspektifi yeterli bir bakış açısı olmamaktadır.
Daha ucuz düşüncesiyle ithalatına yöneldiğiniz ürünlerin üretiminin durması, bir süre sonra işsizlik olarak bize dönmektedir. Yerli Marka ürün tüketmekle öncelikle istihdam’a katkı sağlanacağının farkına varmak gerekiyor. Bu tercih, öncelikle çevremizdeki insanların iş sahibi olması demektir.
Bütün bağımsız ülkeler, kendi ürünlerini, yabancı ürünler karşısında korumaktadır.
İşgücü ve enerjinin ucuz olduğu Yabancı Mallar’la rekabet zorlaşmaktaysa da milli devlet yapıları, arsa temini, sigorta ve vergi indirimleriyle rekabeti dengelemelidir.
Kamu kuruluşlarının ihale şartlarında önceliğin Yerli Marka ürünlere verilmesi ihmal edilmemelidir.
‘Kimse işini kaybetmesin’
2009 yılında meydana gelen küresel kriz, en vahim etkisini işsizlik artışı ile gösterir.
Küresel kriz sonrasında Türkiye’nin en büyük işçi ve işveren örgütleri ‘Kriz varsa çare de var’ başlıklı bir kampanya düzenler.
‘Kriz varsa çare de var’ kampanyasının ana teması işsizliktir. İşsizlik temasının sloganı ise ‘Kimse işini kaybetmesin’ olmuştur.
Kampanyayı yürüten ‘Üreten Türkiye Platformu’nun aktif kurumlarından TOBB’un Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, ‘kampanya ile canlanacak iç pazarın özel sektörün istihdam kapasitesini mutlaka arttıracağını’ söyler.
4.Anlamlı bir kutlama: Yerli Malı Haftası
Yerli Malı Haftası, uzun ismiyle ‘12-18 Aralık Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası’…
‘Yerli Malı’ kavramı, 1929 yılında Atatürk’ün yönlendirmeleriyle kavramsallaşmaya başlamıştır.
Yerli Malı kavramı, yakın geçmişte ilköğretimde ‘nostaljik’ bir kutlama düzeyine indirgenmiştir. Ancak hayatın kendisi tarafından Yerli Malı bize tekrar tekrar hatırlatılıyor.
Ülkemizde Yabancı Marka tüketimi kitle kültürü mekanizmalarıyla fütursuzca pompalanıyor. Yabancı Marka mallar yaygınlaştırılarak, milli sanayi dolaylı olarak cezalandırılıyor.
Teknolojimizin gelişmediği, iş gücümüzün kalifiye olmadığı zamanlarda ithal ürün belki bir mecburiyetti. Ama artık Yerli Marka ürün tercih edip etmemek artık bir zihniyet sorunu halini almış durumdadır.
5.Boykot sonuçsuz, Yerli Marka’ya sahip çıkalım
Batı ülkeleri milli çıkarlarımıza dokunduğu, dinimize hakaret ettiği zaman aklımıza gelen yöntemlerden biri Yabancı Mallar’ı boykot etmektir. Son on yıllık dönemde Fransa, İsrail ve Danimarka mallarını boykot ettik. Çatışma ortamında kalkıştığımız boykot kampanyalarının hemen hemen tamamı başarısızlıkla sonuçlandı.
Yabancı Marka’ya karşı yürütülen boykotlar kitle kültürü’ne yenilmiştir. Hatta boykot’un kendisi bile Yerlilik aleyhine dönüşmüştür.
Hamburger’den kola’ya Yabancı Marka ürünlerin bir çoğunun içeriklerinde bazı önemli şüpheler vardır. Bu ürünlere verilen paranın kime gittiğine dikkat etmek bilinçli tüketici’nin dikkat etmesi gereken bir durumdur.
6.Yerli İstihsal Cemiyeti’nden Milli Meşruiyet Fırkası’na
İlk millici partimiz Milli Meşruiyet Fırkası’nın kurucularının önemli bir kısmı Yerli İstihsal (Üretim) Cemiyeti üyelerinden oluşmaktadır. (Türkiye Günlüğü s.37)
Yerli Malı’ndan Yerli Marka’ya?
Yabancı Marka’ya karşı tavrın temeli kendilikbilgisi’dir… Yabancı Marka’ya karşı tavrımız varoluşumuzla doğrudan ilgilidir.
1900’lü yıllarda Osmanlı’da gözlemlerde bulunan Kazanlı aydın Fatih Kerimi, ‘İstanbul Mektupları’ adlı eserinde Yerli Malı şuurunun eksikliğini ‘milliyet fikri’nin yokluğuna bağlar.
Fatih Kerimi, Cemiyet’in kuruluşunu şöyle anlatır; “Yerli Malı İstimal Etme Cemiyeti adında bir cemiyet kuruldu. Türkiye’nin büyük iktisatçıları haftada birkaç kez toplanarak, bu hususlarda müzakerelerde bulunuyorlar. Lakin pek geç kalınmış. Fayda getirmesi çok zor olacaktır. Hususen Türkler arasında milliyet fikrinin yokluğu, bunun rağbet görmesine en büyük manidir.”
Toplum’da milli şuur geliştiği takdirde Yabancı Marka mallara karşı hayranlık oluşmayacaktır.
Yerli Mallar Pazarı
Bu dönemde, Eminönü Bahçekapı’da bulunan ‘Yerli Mallar Pazarı’nda Hereke, Feshane ve Merinos gibi yerli kumaşlardan takım elbise dikilir. İki kere prova yapılarak dikilen elbiseler, uygun fiyatla müşterilere sunulur, böylece yerli malı kullanmanın gururu da yaşanır.
1970’lerde Yeniden Millilik
Necmettin Erbakan’ın siyasi mücadeleden önce TOBB Başkanlığına seçilmesi anlamlı bir yöneliştir. TOBB Başkanlığından Tekelci Sermaye’nin baskılarıyla görevden alınması bu bağlamda değerlendirilmelidir.
Erbakan’ın ‘Adil Düzen’ ve Alparslan Türkeş’in ‘9 Işık’ projeleri temelde Yerli Malı odaklı arayışlardır.
Ankara Ticaret Odası’nın ‘Parola 869’ Kampanyası
Ankara Ticaret Odası’nın 2006 yılından bu yana yürüttüğü bir kampanya var: ‘Parola 869’…
869, Türkiye’nin uluslararası barkod numarası… 869 ile başlayan ürünler Yerli Malı’nı işaret ediyor.
Başbakan Erdoğan başkanlığındaki hükümetler, 2009 yılına kadar Kemal Derviş politikalarını devam ettirmiştir. 2009 yılından sonra Yerli Malı’na, Yerli Üretim düşüncesine yönelme ilk başarılarını savunma sanayi’nde göstermiştir.
Hükümet’in Yerli Otomobil talebi, başta Koç Holding olmak üzere bütün Tekelci Sermaye kurumları tarafından karşılıksız bırakılmaktadır.
Yerli Otomobil talebinin Yerli Malı perspektifinden çıkarılarak Yerli Marka konseptine taşınması gerekmektedir. Bu bakış açısından çıkıldığı zaman tıpkı savunma sanayi başarısında olduğu gibi Yerli Otomobil başarısı da gerçekleştirilecektir.
7.Hatime: ‘Yerli Malı Stratejisiyle Dünyaya Kafa Tutmak’
Birçok Yabancı Marka’nın Türkiye’de üretim yaptığını biliyoruz. İşte bu noktada Yerli Malı ile Yerli Marka’nın çeliştiği söylenebilir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken şey, Yabancı Marka adına yapılan üretim de son tahlilde bir yerli üretim tecrübesidir.
Ülkemiz insanı yerlilik bilinci’ne ulaşıyor, işadamlarımız kendi potansiyelini tanıyor ve kendisi kalarak küresel sistemle bütünleşmenin yollarını arıyor. Bu durum giderek Milli Burjuvazi’nin oluşacağını göstermektedir.
İş dünyası yönetim uzmanı Cenk Emre’nin ‘Yerli Malı Stratejisiyle Dünyaya Kafa Tutmak’ kitabı, yerlilik perspektifi’nin gerekçelerini araştıran başarılı bir çalışma.
Yerli Marka’da sadece bir şeye ihtiyacımız var: fikir!
Necip Fazıl, temel ihtiyacımızın fikir olduğunu söyler: “Ne yola, ne madene, ne buğdaya, ne silaha muhtacız. İhtiyacımız sadece fikir. Ondan da mahrumuz! Fikir olunca hepsi olur, o olmayınca da hiçbiri olmaz; bunu bile anlamıyoruz!”
Artık yerlilik fikri’ne ulaştığımıza göre Yerli Marka fikriyatı’nın temel sorununu çözdük demektir. Bundan ötesi aydın-akademisyen-işadamı birlikteliğiyle yaptığımız işin künhüne vakıf olmaktan geçiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder