1.Kırım gündemini yakalayan bir panel
Annem, dünya gündeminin Müslüman’ı üzen akışına bakıp, “Bağdat’ta köpek kudursa bizi bulur” der.
Ukrayna’daki iç karışıklıkları sıradan bir ‘dış mesele’ olarak izlerken, olaylar Kırım’a sıçrayınca bu meselenin bizim için bir ‘iç mesele’ olduğu anlaşıldı.
Ukrayna gündemi artık Kırım gündemine döndü... Bu süreçte 7 Mart 2014 tarihinde İpek Üniversitesi’nce düzenlenen ‘Cengiz Dağcı Paneli’ zamanlama açısından kültür dünyamıza olumlu bir katkı sundu.
Toplantı vesilesiyle kıymetli dostlarım Dr.Yılmaz Cebecioğlu, Yazarlar Birliği İstanbul Başkanı Hüseyin Emiroğlu ve yönetmen Nihat Çeliker’le de görüşmüş olduk. Yılmaz Bey’in mahdumu genç Türkolog Abdülkerim Satuk Buğra ile sohbet etmek, onun heyecanlarını hissetmek ayrıca güzeldi.
Doğumunun 95. yıldönümü dolayısıyla düzenlenen Cengiz Dağcı Paneli’ne Yrd. Doç. Dr. Mustafa Çetin (İpek Üniversitesi Film Tasarımı Bölümü), Prof. Dr. İbrahim Şahin (Osmangazi Üniversitesi TDE), Öğr. Gör. İsa Kocakaplan (İstanbul Kültür Üniversitesi TDE) ve Prof. Dr. Orhan Söylemez (Ardahan Üniversitesi Rektör Yardımcısı) konuşmacı olarak katıldı.
Panelin video kaydını yapanlardan biriydim. Görüntüleri seyredip notlar aldım. Cengiz Dağcı Paneli’nin bence önemli akışından notlar aşağıda.
Cengiz Dağcı Paneli’ne davetli olan Kırımlı akademisyen Ranetta Gafarova, Kırım’daki gerilim nedeniyle panele katılamaz. Panel moderatörü Mustafa Çetin; konuklara Gafarova’nın panel bildirisini okudu.
Ranetta Gafarova; Cengiz Dağcı’nın bütün eserlerinin Kırım’la ilgili olduğunu ve Dağcı’nın milli düşünce için, Bağımsız Kırım için yaşayan bir yazar olduğunu belirtir. Dağcı’ya göre Kırım halkına soykırım ve sürgün uygulayan Rus-Sovyet komünizmi ve yayılmacılığı üç başlı yılana benzer.
Gafarova; Cengiz Dağcı’nın eserlerinde zafer ile mağlubiyetin, hayat ile ölümün renkleri hep ‘Kırım rengi’ndedir.
Dağcı; kitaplarını neşreden Yaşar Nabi Nayır’a yazdığı ilk mektubunda “Elhamdülillah Türkim ve Müselmanım. Bu yazdıklarımın hepisi hakikattir” der.
Kırım Filoloji Fakültesi’nde bir dersaneye Cengiz Dağcı’nın ismi verilir. Rus yanlısı politikacılar, Cengiz Dağcı’nın ‘Nazi Yanlısı’ olduğunu iddia ederek, dersaneden adının kaldırılması için propaganda yaparlar.
Dağcı’nın doğduğu ev Karadeniz kıyısındadır.
Dağcı’nın mezarı maalesef yapılmamıştır.
3.Mustafa Çetin: ‘Cengiz, Regina’yı Seviyor’un senaryosunu yazıyoruz
Benim de Cengiz Dağcı ile ilgili bir film projem var. Çalışmamız henüz senaryo aşamasında. Cengiz Dağcı Kırım’ın yazarıdır. Türk Dünyası Edebiyatı’nın yazarıdır. Eşi Polonyalı’dır. Hayatının 69 yılını Kırım dışında yaşamıştır. Senaryo, ‘Cengiz, Regina’yı Seviyor’ adını taşıyor.
İpek Üniversitesi’nin de Cengiz Dağcı ile bir projesi var: ‘Cengiz Dağcı Belgeseli’… Belgeselde drama mantığına ağırlık vereceğiz.
Cengiz Dağcı’nın eseri ‘Korkunç Yıllar’ beyaz perdeye aktarılıyor. 2012 Eskişehir Türk Dünyası Kültür Başkenti kapsamında eser sinemaya uyarlanıyor. Film için platformlar kuruldu, ön hazırlıklar tamamlanıyor.
Cengiz Dağcı’nın eserlerinin Lehçe’ye çevrilmesi yönünde çalışmalar başladı. Türkiye Cumhuriyeti bu projeye destek veriyor. Dağcı’nın sadece eserleri değil, hayatı bile diğer toplumlara heyecan verebilir.
4.İsa Kocakaplan: Cengiz Dağcı akşama kadar lokantacılık yapar, geceleri roman yazar
Cengiz Dağcı 24 Aralık 1940 sabahı Kırım’dan ayrılıyor. Sonra 15 günlüğüne izne gelip bir hafta kalıyor. ‘Nazi propagandası’ Cengiz Dağcı’nın eserlerinde asla yok. Nefret içeren tek cümlesi yoktur. Almanlar’ın esir kamplarında yaşattıklarından dolayı bile nefret söylemi yoktur. “Ben sadece Kırım Türkleri’nin kendi topraklarında yaşamasını istiyorum. Benim milliyetçiliğim budur” der.
Annesi Cengiz Dağcı hayatını dolduran bir kaynaktır. Anne hayali Kırım’a açılan bir penceredir. İngiltere ile ilgili olanlar dışında 25 eserin 3’ü 4’ü hariç hepsi Kırım’la ilgilidir.
Eşi Reine ile Varşova’da tanışırlar. Reine 1998’de vefat eder. Cengiz Dağcı geceleri çalışır. Lokantacılık ağır bir iştir. Akşama kadar lokantacılık yapar, geceleri yazar.
Zöhre Karabaş, Türkiye Türkçesi’nde yazmasının müsebbibidir. Avusturya Kampı’nda tanışırlar. Zöhre Hanım’la Ankara’da görüştüm. “Bizim Cengiz’le aramızda hissi bir şey olmadı” dedi. Buradan Ömer Seyfettin kitaplarını, edebiyat dergilerini gönderir.
Cengiz Dağcı’nın yaşadıklarını hayal edemeyenler ileri geri konuşur. Onda kuvvetli bir din duygusu vardır.
Cengiz Dağcı Türkiye’ye gelmek istiyor, kabul etmiyorlar. Bu bana ilginç geliyor. Kitapları Varlık’ta, Ötüken’de yayınlanıyor. 25 eserin hepsi Türkiye Türkçesi’ndedir. Türkiye Türkçesi’ni işliyor.
Cengiz Dağcı’nın eserleri olmasaydı, Kırım Türkleri’nin çektiklerinden haberdar olamayacaktık. Kolhoz sistemi’nin gerçekleştirilme yöntemi bu eserlerde yer alır, bu sistemin arka planının bu eserlerden öğrendik.
Cengiz Dağcı çok sıkıntılar çeken, Rusya’ya düşman olması beklenen bir insandır. Ama onlara düşman değildir. Erdemli, derviş tavırlı bir insandır. Onun düşmanı yoktur. Bir yok etme duygusu oluşmuyor, mazluma acıma duygusu vardır onda. Ermiş tavrıdır romanlarındaki tavrı.
Polonyalılar’ın acılarını da yansıtır romanlarında İkinci Dünya Savaşı büyük bir trajedidir. Milyonlarca insan ölüyor.
Bugün ‘Kırım Davası’ varsa, bunu önemli ölçüde Cengiz Dağcı’nın romanlarına borçluyuz.
Cengiz Dağcı’nın mezarının Kırım’a götürülmesi isabetlidir.
Eserleriyle milli davayı diri tuttuğu gibi, bedeniyle de vatanına katkı sunmaya devam ediyor.
5.Orhan Söylemez: Cengiz Dağcı ile Cengiz Aytmatov çok yakın arkadaştır
Anna Gulubey’le iki yıl birlikte çalıştık. Cengiz Dağcı ile ilgili bir prestij kitap projemiz vardı.
Cengiz Dağcı ile Cengiz Aytmatov çok yakın arkadaştılar. Anna Gulubey, iki yazarın sohbetlerini bana verdi. Deşifre edilmiş olarak elimizde. Dağcı ve Aytmatov’a ait elimde yüzlerce fotoğraf var.
İsa Bey 15 gün kaldı, önemli belgelerle döndü.
Derslerimde ‘Korkunç Yıllar’ı kesinlikle okutuyorum. Holivud dediğimiz endüstrinin elinde öyle bir malzeme olsa ne yapardı? ‘Korkunç Yıllar’ romanının sonunda Türkistan Lejyonu’nu anlatırken Rus üniformanın ateşe atılması ve Alman üniformasının Türk esirlere giydirilmesi sahnesi vardır. Alman subayların müstehzi gülümsemesini anlatır.
‘Edebiyat coğrafyası’ dediğimiz bir deyim var. Bir romanın mekanları, roman kahramanının mekana kimlik yüklediği mahaller var. Bu anlamda Cengiz Dağcı’nın mekanlarını dolaşmak. Biz niye 10 kişilik bir grubu oraları dolaştıramadık? Anna Gulubey’le bunu yapacaktık, yapamadık.
Türkiye’nin kendisiyle uğraşmaktan Kırım’a el uzatmaya mecali yok. Böyle bir durumda Osmanlı hiç olmazsa donanmasını göndermişti. Sevinç Çokum ‘Hilal Görününce’de bunu anlatır.
6.İbrahim Şahin: Cengiz Dağcı’nın bütün eserlerinde anlattığı temel konu şiddettir
Cengiz Dağcı’nın Türkiye Türkçesi’nde yazmasına rağmen bazı fiiller Kırım Tatarcası formundadır. Bir Tatar akademisyen arkadaşımız, ‘o aslında Tatarca yazdı siz onun Türkiye Türkçesi’ne çevirdiniz’ der. Ahmet Bican Ercilasun hocamız, ‘bir dalda iki kiraz biri al biri beyaz, ikisi de bizim’ der. Tatar araştırmacı, ‘sizin çok romancınız var, bir tane de bizim olsun’ der.
Cengiz Dağcı’nın Türkiye Türkçesi’nde yazmasının sosyolojik manada izahı var. Stalin KGB’si tarafından aranan bir insansınız, Rusça yazamazsınız. Kırım Tatarcası ile yazsanız hedef kitlenize ulaşamayacaksınız. İngiltere’de yaşıyorsunuz ama bir İngiliz edebiyatçısı değilsiniz. Kıbrıslı Türk şair Osman Türkay 10 sayfalık bir metni İngilizce’ye çevirmiştir.
Cengiz Dağcı’nın bütün eserlerinde anlattığı temel konu şiddettir, şiddetin biçimleridir. Katliam, sürgün, psikolojik aşağılama… Şiddetin her türlüsü, Dağcı’nın romanlarında anlatılır. Dağcı bunu nefrete dönüştürmeden sadece çekilen acıların unutulmaması ve sürgüne gönderilen halkının Kırım’a dönüşü için anlatır.
Bu kadar uzun yaşamasının sırrı da anlatacaklarının çokluğu ve önemiyle alakalıdır. Yaşananları anlatabilmenin sancısını duyar hep.
7.Hatime: Cengiz Dağcı olmasa Kırım’ın bizim yurdumuz olduğunu zor hatırlardık
Dağcı, 19 yaşında çıktığı Kırım’ı bir ömür boyu hafızasında yaşatarak, Stalin Sovyet Yönetimi’nin başlattığı bir katliamı ve sürgünü romanlaştırmıştır. Zamanın elinden tutan bu eserler, vatandan koparılmanın bu büyük acısının unutulmasını engellemiştir.
Cengiz Dağcı gündüz lokantacı gece roman yazarıdır.
Dağcı önce Kırım Tatarcası ile yazdığı birkaç eserini sonra Türkiye Türkçesi’yle kaleme alır. Bu önemli bir öngörüdür. Türkiye Türkçesi’ni öğrenmesi Alman Esaret Kampları’nda tanıştığı Zöhre Hanım vasıtasıyla olur.
Zöhre Hanım ona bilahare Türkiye’den kitap ve dergiler gönderir. Ömer Seyfettin hikayeleri, Cengiz Dağcı’nın yazı faaliyetinde yeni ufuklar açar.
Dağcı; Yaşar Nabi Nayır’a yazdığı ilk mektubunda Türk ve Müslüman olduğunu beyan eder. Kendisi de bir göçmen olan Nayır, Cengiz Dağcı’nın eserlerinin kendi yayınevi Varlık’tan yayınlanmasını sağlar.
Evet Dağcı’nın romanlarını Türkiye’de Sol kültürün ocak dergisi Varlık dergisi ve yayınevi neşretmiştir. Romanların redaktesini yapan ise yine bir anıt isim Ziya Osman Saba’dır.
Cengiz Dağcı’nın Londra’daki ziyaretçileri arasında Cengiz Aytmatov, Osman Türkay, Anna Gulubey, İsa Kocakaplan, Kemal Çapraz ve Mustafa Köker akla gelen ilk isimlerdir.
Dağcı, Türkiye Türkçesi ile yazmasına rağmen eserlerinde bilinç akımını kullandığı yerlerde Kırım Tatarcası’nın tadı da yer yer kendini gösterir. Belki de ‘dil birliği’nin pratik örnekleridir bu metinler.
Amcasının kitaplarını okuduğu Ömer Seyfettin, Dağcı’ya yarım asır sonra yeniden yol gösterir. Gaspıralı’nın Kırım’da, Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp’in Türkiye’de adeta birlikte tutuşturdukları ‘dil birliği’ ateşi Dağcı’nın özgün eserleriyle vücut bulur.
Cengiz Dağcı olmasa Kırım’ın bizim yurdumuz olduğunu ne kadar hatırlayabilirdik. Şüphesiz onun romanlarıdır bize Kırım’ı daha yakından tanıtan.
Yüce Allah, Kırım geriliminin medeniyetimizden ve insanımızdan yana dönüşmesini nasip eylesin. (Amin)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder