24 Mart 2015 Salı

Bunalımdan İslam'a Ayşe Şasa

1.Nejat İşler’den Vedat Türkali’ye Batıcı koloninin tercihleri
Geçtiğimiz günlerde bir grup Sol seçkin, seçimlerde Abdullah Öcalan’ın partisi HDP’yi destekleyeceğini açıkladı. Gazeteler, haberin başlığını Nejat İşler isminden hareketle koydu. Oysa bu oluşumda temel isim Vedat Türkali’dir.
Cemil Meriç’in tespitiyle söylersek o ‘neyi yıkacağını’ bilir.
Ayşe Şasa, sinemaya girdiği altmışlı yıllarda, Yeşilçam’ın ünlü yönetmen, senarist, oyuncu ve yapımcılarından bir grubun içindedir. Bu gruptan Atilla TokatlıAyşe Şasa ile evlenecektir.
Atilla Tokatlı’nın nikah şahidi Atıf YılmazAyşe Şasa’nın şahidi ise Vedat Türkali’dir. Bundan bir süre sonra Atilla Tokatlı ve Ayşe Şasa boşanır.
Atıf Yılmaz ise önce Ayşe Şasa sonra da Vedat Türkali’nin kızı Deniz Türkali ile evlenir.
Ayşe Şasa ise üçüncü evliliğini anti-semitist yazar Cevat Rifat Atilhan’ın oğlu senaryo yazarı Bülent Oran’la yapar.
Damadınız öz be öz Kürt’tür
Ayşe Şasa ile Atıf Yılmaz evlenecekleri zaman, İstanbul’da yaşayan Kürt ileri gelenleri, ‘Ayşe bir Türk’le evleniyor’ diye epeyce bozulurlar.
Bunun üzerine Yaşar Kemal göğsünü gere gere “Yanılıyorsunuz arkadaşlar!” der, “Damadınız öz be öz Kürttür!”
Bunun üzerine Kürt ileri gelenleri bayağı rahatlar, Atıf Yılmaz’ın babası Palulu, anne tarafı Urfalıdır.
2.Moda’nın kızı Ayşe Şasa
Küçük Ayşe gayrimüslim bakıcılar elinde büyür.
Ayşe Şasa, beş yaşına kadar yahudi bir bakıcıya teslim edilir… Onüçüne dek yahudi, protestan ve katolik hizmetçilerin elinde büyür.
Ortaokul ve liseyi Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nde okur.
Onsekizinde kendisini marksist olarak tanımlar. Şasa, kendisini marksist olarak tanımladığı ilk gençlik yıllarında harıl harıl senaryo üretir. Sonradan bu senaryoların bir çoğunu ‘utanç’la hatırlar.
Ayşe Şasa’nın ailesi Moda’da yaşar… Moda, 1950’li yıllarda İstanbul seçkinlerinin yaşadığı mekanlardandır. Şasa’nın bir tarafı Kürt isyancısı Bedirhan Bey’e dayanır, bir tarafı Çerkes’tir.
Büyük dedesi Hüseyin Kenan Paşa, Bedirhan Bey’in oğludur.Hüseyin Kenan Paşa’nın kızı Mihriban HanımBekir Şasa ile evlenir. Bu evlilikten Ayşe Şasa’nın babası Avni Şasa doğar. Avni ŞasaMelike Orbay ile evlenir. 

Melike Orbay, Bahriye Nazırı Rauf Orbay’ın kız kardeşidir. Rauf Orbay, Ayşe Şasa’nın dayısıdır.

Atıf Yılmaz anlatır: “Yılmaz’ın Ayşe’ye karşı garip bir sevgisi ve saygısı vardı. Kim bilir... belki de Ayşe Kürt prensesi olduğu içindir. Kürdün de prensesi olur muymuş demeyin. İkinci eşim Ayşe Şasa Kürt padişahı Bedirhan Paşa’nın soyundan geliyordu.”(Söylemek Güzeldir, Atıf Yılmaz)
Yılmaz Güney, Nebahat Çehre ile birliktedir. Ayşe Şasa’nın ailesinin Tuzla Mercan Yuvası’ndaki yazlık evleri vardır. Ayşe Şasa-Atıf Yılmaz çiftiyle Yılmaz Güney ve Nebahat Çehre Mercan Yuvası’na giderler. Kulüp, deniz, tenis kortları. Tesislerde tenis hocası bile vardır.
Yılmaz GüneyAyşe Şasa’nın o zamanki eşi Atıf Yılmaz’ın kanatları altında yetiştirilir.
3.Türk Aydını’nın düşünce krizi
Türk Aydını’nın düşünce krizi asırlardır devam ediyor… Ayşe Şasa da bu krizin bir parçasını yaşar ve kendince çözümlemeye çalışır.
Ayşe Şasa’nın düşünce krizinin çözümünü, sadece ‘hidayete eriş’ olarak algılamak doğru olmayabilir. Şasa, zaten İslam karşıtı olmayan bir Sol gelenekten geliyordu.
Ayşe Şasa’yı sinemada Kemal Tahir’in heyecanıyla kuşatılmış bir Ulusal Sinemacı çevre karşılar.
Doğu-Batı çatışmasına odaklı bir bakış açısının düşünürü olan Kemal Tahir, sinemada önemli ustalar yetiştirir. Halit Refiğ, Metin Erksan ve Yücel Çakmaklı, İslam kültürünü objektif bir veri alarak toplumsal yapımızdaki izlerini merak etmişlerdir.
Ayşe Şasa, yetmişli yılların ortalarına doğru Ulusal Sinemacı bakış açısının da kendisini zihnen doyurmadığını görür. Kimliğini yeni bir boyut çevresinde derinleştirmeğe çalışır.
Ticaret burjuvazisinden bir zümreye bağlı ailenin senarist genç kızı Ayşe Şasa, fikri olarak bir boşluğa düşer. Yoğun bir hastalık dönemi yaşar. Bu dönemde Füsusül Hikem, Şasa’nın acılarını dindirir.
Ayşe Şasa, bir konuşmasında şöyle der: “Elli yaşıma kadar geçirdiğim hayat tecrübesi, sanki benim bir noktayı kavrayıp, bundan büyük ibret çıkarmam için tasarlanmış bir senaryo hikayesi.”
Batı yanlısı bir anlayıştan tasavvufun sonsuz iklimine yönelir Ayşe Şasa.
Onbeş yıl süren bir serüvenin ardından Esat Coşan’ı ziyarete gideceği gün başını örter.
4.Ayşe Şasa’ya göre Aydın Yabancılaşması: epistemolojik şizofreni
Şasa bireysel tarihini ve içinde yaşadığı Sol koloninin genel sorunlarını sorgular.
ŞasaAydın Yabancılaşması’nıntemel sorununu şöyle açıklar: “Batı dışı toplumlarda birbirini ontolojik olarak dışlayan geleneksel Doğuyla çağdaş Batıya ait paradigmaların birbirine yamalanmasından doğanepistemolojik şizofreni.”
Batıcı aydınların kendi ruhlarındaki geleneksel unsurlara yabancı oluşlarına ilişkin Şasa, ilginç şeyler söyler: “Batıcı aydınlar, bu (geleneksel) unsurları bastırmışlardır. Kendi bilinçleri ve bilinçaltıları sansür altındadır. Eşyaya, insana, dünyaya Türk Aydını ve modern Türk Sanatı bu yüzden çok sığ ve boyutsuz bakar.”
5.Hatime: Ayşe Şasa’nın çözümü: Türk Nomos’unu kavramak
Ayşe ŞasaAydın Yabancılaşması’ndan uzaklaşabilmek için, “öncelikle Türk toplumunun özgün yapısından Türk tarihinin özelliklerinden kaynaklanan yerli bir espriyi, Türk nomos’unu derinlemesine kavramak, onu bütün ayrıntılarıyla nitelemek, açıklamak, tarife sunmak” gerekiyor. (Rüya Sineması Sadık Yalsızuçanlar)
Nomos, kanun demek
Cemil Meriç, bizim için nomos’un ‘vahiy’ olduğunu söyler.
Meriç’in yaklaşımını sadece ‘vahiy’ değil, ‘vahiy kaynaklı medeniyet tasavvuru’ olarak algılamak lazım.
Neticede ‘vahiy’ ilahi, nomos beşeri bir tasarımdır.
Ahmet Arvasi, Cemil Meriç’i tamamlar gibidir: “Türk Rönesansı’nın kaynağı edille-i şeriyye olacaktır.” 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder