1.Herkes ‘azınlık’ olunca ortak akıl oluşmuyor
Eski Yugoslavya’da Bosna-Hersek Özerk Cumhuriyeti yapısına rağmen Boşnaklar ‘azınlık’tı. Şimdi bağımsız Bosna-Hersek Cumhuriyeti içinde Sırplar ve Hırvatlar ‘azınlık’. Her iki ‘azınlık’ın Bosna-Hersek Cumhuriyeti içindeki Cumhuriyetlerinde ise Boşnaklar ‘azınlık’ durumunda.
Bosna Savaşı, sonrasında imzalanan Dayton Anlaşması çatışmasızlığı temel hedef olarak belirlemiş. Ortalık durulduktan sonra etnik bakış’ın hiç kimse için çözüm getirmediği giderek anlaşılmıştır. Kadir Cangızbay’ın tanımıyla Bosna-Hersek Cumhuriyeti, ‘hiç kimsenin cumhuriyeti’ haline gelmiş.
Dayton Anlaşması barışa rağmen bir takım sıkıntıları beraberinde getirmiştir. Her şeyden önce ‘Dayton Bosnası’ artık normal bir devlet sayılamamaktadır. Nedeni ise, savaş yıllarının geride Boşnaklar, Bosnalı Sırplar ve Bosnalı Hırvatlar’ın kendi kontrollerinde ve etnik açıdan homojen olan bölgeler bırakmış olmasıdır. Dayton Barış Anlaşması, böyle bir etnik bölünmüşlüğü yasallaştırdığı için, ülkenin toprak bütünlüğüne ve bağımsızlığına ciddi bir tehdidi beraberinde getirmiştir.
Bosna ve Hersek Federasyonu on kantona bölünmüştür
Bosna ve Hersek Federasyonu (FBİH) on kantona bölünmüş, Hırvatlar’ın kontrolündeki kantonlarda ise Hırvatlar neredeyse bağımsız bir yönetim oluşturmuştur.
Bosna’da temel sorun insanları sadece ‘etnik’ özellikleriyle tanımlamaktan kaynaklanıyor.
Etnik ve dini haklar tanındıktan sonra insanı ‘ülke merkezli yurttaş’ olarak tanımlamanın daha uzlaşılabilir bir zemin oluşturduğu giderek anlaşılıyor.
2.Esat Ertaç Erbesler’in kitabı ‘Bosna’da Egemenlik Sorunu-Dayton Anlaşması’
Esat Ertaç Erbesler’in kaleme aldığı ‘Bosna’da Egemenlik Sorunu-Dayton Anlaşması’ (Biyografi Net Y. İstanbul 2014) adlı eser, bir süreç yaşanırken incelenen bir konu olması hasebiyle ayrıca önemli. Eserde tarihsel boyut ele alınırken, aynı zamanda bugün yaşanan sorunların algılanması ve çözüme katkı sunulması da gözetilen bir yaklaşım olmuştur.
Küreselleşen Dünya’da iç sorunlar, artık bir ‘dış sorun’ haline gelmiştir. Hiçbir ülke; iç meselesini, dış müdahaleden uzak tutamamaktadır.
Sorunların en aza indirgenmesinde gözetilecek temel felsefe; ‘özgürlük, güvenlik, mülk edinme, hukuk devleti ilkeleri, seyahat serbestisi, dernekleşme, düşünce ve inanç özgürlüğü’ gibi hürriyetlerin algılanmasıyla başlıyor. Bu temel insani özgürlüklerin hiç birisinden taviz vermemiz mümkün değil. Bu insani vatandaşlık haklarının ötesinde kültürel hakların gözetilmesi ve demokratik katılımın önünün açılması, sorunların aşılmasında önceliklerdir.
Bosna-Hersek’in gerek Yugoslavya sürecinde gerekse bağımsızlık süreciyle başlayan dönemde karşılaştığı sorunlar yukarıda özetlediğimiz yaklaşımların etrafında seyretmektedir.
Sosyal Politikalar Derneği Başkanı Esat Ertaç Erbesler’in bu çalışması, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin Balkanlar’ı bir bütün olarak algılayan yaklaşımına paralellikler içeren bir perspektifin eseri olması da ayrıca önemlidir. Çünkü Türkiye’nin tarihten bugüne yürüttüğü barışçıl yaklaşım, insanlık ailesine mutluluğun ancak karşılıklı hoşgörüyle sağlanabileceğini göstermiştir.
‘Bosna’da Egemenlik Sorunu-Dayton Anlaşması’ adlı eser, vatandaşlık tanımının ‘entite merkezli’ olarak tanımlanmasının bir ülkeyi nasıl yönetilemez duruma getirdiğini göstermesi bakımından önemli tespitler içermektedir.
‘Bosna’da Egemenlik Sorunu-Dayton Anlaşması’ çalışması, sorunların çözümünde temel yaklaşım olarak, bireyi merkeze alan ‘ülke vatandaşlığı’ kavramının esas alınmasını önerirken, etnik ve dini olguların devamlılığını da kültürel hakların gözetilmesi ve demokratik katılımın önünün açılması şeklinde savunmaktadır.
3.Bosna’da insanlar ‘ülke vatandaşı’ değil, ‘entite vatandaşı’
TEPAV Dış Politika Analisti Dr.Erhan Türbedar, Dayton Anlaşması’nın olumsuz yönlerini şöyle vurguluyor…
Devlet düzeyindeki meclis yapısı, entite meclislerine kıyasla daha önemsiz bir haldedir. İki kamaralı Bosna-HersekMeclisi’nde, Temsilciler Meclisi’nde 42 ve Halklar Meclisi’nde 15 olmak üzere, sadece 52 milletvekili görev almaktadır. Bosna-Hersek Federasyonu (FBiH)’nun iki kamaralı meclisinde ise toplam 155, Sırp Cumhuriyeti (RS)’nin iki kamaralı meclisinde de toplam 111 milletvekili bulunmaktadır.
Bosna’da sistem şu şekilde işliyor… Bosna’nın başında üç kişilik bir devlet başkanlığı kurulu var. Bunlar içinde en çok oyu alan kurul başkanı oluyor. Bunun altında bakanlar kurulu var. Bakanlar kuruluna iki eşbaşbakan (Boşnak ve Sırp) ve bir eşbaşbakan yardımcısı (Hırvat) var.
Bakanlıklarda birer bakan ve ikişer bakan yardımcısı var. Her bakanlığı yöneten üç kişi, üç ulus arasında paylaşılıyor. Mesela dışişleri bakanı Hırvat ise, yardımcıları Sırp ve Boşnak olmak zorunda. Devlet seviyesinden iki kanatlı bir meclis var.
Devlet yönetimi ise iki ana bölümden oluşuyor. Bosna-Hersek Federasyonu ve Bosna-Hersek Sırp Cumhuriyeti. BosnaSırp Cumhuriyeti’nin başında bir cumhurbaşkanı var. Bosna Sırp Cumhuriyeti’nin kendi meclisi ve bakanlar kurulu var.
Bosna Sırp Cumhuriyeti arazisi bir alt yönetim için belediyelere ayrılmış durumda. Federasyon’un başında ise, bir başkan ve bir yardımcısı var. Bu makamlar, Boşnak ve Hırvatlar arasında iki yıllığına dönüşümlü olarak temsil ediliyor.
Federal hükümetin başbakanı Boşnak, yardımcısı Hırvat. Bakanlıklarda bakan bir ulustan ise yardımcısı diğerinden olmak durumunda.
Federal bölge kendi başkanları, hükümetleri ve meclisleri olan 10 kantondan oluşuyor. Kantonların altında ise belediyeler var. Bosna’da sadece şehir alanı değil, şehre bağlı tüm bölgelerin yönetimi de belediyelerin elinde. Sistem bu kadar karmaşık olunca ülkede ‘tek devlet’ tesis edilemiyor ve bürokratik işleyiş sağlanamıyor.
Bu haliyle anayasa ülkede yaşayanlara, ‘Bosna-Hersek vatandaşı’dan çok, ‘entite vatandaşı’ muamelesi yapmaktadır.
Bosna-Hersek’in devlet düzeyindeki meclisinde bir çok tıkanıklık bulunmakta ve farklı millet temsilcilerinin çok az konuda uzlaşabiliyor olmaları yüzünden, daha köklü reform kararları alınamamaktadır.
Aynı anda 180 bakan, 14 başbakan, 5 cumhurbaşkanı
Bosna-Hersek’in Dayton sonrası idari yapılanması, bir devlet hakkında alışılmamış rakamların duyulmasına yol açmaktadır. Nitekim nüfusunun 4 milyon altında olduğu tahmin edilen Bosna-Hersek’te aynı anda 1.200 yargıç ve savcı, 760 milletvekili, 180 bakan, 14 başbakan, 5 cumhurbaşkanı görev yapmaktadır. Bu bir idari yapıdan dolayı Bosna’daki harcamaların yüzde 40’ından fazlası, devlet mekanizmasının finansmanına gitmektedir.
4.Yurttaşlığın temeli etnik değil, eşitlik kavramı
Vatandaşlık-yurttaşlık kavramının temeli etnik çoğunluk değil, yaygın eşitlik kavramıdır.
Yurttaşlık kavramı, eşitlik ilkesi üzerine inşa edilmiş bir kurumdur.
Modern Yurttaşlık’ın özünü teşkil eden ulusal adalet ve hukuk sitemi, sınıf ve klan ayrımlarını sarsarak yerine bireysel özgürlüğü getirmeyi amaçlar.
Yurttaşlık insanlara bir sosyal aidiyet ve sadakat hissi kazandırmak yoluyla birleştirici bir kurum olarak karşımıza çıkar.
Bir devlet değişik ‘etnik’ kökenden gelen bütün vatandaşları için şu temel insan haklarını tanımalıdır: Özgürlük, güvenlik, mülk edinme, hukuk devleti ilkeleri, seyahat serbestisi, dernekleşme, düşünce ve inanç özgürlüğü. Bu haklar yanında belli doğal hukuk hakları da yargılamada ‘emsal’ kuralı gibi gözetilmelidir. (Ahlak Siyaset Şiddet, Necati Polat, Kızılelma Y.)
Yurttaşlık kavramıyla daha önce belli bir azınlığın tekelinde olan medeni ve kültürlü bir yaşantının bileşenleri, çoğunluğun erişebileceği bir duruma getirilmiştir.
Yurttaşlık kavramıyla sosyal entegrasyon duygusallık ve vatanseverliğe bağlı olmaktan çıkıp daha maddi temellere oturmuştur. Yurttaşlık, ortak kültür yerine siyasal katılım eşitliği üzerine gelişmiştir. Yurttaşlık kavramını geliştiren Marshall’a göre yurttaşlık statüsüne sahip olan herkes haklar ve ödevler çerçevesinde tam bir eşitliğe sahiptir. (Yurttaşlık ve Toplumsal Sınıflar, T.H.Marshall & T.Bottomore, Gündoğan Y.)
Eşitlik kavramı üzerine inşa edilen Yurttaşlık kavramının asıl çelişkisi etnik ve dini azınlık-çoğunluk çelişkisi değil, liberal ekonominin doğasında bulunan kapitalizmin eşitsizlik çelişkisidir. Bu yüzden olmalı ki, kriz bölgelerindeki çatışmalar sırasında azınlık zenginleri sadece çatışma alanından değil etnik aidiyetinden de kaçarlar.
Papandreu: etnik devlet Avrupa düşüncesine aykırı
Yunanistan Eski Başbakanı ve Sosyalist Enternasyonal Başkanı Yorgo Papandreu, etnik temelli ayrışmalara karşı çıkar: “Her azınlığın grubunun etrafına sınır çizerek onları ayrıştırırsak, etnik olarak arındırılmış devletler kurmaya çalışırsak bu Avrupa düşüncesine aykırı olur. Biz ortak değerlere inandığımızı söylersek o zaman sınırları değiştirmeyiz. O zaman sınırlara saygı gösteririz. İnsan haklarına, azınlık haklarına, inanç özgürlüğüne saygı gösteririz. Bu Avrupalılaşmaktır.”
5.Hatime: Demokratik Özerklik, Kuzey Suriye’nin Dayton’u
Dayton Barış Anlaşması, kan dökülmesine son vererek ülkede barışın sağlanması konusunda başarılı oldu. Ancak bunu başarırken, dünyanın en karmaşık hükümet sistemlerinden birini kurdu.
Bu yüzden Bosna-Hersek tam olarak bir devletin fonksiyonlarına ve egemenliğe henüz sahip olamamıştır. Sosyal politikalar, eğitim politikaları gibi politikaların devlet çapında yeterince yürütülemiyor olması, ayrıca var olan devlet kurumlarının yeterince işlevsel olamaması, bunun temel göstergeleri arasında sayılabilir.
Dayton Anlaşması’yla Bosna’da egemenlik sorunu ortaya çıkmış ve ülke yönetilemez hale gelmiştir. Bu yapının bir benzeri ‘Rojova’ diye adlandırılan Kuzey Suriye’de yaşanır hale gelmiştir. Kuzey Suriye’de Arap, Türkmen, Kürt, Çeçen ve Süryani azınlıklar PKK-PYD tarafından Demokratik Özerlik uygulamalarına zorlanmaktadır.
Kuzey Suriye’de etnik unsurlar arasında sorunlar yaşanırken Kürtler arasında da birlik sağlanamamıştır. Barzanici unsurların PKK-PYD tarafından Kuzey Suriye’de dışlanması, Kuzey Irak’ta da Barzani tarafından PKK’ya hayat alanını daraltıcı uygulamalar şeklinde kendini göstermiştir.
Abdullah Öcalan’ın Türkiye’de barışın tesisi için önerdiği Demokratik Özerklik, Güneydoğu’yu Kuzey Suriye’den Bosna’ya uzanan kaotik bir yapıya götürecektir. Ege Cansen, Demokratik Özerklik’in Türkiye’deki sonucunun kazan-kazan değil, kaybet-kaybet olacağını söyler.
Güneydoğu özelinde uygulansa bile Demokratik Özerklik’i Türkiye geneline yayıcı teşebbüslerden uzak durulmalıdır. Lozan’la kazanılan ‘milli egemenlik’ tartışılır hale getirilmemelidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder