1.YSKbir önceki seçim sınavında sınıfta kalmıştı
Dünya’da en çok kanun ve mevzuat Türkiye’de var… Anayasamız da bütün ülkelerin Anayasalarından uzun. Her konuda birbirinden farklı onlarca karar var. Güçlülerin gücüne göre yargıdan kararlar çıkabiliyor.
Çoktandır varlığını duymadığımız Yüksek Seçim Kurulu (YSK) nihayet seçimle ilgili ilk duyurusunu yaptı. Kararları tartışılamayan YSK bir önceki seçim sınavında sınıfta kalmıştı.
Bir önceki Barış, seçim sürecinde sürmüş, YSK ve diğer hukuk kurumlarının birbirinden yanlış kararları yüzünden PKK yeniden silahlı eylemlere başlamıştı.
Yanlış kararların en açık olanı Hatip Dicle’nin seçim listesine konulmasına izin verilmesi ve seçimde gerekli oyu aldığı halde milletvekilliğinin iptal edilmesiydi.
YSK bu yanlışla da yetinmedi, Hatip Dicle’nin yerine Ak Parti adayı Oya Eronat’ı seçilmiş saydı. Ak Parti büyük bir inatla bu tuzağı görmedi. Bedavadan bir milletvekili kazanımını meşru kabul edip, bu kazanımın üstüne yattı. O çok bahsedilen siyasi etik, Oya Eronat’ın mazbatayı almamasını gerektirirdi.
Apo bu durumu kabul etmeyi ‘siyasi fahişelik’ olarak nitelendirdi. “Gerekirse 500 bin kişi ölür, biz bu kararı kabul etmeyiz” dedi.
Sonuç Türkiye’nin felaketi oldu. Bu gerekçelerle başlayan çatışma döneminde binlerce insan öldü.
2.Kronoloji bize bütünü görme fırsatı verir
Şimdi yeni bir seçim arefesindeyiz. Ama önce çok yakın geçmişin savaşı nasıl başladı onu daha ayrıntılı inceleyelim.
25 Haziran 2011 seçimleri öncesinde her seçim öncesinde olduğu gibi PKK eylemsizlik kararı almış ve seçime çatışmasız bir ortamda gidilmişti.
BDP, seçim barajından dolayı Bağımsız isimlerle seçime girdi. Adaylardan önemli bir kısmı PKK’lı tutuklulardan oluşuyordu. Adaylar arasında DEP Eski Genel Başkanı Hatip Dicle de vardı.
Dananın kuyruğu, Hatip Dicle’nin adaylığının engellenmesiyle koptu.
A)2007’de terör örgütünün propagandasını yaptığı iddiasıyla yargılanmaya başlanan Hatip Dicle, 2009’da Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nce 1 yıl 8 ay hapse mahkum edildi. Temyiz incelemesi 2 yıl yapılmayan dosyanın Yargıtay aşaması, daha milletvekili adaylık başvuruları bile yapılmadan önce 22 Mart 2011’de tamamlandı. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, Dicle’nin cezasını onadı.
B)Bu karara göre, Dicle’nin aday olma koşulları zaten ortadan kalkmıştı. Ancak karar, Dicle’nin kaydına işlenmedi.
C)Dicle, sabıkası kaydına işlenmediği için 11 Nisan 2011’de adaylık başvurusu yaptı. 19 Nisan 2011’de geçici, 29 Nisan 2011’de kesin aday listeleri açıklanmasına rağmen, Dicle’nin bu sabıkası kayıtlara yansımadı. YSK, ilk etapta, Dicle’ye, 1994’te açılan DEP davasından aldığı mahkumiyet nedeniyle aday yapmadı.
D)Ancak YSK’nın hata yaptığı, yeni TCK’ya göre memnu hakların iadesi kararı gerekmediği anlaşıldı.
E)Dicle de bunu anlatan bir mahkeme kararı sunarak vekillik hakkını elde etti.
F)Yargıtay Başsavcılığı, 22 Mart 2011’de çıkan kararın infaz yazısını 11 Mayıs’ta Ankara Başsavcılığı’na gönderdi. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi ise 11 Mayıs’ta işlem yaparak infazın başlatılması için 2 Haziran 2011’de yeniden savcılığa yazı gönderdi. Geçen 7 günde, YSK’ya savcılıktan bildirim olmadı. Dicle’nin mahkum olduğu haberleri 9 Haziran 2011’de basına yansıdı. Bunun ardından savcılık sabıka yazısını YSK’ya gönderdi.
G)Seçime 3 gün kala toplanan YSK, bağlayıcı bir karar almak yerine, kararı “savunma” alacağı gerekçesiyle seçim sonrasına erteledi. Bu süreç BDP’nin farklı bir aday göstermesini engelledi.
Bu akışa bakınca birilerinin bizimle dalga geçtiğini görüyoruz.
“Yargı kararları tartışılamaz” görüşü ilk bakışta sevimli bir düşünce. Ancak yargı kurumları öncelikle verdiği kararlara kronolojik bir akışla bakmalı, aldığı kararların nereye vardığını görmeli ve ondan sonra aleme ferman vermeye kalkmalı!
3.Türk Devlet Geleneği mi? Bürokratik Yönetim Geleneği mi?
Bir yanda benim de öve öve bitiremediğim Türk Devlet Geleneği öbür yanda bu devlet geleneğini ifsat etmiş Bürokratik Yönetim Geleneği var. Bürokrasi, Türkiye’de üstseçkin bir klanın eline geçmiş. Kedinin fareyle oynadığı gibi devletle ve milletli oynuyor.
Siyasal Kürtçülük konusunda bütün tezlerimiz çöktü. Çöken tezlerin başında PKK ile Kürt Halkı’nın bir birinden farklı eğilimler taşıdığı yalanı yatıyor. Kürt Halkı aslanlar gibi PKK’nın ardında.
PKK’nın geldiği noktada artık Demokratik Özerklik kaçınılmaz görünüyor. “Çakıl taşı vermeyiz” iddialarının bir gerçekliği yok.
Bağımsız Kürdistan’ın inşası açık bir şekilde sürüyor.
4.Bu krizi milli prestroika’yla çözebiliriz
PKK’nın Kürt Halkı’nı, Türk Milleti’nden ayrıştırması bizim kıyametimiz değil.
Kıyametimiz MİT Eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş’in 2007’de açıkladığı soruların cevabının hala bulunmamasında. Yerlileri temsil eden Erdoğan, Bahçeli ve Fethullah Gülen bu soruların cevabını bulmalı.
Bizim Kürt Sorunu’ndan çıkaracağımız en temel ders, Türkiye Cumhuriyeti’ni yeniden omurgası üzerine oturtmak, dünyadaki ‘milli devletler’ (Çin, Rusya, Hindistan, Almanya, İran) ligini örnek almak olmalı.
Bu krizi milli prestroika’yla yeni bir Tanzimat’la çözebiliriz.
Demokratik Özerk Güneydoğu dışındaki yeni Türkiye için, kimlik-teknoloji-hukuk odaklı yeni çözümler üretmek, kendimiz kalarak değişmek gerekiyor.
Bu süreçte Hükümet’in Türkiye’nin Uzun Menzilli Hava Savunma Sistemi İhalesi’ni Çin’e vermesi bir millileşme hamlesi. Ancak bunun ardını getirmek önemli. Adnan Menderes de 27 Mayıs 1960’tan bir hafta sonra SSCB’ye gidip Saldırmazlık Anlaşması yapacaktı. Gidemedi.
Adımlarımız hesaplı ise güzel, Suriye Politikası gibiyse yandı gülüm keten helvam.
5.Hatime: Birileri bizimle dalga geçiyor!
Tekrar Yargı Oyunları Sorunu’na gelelim… Yukarıdaki yargı kararlarının sonrasında PKK büyük bir çatışma başlattı. Bu süreç sonunda Türk Ordusu ve güvenlik güçleri, PKK’ya karşı büyük bir mücadele verdi. PKK tarihinde ikinci kez düzenli ordu şeklinde Hakkari sınırından saldırdı. 3 bine yakın PKK’lı bu çatışmalarda öldü. Güneydoğu’da yeni yeni açılan PKK Mezarlıkları’nın kaynağı bu ölümlere dayanıyor.
Aynı dönemde PKK; askeri hastane aracı bombalama, karakol basma eylemleri sonucunda çocuklarımızı onar onar öldürdü. Ölümler, Türk Kamuoyu’nu yıldırdı.
Çatışmanın boyutunu bu seviyede düşünmeyen Hükümet, Abdullah Öcalan’ı muhatap kabul ettiğini açıklayarak çatışmasızlık ortamını yeniden sağladı.
Demokratikleşme Paketi, PKK’nın bu kazanımlarının bürokrasiye yansıtılmasını öngörüyordu. Hükümet, Demokratikleşme Paketi’nin boş içeriğiyle ipe un sererek buna karşılık vermedi. Ya da taksit taksit vermeyi düşünüyor.
Demokratikleşme Paketi’nin içeriğine bakınca şunu görüyoruz. Bir gizli el karar almış, Kürt Halkı’na hiçbir hak doğrudan verilmemeli. Her hak, bir çatışma sonunda PKK’ya zaferle verilmeli!
Bu gidişle, yerel seçimden sonra Türkiye’yi pek iyi günler beklemiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder