1.Büyük devletlerin ‘derin devlet’i
Rusya’nın istihbarat örgütü, Çin’in Komünist Partisi, Almanya’nın Anayasayı Koruma Teşkilatı, Hindistan’ın ordusu, devletin beynidir. Eğer bu ülkelerde bir ‘derin devlet’ arayacaksak, bu yapılara bakmamız gerekecektir.
Yetimhaneden Putin’i keşfeden de, Kenyalı Müslüman Barak (Burak) Hüseyin Obama’dan Hırıstiyan zenci bir ABD başkanı çıkaran da ‘derin devlet idraki’nin başarısıdır.
Kemal Tahir müthiş tanımlamasıyla ‘Kerim Devlet’ Osmanlı da bir ‘derin devlet idraki’ne sahipti. Rusya ve ABD derin devletlerinin bugünkü başarısını Osmanlı da vakti zamanında başarmıştı. Devşirme bir Sırp’tan Sokollu Mehmet Paşa gibi yönetim dehası bir Türk devlet adamını yetiştirmek, bu ‘derin devlet idraki’nin eseriydi.
2.Türkiye Cumhuriyeti’nin sahipsizliği
Bugünkü Türkiye’de bırakın kurumsallaşmış bir ‘derin devleti’, yüzeysel manada bir milli ‘derin devlet aklı’ndan bile söz edilemez.
Bu yüzden ortada fiili boşluklar var. Devlet içindeki kurumların, ‘devlet aklı’ndan haberi yok. (Bu fasılda başlangıç için Ziya Nur Aksun’un ‘Dündar Taşer’in Büyük Türkiyesi’ kitabını okumak vaciptir. Ardından Dündar Taşer’in ‘Mesele’si ve Durmuş Hocaoğlu’nun ‘Devletçilik Bumerangı’ okunmalı.)
Devlet yönetimindeki fiili boşluk istihbarat yönetiminde o kadar ileri derecede ki, ABD’deki FBI’ın Türkiye’de bir karşılığı yok. MİT edilgen dinleme faaliyeti dışında operasyonel inisiyatif aldığı zaman hukuki boşluğa düşüyor.
Hanefi Avcı’nın Devrimci Karargah Davası’ndaki durumuyla, Hakan Fidan’ın KCK Davası’ndaki durumu aynı. Hukuk, istihbaratın operasyon yapmasına cevaz vermiyor. Türkiye’nin FBI benzeri milli bir kuruma ihtiyacı var.
Yakın zamana kadar ortada ‘derin devlet’ diye hissettirilen şeyler, ‘kendisi olma bilincine sahip olmayan’ bürokratik mekanizmalar topluluğudur. Bunlar da özelikle NATO’ya göre konuşlanmıştır.
Ergenekon ve benzeri yapılanmaların ortaya çıkış sebebi, bu ‘devlet aklı’ yokluğundan kaynaklanıyor.
Ergenekon ve benzeri yapılanmalar, önemli bir kısmı durumdan vazife çıkaran ya da çıkarmak zorunda kalan fiili boşluk inisiyatifleri… (JİTEM örneği gibi.) Bunlar da haddini aştığı için NATO tarafından tasfiye ediliyor.
Cumhurbaşkanı’nı seçtiren, Anayasa Mahkemesi Başkanı’nı, TBMM Başkanı’nı seçtiren, Genelkurmay Başkanı’nı tayin eden Başbakan Erdoğan, MİT Başkanı Hakan Fidan’ı hukuk bürokrasisinin elinden zor kurtarıyor.
3.Uluslararası Sistem Türkiye’yi unuttu mu?
Teoman Duralı’nın Çağdaş İngiliz-Yahudi Medeniyeti müthiş ifadedir… Çağdaş İngiliz-Yahudi Medeniyeti’nin dünyanın her tarafına el atıp Türkiye’yi unuttuğunu düşünemeyiz. Zaten Robert Kaplan, “Türkiye, Türkler’e bırakılamayacak kadar önemli bir ülke” dememiş miydi yıllar önce…
Bu ülkenin, Lozan ve NATO konseptleriyle biz Aborjin yerlilerine bırakılmadığını yaşayarak biliyoruz. BaşbakanErdoğan yüzde 50 oyla meşruiyet krizi yaşarken, en devletçi liderimiz Bahçeli akredite olmuş değil.
Akreditasyon mercileri başka bir yerlerde. Üstseçkin heterodoksinin gizli iktidarı, dördüncü kuvvet medya kılıfı altında meşruiyeti belirliyor. Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Mehmet Altan… Bu isimler sıradan köşe yazarları değil… Resmi sıfatları yok ama görünmeyen protokollerde bilmediğimiz konumları var.
4.Değişim iki noktada tıkandı: kimlik ve değişim hukuku
Türkiye’de değişim iki noktada tıkandı, ‘birincisi biz kimiz’ sorusunun cevabı hala 100 yıl önceki karmaşayı yaşıyor. Ya etnik ve dini farklılıklardan yeni ayrımlar üretiyoruz ya da etnik ve dini çoğunluğu diğer unsurlara dayatır hale geliyoruz.
İkinci sorun, teknoloji ile hukuk arasındaki içiçeliğin yorumlanması sorunu. Teknoloji değişince, hayat değişir. Hayat değişince, hukuk değiştirir.
Zannediyorum bir İngiliz atasözüydü. Kalıcı bir sözdür: “Hukukçularla ihtilal yapılmaz!” İngiltere gibi istikrarı esas alan bir toplumda ‘ihtilal’ lafına takılmadan ‘hukukçular değişimi algılamakta zorlanır’ hükmünü çıkarıyorum.
Özel televizyon yayıncılığının başlangıcı ve hukuk komedisi
Hukuk-teknoloji savaşının yaşadığımız süreçlerde komediye dönüştüğü hal, özel televizyonların Özal döneminde yurt dışından yayın yapmasıyla ortaya çıkmıştı.
Biz ulusal sınır kabulü etrafında odaklanırken, yurt dışından yayın yapan televizyon kanalları evimizin içine girmişti.
Artık ‘Çin normları’nı konuşacağız
Şimdi daha büyük bir değişim sürecine giriyoruz.
Dünya, Çin merkezli yeni bir devrim yaşıyor. Artık ‘Çin normları’nı konuşacağız. Çünkü devrimi onlar yapıyor. Teknoloji devrimi bu sefer, üretim ilişkileri devrimi olarak geliyor. Hukuk bu yeni teknolojiye ve üretim biçimine göre şekillenecek.
Kobi ve girişimcilik, asıl bundan sonra konuşulacak… ‘İhtiyar kıta’ Avrupa, Almanya dışında dökülüyor…
Çin Devrimi’nin neresindeyiz?
Teknoloji ülke sınırlarını zorlayan küreselleşme kavramıyla hayatımızın içine giriyor. Biz bunun yeni hukukundan bihaberiz.
Bize dayatılan hukuk; ‘ihtiyar kıta’nın platonik eksende amipleşmeyi ‘insan hakları ve demokrasi’ diye sunduğu Avrupa Birliği hukuk kriterleri.
Biz Avrupa Birliği hukuk kriterleriyle oyalanırken, tarihin en büyük dönüşümlerinden biri olan Çin Devrimi’ni, Çin’in ekonomik ilişkiler devrimini gözden kaçırıyoruz.
Çin’deki büyük devrimi yöneten yine kendi ‘derin devlet aklı’dır. ABD bu değişime ayak uydurmanın sancılarını yaşıyor. ABD’yi şimdilik kurtaran marka imparatorlukları.
ABD’ye çeki düzen veren akıl, WASP seçkinlerinin düşünce kuruluşları, locaları, ezoterik örgütlenmelerde yoğruluyor. ABD’de Yahudi etkisi elbette Yahudi lobiciklerinin ötesinde. Ama WASP kurmaylarının onayı olmadan ABD’de ‘devlet aklı’ işlemez.
6.Hatime: meslek siz adamlar ve siyasetin finansmanı meselesi
Türkiye’de ise mesleksiz adamlar tarafından meslek edinilen siyaset, ‘siyasetin finansmanı’ gerekçelendirerek yağmayı meşrulaştırmaktadır.
Bütün partilerin mesleksiz adamlar topluluğu, işlerine gelen konularda hemen anlaşıp icraata koyulmaktadır. Mesela deprem tehlikesini öne sürerek, Kentsel Dönüşüm’de hemen anlaştılar.
Bütün partileri işgal eden bu mesleksiz adamlar topluluğu, değişimi yönlendiremez. Değişimi kaçıran Türkiye’nin yarına kimliğini devam ettirerek kalması ise imkansız.
Bilgi çağının ötesinde terkip çağına gelmiş bulunuyoruz. Turizm’den eğitim’e, şehirleşme’den kadın sorunları’na hayatımızı yeniden tasarlamamız gerekiyor.
Bütün bunları yeniden yorumlayacak bir ‘aydın inisiyatifi’ne, bunlara hayat alanı açacak ‘yerli burjuvazi’ye ve bunların sonucunda oluşacak dünya ile barışık bir ‘devlet aklı’na ihtiyacımız var.
‘Keşke bir derin milli devletimiz olsaydı’ dediğinizi duyar gibiyim.
İçerden bunu başarmamız zor görünse de, PKK isyanından Ermeni taleplerine dış baskıların sınır tanımazlığı bizi ‘devlet aklı’na doğru götürecektir. ‘Devlet aklı’na ulaşma meselesini uzaylılar değil, elbette biz çözeceğiz. Üstad Necip Fazıl bu toplum için, ‘Allah’ın seçtiği kurtulmuş millet / Güneşten başını göklere yükselt’ buyuruyordu.
Taşeron PKK tatilden dönüyor. Şimdi akletme, arınma ve güneşten başımızı göklere yükseltme vaktidir!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder