19 Haziran 2013 Çarşamba

Doğal şüpheli Melih Gökçek

Mustafa Sarıgül ve Hüsamettin Özkan’la ilgili iki ayrı yazı kaleme alıp, ‘acaba hangisini daha önce yayınlasam’ diye düşünüyordum. Sincan provokasyonu üzerine, Melih Gökçek yazısını yazmak vacip oldu.

1.Sincan Mitingi’nde MHP Bayrakları
Sincan Mitingi’ni televizyondan takip ediyorum. Miting alanında MHP bayraklarını görünce bunun ‘ne demek’ olduğunu düşünüyorum.
Bu politik komplonun kimin tezgahı olabileceğini bulmak zor değil. Geçmiş vukuatlarından biliyoruz. Doğal şüpheli tabii ki, Melih Gökçek. Kürsüde konuşan Başbakan Erdoğan’ın arkasında ekranlara Gökçek geliyor. Gökçek’in el, kol hareketleri canlı yayında ekrana yansıyor. En son başını “okey” anlamında sallıyor.
Başbakan Erdoğan, miting meydanında MHP bayraklı provokasyon grubuna teşekkür ediyor.
Sonradan basına yansıyan bilgiler daha da vahim. Erdoğan, MHP bayraklarıyla miting alanında karşılaşmıyor. Miting öncesi, ilk karşılama sırasında provokasyon ekibini görüyor. Ne yazık ki, Erdoğan buna itiraz etmiyor.
Sincan Mitingi’nde MHP bayrakları açmanın, Sincan’da tank yürütmekten farkı yok.
Tanklar bu sefer MHP’nin üstüne yürütülüyor.
Komutanları Gökçek.
Devlet BahçeliGezi Parkı eylemlerine ilk günden tavır alan lider. Faiz Lobisi’ne, uluslararası şebekeye zaten karşı. TÜSİAD’la görüşmeyen tek siyasi.
Bütün kritik süreçlerde, Cumhurbaşkanlığı seçiminden, seçim sonrası TBMM’nin meşrulaşmasına kadar Ak Parti’nin yanında Devlet Bahçeli var. 
Öyleyse MHP’ye karşı girişilen bu engizisyonun sebebi nedir? Niçin MHP tasfiye edilmek isteniyor? Ak Parti bu projeyi niçin yürütüyor?
Bilen varsa söylesin.
2.Başbakan Erdoğan’ın boynunda Ankaragücü atkısı
Sincan Mitingi’nde felaket MHP bayrakları açmakla bitmiyor.
Başbakan Erdoğan’ın boynuna bir de Ankaragücü atkısı asılmış. Erdoğan, Ankaragücü’nün Melih Gökçek’in oğlu tarafından keyfi olarak borçlandırılıp üçüncü lige düşürüldüğünden habersiz olmalı. Yoksa o atkıyı boynuna takmazdı.
Şimdi Ankaragücü, Minibüsçüler Odası Başkanı Mehmet Yiğiter başkanlığında kendini toparlamaya çalışıyor.
Ankaragücü’nün en keskin seyirci grubunun adı: Gecekondu.
Minibüs+işporta+gecekondu= Arabesk
Arabesk, toplumsal hafıza demek, bir başka açıdan Türkiye demek.
Yıl 1976-77 olmalı, öğrenciyim ve Atatürk Lisesi’nde öğrenciyim. Okulu kırıp Ankaragücü’nün antrenmanlarını izlemeye gidiyorum. Çıraklar, işsizler, okuldan kaçan benim gibi öğrenciler, emekliler, en alttakiler Ankaragücü’nün Tandoğan’daki tesislerini dolduruyor. Ankaragücü’nde antrenmanlar bile dolu tribünlerle ve tezahüratla yapılıyor.
Ankaragücü bir efsanedir!
Ankara düşmanları; Ankaragücü’nün Kenan Evren tarafından birinci lige çıkarıldığı teranesini geveler durur.
Asıl üzerinde durulması gereken, Ankaragücü’nün 4 büyükleri bir sezon boyunca bütün maçlarda yenen takım olması.
Ankaragücüİstanbul takımlarını hep dövmüştür.
Bunun ne demek olduğunu ancak ‘Anadolu Mayası’nı yaşayanlar, gönlü mayalı olanlar bilir.
Düşünürümüz Yalçın Koç’un deyişiyle, ‘bilmeyen nasıl anlasın.’
Makro’ ölçekle bakınca, Ankaragücü’nün Ahmet Gökçek’in oyuncağı olmaması gerekiyor.
MHP bayrakları ve Ankaragücü atkısı!
Başbakan Erdoğan’ın acilen geleneksel Gökçek oyunlarından uzaklaşması lazım.
3.Başbakan Erdoğan’ın asıl sorunu Faiz Lobisi değil, kendi kurmayları
Kurmaylar niçin asıl sorun? Sorusunun cevabı, görmek isteyene açık. Açıklığı şurada… Kurmaylar, kurmayın asıl görevi olan sorun analizini yapamıyor!
Erdoğan’dan “aferin” almak için yarışan elemanlar, lideri de felakete sürüklüyor.
Cemil ÇiçekTBMM Başkanı seçilince, Erdoğan, etrafındaki son kurmayı da kaybetti. Başbakan’ın çevresinde ‘eleman’ çok, ‘kurmay’ yok.
Başbakan Erdoğan, kurmaysızlıktan dolayı her işi kendi yapıyor. Çatışma gündeminde bir günde 17 saat görüşme yapıyor, 6 saat konuşuyor. Bu çalışkanlık değil, bilim dışı bir durum.
Kurmay, istişare edilen, akıl sahibi, gerektiğinde “hayır” diyebilen insandır.
Kurmay yok. Bu yüzden hatalar yapılıyor.
Taksim Gezi Parkı eylemlerinin, Türk Siyasi Tarihi’nde yeni bir dönemin başlangıcı olmasının sebebi bu. Olaylar sırasında 4 kişi hayatını kaybediyor. Ölümler, ister istemez 27 Mayıs 1960 ve 12 Mart 1971 öncesini hatırlatıyor.
Tarihi halk yazmaz, aydın yazar.
Sağ, sanata inanmaz! Betona ve vasat adama bayılır. Bu yüzden romanı, tiyatrosu, sineması ve müziği yoktur.
Evet Gezi Parkı, yeni bir milattır. TÜSİAD’dan TİKKO’ya artık yeni bir cephe var. Havada Soros kokusu var ve ‘turuncu’ bir tarih yazılmaktadır.
Bu Turuncu Devrim’e cevabı, Gezi Parkı eylemlerine karşı olan Sincan ve Kazlıçeşme kalabalıkları veremez. Cevabı aydın fikri ürünleriyle verir. Ondan mahrumuz.
4.Hatime: çatışma nereye kadar?
Milli İrade Mitingleri’yle Sincan ve Kazlıçeşme meydanlarını dolduran kalabalıkların dili yok, çünkü aydını yok. Ortalıkta dolaşan gazeteci lafazanlıkları hiçbir işe yaramıyor.
Kalabalıkların “din elden gidiyor” mantığıyla sokağa dökülmesi sağlıklı sonuçlar doğurmaz. 31 Mart Vakası’ndan Kanlı Pazar olaylarına kadar bunların çıkmaz olduğunu gördük.
Hızını alamayan grupların ellerindeki döner bıçaklarıyla, ‘zor tutulan yüzde 50’yi temsil etmesini bekleyemeyiz. 
Aydın çözümleme yapar, çare arar. Kurmay, istişare eder, gerekirse “hayır” der. Çözüm üretir.
Öfke aklı örtmüş. Ortalıkta ne ferasetli aydın inisiyatifi var, ne kurmay iradesi.
Kaosa karşı meşruiyetin temsilcisi olan Devlet Bahçeli’yi, Gökçek’in aklıyla tasfiyeye kalkışmak siyasi bir intihar. Bu kafa, yerel seçimden sonra Kırşehir’i yeniden ilçe yapar.
Oysa Ak Parti’nin başarısı dünyayı algılaması, dünya ile birlikte var olmasıydı. Şimdi dışa kapanmak, dünyaya ferman okumak marifet değil. Ak Parti dünya ile birlikte yürümenin yolunu yeniden bulmalı.
Başbakan Erdoğan, ülkesine ve kendisine iyilik yapmak istiyorsa, öncelikle Melih Gökçek’ten uzak durmalı.
Batı’dan durumu özetleyen vecize; “Siz dostlarımı zapt edin, ben düşmanlarımı haklarım.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder