1.İslam Sanatı ve Estetiği Kongresi’nin gerekçesi: Kaos
Diyanet İşleri Başkanlığı, geçtiğimiz hafta önemli bir kongreye imza attı: İslam Sanatı ve Estetiği Kongresi.
Cami mimarisindeki sorunlarımızdan, ezan, ikamet, dua, kıraat eğitiminden sinemada karşılaştığımız sorunlara kadar bütün olumsuzlukların temelinde İslam Sanatı’nı bilmeme ve ciddiye almama yaklaşımının sonuçları var.
İslam Sanatı’nı ve Estetiği’ni ciddiye almadıkça her gün karşımıza konuyla ilgili yepyeni sorunlar çıkıyor.
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez açılış konuşmasında, “Bugün sanat alanındaki yerimiz başlı başına sorgulanmaya, köklü bir şekilde açıklanmaya muhtaç durumdadır” diyerek durumun vahametini işaret etti.
Evet doğru düşünce olmadan doğru eylem olmuyor.
2.Kaos’tan düzene pratiğin teorisi: Aşk Estetiği
Düşünür mimarımız Turgut Cansever, Müslümanın dünyayı güzelleştirme sorumluluğunun altını çizer. Cihat dünyayı güzelleştirme ve herkes için yaşanılır kılma savaşıdır. İslam Sanatı ise dünyayı herkes için yaşanılır kılmanın tezahür alanı.
Evet kaos var! Kaosun sebebi, İslam Sanatı’nın estetik zemininin belirsiz kalmasıdır. Eleştirmen Hasan Bülent Kahraman, kitabın orta yerinden konuşarak kaosa açıklık getirir: “Estetik, felsefenin gerçeği sorguladığı birkaç belli başlı alandan birisidir. Kavramsal sanat da gerçeği sorgulayan estetiğin kendisidir. Bu birikimin olmaması daha başlangıçta sanatçının elini kolunu bağlamıştır.”
Kaosu aşmanın yolu; İslam Sanatı’nın kuramsal sorunlarını aşmaktır!
Turgut Cansever, İslam Sanatı’nın muhtevasının sanat felsefesi sınırları içinde olduğunu belirtir. Sanat ve Estetik konularındaki sorunların çözümü, sanat felsefesi’nin yöntemleriyle gerçekleştirilebilir. ‘Şiir ve Sanat Hikemiyatı’ yazarı Salih Mirzabeyoğlu, sanat felsefesi sorunları karşısındaki durumumuzu ‘şaşkınlık’ olarak nitelendirir.
Şaşkınlık yani algılaya-ma-ma, muğlak bırakma, kaosa davetiye çıkarıyor.
Görmez’in işaret ettiği ‘kaotik durum’ için Ahmet Hamdi Tanpınar ve Ahmet Arvasi, fikir öfkesi’nden üretkenliğe, çözüme götüren ortam olarak olumlu bir bakış vardır.
Beşir Ayvazoğlu, ‘Aşk Estetiği’ ile sanat felsefesinde Massignon sonrası ilk teorik çerçeve adımını atmıştır. ‘Aşk Estetiği’; İslam Sanatı konusunda problematikleri sıralamakta ve çözümler sunmaktadır. ‘Aşk Estetiği’nin anlaşılmasından, güzel sanat dallarındaki pratik yansımaları üretildikten sonra kaos yerini düzene bırakacaktır.
3.İslam Sanatı’nın Yeniden Teşekkülü
Güzel Sanatlar’ın şekillenmesi, medeniyetlere göre farklılıklar arz eder… Bu farklılıkların temelinde medeniyetlerin temel kabulleri ve tarihi oluşumları yatmaktadır. İslam Dünyası’nda sanatçılar, eşya ve hadiseyi yansıtma metoduyla idrak ederken, Batılı sanatçı, taklit ederek, benzetme (mimesis)metoduyla eserlerini ortaya koymaktadır.
Benim 1990 yılında yayınladığım ‘İslam Sanatı’nın Yeniden Teşekkülü’ kitabı, İslam Sanatı’nı geleneksel sanatlar kulvarından çıkararak, bütün sanat dalları için geçerli olduğunun altına çizmiştir. Özellikle edebiyat ve dramada (sinema ve tiyatro) İslam Sanatı’nın çağdaş sorunları ve imkanları dile getirilmiştir.
Özetle İslam Sanatının Özellikleri
İslam Sanatı’nın Özellikleri’ni tespit düşüncesi bu sahayla ilgilenenlerin ortak isteğidir.
‘İslam Sanatı’nın Yeniden Teşekkülü’ kitabının önümüzdeki yıl yapılacak baskısında İslam Sanatı’nın Özellikleri yansıtma, aşk, fonksiyonellik, güzellik ve birlik şeklinde sıralanmıştır.
‘İslam Sanatı’nın Yeniden Teşekkülü’ kitabının en önemli tarafı İslam Sanatı’nın Özellikleri’ni tespit yönünde ön adımları atmış olmasıdır. Kitap, ‘İslam Sanatı’nın Özellikleri’ bölümüyle ‘İslam Sanatı’nın anlaşılmasını daha da kolaylaştıracak bir bakış açısı geliştiriyor. ‘İslam Sanatı’nın Yeniden Teşekkülü’ , ‘Aşk Estetiği’nin izinde bir çaba.
4.Kaosun çözümü sistem şuuru: Ehli Sünnet
Görmez, “sanat alanında da Müslümanların temel bakış açılarının yegâne kaynağı İslam’dır” der. Louis Massignon, özneyi somutlaştırır: “Kısacası, İslam Sanatı’nı yürüten düşünce Ehli Sünnet doktrinidir.”
Louis Massignon’un çevirmeni Burhan Toprak konuyu daha da açar.
“İslam metafiziğinin en esaslı kaziyelerine dayanarak büyümüş, kıvamını bulmuştur. Müslüman sanatı bir kainat görüşünden çıkmıştır. Bu Yunan tesiri altında kalmayan Ehli sünnet velcemaat alimlerinin savundukları, İslam ilahiyatının nasslarıdır ki: Kainatta sırf şekil ve kendiliğinden suret yoktur, yalnız Allah daim ve bakidir, cümlesiyle özetlenebilir.”
Sanat ve Estetik konuları, ‘tahsiniyat’ teması içinde fıkhi çerçeve içinde zemin bulurken, aynı zamanda bir felsefe disiplini olarak sanat felsefesinin sınırları içindedir.
İslam Medeniyeti içinde ortaya konulan özgün sanat eserleri de bize geniş bir hafıza oluşturmaktadır.
Batı etkisinde ortaya çıkan yakın geçmiş ve çağdaş sanat eserleri gerek sanat telakkisi ve gerek içerek olarak İslam Sanatı’nın muhtevası içerisindedir.
Özetle Sanat ve Estetik’in tek bir boyutu yok.
5.İslam Sanatı ve Estetiği Kongresi’nden sonra somut proje çalıştayları yapılmalı
İslam Sanatı ve Estetiği Kongresi’nden önce aynı konuda IRCICA tarafından ‘İslam Sanatlarının Ortak Prensip/Form ve Temaları’ konulu milletlerarası bir sempozyum düzenlenmişti. (18-22 Nisan 1983 İstanbul)
Bu tür organizasyonların genel yanlışı birbirinden çok çok farklı alanların aynı bilimsel ortamda işlenmeye çalışılmış olması. Bu konulardan hemen her biri için sempozyumlar ve sempozyum öncesi ve sonrası çalıştaylar yapılması gerekiyor.
İslam Sanatı ve Estetiği Kongresi’nin bildirileri ve müzakere metinleri internet üzerinde ve kitap olarak yayınladıktan sonra somut proje çalıştayları yapılmalıdır. Aksi takdirde ortaya yaraya merhem olacak sonuçlar çıkmayacaktır.
6.Hatime: Türkiye’nin tembel akademisi!
Beşir Ayvazoğlu, Turan Koç, Selçuk Mülayım, Hasan Bülent Kahraman gibi sınırlı sayıda isim asıl sorunumuz olan kuramsal araştırmalar üzerine odaklanmış. Belki ansiklopedi maddesi olarak yazılabilecek konular için sempozyumda yer işgal etmeye gerek yok.
Yukarıdaki isimler ve diğer istisnalar müstesna ortalıkta İslam Sanatı adına dolanan bu kadar isim bunca yıldır konuyla ilgili müşahhas eserlerini niçin ortaya koymamıştır? Kongre’de 15 dakikalık değinilerle kaotik sorunlar çözülmez.
Akademi tezleriyle, eserleriyle ortaya çıkmalıydı. Lafazanlığa ne vaktimiz var, ne de tahammülümüz!
Çünkü Sanat ve Estetik’in kuramsal sorunları aşılmadıkça futbol tabiriyle ‘her hareket faul’le sonuçlanmaktadır. Bu fauller ceza sahası içinde yapılınca rakibe penaltı fırsatı doğmaktadır. Yüzlerce kötü mimarili cami, yüzlerce tebliğci ama Balzac kopyası roman ortaya çıkmaktadır. Edebiyatta İkinci Yeni türevleri, İslam Sanatı adına ortalıkta dolanmakta, entelektüalizm edasıyla bunalım salgılamaktadır. Yüzlerce piyanist şantör piyonu eşliğinde salvat-ı şerife okumaktadır. Kırım’dan Bosna’ya Fatiha’yı öğrenmenin coşkusuyla gençler, Fatiha’yı bestelemeye kalkışmaktadır.
Görevimiz kötü örnekleri sıralamak, kaosu köpürtmek değil, çözüm üretmek. İslam Sanatı ve Estetiği Kongresi bu yüzden önemli.
Değişme bir zorunluluktur. Ancak değişmeyi, sadece teknik bir faaliyet olarak görürsek yanılırız. Değişme her şeyden önce ‘zihni’ bir faaliyettir. Bu yüzden konumuz düşünceyle ilgili, münhasıran İslam Sanatı sorunları sanat felsefesiyle açıklanabilir.
İslam Sanatı ve Estetiği’nden hareket etmezsek kendi anlam haritamızı oluşturamayız. Yalçın Koç’un kimlik tanımı önemli: ‘Kimlik, eşyayı, özne kılan esastır. Bu esas, şey’i asli vasıfları itibariyle belirler ve bu yolla, öbür şeylerden ayırd ederek birey oluşturur.’
Sultanahmet Meydanı’ndaki Milyon Taşı, Batı Medeniyeti’nin anlam haritasında bir yer işgal etmektedir. Osmanlı, Milyon Taşı’na karşı Şehzadebaşı’nda kendi anlam haritasını ‘İstanbul’un Ortası’ işaret taşıyla oluşturmuştur. Tıpkı Ankara’da Hacıbayram Camii’ni yaparken Ogüst Mabedi’ni tahrip etmediği gibi, ‘İstanbul’un Ortası’nı anıtlaştırırken, Milyon Taşı’nı da yok etmez. ‘Dersaadet Sözlüğü’ adlı eserimiz Tarihi Yarımada’nın, Osmanlı anlam haritasının işaret taşlarını belirlemiştir.
İstanbul Belediyesi’nin, merkez binasına 100 metre mesafedeki ‘İstanbul’un Ortası’nı yeniden bir kültürel hareket noktası olarak belirlemesi gerekmektedir. Aynı noktada yer alan Direklerarası’nın işgal İstanbul’unda yok edilmesi ve kültür hayatının Taksim’e hapsedilmesi tesadüf değildir.
Fatih-Harbiye Savaşı olarak bugün de devam ediyor. Kültür hayatını Taksim belirlediği için, Beyazıt’ta okuyan üniversite öğrencisi kitabın kapağına bakmak için bile Yümni Kitapçılar Çarşısı’na girmiyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı bu tür sempozyumlar ışığı altında alternatifli cami mimarisi projeleri üretmelidir. Cami yapacak kişi ve kurumlar bu hazır ve doğru projelere göre İslam Sanatı eserleri ortaya koymalı. Doğru mimari projeler, toplu konutlarla yerel mimariyi yok eden, küresel bakışa karşı milli-islami bir diriliş damarı olmalıdır. Ezan’dan tilavete internet ve cd imkanları, doğru bilgiyi, doğru uygulamayı çoğaltarak çözümü işaret etmelidir.
Ayrıca İslam Sanatı’nı hat, ebru, çini, tezhip gibi geleneksel sanatlar kulvarına sokup, yok olmaya yüz tutmuş sanat olarak görmek bilgisizliktir. Ve bunlara matem düzmek, cehaletin sonucudur. Artık ne geleneksel sanatlar ölüyor ne de bu sanatlarda yeni yetişenlerin önü kapalı.
Kötü örneklere rağmen İslam Sanatı da ölmez, kendini yeniler. İslam Sanatı Yeniden Teşekkülü’nü devam ettiriyor. ‘Anadolu Mayası’ düşünürü Yalçın Koç’un ifadesiyle bilmeyenler nerden bilsin.
İman varsa umut vardır. Ümitsizlik kafire hastır. Massignon’dan Tanpınar’a, öncü birikimler bize yol göstermektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder