1.Akif’in misyonu
Kader bazı insanlara önemli misyonlar yükler… Mehmet Akif Ersoy da bu insanlardan biridir. Mehmet Akif, ‘İstiklal Marşı Şairi’ olarak devlet-millet kaynaşmasının anahtar kişiliklerinden biridir. Böyle bir kişiliğe Kur’an-ı Kerim meali görevi verilmesi ayrıca önemlidir.
İnançlı bir şair olan Akif yaşadığı dönemde kamuoyunun hafızasında meal yazabilecek en iyi kişilerden biri olarak yer etmiştir. TBMM görüşmelerinde bu durum açıkça görülmüştür. Böyle bir kanaat oluşumunda dindar kişiliği yanında Akif’in yazı ve şiirlerinde ayetlere atıflarda bulunması, daha önce AbdülazizÇavuş’tan meal çevirileri yapması da etkili olmuştur.
2.Türkçe meal talebi
Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Meali’nin ve tefsirinin yapılması, Meşrutiyet’ten sonra ülkemiz kamuoyunda konuşulmaya başlanmıştır.
Cumhuriyet’in ilanından hemen sonra iki Kur’an tercümesi yapılmıştır… Fakat bu teşebbüsler, Diyanet İşleri Başkanlığı ve TBMM üyeleri tarafından olumsuz karşılanmıştır.
1925 yılının Şubat ayında TBMM’de İslam’ın temel kaynaklarının Türkçe’ye kazandırılması konusu gündeme gelmiştir. Eskişehir mebusu Abdullah Azmi Efendi’nin öncülüğünde 50 mebus önerge verir… Önerge kabul edilir. Önergenin kabul edilmesinden sonra ‘Kuran-ı Kerim Türkçe Tercüme ve Tefsiri’ için Diyanet İşleri’ne ödenek ayrılır…
Bir ilki başarmak…
Kur’an Tercümesi gündeme gelir gelmez bu işi başaracak kişinin Mehmet Akif olduğu konusunda kamuoyunun ittifakı oluşur.
Dönemin Diyanet İşleri Başkanı Rifat Börekçi ve Yardımcısı Ahmet Hamdi Akseki’nin ısrarlarıyla Mehmet Akif’e TBMM tarafından Kur'an Meali yazma görevi verilir.
Akif başlangıçta Kur’an’ın başka bir dile çevrilmesinin imkansız olduğu kanaatindedir. Akif’e göre çeviride ‘muradı ilahiyi’ yakalamak çok zor bir iştir. Çevirinin zorluğu konusundaki kaygıları, Akif’in tercüme görevini üzerine almasını zorlaştırmıştır. Uzun ikna çalışmalarından sonra Elmalılı Hamdi Yazır’ın ‘tercüme değil, meal’ yaklaşımıyla Akif projeyi kabul etmiştir.
Yapılan anlaşma gereğince Elmalılı Hamdi Yazır tefsir yazacak, tefsir Akif’in hazırlayacağı Meal’le birlikte basılacaktır.
Mehmed Akif, Sakarya Zaferi’nden sonra kışları Mısır’da yaşamaya başlar… Daha sonra sürekli olarak Mısır’da yaşamaya karar verir. 1926’dan başlayarak Camiü’l-Mısriyye’de Türk Dili ve Edebiyatı müderrisliği yapar.
Akif, 1926 yılında hazırlamaya başladığı Meal’i, 3 yılda taslak aşamasına getirir. Bundan sonra 4 yıl temize çekip düzeltmeler yaparak eseri 7 yılda tamamlamıştır.
Meal’in ilk örneklerinin yapıldığı sureler Akif tarafından Elmalılı HamdiYazır’a gönderilir. Yazır bu ilk örneklere bazı uyarılarda bulunur. Akif bilahare bu yaklaşıma göre çalışmalarını sürdürür.
Eşref EdipMısır’a gidip Akif’le görüştüğünde Meal’e hayran kalır… Edip hayran kaldığı Meal’i alıp Türkiye’ye getirmek ister. Ancak Akif eserin ‘tamam olmadığını’ söyleyerek bu isteği geri çevirir.
Dostlarının gözünde mükemmel bir eser olan Meal, Akif nazarında henüz son şeklini almamıştır. Yozgatlı İhsan Efendi, İsmail Hakkı Şengüler’e yazdığı bir mektupta Akif’in meal konusunda ne kadar titiz davrandığını anlatır:“Akif Kuran tercümesinde son derece titiz davranıyordu. Birkaç ayetin tercümesini yapıp son şeklini verdikten sonra alır bana getirirdi. Son şekli birlikte gözden geçirirdik. Bazen ufak tefek değişiklikler yapmış olurduk. Tercüme edilen Allah’ın kelâmı olduğu için kendisini büyük bir sorumluluk altında hissederdi. Birlikte gözden geçirdiğimiz kısımlar üzerinde vicdan rahatlığına ulaştığı anlaşılırdı.
Ben, son şeklini verdiğimiz kısımların artık bittiğini kabul ederdim. Ancak bir müddet sonra bir de bakardım ki falan satırdaki filân kelimeyi atıp yerine başka bir kelime koymuş. Ve bu yeni kelime sayesinde ayetin Türkçe anlamına yepyeni bir mükemmellik kazandırılmış.
Kuran’ı baştan sona bu surette tercüme edip bitirdi. Ve peyderpey birlikte gözden geçirmiş olduk.”
Ben, son şeklini verdiğimiz kısımların artık bittiğini kabul ederdim. Ancak bir müddet sonra bir de bakardım ki falan satırdaki filân kelimeyi atıp yerine başka bir kelime koymuş. Ve bu yeni kelime sayesinde ayetin Türkçe anlamına yepyeni bir mükemmellik kazandırılmış.
Kuran’ı baştan sona bu surette tercüme edip bitirdi. Ve peyderpey birlikte gözden geçirmiş olduk.”
Meal üzerindeki düzeltmeler yıllarca sürer… Akif’in düzeltmeler için kullandığı ifade, ‘tebyiz etme’, beyaza çekme’dir. Bu ifade, onun hassasiyetinin bir göstergesidir.
Akif’in, beyaza çekmeleri, Türkiye’ye dönüşüne kadar aralıksız sürer. Meal bittiği halde, sonradan yapılan bir değişiklik bütün eseri etkilemektedir. Akif bu iş için ‘ya alim-i küll ya da cahil-i cesur olmak gerektiğini’ kendisinin ikisi de olmadığını söyler.
Akif ne yaptığının farkındadır.
4.Türkçe ibadet x Özgün ibadet sorunu ve Akif
Türkçe ibadet tartışmalarıyla gelen tereddüt
Akif’in, Meal’i, ‘Türkçe İbadet’ tartışmalarından dolayı yavaş hazırladığı iddia edilir. Akif ‘Türkçe İbadet’ tartışmaları daha başlamadan 1928’lerde Meal’i teslim etme konusunda tereddütler yaşamıştır. ‘Türkçe İbadet’ denemeleri ise 1932’de başlamıştır.
‘Türkçe İbadet’ tartışmaları, Akif’in tereddütlerini elbette arttırmıştır. Akif bu Türkçe Meal’i, ‘Türkçe İbadet’te kullanılması için yapmamıştır. Meal’in bu amaçla kullanılmasından kaygılıdır: “Allahım’ın huzuruna çıkamam, Peygamberim’in yüzüne bakamam.”
Akif, ‘Türkçe İbadet’ tartışmalarına rağmen, Meal’i tamamlamaktan vazgeçmemiş, Meal’in mükemmel bir üsluba erişmesi için yıllarca çalışmıştır.
Kalbinin ısınmadığı bir Meal’in, başkası tarafından beğenilmesinden kuşkuludur: “Kur’an dinlemek âlâ. Kur’an okumak iyi, lakin Kur’an tercümesini yazma yok mu, işte o müşkil, daha doğrusu müthiş bir sa’y. Bakalım Allah tevfikını lütuf buyuracak mı?”
Meal resmi bir yazı ile istenir
Akif’in hazırladığı Meal, dönemin Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Ahmed Hamdi Akseki tarafından resmi bir yazıyla kendisinden istenir. Akif, Meal’i göndermez ve Diyanet İşleri’ne şu cevabı yazar: “Aramızdaki mukaveleye göre, Hamdi Efendi’nin yazmakta olduğu tefsir de sona erince, her ikisinin de bir arada basılmasıdır. Tefsir henüz bitmemiştir. O zamana kadar mealin üzerinde biraz daha durmak istiyorum. Mukavele mucibince bana avans olarak verilen meblağın ödenmesi icab ediyorsa onu da muayyen taksitlerle ödemeye hazırım.”
Akif, mukavele gereği aldığı 1000 lirayı geri öder… Beyoğlu Noteri, dostu, şair Mithat Cemal Kuntay vasıtasıyla resmi işlemler yapılır. Bundan sonra Akif, sözleşmeden kurtulmuş olarak, daha özgür bir şekilde Meal’le ilgilenecektir.
5.Mısır’daki Türk Diasporası’nda Meal Sorunu
Mısır, Osmanlı İmparatorluğu’nun önemli kültür merkezlerinden biridir. Mısır’da uzun asırlar boyunca yöneticilerin Türkler’den geliyor olması, burada sürekli bir Türk Diaspora’sının bulunmasını zorunlu kılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasından sonra El-Ezher Üniversitesi, Türk Diasporası’nın Mısır’daki dayanaklarından biri olmuştur. Burada okuyan öğrenciler ve öğretim üyeleri Türk Diasporası’nın devamını sağlamıştır. Mehmet Akif bu diaspora içinde özgün renklerden biri, yaptığı Meal çalışması ise bu diasporanın yaşayan efsanelerinden biri olmuştur.
6.Meal’in Türkiye’deki yankıları
Sebilürreşat’ta Akif’in Meali’nin niçin yakıldığına dair yazı dizisi 5 sayı yayınlanır.
Yine aynı dergide ayet meallerinin derlendiği ‘Kur’an’dan Ayetler’ yazısı neşredilir… Yazıyı toplayan ve notlarla açıklayan Ömer Rıza Doğrul, Akif’in damadıdır.
1944 yılında Suat Zühtü Özalp, ‘Kur’an-ı Kerim’den Ayetler’ adıyla bir yazı yayınlar. Bu konuda bir başka eser, ‘Mehmet Akif’in Kur’an-ı Kerim’i Tefsiri Mev‘ize ve Hutbeleri’ adıyla yayınlanmıştır.
Bu çalışmalarda Akif’in Meali’ne sürekli olarak atıflarda bulunulmuştur. Çalışmalar, Türkiye’de Akif’in Meali’ne olan ilgiyi göstermesi açısından çarpıcı örneklerdir.
7.Hatime: Meal’in yakılması ve genç bir şahit İhsanoğlu
Akif, Mısır’da siroz hastalığına yakalanır… Hava değişimi için 1935 yılında Lübnan’a, 1936 yılında ise Antakya’ya gider. Antakya o zaman Fransız işgali altındadır. Bu geziler Akif’e fayda vermez. 1936 yılında ağır hasta olarak Türkiye’ye döner… AkifTürkiye’ye dönerken hazırladığı Meal’i dostu Yozgatlıİhsan Efendi’ye emanet eder. Eseri bırakırken söylediği sözler vasiyet niteliğindedir: “Dönebilirsem, üzerinde yeniden çalışır, neşrederiz; dönemezsem, yakarsın.”
Yer Mısır Apartmanı
Her nefis bir gün ölümü tadacaktır…
Evet emir-i Hak vaki olur…
Akif 27 Aralık 1936 tarihinde İstanbul’da vefat eder.
Akif’in vefatından sonra Yozgatlı İhsan Efendi, emanet hükmündeki meali yakamaz. Yozgatlı İhsan Efendi, Meal’i yakamadığı gibi bir de kendi el yazısıyla ikinci bir nüshasını çıkarır… Akif’in vefatından sonra Türkiye hükümeti, tercümeyi elde edebilmek için çeşitli girişimlerde bulunur…
Yozgatlı İhsan Efendi 15 Temmuz 1961 tarihine kadar Meal’i kimseye vermez. Soranlara da “yaktım” cevabını verir. Buna rağmen konuyla ilgili hemen herkes ‘yakmamıştır’ diye düşünüyordu.
Evet Yozgatlı İhsan Efendi, Akif’in Meali’nin hem orijinal nüshasını saklamış, hem de inci gibi rik’a yazısıyla bir başka deftere yeniden yazmıştır.
Yozgatlı İhsan Efendi vefatından önce oğlu Ekmeleddin İhsanoğlu’nu yanına çağırır. Ölürse, çalışma masasının sağ üst gözünde bulunan iki tomar defteri yakmasını vasiyet eder. O zaman 18 yaşında bir genç olan Ekmeleddin İhsanoğlu, babasının vefatından sonra İbrahim Sabri Bey’e “ne yapmamız gerekir?” diye sorar. İbrahim Sabri Bey defterlerin derhal yakılmasını ister. Ona göre, eğer bu defterler yakılmazsa Türkiye’de Türkçe Kuran diye ilan edilecek, ibadetlerde okunacaktır. Bu Akif’in korktuğu bir durumdur.
Nüshaların yakılma süreci 27 Mayıs 1960 dönemidir. İhtilal sonrası ‘Türkçe İbadet’ tartışmaları yeniden gündeme gelmiştir.
Böyle bir gündemde Mustafa Sabri Efendi’nin oğlu İbrahim Sabri Bey, asabi bir tutumla Meal nüshalarının derhal yakılması gerektiğini söyler.
Akif’in Meali’nin ciltli iki nüshası, İsmail Hakkı Şengüler’in Abbasiye’deki evinin geniş balkonunda yakılır. Ekmeleddin İhsanoğlu, Osman Saraç ve Ali İhsan Okur da oradadır.
Kaderin bir cilvesi Akif’in Meali’ni yakma olayının 18 yaşındaki en genç şahidi Ekmeleddin İhsanoğlu şimdi cumhurbaşkanı adayı olarak Türkiye’nin gündeminde.
Medya, İhsanoğlu’na bu olayla ilgili sorular sormalı.
İhsanoğlu, tarihingizli kalmış sayfalarının aydınlatılmasına katkıda bulunabilir.
Böylece siyasi gündem biraz daha insanileşmeli, sevimli hale gelmeli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder