1.Şehri düşünmek düşünce adamının temel görevlerinden biri
Yahya Kemal’in Aziz İstanbul’daki son yazısı, Şehircilik Kongresi’nde yaptığı bir konuşmadır. Şehri düşünmek, düşünce adamının temel görevlerinden biri. Şehir değişimin laboratuvardır. Eğer aydının şehir fikri yoksa, bütüncül bir fikirden beslenmiyor, değişimi algılayamıyor demektir.
Türk aydını fikirleri ve şehirleri kopyalamayı marifet biliyor.
2.Plan yanlışları
Tarihi Yarımada’nın insan ve bina yoğunluğu Osmanlı yöneticilerinin de dikkatini çeker ve bu yoğunluğu yönlendirmek için şehir planı arayışlarına girilir.
Cemal Paşa Dahiliye Vekili olunca, Suriye’nin imarı için İsviçre’den getirttiği uzman mimarı İstanbul’a davet eder. İstanbul’un planını ve şehrin gelecekteki şeklini tespit ettirmek ister.
1909 yılında, Şehremini Halil Bey zamanında, ilk defa İstanbul’un imarı için umumi planla, haritasının düzenlenmesine lüzum görülmüştür. Bu haritanın yapılması için şehrin nirengi noktalarının tespitine başlanmıştır. Çalışmanın başarı ile yürütülmesi için Paris Topografi Cemiyeti ile anlaşma yapılmış ve Liyon şehri başmimarı İstanbul’a çağrılmıştır.
Turgut Cansever dönüşüm sürecini şöyle ifadelendirir: 1938-1950 yılları arasında Fransız şehir plancısı Henri Prost, Tarihi Yarımada için tarihi şehrin yaya kullanımına dönük yol şebekesini, 20. Asır Batı Avrupa şehirlerinin kavşaklarda kesişen ve gösterişli akslardan oluşan yol şebekesine dönüştürür.
Artan taşıt sayısının karayolları inşaatını ön plana çıkarmasıyla etkili hale gelen karayolları mühendislerinin de baskısı sonucu 1957-1960 arasında uygulamaya konulunca, İstanbul insanlık tarihinde benzeri bulunmayacak bir tahribata maruz kaldı.
Turgut Cansever şehir planı yanlışları şöyle yorumlar: Tarihi şehir kısımlarını yıkıp yoğunlaştırarak, artan ve kırsal alanlardan şehirlere göç eden nüfusu buralara yerleştiren imar planlaması mimari vücuda getirmek imkanını yok etti.
Arsa spekülasyonu ile desteklenen yıkıp yapmaya yönelik imar planı uygulaması insan-aile ölçeğindeki konut alanlarını üç-dört veya sekiz katlı birleşik nizam apartman inşaatına dönüştürdü.
3.Tarihi Yarımada yeniden tasfiye ediliyor
Tarihi Yarımada bugün turizm adı altında eğlence sektörünün kucağına zorunlu olarak itiliyor.
Karar vericilerin tarih karşısında sorumlukları vardır. Turizmi sırf eğlence odaklı bir anlayış olarak görüp, her taşında bir tarih olan Tarihi Yarımada’nın kültürel misyonunu görmemek ayıp ötesinde bir şeydir.
Babıali kimliğini kaybetmedi
Cağaloğlu ve Sultanahmet, önce büyük yayın kuruluşlarının matbaaları ve ilgili yan kuruluşların ayrılmalarıyla sektörün bütün unsurlarını bir arada toplamıştı. Cağaloğlu, şimdi yayınevi odaklı yoğunluğunu turizmin saldırılarına rağmen muhafaza ediyor.
Tarihi Yarımada’nın kültürel misyonunu vurgulayan ikinci hayat alanı, bugün varlığını sürdüren kitap yayıncılığının merkezi olma özelliğidir.
İstanbul’u yönetenler ısrarla Cağaloğlu’nun kültürel birikimini görmeyip, Cağaloğlu’nun tasfiyesi üzerinde durması üzüntü vericidir. Kitap sevkiyatının mevcut şehir dokusu içinde zorluğunu vurgulayan bu bakış açısı, yayıncıların depolarını şehir dışına aktarması ile bitirilebilecek bir yaklaşımdır. Yayıncıların, günlük kitap ihtiyaçları dışında Cağaloğlu, yazar, yayıncı, dağıtımcı ve okurun buluştuğu tarihi zemindir. Bu yapı, dağıtıldığı zaman, bir daha bir araya getirilebilmesi imkansız bir bütündür.
4.Çözüm: kentsel boyutta düşünce üretmek ve ekonomi politik bilmek
Doğan Kuban geldiğimiz durumu kaotik yerleşmeler şeklinde özetler. Kuban kentin yaşanabilir olması için kentsel boyutta düşünce üretilmesini gerektiğini işaret eder.
Tarihi göz önünde tutmak
Halkın bitmek tükenmek bilmeyen dinamizmi içinde dünya nimetlerine erişebilir olmak ve insan gibi yaşamak isteği var. Ünsal Oskay bu güzel düşün sürmesi ve daha da gelişmesi için “Tarih’i göz önünde tutmamız, ekonomi politik bilmemiz gerekiyor” der.
Çelik Gülersoy ısrarla İstanbul Silueti’nin önemini vurgular: “Bu durumda, tarihi yarımada içinde yapı yüksekliklerinin artışına gidilmesi kaçınılmazdır… Ama tarih karşısında sorumluluğu çok yüksek olan bir görev de, bu üçgen yarımadanın geri kalabilen kimliğinin, ne pahasına olursa olsun korunmasıdır. Bunun yolu siluetin korunmasından geçer. Önce kalın çizgiler çekilir. Bozdoğan Kemeri yörelerinden Sarayburnu’na kadar olan bölge kesin koruma altına alınır. İstanbul’u hala İstanbul yapan resim de budur. Topkapı Sarayı’nın minyatür kuleleri ve kubbeleri ile uçtan başlayan bir çizgi, inip çıkarak, Ayasofya’nın, Sultanahmet Camii’nin minareleri ile semada bir desen oluşturur.”
6.Hatime: mesele İstanbul’u büyütmek değil, korumak
Turgut Cansever, modernitenin şımarıklığını şu sözlerle sorgular: “Artık büyük değil, küçük güzeldir. Küçük güzel olduğu zaman üretim sürecine katılanların yaptığı katkıların güzelliğinden de yararlanmak imkanı doğuyor.”
Artık mesele İstanbul’u büyütmek değil, korumak olmalı.
Balkanlar, Kırım ve Doğu Türkistan; İstanbul’a uğramadan yapılacak haccı bile makbul görmezdi. İstanbul, Türk-İslam Dünyası için zatından öte anlamlar taşır. İstanbul’a yapılacak herşey bu yüzden hepimizi ilgilendiriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder