1.İhsanoğlu’nun zamanı bekleniyor mu?
Yazar Demirtaş Ceyhun 2000 yılında Cumhuriyet gazetesinde yazdığı bir makalede Ekmeleddin İhsanoğlu’nun ilerdeki görevler için hazırlandığını, zamanının beklendiğini söylemişti. İhsanoğlu, bu iddiaya 23 Temmuz 2000 tarihinde karşı çıkmıştı.
Demirtaş Ceyhun, Avrupa Parlamentosu Türk Milletvekillerinden Ozan Ceyhun’un babası. Demirtaş Ceyhun’un bakış açısıyla oğlu Ozan Ceyhun’un Avrupa Parlamentosu milletvekili seçilmesine bakınca orada da aynı ‘hazırlanan adam’ durumunu görebiliyoruz.
Adnan Menderes’ten Süleyman Demirel’e, Turgut Özal’a, Alparslan Türkeş’ten Necmettin Erbakan’a politikanın ‘uluslararası ilişki’lerin bir parçası olduğunu biliyoruz. Benzer durum şimdiki cumhurbaşkanı adayları İhsanoğlu, Erdoğan ve Demirtaş için de geçerlidir.
Demek ki, genellemeler bizi sağlıklı sonuçlara götürmüyor. Her öne çıkan ismin ardında ‘uluslararası ilişki’ aramak bizi sağlıklı sonuçlara götürmez.
‘Uluslararası ilişki’ varsa bile bu ilişkinin nereye evrildiğini bilmeden suçlama hakkımız yok.
Kuruluşundan itibaren TGRT’de çalıştım. Rahim Er’in genel müdürlük yaptığı ilk dönem, Sağ’ın görsel tarihi açısından bir laboratuar niteliğindedir.
TGRT’nin çektiği ilk film, IRCICA belgeselidir… 1990’lı yıllarda IRCICA, Ekmeleddin İhsanoğlu ile öne çıkmıştı.
Ekmeleddin İhsanoğlu ile benim tanışmam belgesel vesilesiyle değil, 1997 yılında bir aktüel çekim vesilesiyle olmuştur. O sırada yayınlanan ‘Boğaz’daki Aşiret’ kitabımın İhsanoğlu tarafından okunmuş olması beni şaşırtmıştı. ‘Boğaz’daki Aşiret’ hakkında uzun uzun konuştuğumuzu hatırlıyorum.
‘Boğaz’daki Aşiret’ kitabındaki isimlerden biri olan Nazım Hikmet’in bir şiirini Arapça’ya çevirmesini Gürsel Tekin’in basın açıklamasından öğrendim.
3.Mısır’da direnmek zor: ‘Baltacı’ların şakası yok!
Başbakan Erdoğan’la İslam Konferansı Teşkilatı Başkanı Ekmeleddin İhsanoğlu’nun arasının açılması Mısır’daki darbe sırasında gerçekleşti. Erdoğan, İhsanoğlu’nu darbeye sessiz kalmak hatta Mursi’yi eleştirmekle suçlamıştı.
Aslında İhsanoğlu’nun Mursi eleştirileri ile MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Mursi eleştirileri arasında birebir aynilikler var. Ancak Erdoğan’ın kurmaylarının sorunları kamuoyu önüne taşıma alışkanlığı İhsanoğlu’nun anlaşılmasını zorlaştırıyor.
Mısır, demokratik dönemde bile askeri bir yapılanmanın etkisindedir. Bu ülkede doğup büyüyen İhsanoğlu, askeri yapının ABD’den Suudi Arabistan’a uzanan derin ilişkilerini yakından bilen bir isimdir. Mısır’daki derin askeri yapıyı Türkiye’deki yapılarla karşılaştırma şansımız yok.
Mısır yönetiminin sorun çözme biçiminin en iyi göstergesi kalabalıklar arasına atlar ve develerle girip kılıç sallayan ‘baltacı’ figürü. ‘Baltacı’ların şakası yok! İnsan öldürmek ‘baltacı’ların rutin görevi.
Yargısız infazların, yapay mahkemelerin ölüm saçtığı bir ülkedeki zulme karşı çıkmak başka, Mısır’ın iç yapısını anlayamamak başka bir durum.
Taha Akyol’un sorularını cevaplayan İhsanoğlu’nun söylediği, Mısır yönetimiyle diyaloğu kesmeden çözüm aramak şeklinde özetlenebilecek bir yaklaşım.
Hüseyin Çelik’ten Bekir Bozdağ’a yapılan Mısır yorumlarının ‘tribün’ odaklı, Hakan Fidan ve İhsanoğlu yorumlarının ise ‘analiz’ odaklı olduğunu söyleyebiliriz.
Sonuç Hakan Fidan ve İhsanoğlu, yaklaşımının doğru olduğunu göstermektedir.
4.İhsanoğlu’nun çatışmasızlık yöntemi
İhsanoğlu’nun olaylara yaklaşımında bir bilim adamı tavrını görmek mümkün. Onun yıllar önce yazdığı bir makaleyi hatırlıyorum: ‘İlmi zihniyetin kazanılması.’
İhsanoğlu, sorunların çözümünde daha çok diyalog arayışındadır. Bu anlayış El FetihxHamas geriliminden İsrailxFilistin çatışmasına kadar her zeminde kendini gösteriyor. El FetihxHamas arasında diyaloğu başlatan ilk isim İhsanoğlu. Filistin’deki barış süreci ve Filistin’in Birleşmiş Milletler’e gözlemci üye olması için gösterdiği çabalar nedeniyle Filistinliler’in verdiği Kudüs Yıldızı Ödülü aldığı ödüllerden biri.
Katarlı gazeteci Azeb Tayyib Tahir, İhsanoğlu ile ilgili tespitleri önemli. Tahir, İhsanoğlu’nun ümmet için uygarlık endişeleri taşıdığını, Arap ve Türk medeniyetine doymuş bir arka plandan geldiğini, denge ruhunu gözettiğini söyler.
İhsanoğlu’nun kaygılarının benzerini Pakistanlı fizik bilgini Abdüsselam’ın Güney-Kuzey ekonomileri arasındaki farkları anlattığı kitabında da okumak mümkün.
İhsanoğlu ve Abdüsselam, tez ve anti-tez sevdasında değil, sentezin peşinde insanlar. Siyasi gündemle bu içeriği harcamamak gerekir.
5.İhsanoğlu’nun iç siyasete bakışı: enerjimizi iç kavgada tüketiyoruz
İhsanoğlu’nun diyalogcu tavrı, Türk Siyaseti’nin temel sorunlarına yaklaşımda da kendini gösteriyor.
İhsanoğlu, kendisine İmam Hatip Liseleri ile ilgili olarak sorulan bir soruyu cevaplandırıyor: “Bu konularda horoz dövüşü içinde değil, kutuplaşmaya, suçlamaya gitmeden sakin havada bakmak lazım. Türban meselesini çek çeke bir düğüm haline getirdik. Halbuki bu iş karşılıklı bağnazlığa girmeden çözülebilirdi, enerjimizi iç kavgada tüketiyoruz.”
İhsanoğlu, Türkiye’deki temel sorunu Jöntürk yöntemleriyle iş tutmak olduğuna inanıyor. Bu özellik farklı tonlarda Türk Siyaseti’nin tamamına sinmiş durumda. Ortadoğu’da bizdeki Jöntürk zihniyeti daha entegrist, kesin inançlı bir tipe dönüşüyor.
6.Hatime: Cumhurbaşkanını halkın seçmesinin anlamı yok!
İhsanoğlu’nun cumhurbaşkanı seçilip seçilmemesinden ziyade aday olarak gösterilmesi muhalefet açısından önemli bir gelişme.
Sağ’ın genel tezlerinden taviz vermeden bilimsel zihniyeti önem çıkaran ve İslam Dünyası’nda bilinen bir kişiliğin Erdoğan’a karşı aday olması daha çok ‘üslup odaklı’ bir ayrışmayı öne çıkarıyor.
Cumhurbaşkanını halkın seçmesi projesi, Erdoğan ve kurmaylarının ‘Bürokratik Yönetim Geleneği’ne karşı bir kazanım olarak ileri sürdüğü bir tasarımdı.
Vesayet sisteminin Anayasa oylamasıyla tasfiyesi ve Hilmi Özkök-Necdet Özel çizgisinin TSK’yı doğal sınırlarına çekmesiyle bu tasarım anlamsızlaştı.
Tek başına iktidar olan Ak Parti’nin TBMM içinde bir haftada çözeceği süreç şimdi gereksiz bir seçime dönüştü.
Seçimin galibinin Erdoğan olacağından kimsenin şüphesi yok. Ama yine de hiçbir seçim yapılmadan kazanılmıyor. Galiba merak edilen verilecek oy oranı olacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder