Lozan Barış Antlaşması, Dayton Barış Antlaşması ve Demokratik Özerklik… Birbirinden ayrı bu üç kavram, artık hayatımızın içinde bir olgu haline dönüşüyor.
Lozan Anlaşması, Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal egemenliğini elde ettiği bir anlaşmadır. Türkiye; Abdullah Öcalan’ın Demokratik Özerklik projesiyle Bosna-Hersek’teki Dayton Anlaşması’na benzer bir yapıya dönüştürülecektir. Bu süreçle ülke vatandaşlığından ‘entite vatandaşlığı’na geçilmiş olacaktır.
1.Bosna-Hersek’teki Dayton Anlaşması bizi niçin ilgilendirmeli?
Bosna-Hersek’te savaşı sonlandıran Dayton Anlaşması, vatandaşlık tanımını etnik temele indirgeyen bir anlaşmadır. Dayton Anlaşması’yla üçlü etnik yapı hukuki bir zemin bulmuştur. Dayton Anlaşması, bir federasyon ve bir cumhuriyetin küçük kantonlarla amipleştiği bir idari yapı ortaya çıkarmıştır. Etnik temelli vatandaşlık anlayışı nedeniyle Bosna-Hersek idare edilmesi gittikçe zorlanan bir yapı arz etmektedir.
Bosna-Hersek’te meclisten bir kararın alınabilmesi için her entiteden gelen milletvekillerinin belli yüzdesinin o karara onay vermesi gerekmektedir. İşte bu sebepten dolayı, Bosna-Hersek’in devlet düzeyindeki meclisinde bir düzine tıkanıklık bulunmaktadır. Farklı millet temsilcilerinin çok az konuda uzlaşabiliyor olmaları yüzünden köklü reform kararları alınamamaktadır.
Dayton Anlaşması’nın dördüncü tarafı konumunda olan Batı, icranın içinde bir taraf konumundadır.
Bugün Bosna Hersek’te her birim, birbirinden bağımsız devletler gibi hareket etmektedir.
Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Jagland, Başbakan Erdoğan’ın Kürt sorununa barışçıl bir çözüm bulması durumunda Nobel adayı olacağını söyledi. BDP’li Sırrı Sakık da Jagland ile aynı fikirde. O da Erdoğan’a Nobel Barış Ödülü verme niyetinde.
Gültan Kışanak’a göre bu sorunu çözen ‘kahraman’ olur. Leyla Zana bu konuda daha ileri giderek isim veriyor. Zana’ya göre “Kürt Sorunu’nu çözerse Başbakan Erdoğan çözer.”
Oysa Kürt Sorunu’nu çözmek, Demokratik Özerklik’i Türk Milleti’ne kabul ettirmek demektir…
3.Abdullah Öcalan’ın Demokratik Özerklik projesinin anlamı nedir?
Müjdeyi Devlet Bakanı Egemen Bağış verdi… Başbakan Erdoğan’ın Abdullah Öcalan’a sordurttuğu “Bağımsız devlet talebinden vazgeçtiniz mi?’ sorusuna Öcalan, böyle bir talebin kalmadığını söylemiş.
Öcalan, bağımsız devlet kurmak istemiyor, Abdülmelik Fırat-Kemal Burkay partisi HAK-PAR ve Şerafettin Elçi’nin partisi KADEP’in savunduğu eyalet sistemine de karşı…
Öyleyse ne istiyor Öcalan ya da Demokratik Özerklik nedir?
Diyarbakır-Batman-Şırnak-Hakkari ekseninde görünen durum, tekrar tekrar yorumlamayı gerektiriyor.
PKK Diyarbakır’da zabıta denetiminde 300 çocukla anarşinin iktidarını kurmuştur.
Adana ve Mersin ‘Demokratik Özerklik’in Diyarbakır’dan sonra ikincil kantonlaşma halkasıdır.
PKK, federasyonla elde etmesi gereken her şeyi yerel yönetimler eliyle elde etmiş durumda.
Şimdi dışta ‘Büyük Kürdistan’ içte ‘Demokratik Özerklik’ sürecindeyiz.
Büyük Ortadoğu Projesi’nden önce, NATO’nun düşman rengini kırmızıdan yeşile döndürdüğü zaman ‘Büyük Kürdistan’ sürecinin başladığını anlamıştık. NATO’cu Türkeş ve Erbakan’ın ‘Büyük Kürdistan’ sürecinden sonra NATO’ya posta koyar hale geldiğini gördük. İki lider bu suçlarının cezasını itibarsızlaştırılarak ödediler.
Öz-Savunma Güçleri PKK’nın Silahlı Kuvvetleri
‘Demokratik Özerklik’ PKK’ya Öz-Savunma Güçleri adı altında silahlı militan örgütlenme hakkı verecektir. Ayrıca Halk Kooperatifleri adı altında alternatif ekonomik örgütlenme yollarını açılacak. Legal PKK’nın finans kaynakları arasına artık Devrimci Halk Kooperatifleri’nin girdiğini göreceğiz.
Demokratik Özerklik, bunun dışında PKK’ya Türkiye genelinde kendi kurumlarını oluşturma hukukunu açacaktır… Bu düşünceyle büyükşehirlerdeki Kürt gettoları tıpkı Bosna’daki gibi kantonlaştırılacaktır.
DTK şu anda bile kurucu meclis gibi çalışıyor…
4.Demokratik Özerklik Ulus-devlet’in tasfiyesidir
Bazılarının zannettiği gibi eyalet sistemi ve monarşik devletler ulus-devlet dışında alternatif modeller değil. Ulus-devlet, ‘mutlakiyetçi devlet’ denilen imparatorluk sürecinin sonucunda ortaya çıkmış bir olgudur…
Avrupa derebeylik siteminden ulus-devlet aşamasına geçmiş… Biz süper etnos(ümmet) sürecinde Osmanlı İmparatorluğu’nu kaybettiğimiz için küçülerek ulus-devlet Türkiye Cumhuriyeti olduk.
Eski TKP’li Nabi Yağcı’nın üzülerek söylediği gibi, ulus-devlet’in alternatifi henüz bulunmuş değil.
5.Demokratik Özerklik; Ulus-devletin alternatifi değil tasfiyesi
Bazılarının her suçun kaynağı olarak gördüğü ‘ulus devlet’ tamlaması içinde sıkışmış bir ‘Türk düşmanlığı’ var. Ulus-devlet’in Demokratik Özerklik’e dönüştürülmesi Türk düşmanlarının başarısı olacaktır.
Demokratik Özerklik’le Türkiye Cumhuriyeti, Lozan Anlaşması’yla elde ettiği ülke vatandaşlığı anlayışını entite vatandaşlığına çevirecektir. Bu durum, Bosna’da uygulanan Dayton Modeli’nin Türkiye’ye uyarlanması demektir.
Sevr’de Birinci Dünya Savaşı yenilgisinin ardından tavizler verilmişti. Şimdi barış görüntüsü ve hukuk oyunlarıyla teslim alınıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti; Demokratik Özerklik taviziyle Sevr ötesi Daytonlaşmayı onaylamaktansa, başka alternatifleri düşünmelidir.
6.Hatime: Kürt Realitesi’nin yükselmesi Türk Realitesi’nin evrensel hamlesini engelleyemiyor
Kürt Realitesi’nin hem toplumsal hem siyasal boyutta geliştiğini görüyoruz.
Ve fakat tarih kazananları hep kazandırmaz.
Ortadoğu’nun çoklu sorunları Kuzey Irak Kürt Yönetimi’ni Türkiye ile ittifak yapar hale getirmiştir. Suriye üzerinden etnik dalgaya paralel bir mezhep dalgası Ortadoğu’ya yayılıyor.
İlginçtir etnik odaklı Kürt, mezhep odaklı şii veya vehhabi yönelişleri evrensel Türk Realitesi’ni engelleyemiyor.
Günübirlik heyecanlarla değil, bin yılların birikimine göre kararlar almalıyız. Bin düşünüp bir konuşmamız gerekiyor. Olumsuzlukların varlığı bizi umutsuzluğa düşürmemeli… Türkiye büyük bir ülke… Yerli aydın inisiyatifleri oluşturdukça, hiçbir olumsuzluk Türk Milleti’nin geleceğini karartamaz…
Emperyalistlerin tasarımı olan Büyük Kürdistan’a adım adım gidildiğini görüyoruz… Bu büyük bir sorundur. Ancak bu inşa, Türkiye’yi ve Türk Dünyası’nı nihai manada tehdit edebilecek bir sorun değil… Çünkü Türklük, Avrupa içlerinden Çin Denizi’ne uzanan bir büyük coğrafya…
Türkiye dünyanın 16. ekonomisi, 14. kültür ekonomisi, 6. futbol pazarı… 200 üniversitemizi, genç nüfusumuzu, girişimciliğimizi ‘kendimiz kalarak değişim’ denklemi içinde güncelleyerek geleceğimizi inşa edeceğiz. Büyük Kürdistan’ın kurulması bile Türkiye’yi ve Türk Dünyası’nı etkileye-me-yecektir.
Bizimle birlikte geleceğini inşa etmek istemeyenlere, “Yüce Allah akıbetinizi hayreylesin” duasını etmekten başka elimizden bir şey gelmiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder