24 Temmuz 2013 Çarşamba

Yeniden 'Biz ve Onlar' yalanı

1.‘Biz’ kim ‘Onlar’ kim?
Bugün batıcı cephenin karargahı ne CHP ne de ordu… Batıcı cephenin karargahı artık TÜSİAD’tır. Yakın zamana kadar Ak Parti iktidarının yanında olan TÜSİAD şimdi karşısında. Taksim Gezi Parkı eylemleri TÜSİAD koordinatörlüğünde yürütülüyor. Eylemler, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na odaklanmış vaziyette.
Tabii TÜSİAD deyince gariban sütçü Muharrem Yılmaz’ı değil, asıl babaları hatırlamak gerekir: Koç, Sabancı, Eczacıbaşı…
Bu sıralamayı görünce Türk Siyaseti’nin ‘Biz ve Onlar’ denkleminin nasıl bir yalan üzerine oturduğunu görürüz. Tarihe dikkatle bakınca önce biz’den olanların zamanla nasıl onlar’a dönüştüğünü görürüz.
2.Geçmişe bakalım, geleceği görelim
Pratikten hareket edelim. Atatürk döneminde Ankara’nın orta boy bir bakkalı olan Koç, devlet eliyle işbirlikçi İstanbul sermayesine karşı biz’den bir işadamı haline getirildi.
Aynı şekilde Eczacıbaşı, ecnebi liman burjuvazisine karşı yerlici bir sermaye olarak de let tarafından desteklendi.
DP ve AP iktidarları, Koç ve Eczacıbaşı’na karşı Sabancı’yı, Boyner’i destekledi.
Özal, Sabancı desteği yanında kendi dar sermaye grubunu yarattı.
Eczacıbaşı’na karşı Özal’ın has adamı Halis Toprak’tı.
Korkut Özal’ın ortağı Hüseyin Bayraktar ve Kentbank’ın sahibi Mustafa Süzer diğer adamlarıydı.
28 Şubat 1997 süreciyle görüldü ki, ‘bizim sermayemiz’ diye milletin imkanlarını hizmetine sunduğumuz sermaye grupları onlar’ın safında yer aldı. 1997’de Refah Partisi, 2002’de MHP tasfiye edilirken bu sermaye grupları onlar’ın finansörlüğünü yaptılar.
Geçen sene Aydın Doğan, Cem Boyner ve Hüsamettin Özkan eşleriyle birlikte hacca gittiler.
Aslında bu üç ünlü isim de muhafazakar aile yapılarına ve sağ iktidarların sermaye tercihine dayanıyor.
Geçen haftalarda sıkça andığımız Hüsamettin Özkan’ın Cuma namazı arkadaşı Aydın Doğan da muhafazakar kökenli…
Aydın Doğan ile Namık Kemal Zeybek bacanak.
Eşlerinin teyzesiyle ANAP’ın Adalet Bakanı Oltan Sungurlu evli. Aydın Doğan’ın eşi Sema Doğan’ın dayısı Halit Zarbun daha önce DP milletvekili.
Doğan’ın damatlarından biri Sabancı diğeri TOBB eski başkanı Ersin Faralyalı’nın oğlu.
Namık Kemal Zeybek’in kızı Şule Zeybek’in eski kocası Yiğit Bulut şimdi Başbakanlık Başdanışmanı. Kendisi basında sıkça “jöleli” diye anılmaktadır.
Dahası bugünün sosyal demokrat medyasının patronu Aydın Doğan eski bir MTTB’li. Hikayesini okumak isteyen Nevzat Kösoğlu’nun ‘Hatıralar Yahut Bir Vatan Kurtarma Hikayesi’ ve Ahmet Güner Elgin’in ‘Marmara Kitabeleri’ kitabına bakabilir.
3.Muhafazakar bir şehir ve ev telakkimiz var mı?
Lafı şuraya getirmek istiyorum… Sağın başarısızlıklarının temelinde bazı yanlış tercihler yatıyor. O tercihler sağı belirli sonuçlara mahkum ediyor.
Önce muhafazakarsanız aileyi merkez alan muhafazakar bir şehir ve ev telakkiniz olması gerekir. Muhafazakar bir şehir telakkisinde dede ve ninenin ailenin bir parçası olduğu bir ev vardır. Evin bahçesi olur. Bahçesinde köpeği vardır. Arabalar kapalı garajdadır. Muhafazakar ev, kütüphaneli bir evdir. Evde hobileri olan, koleksiyon yapan insanlar yaşar.
Evin bahçesinde belirli günler ve akşamlar aile yemeği yenir, büyük mangal partileri düzenlenir… Aile birlikte olmaktan güç alır. Genç bireyler büyüklerinin birikiminden faydalanır. Gençlerden özgüvenlerini göstermeleri beklenir.
Gençlerin liberal, hatta bazen sosyalist eğilimler taşıması bile aile içinde hoşgörü ile karşılanır. Bunun bir gençlik hastalığı olduğu vurgulanıp, “biz de eskiden liberaldik” filan gibi espriler yapılır.
Yani muhafazakarlık çekirdek aile değil, büyük aile odaklıdır… Toplu konutlara insanları sıkıştırıp, cadde isimlerini Ahmet Yesevi, Mevlana veya Mehmet Akif yapınca şehrimiz muhafazakar olmaz!
Kentsel dönüşüm bizim, gelecek kurgumuzun olmamasının bir sonucu, 30 yıl önce yaptığımız evleri bugün yıkıyor, yerine 10’ar katlı bloklar dikiyoruz. 30 yıl sonra bunları da yıkıp denize dolduracağımız kesin. Yıkarak yapıyor, yaparak yıkıyoruz. Onlarca yıl dinlediğimiz Turgut Cansever’in söylediği ne varsa tersini uyguluyoruz. Hani Türk Evi? Hani Osmanlı Mahallesi?
Biz tarihe bolca Turgut Cansever konuşup, onun dediklerini dinlemeyen bir kuşak olarak geçeceğiz her halde.
4.Bu gidişle bugünkü sermaye de yabancılaşacak!
Bugün Ak Parti’nin kendi sermayesi olarak kolladığı burjuvaziyi de yukarıda sıraladığımız yabancılaşma sarmalı bekliyor. Önce uluslararası ilişkilere ve uluslararası ticari ortaklıklara girecekler.
Sonra ‘yobaz’ olmadıklarını ispata kalkışacaklar, kendilerini ‘biz yerliler’den ayıracaklar. Sıkça Mevlana’yı anacaklar.
Tıpkı daha önceki sermaye gruplarının yaptığı gibi çocukları ve torunları karşımıza geçecek, bizim değerlerimizle savaşacak.
Şaşırmıyoruz
Çünkü Türk Sağı’nın bir modernleşme projesi yok. Sağın modernleşme projesi olmadığı için ‘değişerek devam edemiyoruz’, köyün, kasabanın, gettonun, cemaatin veya iktidar sarmalının dışına çıkan yabancılaşıyor.
Meşruiyetin yolu hala batıcı olmaktan geçiyor.
Yüzde 70 sağ seçmene rağmen okumuşların hiçbir örgütünde, baroda, odada sağ söz sahibi değil. Sineması, müziği, tiyatrosu, dahası edebiyatı olmayan bir yoklar toplumu ne yapabilir? Hayat dışı olanlar, hayatı dönüştüremiyor.
Eskinin Anadolu Sermayesi, işler büyüyünce Tekelci Sermaye oluyor
Tekelci Sermaye; reklam ajanslarıyla medyayı ve sanatı yönlendiriyor. Medya ve sanat çevresi batıcılığın tetikçisi…
5.Hatime: Kadere inanan bir toplumda umut vardır!
Günübirlik heyecanlarla değil, bin yılların birikimine göre kararlar almalıyız. Bin düşünüp bir konuşmamız gerekiyor. Olumsuzlukların varlığı bizi umutsuzluğa düşürmemeli… Türkiye bir büyük ülke… Yerli aydın inisiyatifleri oluşturdukça, hiçbir olumsuzluk Türk Milleti’nin geleceğini karartamaz…
Bu sorunları biz çözeceğiz, bu yabancılaşma sarmalını biz kıracağız.
Bütün olumsuz verilere rağmen yine Doğan Kuban’ı hatırlıyoruz: “Kadere inanan ve sabırlı bir toplumun insanları için, giderek daha iyi olma olanakları vardır.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder