1.Boğaz’da aşiret olur mu?
Boğaz’bildiğimiz Boğaziçi… Aşiret’in Boğaziçi’nde elbette işi yok.
Benim ‘Boğaz’daki Aşiret’ adlandırmamda aslında gizli bir ünlem var.
Boğaz’daki üstseçkin yabancılaşmayı anlatmak için bu tanımlamayı yapmıştım.
Ayhan Bıçak’ın ‘Tarih Metafizikleri’nde söylediği üzre feodal yapılarda insan varlığını hukuk’un şemsiyesi altında değil, güc’ün şemsiyesi altında yaşamak zorundadır.
Aşiret; reisler, aşiret üyeleri ve kölelerden oluşmuştur. Ailedeki gizli kölelik, nüfusun ve gereksinimlerin artması dış ilişkiler, savaşlar ve değiş tokuşun artmasıyla gelişmiştir.
Kişi varlığını hukukla sağlayamayınca feodal bağlarla sağlamaya koyulur. Aşiret yapılarını yaşatan ve geliştiren, bu yerel çözümsüzlüktür.
Yaşanılan coğrafya, hukukun işlemediği bir bölgeye dönüştüğü zaman insan insanın kurdu olur. İşte aşiret yapıları bunun yaşandığı toplumlardır.
‘Boğaz’daki Aşiret’ kayırmacı, kandaş çıkarcılığını üstseçkin bir yapıya taşıyan bir gizli klan’dır.
2.’Kalpazan’ ne demek?
Türkçe’nin kelime hazinesi çok geniş… Ama her dönem kendince tasarruflarda bulunarak Türkçe’nin imkanlarını kısıtlıyor ya da genişletiyor. Şimdilerde ‘kalpazan’ kelimesi pek kullanılmıyor. Ama bu kelimenin zihnimdeki karşılığını ne ‘sahtekar’ ne de ‘hırsız’ kelimeleri karşılıyor.
‘Kalpazanlık’, sahte para basan ‘sahtekar’lar için kullanılır.
Gazeteci Fuat Uğur, ‘Beyazın da beyazı var’ başlıklı yazısında Beyaz Türk prototipi Boğaz’daki Aşiret’in başarısını, kendisine benzeyen 2. ve 3. el türevlerini oluşturmak şeklinde özetler.
Bu türev yetiştirme ‘kalpazanlık’tan başka bir şey değildir.
Araştırmacı-yazar Halid Özkol, “Neden Sol muhalefet yok?” sorusunun bir tasarım sonucu cevaplanamadığını söyler.
Özkol, Sol’a 1920’lerden beri sistemli olarak ‘Aşiret Mantığı’nın sokulduğunu söyler.
Halid Özkol’a göre ‘Avrupa Aristokrasisi’ne dayanan Boğaz’daki Aşiret, egemenliğini sürdürmek için emekçi kökenli entelijansiyayı ‘ajan-polis’ yaftası yapıştırıp tasfiye eder.
3.Sol’un kalpazanı Boğaz’daki Aşiret
1950 yılına gelindiğinde, Sol hareket içinde, Dr. Şefik Hüsnü’nün başını çektiği ekiple, Esat Adil Müstecaplıoğlu’nun başını çektiği ekibin, çatışması su yüzüne çıkmıştır.
Esat Adil, özellikle Dr. Şefik Hüsnü’yü kastederek, “Fakat her şeyi sabote etmek, her olumlu hareketi baltalamak ve her eylemi kıskanmaktan başka ellerinden bir şey gelmeyen ‘Mührü Süleymancılar’, derhal faaliyete koyularak, sosyalist maskesi altında sergiledikleri kalpazanca hareketleri, kanun dışına çıkarıp, asıl samimi sosyalist hareket üzerine de, polisin kötü sanını çekmeyi ve hareketi apaçık satmayı başardılar.”
Esat Adil bu sözleriyle, sadece legaliteyi tıkayan TKP yöntemlerini değil, ‘Mührü Süleymancılar’ diyerek, Şefik Hüsnü’nün dönmeliğini, Sabatay Sevi muhipliğini de gündeme getirecektir.
(İsrail’in bayrağını hatırlayalım. Bayraktaki işaret ‘Mührü Süleyman’ yani Hazreti Süleyman’ın mührüdür. Yahudiler’in Ağlama Duvarı, Süleyman Mabedi’ndedir.)
İki grup arasında mücadelenin kızıştığı, (1946-1950) arasında, Dr. Şefik Hüsnü de bir taraf haline gelir. Esat Adil takımına karşı mücadeleyi, Boğaz’daki Aşiret’ten iki isim Zeki Baştımar ve Abidin Dino yürütür.
Çatışma, Şefik Hüsnücü ekibin elindeki ‘Nuh’un Gemisi’ dergisiyle, Esat Adil’in yönetimindeki ‘Gerçek’ gazetesi arasında yürütülür. Esat Adil, Abidin Dino’yu hedef alır ve Boğaz’daki Aşiret’in şahdamarına basar. “İngiliz sermayedarlığının ajanlarından bir Paşazade.” Tabii bu durum, aşiretin diğer üyesi Baştımar’ı da yaralar.
7 Nisan 1959 tarihinde TKP Genel Sekreteri Şefik Hüsnü ölür. Türkiye’den Zeki Baştımar’la birlikte bir grup komünist yurtdışına çıkıp, Sovyetler Birliği’ne gider. Zeki Baştımar, TKP’yi yurtdışında örgütlemeye çalışır. 1958’de, Doğu Almanya’dan yayın yapan, Bizim Radyo’yu kurar. Yurtdışı faaliyetleri ülke içine tesir edemeyince, Zeki Baştımar’ın TKP Genel Sekreterlik dönemi çok sönük geçer.
Ama yine de Boğaz’daki Aşiret mensuplarından Mehmet Ali Aybar’ın genel başkan ve Nihat Sargın’ın genel sekreter olarak Türkiye İşçi Partisi kurmayları arasında yer alması, Zeki Baştımar’a bazı faaliyet alanları açmıştır.
Şefik Hüsnü tezgahı Lenin’e, Mustafa Suphi arayışı Sultan Galiyev’e çıkar.
Boğaz’daki Aşiret’in elebaşları şu isimlerdir: Nazım Hikmet, Zeki Baştımar, Mehmet Ali Aybar, Sabahattin Ali, Abidin Dino, Oktay Rifat, Memet Fuat…
4.Türkiye tarihi, adeta kendi ailelerinin tarihidir
Boğaz’daki Aşiret’in komşu şebekelerinden birine mensup olana Murat Belge, Osmanlı döneminin son döneminde formasyon edinmiş olan kuşağın, Türkiye Tarihi’ni, adeta kendi ailelerinin tarihi saydığını söyler.
Bunlara göre Abdülhamit filancanın dedesini sürgüne gönderdiği için kötüdür. Atatürk, babasını Çankaya’ya çağırdığı için iyidir. Bu insanlar büyük bir doğallıkla, Türkiye’nin olduğu kadar, Türkiye Tarihi’nin de sahibi sayarlar kendilerini.
Murat Belge’nin “Türkiye’de bir sol yok!” iddiasına araştırmacı Hasan Dere, “Türkiye’de sol yok değil, hiç olmadı!” diyerek cevaplıyor.
Bu suçun müsebbibi olarak Hasan Dere’nin tespitleri de Boğaz’daki Aşiret’i işaret ediyor: “Sol kimlerden oluşuyordu. Hep paşa çocukları, torunları yeğenleri, akrabaları yahut subay kökenli değil miydiler? Araştırın bakalım kimmiş Şefik Hüsnü, Nazım Hikmet, Aziz Nesin, İlhan Selçuk, Doğu Perinçek, Murat Belge, Hasan Cemal?”
Paşazadeler aşırı solcu olur
Aile tarihi araştırmaları, sevimli bilgilerle doludur… Üstseçkin toplum kesimlerinin, kendi yapılarını yorumlaması, yarına önemli katkılar bırakmaktadır. Çetin Altan, “Devlete kapılanmayı seçmiş memur takımı” diye bir tanım kullanır. Memur çocuğu Hakkı Devrim, Çetin Altan’ı eleştirir: “Tabii Çetin Altan bizim psikolojimizi anlayamaz, çünkü o paşazadedir. Onun için paşazadeler aşırı solcu olur, bizimkiler orta yerde kalır” der.
Türkiye’ye yön veren 300 aile ya akrabadır ya sınıf arkadaşı
Türkiye’yi seçimle gelen iktidarların yönettiğini zannetmek bir hüsnüzandan ibarettir.
Üstseçkin yapılar hakkında kendisi de bir paşazade olan Çetin Altan’ın verdiği bilgiler önemlidir. Şöyle diyor Altan: “Türkiye’nin tüm üst düzey kaptan köşkü kadrosu, 12 milyon ailede 250-300 aile… Bu 300 aile, ya birbiriyle sınıf arkadaşıdır, ya akrabadır, ya meslektaştır, ya aynı çevre dostudur, ya tanıştır.”
5.Hatime: Genetik değil ama genetik kültür
Boğaz’daki Aşiret’in kozmopolitleri; Türk, İslam ve Osmanlı’dan nefret eder.
Türk; kaosa izin vermeyen toplumsal düzeni ve onun evrensel Cihan Hakimiyeti ideali demektir.
İslam; tevhid’tir. Dünya ve ahiret saadeti,sadece İslam ile mümkündür.
Osmanlı; Cihan Hakimiyeti’nin son Müslüman süper gücü demektir. Geleceği inşa edecek her toplumsal zemin Osmanlı Birikimi’nden istifade etmek zorundadır.
Denklemin bir ayağını yok eden geleceği inşa edemez.
Bu 300 ailenin x ilişkileri, bizi ister istemez soy ağacına götürür.
Mehmet Kaplan, Tevfik Fikret’le ilgili bir makalesinde oğul Haluk Fikret’in hrıstiyan olmasını, Tevfik Fikret’in ihtida etmiş bir ailenin çocuğu olmasına bağlar.
Kaplan’a göre Haluk’un hrıstiyan olması bir irtidat değil, asla dönüştür.
Kaplan’ın psikolojiye başvurarak yaptığı açıklamaya göre torunun, ailenin eski dinine dönüşü, genetik’le ilgili olmasa da, genetik-kültür’le yakından ilgilidir.
Sol’un kaderi böyledir. Bu kadar paşazade, mezhepçi ve etnikçi yapı içerisinden gerçek Sol’u bulup çıkarmak hakikaten zor bir iştir.
Şefik Hüsnü tezgahı Boğaz’daki Aşiret solcularının üzerinden bugün de tıkır tıkır işliyor.
Boğaz’daki Aşiret’in 2. el 3. el türevleri yeniden cephede.
Boğaz’daki Aşiret’in 2.el türevleri Aziz Nesin’in oğlu Ahmet Nesin ile Yılmaz Güney’in karısı, Kürt Enstitüsü Başkanı Kendal Nezan’ın birlikteliği Fatoş Güney HDP saflarında.
3. el türev oyuncu Kadir İnanır da aynı çizgide rol kesiyor.
‘A.Cerrahoğlu’ müstearıyla yazan sahici marksist Kerim Sadi, ‘Hazreti Muhammed ve İslamiyet’ adlı bir kitap yazar. Kerim Sadi ve Hikmet Kıvılcımlı, Sosyalizm’le İslam’ın ortak yönleri olduğuna inanırlar.
Boğaz’daki Aşiret’in ‘Mührü Süleymancılar’ı yüzünden Sol artık Tevhid karşısında Şirk’in mayın eşeği durumuna düşürülmüştür.
Tekrar araştırmacı Hasan Dere’yi hatırlıyoruz: “Türkiye’de sol yok değil, hiç olmadı!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder