18 Eylül 2013 Çarşamba

Kürtçe Dil Birliği'ni TC sağlayacak!

1.Cemil Bayık’ın dört lehçede yemini 
Cemil Bayık, KCK’nın başına geçince Kürtçe’nin Kırmancı, Zazaca, Kelhori, Soranca ve Lori lehçelerinde ayrı ayrı yemin etti. Çünkü Kürtçe yer yer birbirinden bir dil kadar farklı lehçelerden oluşuyor. Mesela Kırmançı ile Soranca arasındaki farkın, İngilizce ile Almanca arasındaki fark kadar büyük olduğu söylenir.
Abdullah Öcalan yıllar önce kendisiyle yapılan bir röportajda, Kürt devleti kurulduktan en az 30 yıl sonra Kürtçe eğitime geçilebileceğini söylemişti.
Şimdi süreç değişti. Kürtçü talepler en ileri dereceye çıkarıldı. Artık Kürtçe Dil Birliği’nin Türkiye Cumhuriyeti tarafından sağlanması isteniyor. Çünkü bu lehçelerden eğitim için birinin seçilmesi demek, diğerlerinin tasfiyesi anlamına geliyor.
2.Kürtçe Dil Birliği’nin sağlanması Zazaca’nın tasfiyesi demek
Türkiye Cumhuriyeti zaten Zazaca’yı dikkate almayarak Kırmançı tercihini yapmış vaziyette. Artık bunun eğitime geçirilmesi, yani tek taraflı dayatılması isteniyor. Zaten Zaza kökenli Kürtçüler bile Kürtçe Dil Birliği’nin sağlanması için Zazaca’nın tasfiyesine rıza göstermiş vaziyette.
Apo, yıllar önce Kürtçe Dil Birliği’nin sağlanması için Diyarbakır’ın bir laboratuvar işlemi göreceğini söylemişti. Şimdi bu laboratuvardan çıkan sonuç Zazaca’nın tasfiyesi.
Apo’nun söyleşisinde geçiştirdiği Zazaca’nın tasfiyesi şimdi gerçekleştiriliyor. Türkiye Cumhuriyeti, Kürtçe Dil Birliği’nin sağlanması için zaten TRT6’da Kırmançı yayını yapıyor. TRT6’da Zazaca açıkça yok sayılıyor.
Bingöl Üniversitesi’nde yapılan bir iki proje dışında Zazaca’nın tasfiyesine Kürtçe Dil Birliği’nin sağlanması için göz yumuluyor.
3.Avrupa’nın aklıyla yola çıkmak
Avrupa her hususta çifte standartlıdır. Onların millet kavramını algılaması da böyledir. 50’den fazla etnik unsura sahip olan Fransa, kendi içinde Fransa’nın büyüklüğünü işlerken, başta Türkiye olmak üzere mazlum milletlere karşı bölücülük politikası gütmektedir. Fransa, Kürt Enstitüsü adıyla bölücülüğün siyasi ve kültürel merkezlerinden birini de kurmuştur.
Kürt Enstitüsü

1945 yılında Sorbon Üniversitesi’ne bağlı olarak Doğu Dilleri ve Uygarlıkları Ulusal Enstitüsü kurulur. Bu kürsünün başkanlığına Celadet Bedirhan ile ‘Kürtçe Gramer’ kitabını yazan Roger Lescot getirilir. Roger Lescot’un 1946 yılında Şam’a görevli olarak gidişinden sonra, Kürt Enstitüsü başkanlığına Kamuran Bedirhan getirilir. Ve bu enstitüsü, dil faaliyetlerinde önemli bir karargah hüviyetine bürünür.

Fransa’da 50 Etnik Unsur !

Fransız yazarı Jean Finot’un ‘ilk akla gelenler diye saydığı’ 50’den fazla etnik unsurdan oluşan Fransa, Kürt Enstitüsü ile bölücülük çalışmalarını destekler. Aynı Fransa, Cezayir birliğine karşı da Berberi Enstitüsü ile bölücülere lojistik destek sağlar.

1947 yılında Fransa’ya yerleşen Kamuran Bedirhan, burada Sorbon Üniversitesi Yaşayan Doğu Dilleri Bölümü’nde Kürtçe dersler vermeye başlar. Kürtçülük çalışmalarının uluslararası arenada tanıtımında etkili olur. Kamuran Bedirhan’ın 1970 yılında emekliye ayrılmasından sonra, onun görevini öğrencisi Joyce Blau üstlenir.

4.Kürt Dilleri’nin Problemleri

Aşağıdaki görüşler, Murad Ciwan’ın ‘Kürtçe Dilbilgisi’ adlı eserinin önsözünden alınmıştır. ‘Kürtçe eğitim ve Kürtçe yayına geçelim geçmeyelim’ tartışmalarının sürdüğü bir dönemde, dilin durumu hakkında faydalı gözlemler sunmaktadır.

Yazı dili oluşturulamadı

“... halkımız yasaklama, baskı ve asimilasyonun gazabına uğradığı için, dilimiz yeterli çağdaş gelişmeyi sağlayamamış, yazılı edebiyatta tüm Kürtlerin gereksinimini karşılayacak, tümü tarafından rahatlıkla anlaşılıp kullanılabilecek ortak bir yazı dili oluşmamıştır. ”

“Tüm olanak ve gelişmelere rağmen, söz konusu ülkelerde farklı yörelerde günlük yaşamda insanlar halen farklı lehçeler kullanmaktadırlar. Ancak süreç içinde bu lehçe ve ağızlar, egemen yazı dili haline gelen lehçenin ya da diğer lehçeler ‘asimilasyonu’na uğradıklarından, birbirlerine daha da yakınlaşmış, aralarındaki farklılıklar önemli oranda kapanmıştır. Oysa dilimiz Kürtçe, ne böylesi olanakları elde edebilmiş ne de böylesi bir süreci yaşayabilmiştir. Bu nedenle ulusun tüm bireyleri için geçerli olan bir yazı dili oluşamadığı gibi, lehçe ve ağızlar arasındaki ciddi farklılıklar da kendisini koruyagelmiştir.”

Lehçelere ülke etkisi

“Hatta lehçelerimizin her biri asimilasyon politikası sonucu Arapça, Farsça ve Türkçe'nin zorunlu etkisi altında kaldıkları için birbirlerinden daha da uzaklaşmışlardır. Ulusun ve ekonomik pazarın tümü tek bir siyasal otoritenin egemenliği altında bütünleşmediğinden ve her parçadaki siyasal otorite, dilimizi yasaklayan yabancı otorite olduğundan, her yöre, aşiret ya da köy kendi dar çerçevesinde kalmış, birbirlerinin lehçe ve ağızlarına aşina olamamış, birbirlerini duyamamışlardır. Bunun sonucunda, dil, edebiyat vs. çalışmalarıyla ilgilenen aydınları saymazsak, sıradan insanlarımız birbirlerinin lehçe ve ağızlarını anlayabilme olanağına kavuşamamışlardır.”

5.Kürtçe Yayın Talebinin Amacı: Hukuki Tescil

Herkesin kendi anadilinde eğitim yapması, başlangıç itibariyle hoş bir düşünce gibi görünebilir. Fakat bunun nasıl gerçekleştirileceği sorusu, kolay cevaplanacak bir soru değildir. Bu konuda Batı ülkelerinin vardıkları, müspet bir sonuç da yoktur. Üstelik Siyasi Kürtçülerin, dil ve gramer problemleri konusundaki arayışları sonuçlanmamışken, ‘olur veya olmaz’ diye oltaya takılmanın anlamı yoktur.
Öncelikle aralarındaki yazışmaları kendi dillerinde yapmalıdırlar
Kürtçe eğitim talebinde bulunan Siyasi Kürtçüler, taleplerinde ciddi değildirler. Bu talepte bulunanlar, öncelikle kendi aralarındaki bütün yazışmaları ve konuşmaları, kendi dillerinde yapmalıdırlar.
Dahası Kürtçe gazete dergi yayınlamak serbest olduğu halde, Kürtçe dergilerin okunmadığı bizzat Kürtçüler tarafından itiraf edilmiştir. 1998 yılında Mezopotamya Kültür Merkezi’nde Kürdistan Gazetesinin 100. yıldönümü münasebetiyle ‘Kürt Gazeteciliğinin Genel Durumu’ başlıklı bir forum düzenlenir. Forumda konuşanlardan Fehim Işık, “Kürtçe yayınlanan dergilerin okunmadığını” söyler.
Türkiye’nin, iki dilli bir ülke olduğunu tescil etmek
Durmuş Hocaoğlu yıllar önce işaret etti: Kürtçe yayın ve eğitim talebinde bulunanların asıl gayesi, “bu dille gerçek bir eğitim yapılması değil, Türkiye’nin, iki dilli bir ülke olduğunun tescil edilmesidir.” Bu durum sağlandıktan sonra ‘de facto’ (fiili) durumdan de jura (hukuki) duruma geçilecektir. Burdan çıkan iki sonuç olacaktır:
1.Türkiye Cumhuriyeti, Türk ve Kürt halklarından oluşmuş bir devlettir.
2.Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi dilleri Türkçe ve Kürtçe’dir
.

Bağımsızlık öncesi aşama olan federasyon veya otonomi talepleri, artık açık açık dillendiriliyor. PKK’nın bağımsız devlet projesinden vazgeçtiği görüşü yanlıştır. Bu konuda Abdullah Öcalan’ın İtalya’da bulunduğu sırada Tayfun Talipoğlu’na anlattıkları ilginçtir: “Zaten Türkiye fazla büyümüş. Nüfus kaldıramıyor. Yani Kürtler gitsin kendini homojen etsin demek İstanbul’un kurtulması demektir.”
Kürtler’in İstanbul’dan Güneydoğu’ya göçü ve ‘kendini homojenleştirmesi’ hedeflenen devletin sosyal zeminini oluşturacaktır. Çünkü bugünkü haliyle Güneydoğu homojen değildir, değişik halklar bölgede birlikte yaşamaktadır. Kürtçe yayın taleplerine verilecek en iyi cevap, Kürtçe’nin (Kırmançı dilinin) Güneydoğu’nun ortak dili olmadığının altını çizmektir. Kürtçe, sadece bölgedeki dillerden bir dildir. 
6.Hatime: ‘Selanik Ekolü’ işe el atmış vaziyette
Bu konuda Türkiye Cumhuriyeti de, ileri adımlar atmış ve üniversitelerde Zazaca, Soranca, Kırmançca, Süryanice, Mahalli Arapçalar ve bu dillerin lehçeleri üzerinde ciddi araştırmalar yapılmalıdır.
Bu süreçte altını çizeceğimiz birinci konu, Güneydoğu’da tek bir dil konuşulmadığını işaret etmektir. Bu konuda Prof.Dr. Ahmet Buran’ın hazırladığı ‘Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun Dil Atlası’ önemli bir kaynaktır.
Yani Avrupa’nın emrettiği gibi, eğitime ve yayına geçiverilecek tek bir dil oluşumu yoktur. Lehçe ayrımı sınırlarının ötesinde dil olarak ifade edilebilecek ana dil öbekleri ile karşı karşıyayız. Yerel bir dili veya lehçeyi seçerek, diğer unsurlara da yayın veya eğitim dili olarak dayatmak da insan haklarıyla bağdaşır bir şey değildir.
12 çeşit Alevilik’ten üstseçkin Bektaşi tasarımı bir Aleviliğe Cem Vakfı sponsorluğunda devlet eliyle geçilirken, Kürtçe Dil Birliği’nin sağlanması görevi de Türkiye Cumhuriyeti’ne yıkılmış durumda.
Buradaki temel sorunuz, bilimi esas almadan yola çıkmış bulunmamız. Ne yazık ki, sahipsiz Türkiye Cumhuriyeti, bir ‘devlet aklı’yla yönetilmiyor. Günübirlik arayışlar içinde serseri mayın gibi dolanıyoruz.
Leyla Zana’nın buyurduğu “Silah Kürdün sigortasıdır” gerçeği karşısında, Kürtçe Dil Birliği’nin sağlanması görevini de üzerimize almış vaziyetteyiz. Zaten ‘Kürt Edebiyatı Antolojisi’ni TC’nin ilk Kültür Bakanı Talat Halman yayınladı. Kürtçe ilk müzikali de Haldun Dormen sahneye koydu. ‘Selanik Ekolü’ işe el atmış vaziyette.
Bir gizli el, açık açık yeni bir devlet inşa ediyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder