12 Ağustos 2014 Salı

Seçimin asıl kazananları Erbakan ve Öcalan

1.Niçin Erbakan ve Öcalan kazandı?
Türkiye’nin zor seçiminin iki kazananı var…
İlk etapta kazananları Erdoğan ve Demirtaş olarak söylemek işin kolay tarafı.
Seçimin asıl kazananları ise Erbakan ve Öcalan.
Bu iki lider siyasi çizgilerini bir cemaati inşa eder gibi inşa etmişler. Siyasetteki bugünkü başarı aslında onlarca yıl geriye uzanan bir tercihin sonucu.
Siyaset cemaatleşiyor
Evet siyaset cemaatleşiyor… Bununla kast ettiğimiz cemaatlerin siyasette giderek etkinlik kazanması değil. Cemaatlerin siyasette etkinlik kazanması, durumun sadece bir yüzü.
Yaşadığımız süreçte iki cemaatin evrimi dikkate değer.
Fethullah Hoca Hareketi’nin devlet içinde kadrolaşarak operasyonel bir güç haline geldi. Menzil Hareketi ise heterojen bir muhip yönelişinden homojen bir yapı oluşturmayı başardı.
Nakşi ve Alevi yapıların siyasetteki genel nüfuzunu zaten biliyoruz.
Ama asıl söylemek istediğimiz siyasi hareketlerin de giderek bir cemaat yapısına bürünmesi.
Siyasetimiz küreselleşmenin getirmesi gereken bireyselleşmenin tam zıttı bir cemaatleşmeyle karşı karşıya.
Burada aktif olarak öne çıkan iki hareketin örgütlenme modeli ise ‘cemaatvari’ bir siyasi yapı.
2.Öcalan’ın ‘HDP Projesi’ tam bir başarı öyküsü
Öcalan ismi, Barış Süreci’nin piyasa tarafından satın alınmasından sonra artık meşruiyet kazanmıştır.
Abdullah Öcalan BDP döneminde inşa ettiği Siyasi Kürtçülük’ü HDP ile yeni bir sürece yöneltiyor.
Siyasi Kürtçülük; kendi tabirleriyle ‘Türkiyelilik’ kimliğiyle bütün ezilenlere ve bütün etnik ve dini yapılara el uzatıyor.
Cumhurbaşkanlığı kampanyası sırasında Demirtaş’ın seslendirdiği ‘Türkiyelilik’ kimliğinin hedef kitlesinden cevap aldığı görülmüştür.
Demirtaş’ın Yüzde 10’a yaklaşan oy oranı Yerel Seçim oy oranının tam iki katı. Yüzde 100’ü bulan bir artış oranıyla karşı karşıyayız.
3.Erdoğan’ın başarısının sırrı: Erbakan alt yapısına dayanmak
Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı seçimini kazanması sürpriz değil.
Erdoğan kazandığı sürece yorumcular onun başarısına türlü gerekçeler bulacaktır.
Ben Erdoğan başarısının asıl nedeninin Erbakan’ın 1960’lardan bugüne inşa ettiği siyasi cemaat anlayışında yattığına inanıyorum. Erbakan bilinen anlamda sadece bir siyasi parti lideri gibi yönetmedi siyasi çizgisini.
Günlük gazetesinden televizyon kanalına, ticari işletmelerinden onlarca vakıf ve derneğe örgüleşen bu yapı giderek dini değil siyasi bir cemaate dönüştü.
Bu yapının kendini tanımlarken ‘Müslümanlar’ sıfatını bazen tehlikeli bir şekilde sınırlaması zihniyetin kritik eşiği. Geçmişte karşısında yer alanları ‘Patates Dini’ mensubu olmakla suçlaması bir kesin inançlılığın sonucuydu.
Erdoğan da bu yapıyı aynen devam ettiriyor.
CHP ve MHP’nin muhalefetinin ortak paydası ‘millilik-ulusalcılık’… Buna rağmen çatı adayı İslami bir eğilimi çağrıştıracak şekilde İhsanoğlu olarak belirlendi. Erdoğan bu durumu, muhalefetin kendi pazarına girme teşebbüsü olarak yorumlandı. Tepkisi sert oldu.
Erdoğan, geleneksel ‘biz ve onlar’ denklemini devreye soktu.
Türk Siyaseti’nin bitmez ‘masonluk’ demagojisi bu seçimde de el altından İhsanoğlu’na karşı yöneltildi. İhsanoğlu bu yöntemle kısa yoldan bertaraf edildi.
4.CHP’nin kaybı
Muhalefetin CHP kanadındaki ulusalcılar İhsanoğlu’na İslami bir aday olduğu gerekçesiyle oy ermedi. Ulusalcılar sandıkta oy vereceğine denizde boy vermeyi tercih etti. Tatil beldeleri her zaman olduğu gibi sosyal demokrat kaynıyordu.
CHP’nin ikinci kaybı ise Avrupacı-Çevreci Sol’un bir kısmının HDP’nin söylemine cevap vermesi oldu.
Alevi Dernekleriİhsanoğlu’nu desteklediğini açıkladı. CHP; ulusalcı ve Avrupacılar’ı yönlendirmede başarısız oldu ama Alevi kitleyi en az fire ile İhsanoğlu’na yönlendirmek başarıydı.
5.MHP’nin kaybı
Ak Parti’nin ‘Müslümanlar’ tanımlamasının Ortadoğu’daki rüzgarlarla artık Sünnilik olarak şekillendiği görülüyor. Erdoğan, “Ey Kılıçdaroğlu sen Alevisin ben Sünniyim. Demirtaş sen de Zazasın” çıkışıyla Sünnilik’i bayraklaştırıyor.
Ak Parti ve MHP ortak paydası Sünni tabana yönelik siyaset yapmalarıdır. Sünnilik’in seçim temel stratejilerinden biri olduğu böyle bir süreçten MHP seçmeninin etkilenmemesi düşünülemezdi. MHP seçmenini bir kısmı Sünnilik saikiyle Erdoğan’a yöneldi.
Erdoğan’ın Demirtaş’a yönelik, “Sen Zazasın” ithamının Zaza etnisitesinden aldığı cevap ise olumsuz.
Erdoğan’ın Zazalar’ın Kürt-Kırmaççılar’dan farkını belirtme çabası sonuçsuz kaldı. Demirtaş’ın Zaza olması, Zazalar’da bir ayrışmaya yol açmadı. Zaten Şeyh Sait’ten Yılmaz Güney’e Kemal Burkay’a kadar bir çok Kürt ünlüsü aslında Zaza’dır. 
6.Hatime: Erdoğan Zaloğlu Rüstem mi?
Erdoğan’ın yükselişini hem toplumsal değişme hem de komplo teorileri çevresinde değerlendirmek zorundayız. Çünkü Erdoğan’ın yükselişi olağan bir yükseliş değil.
Hapis cezasından ‘One minite’e uzanan bir yükseliş söz konusu. Bu yükseliş hala devam ediyor ve bugün cumhurbaşkanlığına uzandı.
Burada iki ihtimal var.
Ya Erdoğan vatandaşlarımızın bir kısmının zannettiği gibi gerçekten bir kurtarıcı, İran mitolojisindeki Zaloğlu Rüstem’in karşılığı.
Ya da ABD ve Çin dahil, dünyayı yönlendiren Küresel Güç’ler Türkiye’yi yönlendirmekten aciz.
Bence Erdoğan ne kurtarıcı ne de Küresel Güç’ler Türkiye’yi yönlendirmekten aciz.
Erdoğan ne yapıp edip İsrail ve ABD’ye ‘posta koyma’ tavırlarından vazgeçmeli. Borsanın olduğu bir dünyada Zaloğlu Rüstem’e hayat hakkı yoktur.
Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olması, hem kendisini hem de muhalefeti rahatlatmıştır. Erdoğan’ın aday olduğu bir zeminde siyaset yapmanın imkansızlığı giderek kayboluyor. Siyaset belki de şimdi normalleşecek.
Türkiye’nin elbette istikrara ihtiyacı var. Ama en az istikrar kadar normalleşmeye de ihtiyacımız var. Seçmen sadece seçmen değil, aynı zamanda bir banka mudisi ve tüketici.
Bu kadar gerilimi dünyanın hiçbir ülkesinde görmek mümkün değil.
Toplumsal değişimle komplo teorileri’ni birbirine karıştırmadan yerinde kullanabilirsek hayatımızı trajik olmaktan çıkarabiliriz.
Trajik olmak, Batılı bir tercihtir. İslam Sanatı bize epik bir anlatım tarzı tavsiye eder.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder