1.İslam Dünyası’nın isyancı insan tipleri
İslam Dünyası’nda Türkiye’den farklı insan tiplerini gözümüzün önüne getirelim…
İslam Dünyası’nda iki çeşit isyancı insan tipi öne çıkıyor…
Birinci insan tipi aşiret’ten tarikat yapılarına geleneksel kodları temsil eden feodal insan tipi. Bu damarda seyitlik önemli bir figür.
İkincisi IŞİD’dan Taliban’a, El-Kaide’ye ve Hizbullah’a aynilikler gösteren isyancı insan tipi.
Bu iki ekolden birincisi özellikle İngiliz tasarımıdır. İkincisi ise İngiliz ve Amerikan ortak yapımıdır.
Feodal ve isyancı insan tipleri, Türkiye Nakşiliği’nin evrimi sayesinde işlevsiz kalmış durumda.
İslamiyet’in ana damarı fıkıh-hukuk odaklı bir yürüyüştür. Peygamber Efendimiz’in sünnetini esas alan bir yürüyüştür.
İslamiyet’in ana damarı fıkıh-hukuk’un artısı ve eksisi Şia ve Vehhabilik’in siyasi yapılanmalarını ortaya çıkarıyor. Bunların ikisi de Garaudy’nin ifadesiyle entegristtir.
IŞİD ve Hizbullah’ı aynı kulvarda değerlendirmeye itirazlar gelebilir. Ancak hareket noktalarının farkına rağmen vardıkları sonuç aynıdır. İkisinin verdiği fotoğraf da “Allahu ekber” diyerek insan katletmektir.
Bugün Irak ve Suriye’yi cehenneme çeviren sıradan bir iç savaş değildir.
Ortadoğu’da gördüğümüz şey, Vehhabilik’in ortaya koyduğu ‘El Kaide-IŞİD’ insan tipiyle, Şia’nın ortaya koyduğu ‘Hizbullah’ insan tipinin cinnetidir.
Roger Garaudy’nin ‘Entegrizm’ kitabıyla altını çizdiği ‘kesin inançlı’ ‘entegrist’ insan, terkipten ve hoşgörüden uzak bir insan tipidir.
Türkiye’nin Ortadoğu’dan içinde yaşamakla birlikte dışında olduğu temel eğilim ‘entegrizm’dir.
Türkiye’yi Ortadoğu’dan ayıran şey, rafine Osmanlı Medeniyet Birikimi’dir. Bütün iç ihtilaflarına rağmen Nakşi tarikat yapılarından Ak Parti’ye Cemaat Hareketi’ne Türkiye akımlarını, Ortadoğu akımlarının isyancı insan tipi’nden ayıran temel özellik ‘Osmanlı Ekseni’dir.
Diyobend Medreseleri, Osmanlı medrese geleneği ile aynı kaynakları okutuyordu. Bizim medreseler ‘İstanbul Beyefendisi’ni üretti, Diyobend Medreseleri Taliban’ı üretti.
3.Yılmaz Yalçıner’in önemli değerlendirmeleri
Gazeteci Yılmaz Yalçıner, Yeni Şafak’tan Emeti Saruhan’ın kendisiyle yaptığı önemli röportajda Şura dergisini çıkardığı, uçak kaçırdığı 12 Eylül 1980 öncesi için önemli yorumlar yapmaktadır.(Yeni Şafak 10 Aralık 2011)
Yalçıner, “İyi ki başarısız olmuşuz. Başarsaydık daha büyük yanlışlara imza atacaktık. Ben o zaman uçak kaçıran adam değilim. Şura’yı, Tevhid’i çıkaran adam da değilim. Çünkü iyi niyetle de olsa yanlışlıkla başarılı olsaydık, mazallah Türkiye’yi de İran misali bir diktatörlüğe sürüklemiş olacaktık. Adı İslami bir diktatörlük olacaktı. Bu İslam’a da bühtandır, halka da zulümdür.”
Yılmaz Yalçıner’in geçmişten çıkardığı dersler hepimiz için önemli.
4.Çözüm: Ali Osman Terkibi
İslam Dünyası ne yazık ki, İran ve Suudi Arabistan merkezleri Şia ve Vehhabilik’in entegrist militanlarının savaş alanına dönmüş vaziyette.
Artık bu çatışmadan medeniyet ekseni çıkması ihtimali yok. Buradan mezhepçilik çıkıyor, tefrika çıkıyor. Bunlar ‘Ali Osman Terkibi’ anlayamamış akımlar.
Bu akımların Türkiye’nin medeniyet eksenli bakışını anlaması mümkün değil.
Hz. Ali ile Hz. Osman ikisi de bizim için gökteki yıldızlardır. İkisi de birbirinden mukayese edilemeyecek üstün insanlardır.
‘Ali Osman’ ismi… Hz. Ali ile Hz. Osman efendilerimizin ikisinin birlikte bir değer olarak ifade edilebildiği bir isimdir. Bu topraklar bulmuştur bu ismi.
5.Hatime: Parçalar bütün’e entegre olur, bütün Türkiye’dir
Türkiye’nin Ortadoğu Coğrafyası’ndan önemli bir farkı var.
Osmanlı’yı ve Türkiye Cumhuriyeti’ni entegristlerden farklı tutan şey açık, meşru, legal bir dil üretmesidir. Açık bir toplum, açık bir devlet meşrulaşan yapılar, kurumlar, topluluklar.
Osmanlı’da takiyye yoktu, medeniyet eksenli duruş vardı.
Önceki gün Selçuklu, dün Osmanlı, bugün de Türkiye Cumhuriyeti, anarşi’nin değil, düzen’in temsilcisidir. Türkiye büyük devlet olarak, Osmanlı bakiyesi olarak terkibi öneren politikalar üretmeye devam etmelidir.
Türkiye laikçi-dinci çatışma ekseninde oyalanırken, Kırım’dan Kosova’ya Doğu Türkistan’a Suriye’den Irak’a karşımıza Vehhabi ve Şii entegrist yapılar çıkmaktadır.
Entegrizm’in ilacı medeniyet odaklı ‘Çağdaş Osmanlı Ekseni’dir.
Nasıl Osmanlı bir başarıysa Türkiye Cumhuriyeti de bir başarıdır. Bu başarıya entegre olanlar Türkiye ile bir yerlere varabilir.
Türkiye; ne Baas Diktatoryası’na, ne Suud Krallığı’na, ne İran’ın Fars Emperyalizmi’ne hiçbir şekilde ortak olamaz.
Ali Osman Terkibi, tefsir alimi Sabuni’nin sözlerine “Çözüm, Selçuklu’dur” şeklinde yansır. Sabuni, şöyle der: “Türkler çok fazla gecikmeden Selçuklu’nun yaptığını yapmalı! Yeniden devlet fikrine, yeniden medrese’nin onarıcı gücüne ihtiyacımız var.”
Bu süreçte Türkiye’nin temel eksiği Diyanet İşleri Başkanlığı öncülüğünde oluşturulan Avrasya İslam Şurası’nı çekingen bir dille telaffuz etmesidir.
Türkiye Cumhuriyeti; Avrasya İslam Şurası’nı daha açık bir dille hayata geçirmelidir.
Yapılması gereken doğru İslam’ın fıkıh-hukuk odaklı duruşunun medeniyet eksenli felsefesini netleştirmek ve bütün dünyaya yaymaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder