1.Türk Televizyon Dizileri dünyanın her yerinde
Halimize ağlasak mı gülsek mi? Bilemiyoruz.
Türk Televizyon Dizileri, yalnız Türkiye’de değil, yeryüzünün her tarafında seyirci buluyor.
Sadece hinterlandımız Balkanlar, Kafkasya, Ortadoğu ve Türk Dünyası’nda değil, Güney Amerika’dan Asya’ya, Afrika’ya Türk Televizyon Dizileri her yerde.
Türkiye’yi ifsad etmek için çekilen Televizyon Dizileri, dünyanın her tarafına bizi madara eder hale geliyor.
Türkiye’de sömürünün devamı için bir kitle tasarımı yapılıyor.
Ne futbol sadece futbol, ne diziler sadece dizi.
Kültür, bir endüstri.
Kültür endüstrisi, nefs’inden yakaladığı insanı edilgen-pasif insan haline getirmek üzere kurgulanmış.
İnsan, nefisle dünyaya sonsuz sarılmayı dönüşürken, ruh’la Yüce Allah’a kul olmaya ve sonsuz hayata kavuşmaya yönelir. Nefis ve ruh, ikisi de kendince insanı mutlu etmek için koşuşturur. Fakat nefse uyan insan, insan doğasının tabii kurgusunun peşinde değil, bir başkaldırı biçimi olan trajik kurgu’nun ardındadır.
Batı Sanatı’nın sebep-sonuç mantığını zorlayarak, eserin oluşum biçimi ve karakterin putlaştırılması nedeniyle şirk’e doğru yönelir. Yazar karakter’in düşündüğü meseleleri iki zıt açıdan işlemek suretiyle bir tezat, bir çatışma oluşturur. (Kelami Sahada Estetik Yapı Organizasyonları, Erol Güngör)
Bu çatışma psikolojisiyle seyirci yazarın tasarladığı iyi karakterin her aksiyonunu olumlu görmek zorundadır. İyi görmeler seyircinin gözünü o kadar karartır ki, iyi karakterin intikam için yaptığı katliam ya da tecavüz bile alkışlanır.
3.Katharsis’le tecavüzün ranta çevrilmesi
Katharsis, (arınma) Aristo’nun trajedi kuramının temel kavramıdır. Aristo’ya göre trajedi, acı ve ürperme (korku) etkisi yaparken seyircinin ruhen arınmasını sağlar. (Karşılaştırmalı Edebiyat Bilimi, Gürsel Aytaç, Gündoğan Y.)
Konumuzu örnekleyerek anlamaya çalışalım.
Yılanların Öcü’nde ağa Kamuran Bey’den hamile kalan Şerife’nin annesi Remziye kızının tecavüzünü, ranta dönüştürülmesi muradıyla sahiplenilir.
Tecavüzcü Kamuran Bey’in ağabeyi Necip Bey, Kamuran Bey’in evlenmesini ister. Hamile kalan Şerife’nin annesi Remziye zafer edasıyla gülümser, tecavüz ranta çevrilmiştir. Kızına müjdeyi, “kız sen bu konağın hanımı oluyon” diye verir.
Güller’in Savaşı’nda benzer bir durum var. Hizmetli kızı Gülru, Gülfem Sipahi’den intikam almak için Gülfem’in özürlü kardeşi Cihan ile evlenir. Bu abartılı mantık evliliği kötü karakter Gülfem Sipahi’ye karşı bir hamle olduğu için seyirci bunu onaylar.
Güllerin Savaşı’nda Gülru’nun büyük ablası Mesude’nin kocası şoför eniştesi Yener dramatik insan’dır. Gülru’nun Cihan’dan ayrılma düşüncesine itirazı üstlerden ırak. ‘Evlilik sözleşmesi yapmadan, kontrat imzalamadan, mirastan pay almadan ayrılmak ne demek?’
Benzer bir şekilde Bedel dizisi iğrençlikte sınır tanımaz. Vedat’la Ali kumar oynarken parası biten Vedat’ın nikahlı karısı Begüm üzerine kumar oynarlar.
İğrençlik bununla sınırlı kalmaz. Senarist, seyirciyi katharsis’le Nazan’ın Vedat’a yaptığı kumpası onaylatır. Çünkü Vedat kötü adamdır. Kötü adama her türlü kumpas katharsis’le içselleştirilir, onaylatılır.
Sebep-sonuç mantığı (illiyet), düşünme faaliyetini sınırlar ve belirli bir istikamette yönlendirir. Karakter artık bu mecburi istikamette, tabiatla, toplumla ve kaderle çatışmak zorunda bırakılır.
Batılı hikaye’de organizasyon hem illiyet prensibinin giriş-gelişme-sonuç şeklinde tedric halinde (gradasyon), hem de beklenmedik sonuç (kontrast) prensibine göre meydana gelmektedir. (Kelami Sahada Estetik Yapı Organizasyonları, Erol Güngör)
4.Dramatik yapının trajik versiyonları
Paramparça’da Batılı Drama’nın bütün çatışma unsurları kurgulanmış.
Karagül’de Kendal neyse, Paramparça’da Dilara o.
Ancak Kendal’ın kötülük işlevleri Paramparça’da Cihan Gürpınar’ın babası Rahmi Gürpınar’dan Hazal’a, Hazal’ın halası Keriman’a, Cihan Gürpınar’ın ortağı Alper’e, Cansu’nın öz babası Özkan’a kadar değişik karakter ve tipler üzerine dağıtılmış.
Karagül’de Kendal kötülüğün merkezi. Konaktaki bütün kadınlar Kadriye Hanım, Emine, Sibel, Narin ve Melek derece derece iyilik melekleri.
Özlem’in kötülük denemeleri hep akim kalıyor.
Narin-Ebru çatışması bile Narin’i kötü kadın haline getiremiyor.
Paramparça’da Dilara’nın çocuk takasında Cansu’dan yana tavır alıp Hazal’ı verme teşebbüsü karakterine uygun bir yaklaşım.
Dilara’nın arkadaşı Avukat Candan, Avukat Yıldırım’ın eski karısı.
Avukat Candan, Dilara’ya şeytanın avukatlığını yapıyor: “Çok acımasız olman lazım. Başka şansın yok.”
Dilara, ittifak yaptığı Gülseren’in eski kocası Özkan’a hakaret etmeyi ihmal etmez: Cansu’nun babası olmasını telmih ederek kusar: “Sen biyolojik bir kazasın.”
Senaryoda iki küçük zaaf var. Birincisi Gülseren’in arkadaşı eşinin hiç bir zaman evde olmaması. ‘Çerkesköy’de çalışıyor’ bilgisi yeterli değil. Bir bölümde bilgisayar canavarı oğlan bile görülmedi. Annesi onun varlığını içerki odaya seslenerek bize duyurdu. Çocuk bu haliyle Karagül’deki Rüzgar’a döndü. Hem var, hem yok. Senaryo çeşnisi olarak diziye katılan çocuklar giderek senaristlere yük olmaya başlıyor. Çocuk tipleri koyacak yer ve yaptıracak aksiyon bulamıyorlar.
Dizilerdeki ayrılma sahnelerinde istisnasız bavul toplama ritüeli uygulanıyor. Hangi yüzyılda bavul topluyorsunuz kardeşim? Koskoca Cihan Gürpınar’a bile bavul toplatıyorsunuz.
5.Karagül: feodalitenin yüzyıla meydan okuyuşu
Karagül’de feodal yapının bütün çelişkilerini görmek mümkün. Erkek egemen toplum Oğuz Komutan’ın Narin’e yüzük hediye etmesini namus krizine çevirebiliyor. Krizi derinleştiren evlat Baran’ın kendisinin sevgilisi var. Sevgilisi Ayşe, Kendal’ın üçüncü karısı Sibel’in kardeşi… Kendal’a göre, Oğuz Komutan Narin ilişkisi çatışma sebebi.
Kendal ismi bize Kendal Nezan’ı hatırlatıyor. Nezan, Paris Kürt Enstitüsü Başkanı’ydı. Yılmaz Güney’in karısı Fatoş Güney’le birliktelik yaşadı. Fatoş, bu seçimde HDP aday adayı oldu ama listeye giremedi. Artık kimse Yılmaz Güney’in hatırasını iplemiyor.
Modernist üvey kardeş Ada’nın tabiriyle söylersek, Karagül ‘feodal kafa’nın eseri... Narin oğlu Baran’ın atarlarına kızıp hapiste intihar ediyor. Yönetmen intihar sahnesini göstere göstere veriyor. Senaristin kafasında da feodallik var anlaşılan. Yönetmen, senaristten aşağı değil.
6.Dizilerin temel sorunu aşk’a yönelişin keşfedilmemesi
Nefis, insandaki kötülük kuvvetidir. Aykırı isteklerin kaynağıdır.
Ruh ise Yüce Allah’ın nurundan kaynaklanan, her türlü kötülükten münezzeh bir varlıktır. Nefis ve ruh’un merkezi ise kalp’tir. Kalp, yüreğe yerleştirilmiş manevi bir kuvvettir. Yürek; madde alemi ile mânâ (emr) alemi arasında geçittir.
Müslüman, su üzerindeki saman çöpü değil, nefsi terbiye etmekle mükellef insan.
Yüce Allah, nefs-i emmare’nin, nefs-i mutmainne olarak huzura gelmesini emreder: “Ey huzura ermiş (mutmainne olan) nefis! Razı edici ve razı edilmiş olarak Rabb’ine dön, kulların arasına gir, cennetime gir.” (Fecir Suresi)
Dram ve roman başta olmak üzere anlatma esasına bağlı edebi türlerde Batı Sanatı ‘trajik’e İslam Sanatı ise ‘aşk’a yönelir.
Artık temel sorunu daha net görebiliyoruz. Batılı Drama’nın akla hayale gelmeyen versiyonlarını Anadolu’ya taşıyoruz.
Oysa bizim İslam Sanatı’ndaki dramatik yönelişin ‘aşk’a nasıl yöneleceğini anlamamız gerekiyor.
7.Hatime: Batılı dramatik yapı’nın kurgusu çözülme biçimlerimizi makulleştiriyor
Türkiye sadece ekonomik değil aynı zamanda kültürel olarak da bir ‘abluka’ altında. Hepimizi düşünemez hale getiren bir kültürel bombardıman altındayız.
Kültürel bombardıman, hepimizde ruh’a kapalı nefs’e açık etkiler bırakıyor.
Kimimiz kullandığımız kaçak elektrik’e, kimimiz futbolda yaptığımız şike’ye, kimimiz fesat karıştırdığımız ihale’ye, kimimiz cevaplarını çaldığımız sınav’a ‘fetva’ arıyoruz.
Suçun işlenmesinden daha beter bir tevil ve içselleştirme çözülmesi yaşıyoruz.
Artık makul olan günah işlemek!
Doğru insan olmanın ahlaki işlevi zihin kontrol mekanizmaları’yla yok ediliyor.
Nasıl Batılı Dramatik Yapı’nın kurgusu katharsis’le seyirci’nin tecavüzcüyü makul görmesini sağlıyorsa, dramatik insan’ın dünyevileşmesi de önce çifte kimlik’li bir kişiliğe, yozlaşma’nın içselleştirilmesine ve giderek yabancılaşma’ya yol açıyor.
Netice itibariyle yerli bir modernleşme projesi ortaya koymadan doğru düşünce oluşmuyor. Tekil doğrularımızı, Batılı Kurgu’nun fırıldakları naksediyor.
Doğru düşünce olmadan da doğru eylem ortaya çıkmıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder