17 Haziran 2015 Çarşamba

Tanpınar'dan Mehmet Kaplan'a siyasi nasihatler

1.Menderes, Millet Partisi’ni ‘gericilik’le itham ederek kapatır
Millet PartisiCHP ve Demokrat Parti’den farklı bir siyasi çizgi olarak Mareşal Fevzi Çakmak öncülüğünde kurulmuştur. Partinin Genel Başkanı bilahare Osman Bölükbaşı olmuştur.
CHP’ye karşı büyük bir zaferle iktidara gelen Demokrat Parti’nin milliyetçi muhalefete hiç tahammülü olmamıştır. MenderesMilliyetçiler Derneği ve Millet Partisi’ni ‘gericilik’le itham etmiştir.
Millet Partisi, ‘dini esasa dayanan ve gayesini saklayan bir cemiyet olduğu’ iddiasıyla yani ‘gericilik’le itham edilerek 1954 yılında kapatılmıştır.
2.Yahya Kemal DP, Tanpınar CHP, Kaplan Millet Partisi taraftarı
Mehmet Kaplan; Yahya Kemal’den Tanpınar’a uzanan Muhafazarkar Düşünce’nin ‘santral kişilik’lerinden biri.
Yahya Kemal ve Tanpınar, Tek Parti dönemi CHP’sinden milletvekili seçilirler. 1950’den sonra Yahya Kemal, Menderes’e yakın durur. Tanpınar ise sıkı bir CHP’lidir. İsmet İnönü’nün yakın dostları arasındadır.
Yahya Kemal DPTanpınar CHPMehmet Kaplan Millet Partisi taraftarıdır.
Her üç aydın da Batılı anlamda Muhafazakar’dır.
Kaplan bir yönüyle Yahya Kemal-Tanpınar çizgisinin devamıyken bir yönüyle Nurettin Topçu’yla dirsek teması olan bir aydındır. O diğer taraftan da romantik milliyetçi Nihal Atsız’ın bacanağıdır ve doğal olarak milliyetçidir.
1950’li yıllarda Mehmet Kaplan, kuşağının Sağ entelektüelleri gibi Millet Partisi taraftarıdır.
Menderes, Millet Partisi’ni kapatınca o sırada Paris’te olan hocası Tanpınar’a hüzünlü bir mektup yazar. Kaplan’ın mektubundaki ümitsizlikler üzerine Tanpınar, 1953 yılı Temmuz ayında nasihat dolu cevabi mektubunu kaleme alır.
Kaplan’ın bedbin, bitkin satırları, Tanpınar’ı derinden etkiler. TanpınarKaplan’ın mektubunu ‘yüz defa’ okur.
Tanpınar, “darılma” diyerek başladığı satırlarını tarihi bir hükümle bağlar, “ben insanda, metafizik endişeden ve huzursuzluktan gayrısını kolay kolay affetmiyorum.”
Metafizik endişe’yi anlamlı bulan Tanpınar, güncel siyasetin olumsuzluklarına takılmayı anlamsız bulur. ‘Metafizik endişe’nin sorularına cevap bulan insanın dünyevi takıntılardan uzak durması gerekir. Evet İmamı Azam ve İmamı Maturidi’ye yolumuzu aydınlattıkları için teşekkür borçluyuz.
Tanpınar,mektubunu cevaplarken Kaplan’ın Millet Partisi’ne‘mersiye’okuduğunu söyler.
Millet Partisi’nin kurulmasının reel politik’le örtüşmediği kanaatindedir. Talebesi Kaplan’ı uyarmak için oldukça sert bir dil kullanır: “Millet Partisi’ne ne üzülüyorsun? Kapanacaktı. Açılması hata idi. Türkiye’nin şartları bunu kaldırmazdı. Ve lüzum da yoktu.”
3.Tanpınar, Profesör Kaplan’ın kulaklarını çekiyor
Tanpınar, Kaplan’ın profesör oluşuna sevinir… Bu sevinç sıradan bir sevinç değildir. Hayatında gördüğü büyük sevinçlerinden biri olarak nitelendirir.
Onun hayatının yeni bir safhaya geçtiğini, sevinmesini ve rahatlaması gerektiğini söyler.
Kaplan’ın Millet Partisi’nin kapatılmasına takılıp kalması üzerine, profesör olan talebesinin ‘kulaklarını okşamak hatta çekmek’ten söz eder.
Tanpınar da tıpkı Gaspıralı gibidir… Büyük ideallerden söz etme yerine önümüzde işten başlamayı tavsiye eder: “Memlekete kendi çevremizde hizmet etmek imkânlarına sahibiz.”
TanpınarKaplan’ın içindeki korkunç münekkitten, o amansız muhasipten lüzumundan fazla korkmamasını, yaşının geleceğe umutla bakacak bir yaş olduğunu telkin eder.
4.Kaplan’ın Tanpınar yazısı: ‘Bir Gül Bu Karanlıklarda’
Mehmet Kaplan’ın 1961 yılında Türk Yurdu dergisinde yazdığı Tanpınar yazısının başlığı ‘Bir Gül Bu Karanlıklarda’dır.
Bir Gül Bu Karanlıklarda’ Abdullah Uçman’ın daha sonra Tanpınar hakkında yazılanları derlediği kitaba isim olur. Kitabı önce Mehmet Varış’ın Kitabevi Yayınları daha sonra da ‘3F Yayınları’ neşreder.
Abdullah Uçman’ın Tanpınar hakkında yazılanları derlediği kitaba ‘Bir Gül Bu Karanlıklarda’ adını vermesi boşuna değildir. Dönem hakikaten karanlık bir dönemdir. Sol’un özgürlük dönemi olarak adlandırdığı dönem, üniversitelerde kaosun başladığı bir dönem olmuştur.
Tanpınar’ın Kaplan’ı Sol terörün şerrinden nasıl koruduğuna Günlük’te şahit oluruz.
Tek parti CHP’si, Demokrat Parti ve 1960 İhtilali dönemleri ilericilik-gericilik çatışmalarıyla geçmiştir.
5.Tutulacak yol bellidir
Millet Partisi’nin DP ve CHP ittifakıyla kapatıldığı dönem ‘gericilik’ ithamının geçerli olduğu bir dönemdir. Bu telakkiye göre ‘gericilik’, ‘ilericilik’in ideali ‘muhayyel çağdaşlık’a düşmandır.
Tanpınar, ‘gericilik’ telakkisinin geçerliliğine inanmaktadır ve ‘gericilik’in yaslandığı ‘mazi sistem’in varlığını sürdürdüğüne ve ana kitlenin ‘mazi sistem’in yeniden ihyasına(revendication-iade talebi) inandığını iddia eder.  
Tanpınar, ‘mazi sistem’in yaşama şansı olmadığını, yapılması gerekenin maziyi bugünle birleştirmek olduğunu söyler. Bu yönüyle hem ‘mazi sistem’i devam ettirmek isteyenlerin hem de ‘mazi sistem’i yok etmek isteyenlerin yanıldığını işaret eder.
6.Tanpınar’a göre etrafımız düşmanla çevrili
Liberyen SolSağ’ın ‘dört tarafımızın düşmanla çevrili’ yaklaşımıyla dalga geçer.
Tanpınar, sadece etrafımızın düşmanla çevrili olduğunu söylemez: “Toprağımızın her karışı için birkaç iddia”nın varlığına da dikkat çeker.
Dışarıya karşı ‘hür ve müstakil’ bir devlet olduğumuzu söyleyen Tanpınar, DP ve Menderes’e muhalif olmasına rağmen dönemden ümitsiz değildir: “iyi kötü bir vatanımız var”dır.
Tanpınar, ‘Bürokratik Yönetim Geleneği’ ile halk arasındaki çatışmanın ‘iktisadi vaziyet değişinceye, yeni bir zaman temposu cemiyete mal oluncaya kadar’devam edeceğini söyler.
Tanpınar’ın dediği gerçek olur. ‘Bürokratik Yönetim Geleneği’nin tasfiyesi, halk arasından gelen ‘Anadolu Sermayesi’nin siyasi iktidarıyla gerçekleşir. 2010 Anayasa Refarandumu vesayet sisteminin tasfiye tarihi oldu.
Bürokratik Yönetim Geleneği’ni tasfiye başarısı ‘Paralel Yapı’nın aşırılıklarıyla gölgelenmiştir.
7.Hatime: sistem mücadelesine giremeyiz!
Orhan Pamuk ‘İstanbul Hatıralar ve Şehir’ kitabında, Yahya Kemal ve Tanpınar’ın İstanbul sokaklarını adım adım dolaşarak, yıkılan bir imparatorluğun enkazından ‘mazi sistem’i yeniden kurma çabası içine girdiklerini iddia eder.
Türkiye değişiyor, gelişiyor… Ama Türkiye’nin temel çatışma düzlemi değişmiyor. ‘Mazi sistem’ ile ‘muhayyel çağdaşlık’ tezleri hiç durmadan çatıştırılıyor.
Evet Türkiye ‘mazi sistem’ ile ‘muhayyel çağdaşlık’ tezleri arasında terkibi kurmak zorunda.
Sonsöz Tanpınar’dan olsun: “Her an varlık mücadelesindeyiz, hem de en çetin cinsinden! Şimdi bir de sistem mücadelesine çıkalım. Olur mu bu?”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder